Jin, Jiyan, Azadî: Bir Sloganın Ötesinde… 2
21. yüzyılın kadınların yüzyılı olduğu, sadece bir retorik değil, son yüzyılın mücadelesinin bir çıktısıdır. Bu yüzyıl, kadın mücadelesinin sadece direnişin değil; aynı zamanda yeniden inşa ve özgürleşmenin de simgesi olacağını göstermiştir.

HACER ÖZDEMİR
Büyük bedeller ve acılarla dolu geçen 20. yüzyılın bir mirası olarak, 21. yüzyıl kadın mücadelesi peyderpey toplumsallaştı ve kelebek etkisi yaratarak dünyanın her yerine yayıldı. Bugün, Latin Amerika’dan Afrika’ya, Uzak Doğu’dan Avrupa’ya, Avustralya’dan Ortadoğu’ya kadar kadınların varlıklarını gösterme hallerine tanıklık ediyoruz. Halay, dans, kahkaha, neşe ve öfkeli zılgıtlarıyla…
Kadınların mücadelesi, ısrarı ve ilham verici dinamizminden akan bu yaratıcılık, kıtaları da aşarak kimi zaman ani bir isyan, kimi zaman da görkemli bir direnişe dönüşerek ilerledi. Dünyanın en ücra noktalarında, kadın düşmanı politikaların dayatması altında yaşayanlar ile yine erkek egemen anlayışın sistematik politikalarından bihaber olan kadınlar da bu pratiklerin kurbanları ve mağdurları olmaktadır. Tüm bu erkek aklın politikalarına karşı, elbette kadınlara isyanı ve başkaldırıyı örgütlü kadına mücadelesine dönüştürüp, büyütmek ve tüm insanlığa yaymak düşmektedir.
Kadınların bedeni erkeklerin savaş meydanına dönüştü
“Jin, Jiyan, Azadî” kısaca bu tarihsel arka plan üzerinden gelişerek bugün kadın mücadelesinin ilhamı haline geldi. İran’ın başkenti Tahran’da bir kadın, takmış olduğu başörtüsü İslami kıstaslara uymadığı ve “uygunsuz” olduğu gerekçesiyle katledildi. 22 yaşındaki Kürt kadın Jîna Emini’ye yönelik, ahlak polisi tarafından göz altına alındığı sırada işkence uygulandı. Jîna’ya yönelik işkence, karakolda da devam etti ve kendisi komaya girdikten sonra yaşamını yitirdi. Ulus devletlerin Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasına dayattığı savaş politikalarından en çok kadınların etkilendiğine birçok kez tanıklık etmişizdir. Buna rağmen, kadınların erkek egemen iktidarlara karşı özgürlük mücadelesi hız kesmeden devam etmiş ve kadınlar, kimi dönem kazanımlar da elde etmiştir. İran’da Jina Amînî’nin katledilmesinin ardından oluşan toplumsal tepki, kadınların egemen güce karşı direnişinin devam ettiğini gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz aylarda İran’da, Ahu Deryai başörtü dayatmasına itiraz ettiği için güvenlik görevlileri tarafından fiziksel tacize uğrayınca, üniversite kampüsünde uygulanan katı kıyafet yönetmeliğini protesto etmek için yarı çıplak soyunarak kampüsün kapısında bekledi ve kısa bir süre içinde gözaltına alındı. Ancak İran gerici rejimi, tıpkı diğer ulus devletler gibi varlığını, hegemonyasını halkları birbirine kırdırarak, kadınlara yönelik baskı politikalarını sürdürerek devam ettiriyor ve bunu da idam gibi insanlık dışı uygulamalarla daha da derinleştiriyor.
Kadın kırımından kadın devrimine
Jina Amînî’nin İran gerici rejimi tarafından katledilmesiyle birlikte, Kürt kadın- larının mücadele şiarı olan Jin Jiyan Azadî yalnızca Rojhilat’ta değil, dünyanın bir- çok yerinde ezilen halklara da ilham oldu-olmuş, evrensel bir kimliğe büründü-bürünmüştür. Jîna’nın katledilmesinden sonra tüm dünyaya yayılan saç kesimi eylemi, bir isyanın yansımasıydı. Yine Rojhilat’ın Sine kentinde kadın mücadelesi yürüten ve 1 Ağustos 2023 yılından bu yana tutuklu olan Werîşe Mûradî hakkında idam cezası kararı verildi. Werîşe’nin özgürlük mücadelesi yalnızca kendisi için değil; tecavüze uğrayan, işkence gören, emeği ve bedeni sömürülen tüm kadınlar içindir. Werîşe, rejimin daha önce haklarında idam kararı verdiği Pexşan Ezîzî ve Şerîfe Muhammedî’yi anarak mahkemeye katılmayı da reddetmiştir. “Kürdistan'dan Belucistan'a, İran'dan Afganistan'a kadar kadınlara yönelik her türlü zulmün sonuna kadar, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ ideallerine ulaşana dek mücadeleme devam edeceğim” diye yazdığı son mektubunda, var olan karanlığa karşı direnişi sergiledi. İran’daki gerici rejimi tarafından bir kadın kırımı ve toplum kırımı olarak uygulanan idam kararlarına karşı hak ve eşitlik mücadelesi veren kadınların sesi, bugün sınırların ötesine ulaşıyor.
‘Saçlarımdan bir mücadele bayrağı bırakıyorum’
Birçok Kürt kadın, erkek egemen gerici anlayışın kırım politikaları sonucu maruz kaldığı sistematik işkencelerle hayatlarını kaybetti. Leyla Qasim da benzer şekilde cezaevinde insanlık dışı işkencelere maruz kalan ve 12 Mayıs 1974’te Saddam Hüseyin rejiminin kararıyla idam edilen devrimci kadınlardan biriydi. 22 yaşında faşist BAAS rejimi mahkemelerinde yargılanırken mahkeme hâkimine, “Beni öldürün fakat şu gerçeği de bilin ki benim öldürülmemle binlerce Kürt uyanacak” demişti. İdam edilmeden hemen önce annesine “Anne! Bizim ölümümüzle binlerce Kürt insanı uyanacak, özgürlük bayrağımız dalgalanacak. Ben öldüğümde üzülmeyin, saç örgülerimden bayrak yapsınlar” diyerek kendinden sonraki Kürt kadınlarına ve Kürt halkına saçlarından örülen bir mücadele bayrağını bırakacaktı.
3 Ağustos 2014’te IŞİD'in Şengal'i ele geçirmesiyle Êzidîlere yönelik bir jenosit programı hayata geçirildi. Kadınlar bu jenosit girişiminde ciddi bir kırıma uğratıldı. Bu jenosit girişiminde kadınlar ciddi bir kırıma uğratıldı. Kadınlar, teslim olmamak için kendilerini kayalıklardan atıp arkalarında bıraktıkları örülmüş saçları ile bugün bile hafızamızda diri ve duru olarak yer alıyor.
‘Kimsenin seni ezmesine izin verme’ ve ‘Kendini savun’
Bugün İran ve Rojhilat’ta kadın öncülüğünde gerçekleşen direniş ve haykırış, kadınların tarihsel mücadele mirasının bileşkesinde ve ona ayna tutan bir karakterden mütevellit, dünyanın diğer kıtalarındaki kadın direnişlerinin bir dışavurumudur. Bu direniş, kısaca “Kimsenin seni ezmesine izin verme” ve “Kendini savun” düsturunun ete kemiğe bürünmüş halidir. Dolayısıyla buradaki savunma veya direniş halinde olma hakikati; otoriteye, baskıya ve iktidara karşı, kendi öznel deneyim ve gücüne dayanarak mücadele etmektir.
Foucault’nun yetmişli yıllarda bahsettiği şekliyle, direniş ile iktidar her zaman birbiriyle ilişkili olgulardır. Başka bir ifadeyle, iktidarın olduğu yerde direniş ve onu taşıyan mücadele de vardır. Dolayısıyla, kadınların baskıya karşı direniş mekanizmaları oluşturmaları ve mücadele içinde olmaları temel bir gereklilik ve meşruiyet taşımaktadır.
Ortadoğu’nun karanlık tarihini kadınlar yırttı
2011 yılında, ulus-devletlerin hegemonya savaşıyla birlikte savaşın yayıldığı Suriye’de, kendi öz gücüyle yeni ve ortak bir yaşamı ören halkların inşa ettiği, bir kadın devrimi olan Rojava Devrimi, bütün Orta Doğu’ya bir model oldu. IŞİD gibi cihatçı unsurlara hamilik yapan bölge güçleri, Orta Doğu’nun karanlık tarihini yırtan kadınların kazanımlarını ortadan kaldırmak için cihatçı gruplarla, devrimi boğmak adına Kürtleri ve kadınları Kobanê’de yok etmeye çalıştı. Rojava’da kadınlar, IŞİD çetelerine karşı amansız bir direniş sergiledi ve bu direniş, Kobanê’yi de aşarak tüm dünyaya ilham oldu. Kadınlar, zorla siyah çarşaflar giydirilerek evlere kapatılmaya ve köleleştirilmeye çalışıldı.
Rakka’da, Rojavalı kadınlar tarafından kurtarıldıklarında o kadınların, siyah çarşaflarını çıkarıp ateşe verdiği an’a tüm dünya tanıklık etti. Rojava’da, IŞİD ve benzeri insanlık karşıtı örgütlere karşı en büyük mücadeleyi veren de kadınlardı. Kobanê’den Rakka’ya kadar öz savunma mekanizmaları inşa eden kadınlar, aynı zamanda demokratik ve özgür bir toplumun inşasının önemli mimarlarından biri olarak kadın devrimini geliştirdiler. Rojava kadın devrimi, ulus-devlet aklının çok ötesinde bir demokratik toplum ve kadınların eşit bir özne olarak tarih sahnesine çıkışının miladıdır aynı zamanda. Demokratik ulus ve özerklik deneyimi, adeta ruh/ beden gibi özdeşleşti ve bu Rojava Devrimi’nin öncüsünün kadınlar olmasına dayanıyordu.
Yaşam ve kadın bileşkesinde toplumsal özgürleşmeye
Kaynağını Kürt kadın özgürlük mücadelesinden alan ve İran’da kadınların öncülüğünde diğer toplumsal dinamiklere de ilham ve umut veren “Jin Jiyan Azadî” sloganı, alternatif ve kurucu bir mottoya evrilmektedir. Yaşamı, kadını ve bu ikisinin bileşkesinde toplumsal özgürleşmeyi incelemektedir. Kadın olmadan toplumun olamayacağını; toplum olmadan da herhangi bir yaşamın mümkün olamayacağını göstermektedir. Kadın, yaşamın felsefesidir. Kadın olmadan demokrasi ve özgürlüğün inşası mümkün değildir.
21. yüzyılda kadın mücadelesi, toplumsallaşan ve kelebek etkisi yaratan bir mücadeleye dönüşmüştür. Biz kadınlar, dünyanın neresinde olursak olalım bazen isyanımızla, bazen şarkılarımızla, bazen dansımızla, bazen saç kesimimizle, bazen zılgıtımızla, bazen de örgütlü mücadelemizle kendimizi anlatır, mücadelemizi yürütürüz; ama muhakkak birbirimizden etkileniriz. Bu etkilenme, bazen ortak bir mücadeleye dönüşür, bazen de isyana ve bu isyan, toplumsal direnişe evrilir. Ama genelde bu isyan ve direnişler, faşist rejimlerin uygulamalarından ve yaşattıkları soykırımlardan sonra patlak verir. Belki de dünyada yaşanan tüm kötülüklerden bihaber kendi köyümüzde, kasabamızda yaşamayı tercih etsek bile; kötülüklere karşı isyanı ve mücadeleyi bir hak olarak görüyoruz ve mücadeleyi büyütüyoruz.
21’inci yüzyıl kadın yüzyılı olacak
21. yüzyılın kadınların yüzyılı olduğu, sadece bir retorik değil, son yüzyılın mücadelesinin bir çıktısıdır. Bu yüzyıl, kadın mücadelesinin sadece direnişin değil; aynı zamanda yeniden inşa ve özgürleşmenin de simgesi olacağını göstermiştir. Rojava ve Rojhilat’taki kadınların direniş ve özgürlük mücadeleleri, dünya genelindeki feminist hareketlere ilham vermekte ve onları güçlendirmektedir. “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı; Rojava'daki kadınların öz yönetim deneyimleri ve Rojhilat’taki cesur direnişleriyle somut bir şekil almıştır. Bu deneyimler, kadınların sadece savaş meydanlarında değil; aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik alanlarda da güçlü bir varlık göstermelerinin mümkün olduğunu kanıtlamıştır. Kadınların kolektif gücü, patriarkal sistemin dayattığı sınırları aşarak özgürlüğe doğru atılmış güçlü bir adım olduğunu göstermiştir.
Kadınlar yeni bir dünya inşa ediyor
Kadınların mücadelelerinin ortak ve dayanışma temelli olması gerekliliğini; küresel çapta birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Rojava ve Rojhilat’taki kadınlar, bize birlikte daha güçlü olduğumuzu, birbirimize destek olduğumuzda hiçbir baskının, hiçbir zulmün bizi durduramayacağını ve erkek egemen nizamın bariyerlerini aştığımızı göstermiştir. Bu yüzden, dünyanın neresinde olursa olsun, kadınların birbirine ilham verdiği, deneyimlerini paylaştığı ve ortak bir mücadele hattı oluşturduğu bir gelecek inşa etmek zorundayız.
21. yüzyıl, sadece kadınların haklarını savunmakla kalmayıp; aynı zamanda yeni bir dünyayı inşa etmeye başladıkları bir dönem olarak tarihe geçecektir. Her birimiz bu değişimin bir parçası olabiliriz. Birlikte hareket ederek, sesimizi daha güçlü çıkartarak, dayanışma ağlarımızı genişleterek ve birbirimize güvenerek, bu yüzyılı gerçek anlamda kadınların yüzyılı yapabiliriz.
* Jineoloji Dergisi’nden alınmıştır