Çocuğa yönelik şiddet: ‘Normalleşen’ bir toplumsal travma

Çocuğa yönelik şiddet olaylarına dikkat çeken Psikolog Helin Onuk, özellikle ergenlik çağındaki çocuklara karşı şiddetin “sevgi” maskesi altında meşrulaştırılmaya çalışıldığını, kabul görme ihtiyacı duyan çocuğun manipülasyonlara açık olduğunu belirtti.

ARJÎN DİLEK ÖNCEL

Haber Merkezi- Son günlerde Türkiye’de çocuklara karşı işlenen suçlar, oldukça dikkat çekici. Her gün kadın katliamları haberleri ile uyandığımız şu günlerde çocuklara karşı şiddet ve cinsel suçlar da çarpıcı boyutta.

Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre; 2024'te cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda açılan 110 bin 139 dosyadan 38 bin 639’u “çocukların cinsel istismarı”, 24 bin 104'si ise “reşit olmayanla cinsel ilişki” suçundan açıldı.

“Reşit olmayanla cinsel ilişki” suçu devlet tarafından istismar vakalarından ayrılıyor çünkü 15-18 yaş arasındaki kız çocuklarının rızalarının olup olmadığı araştırılıyor. Yasaların uygulanmaması ve yasalardaki bazı eksiklikler çocuklara yönelik başta cinsel suçlar olmak üzere, şiddet olaylarını artırırken, sadece 2025’in Temmuz ayında 3 çocuk, Ağustos ayında ise 5 çocuk katledildi.

JINNEWS’in Temmuz ayı Şiddet Çetelesi’ne göre; Adana'da Elif V. isimli kız çocuğu, babası tarafından ateşli silahla katledildi. Amed'de Rojda A., ekmek almaya gitmediği gerekçesiyle ağabeyi tarafından katledildi. Manisa'da ise, Nagıb Habibi isimli erkek, “dini nikahlı” olduğu henüz çocuk olan Haniye Arab'ı katletti.

2025’in Ağustos ayında ise 5 çocuk katledildi. 7 çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.

9 Ağustos’ta Kocaeli’de bir kadın 4 yaşındaki oğlunu katletti. 15 Ağustos’ta Manisa'da Fatih F. (36), akrabası Olan Hatice Fırtına'yı (16) kesici aletle katletti. 30 Ağustos’ta Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te lojmanda gerçekleşen düğünde çalışan 15 yaşındaki Hilal Özdemir, kampüse dışarıdan giren 20 yaşındaki Ayberk Kurtuluş tarafından silahla vurularak katledildi. 31 Ağustos’ta Mersin'de 19 yaşındaki H.A.Ş., 16 yaşındaki Hira Aygar'ı bir aracın içinde katletti.

31 Ağustos, İstanbul Beşiktaş’ta çöp konteynerinin yanında şüpheli şekilde yaşamını yitirmiş bebek cenazesi bulundu.

Psikolog Helin Onuk, çocuklara yönelik şiddet ve cinsel suçların artmasını ajansımıza değerlendirdi.

Helin Onuk, Temmuz ve Ağustos aylarında yaşanan çocuk katliamlarına dikkat çekti ve bu şiddet olaylarının “bireysel öfke patlamaları” ya da “ruhsal sorunlarla” açıklanamayacağını belirtti.

Helin Onuk’a göre; çocuğa yönelik şiddet, toplumsal yapının en derininde yer alan eşitsizliklerin, patriyarkal düzenin, cezasızlık politikalarının ve medyanın yanlış dil kullanımının bir sonucu.

‘Şiddet normalleştirilmeye çalışılıyor’

“Çocuk, toplumun en savunmasız halkasıdır ve güç ilişkilerinde en kolay hedef haline gelir” diyen Helin Onuk, her gün yaşanan çocuğa yönelik şiddet olaylarının toplumda bir süre sonra kadına yönelik şiddet olayları gibi “normalleştirilmeye” çalışıldığını ifade etti. Bunun sebeplerine değinen Helin Onuk, şöyle dedi: “Çocuğa yönelik şiddetin bu kadar normalleşmesinin en önemli sebeplerinden biri kültürel aktarımın devam etmesidir. Çocuk hâlâ birçok ailede ebeveynin ‘malı’ gibi görülmekte, bu bakış açısı şiddeti bir disiplin yöntemi haline getirmektedir. Erkek egemen toplumsal düzen, en savunmasız kesimler olan kadın ve çocukları sürekli şiddetin hedefi yapmaktadır. Faillerin indirim alması ya da suçların ‘bir anlık cinnet’ diye hafifletilmesi, şiddeti meşrulaştıran bir başka faktördür. Medyanın dili ise failleri aklayarak, mağdurları suçlayarak bu sürece katkıda bulunur.”

‘Sevgi’ maskesi altında şiddet

Özellikle ergenlik çağındaki çocukların, kimlik arayışı, aidiyet ve kabul görme ihtiyacıyla manipülasyonlara daha açık olduklarını ifade eden Helin Onuk, “Fail, önce güven kazanır, ‘senin için her şeyi yaparım’ diyerek, aidiyet duygusunu pekiştirir. Ardından çocuğu sosyal çevresinden izole eder ve kontrol etmeye başlar. İtirazları ‘ihanet’ olarak kodlar ve sonunda şiddeti ‘sevgi’ maskesi altında meşrulaştırır. Bu, sadece bireysel değil toplumsal bir manipülasyondur. Hilal Özdemir’in katledilmesinde görüldüğü gibi, fail yetişkin bir erkek olmasına rağmen toplum fail yerine mağduru sorguladı” dedi.

Medyanın dilinin etkileri

Özellikle çocuklara yönelik katliam ve şiddet olaylarında medyanın dilinin de etkili olduğunu kaydeden Helin Onuk, “Medya dili bu noktada kritik bir rol oynar. Failin eylemini ‘cinnet’ ya da ‘psikolojik sorun’ gibi kavramlarla açıklamak, sorumluluğu bireyin patolojisine indirger. Mağdurun davranışlarını gündeme getirmek mağdur suçlayıcılıktır. Cinayet yöntemlerinin ayrıntılı verilmesi ise şiddeti yeniden üretir. Bu dil, yalnızca bireyleri değil, toplumsal bilinçdışını da zehirler ve şiddeti ‘olağan’ bir davranış biçimi olarak kodlar. Çocuğa yönelik şiddet, bireysel sapmaların ötesinde politik bir meseledir. Patriyarkal kültürün yeniden üretimi, cezasızlık politikaları, sosyal destek mekanizmalarının yetersizliği ve medyanın sorumsuz dili, şiddeti mümkün kılan toplumsal zemini oluşturur. Dolayısıyla bu cinayetler yalnızca aile dramı değil, bütün toplumu etkileyen bir travmadır” ifadelerini kullandı.

Devlet politikalarının yetersizliği

Helin Onuk, devletin çocuk politikasını da eleştirdi. Şiddetin bir nedeninin de yasalarda çocukların korunmaması olduğunu ifade eden Helin Onuk, “Bugün Türkiye’de çocukları korumaya dönük yasalar kâğıt üzerinde. Ancak uygulama son derece yetersizdir. Çocuk izleme merkezleri sayıca çok azdır ve her ilde erişilebilir değildir. Okullarda psikolojik danışman sayısı yetersizdir, birçok çocuk travmatik deneyimlerini kimseye anlatamamaktadır. Faillerin cezalarında uygulanan ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimleri, çocuklara yönelik şiddeti caydırıcı olmaktan çıkarır. Sosyal hizmet uzmanlarının sayısı ve sahadaki etkinliği düşüktür, çocuklar risk altında oldukları aile ortamlarından çıkarılamamaktadır. Çocuk koruma politikaları parçalıdır; eğitim, sağlık, adalet ve sosyal hizmetler arasında koordinasyon bulunmamaktadır” diye belirtti.

Helin Onuk, bu tablonun, çocuk haklarının korunmasında devletin asli görevini yerine getirmediğine, çocuğun güvenliği ve yaşam hakkının sistematik şekilde ihlal edildiğini gösterdiğine dikkat çekti.

‘Bütüncül politikalara ihtiyaç var’

Çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi için bütüncül politikaların gerekliliğine işaret eden Helin Onuk, öncelikle yasal düzenlemelerin yapılmasını önerdi ve çocuğa yönelik şiddet suçlarında hiçbir indirimin uygulanmaması gerektiğini söyledi.

Toplumda çocukları şiddetten korumak için bazı mekanizmaların hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Helin Onuk, koruyucu mekanizmalara dair, “Her ilde yaygın ve erişilebilir çocuk izleme merkezleri kurulmalı, okullarda zorunlu psikolojik danışman ve sosyal hizmet uzmanı bulundurulmalıdır” önerisinde bulundu.

‘Eğitim ve farkındalık sağlanmalı’

Helin Onuk, konuşmasına şöyle devam etti: “Eğitim ve farkındalık alanında; Çocuk hakları eğitimi hem müfredata eklenmeli hem de ebeveynlere yönelik zorunlu hale getirilmelidir. Şiddetsiz ebeveynlik programları yaygınlaştırılmalıdır. Medya denetimi için; Şiddeti teşvik eden, mağdur suçlayan veya fail lehine dil kullanan yayınlara yaptırım uygulanmalıdır. Toplumsal destek anlamında; Çocuklar için acil yardım hatları ve güvenli sığınma mekanizmaları oluşturulmalıdır. Son olarak çocukların kendi yaşamlarına dair kararlarda söz hakkı olmalı, yerel yönetimlerde çocuk meclisleri güçlendirilmelidir.”

Suça sürüklenen çocuklar: Psikolojik perspektiften bakış

Psikolog Helin Onuk, çocuklara yönelik birçok şiddet olayında “suça sürüklenen çocukların” olduğunu hatırlatarak, şöyle dedi:

“Suça sürüklenen çocuklar, yalnızca hukuksal bir mesele değil, derin psikolojik ve toplumsal sorunların yansımasıdır. Bu çocuklar genellikle aile içi şiddet, yoksulluk, eğitimden dışlanma ve toplumsal ayrımcılık gibi travmatik deneyimlerle şekillenen bir yaşam sürüyorlar.”

Bu koşulların, onların psikolojik gelişimlerini olumsuz etkilediğini ve suça yönelmelerine zemin hazırladığını kaydeden Helin Onuk, “Psikolojik değerlendirmeler, bu çocukların yaşadıkları travmaların boyutlarını anlamada ve onlara uygun müdahaleleri planlamada kritik bir rol oynar. Adli psikiyatri ve psikososyal değerlendirmeler, suça sürüklenen çocukların ruhsal durumlarını, aile dinamiklerini ve sosyal çevrelerini bütünsel bir yaklaşımla ele alır. Bu değerlendirmeler, çocukların suç davranışlarının arkasındaki psikolojik ve sosyo-ekonomik faktörleri ortaya koyar ve tedavi süreçlerinin temelini oluşturur” ifadelerini kullandı.

‘Onarıcı adalet yaklaşımları benimsenmeli’

Helin Onuk, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Çözüm önerileri arasında, suça sürüklenen çocuklar için özel psikososyal destek programlarının geliştirilmesi, aile içi şiddet ve yoksulluk gibi risk faktörlerine yönelik önleyici politikaların uygulanması ve toplumda çocuk hakları bilincinin artırılması yer almaktadır. Ayrıca, ceza yerine onarıcı adalet yaklaşımlarının benimsenmesi, çocukların topluma yeniden kazandırılması sürecinde önemli bir adım olacaktır.

Çocuğa yönelik şiddet, yalnızca bir bireyin ya da bir ailenin trajedisi değil, toplumun ruh sağlığını kemiren ve gelecek kuşaklara şiddeti miras bırakan kolektif bir travmadır. Çocukların yaşam hakkını korumak yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda politik bir sorumluluktur. Önlemediğimiz her şiddet vakası, bir sonraki kuşağa şiddeti miras bırakmak demektir.”