Fatma Bostan Ünsal: Filistin- İsrail çatışmasında halklar kaybediyor

Filistin ve İsrail arasında son aylarda tırmanan gerilim Hamas’ın saldırı hamlesiyle yeni bir sürece evrildi. Yaşananları ikinci “Nakba” olarak tanımlayan Fatma Bostan Ünsal, “Daha fazla öldürerek, İsrail halkının bir kazanç olmayacaktır” dedi.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Hamas’ın silahlı kanadı İzzettin Al- Kassam Tugayları’nın abluka altındaki Gazze Şeridi’nden İsrail’e 7 Ekim’de başlattığı Filistin açısından ‘son 50 yılın en büyük saldırısı’ olarak nitelendirilen saldırıların ardından İsrail, ‘Savaş ilanı’ yaptı.

İsrail ve Gazze arasında yaşanan bu tablo onlarca yıldır devam eden ve binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan savaşın son hamlesi oldu. Peki bu çatışmalar nasıl ve neden başladı? Nasıl bir yere doğru evrildi? Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı sırasında aldığı yenilginin ardından Filistin toprakları olarak anılan bölge İngilizlerin eline geçti. Bu bölgede Araplar ve Yahudi azınlık yaşıyordu. Filistin’de Yahudiler için ülke kurma görevi İngiltere’ye verildi. Bu proje ilk andan itibaren iki halk arasındaki gerilimin pimini çekti. En başından bu yana Yahudiler buranın kadim toprakları olduğunu savundu. Filistinliler buna karşı durdu. 2’nci Dünya Savaşı’nın ardından soykırımdan kaçan Yahudilerin buraya göç etmesiyle nüfus da artmış oldu.  

İsrail devletinin ilanı

1947 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler (BM), Filistin'in ayrı Yahudi ve Arap devletlerine bölünmesini ve Kudüs'ün BM gözetiminde özel statülü ayrı bir şehir olmasını oyladı. Bu plan Arap halkı tarafından reddedildiği için hiçbir zaman uygulanamadı. İngiliz yönetimi sorunu çözemeyince 1948 yılında bölgeyi terk etti. Bu gidişin ardından Yahudi liderler İsrail devletinin kuruluşunu ilan etti. Filistinliler bu ilanı tanımadı ve savaş başladı. Çatışmalarda Filistinliler evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Filistinliler İsrail devletinin ilan edildiği 15 Mayıs tarihini "El Nakba" yani "Felaket" günü olarak andılar. Çatışmalar o yıl ateşkesle sona erdi ama İsrail artık işgalci bir devletti.

Batı Şeria ve Gazze Şeridi neden işgal altında?

Savaşa komşu Arap ülkeleri de dahil olunca bazı bölgeler de bu ülkeler tarafından işgal edildi. Ürdün, batısında yer alan ve Batı Şeria olarak bilinen toprakları işgal etti. Mısır ise sınırında küçük bir kıyı bölgesi olan Gazze Şeridi'ni işgal etti. Kudüs şehri, Batı'da İsrail kuvvetleri ve Doğu'da Ürdün kuvvetleri arasında bölündü. Ancak 1967 yılında İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'nın yanı sıra Suriye'ye ait Golan Tepeleri, Gazze ve Mısır'a ait Sina yarımadasının büyük bölümünü işgal etti. Filistinli mültecilerin çoğu Gazze ve Batı Şeria'nın yanı sıra Ürdün, Suriye ve Lübnan'da yaşıyor ancak İsrail varlığına tehdit olarak gördüğü için bu insanların topraklarına dönmesine izin vermiyor. Öte yandan Batı Şeria hala İsrail işgali altında ve İsrail Gazze'den çekilmesine karşın, BM burayı işgal edilmiş toprakların bir parçası olarak görüyor.

Filistin devlet mi?

BM 2012 yılında Filistin'i "üye olmayan gözlemci devlet" olarak tanıma kararı aldı. Bu karar Filistinlilerin Genel Kurul tartışmalarına katılmalarını ve BM kuruluşlarına ve diğer organlarına üyelik şanslarını artırmalarını sağladı. Bu karar Filistin’e devlet statüsü vermiyor. 193 üyeli BM Genel Kurul üyesinin yüzde 70'inden fazlası Filistin devletini tanıyor.

Bugün Filistinli mültecilere ne olacağı, nasıl bir yol izleneceği, işgal altında bulunan Batı Şeria'da Yahudi yerleşimlerinin kalıp kalmayacağı, iki tarafın Kudüs'ü paylaşıp paylaşmayacağı ve Filistin devletinin kurulup kurulmayacağı gibi sorunlar hala masada ve çatışmaların en büyük nedeni.

‘Her daim uluslararası hukuk ve insan hakları hiçe sayıldı’

İnsan Hakları Savunucusu Fatma Bostan Ünsal, Filistin ve İsrail arasında yaşanan son gelişmeleri ajansımıza değerlendirdi.

İlk olarak “Bu aşamaya nasıl gelindi?” soruyla başlamanın önemli olduğunu belirten Fatma Bostan Ünsal, her daim uluslararası hukukun ve insan haklarının hiçe sayıldığına dikkat çekti.  “İsrail, kuruluşundan itibaren ‘sivil’ alanlara saldırı ve katliamlar düzenledi, uluslararası insancıl hukuk ve kurumlarının hakkındaki kararlarını hiçe saydı” diyen Fatma Bostan Ünsal, şunları söyledi: 

“1948 yılında Kudüs’teki Birleşmiş Milletler arabulucusu, İsveç Kızıl Haç’ının da başkanı olan ve 2’nci Dünya Savaşı sırasında binlerce Yahudi’yi kurtarmış olan Kont Folke Bernadotte’yi öldürdü. 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası kurum ve insancıl hukukun etkinlik kazanamamasının ve dünya kamuoyunun bu kurumlara ve aslında çok kuvvetli bir zemini olan uluslararası insancıl hukuka güvenmemesinin de en önemli sebeplerinden biri olmuştur. Uluslararası hukuk yerine ‘gücün’ herkesin gözü önünde geçerli olması sadece insancıl hukuk ve kurumlarını etkisiz kılmıyor bu ‘güce’ sahip olmadığını düşünen dünya halklarının kamuoyunda bu alanlar ciddi oranda ‘güvenilmez’ bulunuyor. Bir insan hakları kurumunda olduğum için daha yakından gözlemlediğim üzere, insan hakları gibi her toplumun üzerinde anlaşacağı bir zeminin bile Türkiye halkında ‘emperyalist ajanda’ olarak algılanmasına yol açacak şekilde ‘barış’ ve ‘insan hakları’ zeminin zayıflamasına sebep olduğu bile düşünülebilir.”

‘Arka plan görülmeden destek açıklandı’

Son altı aydır en azından ikinci “Nakba” denilebilecek olayların yaşandığına işaret eden Fatma Bostan Ünsal, “Hemen her gün İsrail askerleri tarafından yerleşimcilerin çocuklar ve kadınlara yönelik saldırılarında ölümler oluyordu. Bu ölümlerin olmadığı zamanlarda da zaten ayrımcı ‘apartheid’ yönetimi Filistinlilerin her gün ‘mülkiyet hakkı’ gibi temel hakları ihlal ediliyordu. Yakın zamandaki Suriye olaylarının başlamasına kadar dünyanın en önemli ‘mülteci sorununa’ yol açmış bir yönetim şeklinden bahsediyoruz. Bu olaylar uluslararası kamuoyunun ilgi göstermediği bir vasatta cereyan ederken, dünden itibaren (7 Ekim) Hamas’ın saldırıları ve özellikle savaş hukukuna riayet etmediğini gösteren bazı görüntülerin yaygınlaştırılması, ardından İsrail’in savaş ilan etmesi üzerine ABD gibi bazı ülkeler hemen bu arka plandan hiç bahsetmeden İsrail’i desteklediklerini ilan ettiler” şeklinde konuştu.

İsrail’in eli ve düşmanına benzemek

Fatma Bostan Ünsal, destek şeklinde verilen tepkilerin ‘uluslararası hukuka’ ve evrensel birikimlere yönelik zaten var olmayan güveni daha da azaltacağını düşünüyor. “Batılı kurum ve değerlere yönelik gittikçe artan şüpheciliği destekleyecek, içerde yönetim zaaflarına karşı evrensel değerleri referans vererek baskıcı uygulamaları eleştiren kesimlere karşı ‘yerli’ değerleri öne sürenlerin elini güçlendirecektir. Bu yüzden ABD, Avrupa Birliği’nin vereceği tepkilerin niteliği çok önemli olacaktır” diyen Fatma Bostan Ünsal, konuşmasına devam ederken şu ayrıntıya da dikkat çekti:  

“Aynı şekilde Hamas’ın ‘savaş hukukunu’ ihlal eden uygulamalarını dikkate almaması da çok yanlış olacaktır. Bosna Savaşı sırasında ‘tecavüz’ gibi savaş suçu işleyen düşmanlarına benzer şekilde kendilerinin de böyle yapması önerisine karşı duran merhum Aliya İzzetbegoviç gibi ‘savaş, düşmanına benzeyince asıl kaybedilir’ diyen sesini hatırlamak ve hatırlatmak gerekir. Zaten İsrail için eksik olan tek şey ‘meşruiyettir’, askeri, ilmi, ekonomik, vs. güç açısından asimetrik bir üstünlüğü vardır; ihtiyacı olan ‘meşruiyeti’ altın tepsi ile sunacak fırsatlardan uzak durmak ‘ahlaki bağlayıcılığın’ yanı sıra pratik olarak da daha uygun adım olacaktır.”

‘Bir kazanç olmayacaktır’

Saldırıların Filistin ve İsrail halkına etkisinden de söz eden Fatma Bostan Ünsal, “Tabii toplumların vereceği tepkilere göre çok çeşitli neticeler olabilir, bu sonuçlardan biri şu olabilir, biliyorsunuz Netanyahu hükümeti yargı bağımsızlığını etkileyecek adımlar atması nedeniyle çok geniş şekilde eleştiriliyor ve kendisine karşı çok kalabalık gösteri yürüyüşleri ile sıkışmış durumdaydı. Nitekim bazı medya organları ve bazı kesimler, bu saldırıların asıl sebebinin Netanyahu olduğunu, ‘Felaketin sorumlusu bir kişidir’ diyerek duyurmuştu. Bu ortam İsrail halkı için şok olmuştur. Bu olaylara reaksiyon olarak ifade edilen Gazze’ye yönelik topyekun savaşın ne getireceği de belirsizdi. Gazze zaten İsrail yönetimi altındaydı. Bilindiği gibi 2005 yılında İsrail buradan çekildi, bir işgalci olarak bulunmanın zorluğunu, ABD’nin, Vietnam, Afganistan’da yaşadıklarından hemen herkes biliyor. O yüzden muhaliflerin dediği gibi ‘bundan sonra ne olursa olsun zaten kaybettik’ ifadelerinden de anlayabileceğimiz gibi daha fazla öldürerek, taş üstünde taş bırakmayarak İsrail halkının elde edebileceği bir kazanç olmayacaktır” diye konuştu.

‘Büyük bir utanç’

Saldırıların başlamasıyla birlikte dijital medya üzerinden yayılan görüntüler korkunç boyutlarda. Yine burada da daha önce aynı şekilde Türkiye’de kamu gücünü kullananlar tarafından, IŞİD’liler ve daha birçok çatışma ortamında görüldüğü üzere kadın bedeni üzerinden mesajlar veriliyor. Ortaya çıkan fotoğraf hakkında da konuşan Fatma Bostan Ünsal, konuşmasına şöyle devam etti: 

“Kadın bedenine yönelik bu tür suçların dini ve milliyeti yok; tarihin nispeten yakın döneminde Sırpların Boşnak kadınlarına yönelik kitlesel tecavüz uygulamaları -ki biliyorsunuz bu tarihten sonra uluslararası insancıl hukuk tarafından tecavüz savaş suçu kapsamına alındı. İnsanlığın bu olgunluğa eriştiği bir ortamda IŞİD’in bütün bir insanlığın, İslam Dünyasının gözü önünde kadınların ‘köle ticaretine’ konu olması ve tecavüzlere uğraması büyük bir utançtır. Esed’i devirmek gibi bir nosyon yüklendiği için IŞİD’in bu yaptıklarının görmezlikten gelinmesinde ‘güç ilişkilerinin’ önemini görüyoruz yeniden.  Hamas’ın sorumlu görüldüğü kamuoyunu haklı olarak ayağa kaldıran görüntüler de savaş suçunu oluşturur. Hamas yetkililerinin konu ile ilgilenmesi, olayın gerçekliğini araştırması ve sorumluları cezalandıracağını belirtmesi etik açıdan doğru olacaktır.”

‘Türkiye’de barışçıl bir politika izlemeli’

Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına dönük 5 Ekim tarihinden bu yana yoğunlaştırarak devam eden saldırılarına dair son olarak konuşan Fatma Bostan Ünsal, Türkiye’nin de barışçıl bir politika izlemesi gerektiğine inandığını söyleyerek, bunun hem bölge hem de Türkiye için iyi olacağını düşündüğünü söyledi.