Kadınların ilk örgütlü eylemlerinden 8 Mart’ın ilanı

Erk devlet binlerce yıldır köleleştirmeye çalıştığı kadınların direnişini ve özgürlük sesini bastıramadı. Kapitalist sistem aşamasında da ilk olarak kilisenin politikalarına direnişle başlayan süreç işçi kadınlarla devam ederek 8 Mart’la simgeleşti.

Haber Merkezi- Kadınların binlerce yıllık mücadelesinin simgesi 8 Mart’ta şiddet, cinayet, taciz, tecavüz ve sömürü düzenine karşı direnişi sürüyor. Kadınları köleleştiren sistem egemenler tarafından her şekilde korunmaya çalışılırken kadınların isyanı da büyüyor. Geçmişin izlerini bugün tüm vahşiliği ile sürdürmeye çalışan erk devlet kadını ev sınırları içerisinde tutmak için baskılarını arttırıyor. Ancak unutulmaması gereken bir şey var; o da kadınların bu yüzyıldaki değişimi.

Kadınların, ‘ilerici’ ve ‘özgürlükçü’ olduğu propaganda edilen kapitalist sistem sürecinde ilk örgütlü eylemlerinden 8 Mart’a giden süreç nasıl gelişti?

İlk örgütlü eylemler

Erkek egemen sistemin kapitalist aşamasında, dönemin tepki verme biçimlerinden biri olarak kadınlar sorunları ile ilgili “dilekçe” vermeye başladı. Kadınların örgütlenmesinde bu çıkışlar sarsıcı bir rol oynadı. Kadınların ilk örgütlü eylemlerinden biri Papalığa karşı 1642 yılında Uluslar Topluluğu Parlamentosu’na verdikleri dilekçeydi. Kadınlar o dönem din adamlarının baskısına karşı çıktı ve erkeklerle eşit koşullarda yer almak istediler.

‘Keyfimize göre yola çıkarız’

Kadınlardan ikinci dilekçe de 1647 yılında “Hizmetçi Kızlar” tarafından verildi. “Hizmetçi Kızlar”, eylemlerinde çalıştıkları evlerde kendilerine yapılan baskı ve uzun süreli çalışma sürelerine itiraz ettiler. O dilekçede kadınlar taleplerini şöyle dile getirdiler:

“İsteğimiz, mutfak kapısını açık tutmayı gerektiren olağanüstü bir iş olmadıkça, kapılarımızı her ayın ikinci salısı sabah sekizden akşam dokuza kadar kapatmak ve böylece gönül rahatlığıyla buna uygun serbest bir gün geçirmektir. Oysa bizim şehirli hanımefendilerimiz öyle iyidirler ki, istisna olacak herhangi bir şey ileri sürebilir ve yağmurlu bir günde bizi işte tutabilirler… bu yüzden asla öyle şiddetli yağmur, dolu ya da kar yağmasın, rüzgâr esmesin; biz kendi kararımızla paltolarımızı alıp keyfimize göre yola çıkarız.”

‘Aptal olduğumuzu mu sanıyorsunuz?’

Aynı yıl kadınlar bu kez Lilburne adında tutuklu bir kadının bırakılması için bir dilekçe eylemi gerçekleştirildi. Orada da kadınlar “Sizin gözünüzde dilekçe vermeye ya da sıkıntılarımızı temsil etmeye layık sayılmayacak kadar değersizdir… Barış ve düzenimizin o sağlam savunmasının zorla ve rastgele güç kullanarak her gün delindiğini, ayaklar altına alındığını algılamayacak ya da fark etmeyecek kadar alık ve aptal olduğumuzu mu sanıyorsunuz? Erkekler askerlerce yataklarından kaldırılıp evlerinden alınır, karıları, çocukları ve aileleri ile birlikte yok olmaktan korkarken, evlerimizde oturmamızı mı bekliyorsunuz? Hiçbir şey yapmadan evde mi oturalım?” dedi. 

Kadınlar değişim ve haklarını istiyordu

Hayat her alanda kadınların elleriyle şekillense de haklarını kazanmaları kolay olmadı. Eşitlik bir yana kadınlar yasalarda bile yok sayıldı. Paris Komünü’nü yaşayan ve dünyanın en gelişmiş ülkelerinden sayılan Fransa’da bile 1960 yıllarında Napolyon’un gerici yasaları hüküm sürüyordu. Kadınların mülk üzerinde hakları yoktu. Aslında tıpkı bugün kimi yerlerde olduğu gibi çocukların vesayeti babaya aitti. Kürtaj yasaktı. Çalışan kadınların ücreti aynı işi yapan erkeklere oranla düşüktü.  Kadınların çalışması, eşlerinin iznine bağlıydı. Ancak elbette kadınlar değişim ve haklarını istiyordu. Devrimle birlikte oluşturulan Fransız Ulusal Meclisi’nde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin temelini oluşturan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi okundu. Bu metinde insan (homme) sözcüğünün sadece erkekleri kastettiğini söyleyen Olympe De Gouges, 1791 yılında insanlık tarihinin ilk kadın hakları bildirgesi olan “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları” bildirgesini yayımladı. Olympe De Gouges, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini” savunarak Fransız Devrimi’nin kadınlara karşı duyarsızlığını eleştirdi. Adını tarihe eşsiz mücadelesi ile yazdıran Olympe De Gouges, yazdığı “Kadın Hakları Bildirgesi” nedeni ile 1793 yılında ölüm cezasına çarptırıldı. Ancak onun tarihteki bu imzası kadınlar için önemli bir kazanım oldu. 

Fabrika Kızları’nın direnişi

Massachussets’te 1834’te bulunan Lowell Pamuk Fabrikası’nda çalışan kadın işçiler Mill Girls yani “Fabrika Kızları” olarak anıldılar. Kadın işçiler ücret kesintilerine direndiler. Onların bu direnişleri sonraki yıllarda da devam edecek olan grev dalgalarının öncüsü oldu. Fabrika Kızları’nın çalışma koşulları kölelikten farklı değildi. Gün ışığını göremeyen kadın işçiler, haftalık 73 saat çalışıyorlardı ve fabrika çevresindeki pansiyonlarda “kira” ödeyerek kalıyordu. Üstelik üzerlerinde ağır din baskısı vardı. Lowell Fabrikası’nın el kitabında “kilise ibadetine katılmayan ve ahlaktan yoksun kadınların istihdam edilmeyeceği” yazıyordu. Kadınlar ücretlerinde yüzde 15 oranında kesinti yapılmak istenince grev kararı aldı. Grev başarısız oldu ama bu adım onlar için oldukça önemliydi.

‘Eşit işe eşit ücret talebi’

Bu ilk grev tecrübesinden sonra 1836’da işçilerin pansiyon kiralarının arttırılmak istemesi karşısında Lowell fabrikaları, kadın işçilerin yeni protesto ve grevlerine sahne oldu. Ancak bu kez kadınlar, kira zamanını geri çektirdi. 1845’te bir dizi protesto ve grevin ardından, pek çok kişi bir araya gelerek Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışan kadınların ilk birliği olan Lowell Kadın İş Reform Örgütü’nü  (The Lowell Female Labor Reform Association, LFLRA) kurdu. Fabrika Kızları’nın mücadeleleri Amerika’da kadın işçilerin mücadelesinin dönüm noktası oldu. Kadınlar tüm Amerika işçilerine ilham verdi. Kadın işçilerin eşit işe eşit ücret talebi Lowell’ın fabrikalarından tüm ülkeye yayıldı.

8 Mart kabul edildi

8 Mart 1857 tarihine gelindiğinde ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle greve başladı. Polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ile çıkan yangında 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katıldı.

26- 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde II. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın “Internationaler Frauentag” (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

II. Enternasyonal ve kadınlar

II. Enternasyonal’in 1889’da gerçekleştirilen kongresi ezilen cinsin kurtuluşu konusunu gündemine aldı ve kongrede kadınların fabrika yaşamı, lokal mücadelelerinin değerlendirilmesi ve birleştirilmesi, sosyalist kadınların uluslararası örgütlenmesi ve bu çerçevedeki sorunların neler olduğuyla birlikte nasıl aşılması gerektiği tartışıldı. Bu tartışmaları Clara Zetkin örgütledi. Bu tartışmalar kadın mücadelesi açısından önemli bir durak olarak tarihe geçti. 1907 yılına gelindiğinde Stutgart’ta gerçekleştirilen I. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı örgütlendi. Konferansa 15 ülkeden 59 kadın katıldı.

İkinci Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı

1910’da ise Kopenhag’da İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı yapıldı. Konferansta kadınlar için genel seçme hakkı ve iş güvencesi başlıklı konular üzerinde tartışma yaşandı. Toplantıda 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü ilan edilmesi ve her yıl kutlanması önerisi yapıldı. Konferansta Clara Zetkin’in önerisiyle, her yıl bir günün, kadınların uluslararası mücadele günü olarak kutlanması kararı alındı. Böylece 8 Mart, Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak benimsendi. O tarihten itibaren 8 Mart uluslararası bir gündem oldu. 1913 yılında Petersburg’daki 8 Mart, kitlesel bir eyleme dönüşür.

BM kabul etti

Aslında günümüze gelen 8 Mart için tarih belirlenmemişti. Kadınlar her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak alınmasının kararı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) verildi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Sonrasında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.