Feminist Zaman Massoudi: Savaşarak özgürlüğü kazanabiliriz

İranlı feminist aktivist Zaman Massoudi, hayatının 50 yılının mücadele ile geçtiğini ve pişman olmadığını söyleyerek, “Bir tecrübe olarak söyleyebilirim ki; savaşarak özgürlüğü kazanabiliriz” dedi.

ŞAHLA MOHAMMADİ

Haber Merkezi – İran’da 1957 devriminden önce siyasi ve sivil mücadelelere katılan kadınlar, ayrımcılığa karşı da hep bir direniş halinde oldu. İran’ın ataerkil sistemini reddeden İranlı feminist aktivist Zaman Massoudi, 50 yılı aşkın süredir bu mücadeleyi sürdürüyor. Ajansımızın sorularını yanıtlayan Zaman Massoudi, eşitlik ve özgürlük mücadelesindeki deneyimlerini anlattı.

‘Yanlış ve başarısız bir evlilik yaptım’

İran’da mücadeleye nasıl katıldınız ve katılım sebebiniz neydi?

Diplomamı alıp öğretmen yetiştirme kursunu okudum. Evlenmek isteyenler oldu ancak ben, ailem hepsini reddettik. Yurtdışında okuyan biri vardı onunla evlenmek istedim. Babam benimle konuşmadı ancak bir akrabamın aracılığıyla kabul ettiğini iletti. Annem yurtdışına gitmemin daha iyi olacağını söyledi. Ben de evlenip Almanya’ya gittim. Çok yanlış ve başarısız bir evlilikti. Erkeğe tabi olmak ve her söylediğini dinlemek ve yapmak zorunda kaldım. Hem bu evlilikten dolayı mutlu değildim hem de göçebe bir hayatı yaşadığım için acı çekiyordum. Eşim İran gezisi sırasında tutuklandı ve işkenceye maruz kaldı. Yaşadığı sakatlık nedeniyle de yaşamını yitirdi.

Almanya’da öğrenci hareketi ile tanıştım

Almanya'da kaldığım yıllarda öğrenci hareketini tanıdım. İranlı Öğrenciler Konfederasyonu, Almanya’da okuyan veya her hangi bir nedenle Almanya’da bulunan insanları örgütlüyordu. Ben de dil kurslarına giderken sol örgütlerle tanıştım. İranlı Öğrenciler Konfederasyonu'nun bir kitap masası vardı. Kitaplara bakar ve beğendiklerimi alırdım. Siyasi çalışmalarla bu şekilde tanıştım ancak aktif değildim. 8 Mart ve Newroz kutlamalarına katıldım. Eşim hayattayken bu tarz etkinliklere katılmıyordum. Fakir ve köylü kızıydım ancak öğrenci ve feminist hareketi biliyordum. Tüm zamanımı öğrenci hareketi içinde mücadele ederek geçirdim. Bu hareketteki mücadele sırasında benim de aktif olduğum bir kadın bölümümüz de oldu; tartıştık, kitaplar okuduk ve farkındalığımızı artırdık.

‘10 kişilik bir öğrenci grubuyla devrim sürecine katıldık’

İran’da devrim sürecinde bir çağrı yapıldı ve herkesin bu devrime katılması istendi. Havalimanlarının açılmasını bekleyemezdim çünkü kapalıydılar. Düsseldorf havaalanından Türkiye'ye uçan ve karadan İran'a giden 10 kişilik bir öğrenci savaşçı grubuyduk. O zamanlar petrol şirketinin işçileri grevdeydi ve benzin çok azdı. Otobüsler İran içinde rahat hareket edemiyordu. İran rejiminin konsolosluk ve elçiliklerinin çoğu öğrenci hareketi tarafından işgal edilmiş ve bu harekettekiler elçiliklerin başına geçmiş ve çoğu yerin kontrolünü ele geçirmişlerdi. Bazargan sınırına girdiğimizde 4 kadın ve 6 erkek olmak üzere 10 kişiydik. Bazılarımızın pasaportu yoktu ve o gençler bizi kontrol ettiler. Bizim savaşçı olduğumuz anladılar. Bizi istediğimiz yerlere götürdüler. İki yıl sonra İslam Cumhuriyeti iktidara geldi. Mücadeleleriniz İslam Cumhuriyeti devriminden sonra da devam etti.

‘Anneme yardım edemedim ama yardım edebileceğim binlerce kadın var’

Annem hayattayken aramızda 18 yıl yaş farkı vardı. Ben ve abimin yokluğunda kendisine ve ailesine yapılan baskılardan dolayı zor bir hayat geçirmiş, bunalıma girmiş. Boşanmak istemiş ancak buna engel olunmuş. Bu yüzden kendisini ateşe vermiş. Anneme yardım edemedim ama bu dünyada yardım edebileceğim binlerce kadın var. İran’ın Şiraz kentinde yaşamaya devam ettim. İran’da kadınlarda devrimci bir ruh vardı. Çalışma yaşamındaki ve yoksul olan kadınlar üzerine çalışmalar yürüttük. Kadınlara eğitimler verdik. Eğitimlere doktor ve hemşireleri götürüyorduk. Toplantılar büyük ilgi gördü. Kadınlar artık haklarını biliyordu. Anayasal haklarımız üzerine tartışmalar yürütüyorduk. Çalışmalarımızda başarılı olduk. Kadın sorunlarını anlatan bir yayınımız da oldu.

‘Şiraz’da ilk 8 Mart kutlamalarını yaptık’

Bir yıl boyunca kampanya çalışmalarımızı ilerletebildik. Devamında daha çok toplantılar almaya başladık. Şiraz’da ilk 8 Mart kutlamalarını yaptığımızda zorlandık elbette. Kadınların siyasi varlığı yetersizdi ve kadınlar toplum tarafından kısıtlanıyordu. Birçok kadın toplantılara katılmakta zorlanıyor ve eğitimlere katılamıyordu. Anayasada ‘kadın erkek eşittir’ deniyordu ancak bunu kendi hukuklarına göre yazmışlardı. İslam'ın kadınlar hakkında ne dediğini öğrenmemiz gerekiyordu. O yüzden bu tür konulara ilgiliydik. İmkanlarımız çok kısıtlıydı. Sokakta başörtülü geziyor olmamıza rağmen dergimizi dağıtmak çok tehlikeliydi. Toplantılara başörtüsü takmadan gidemez olduk. Cuma Namazı İmamı ve Lideri Abdol Hossein Dastgheib, Şiraz’daki tarihi cami Şah Çerağ’ta cemaatle birlikte namaz kılarken, kadınların kötü olduğunu, kanlarının helal olduğunu söyledi. Sonraki iki gün içinde derneğimizin ofisine baskın düzenlediler ve tüm materyalimizi aldılar. Bazı önemli ve tanınmış kadın sorumluları saklamak zorunda kaldık.

‘Ataerkil kanunlar hayata hükmediyor’

İran İslam Cumhuriyeti devriminden önce ve sonra kadının durumu arasındaki farkı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İran İslam Cumhuriyeti’nden önce başörtü zorunluluğu yoktu. İran İslam Cumhuriyeti’nde kadınlar birçok kısıtlama ile karşı karşıya kaldılar. Mesela annemi bir ara Almanya'ya yanıma almak istiyordum ancak eşinin izni olmadan pasaport alamıyordu. Örneğin İran’da kadınların yaşadığı sorunların başında oy hakkı, nafaka gibi konular geliyor. Bir erkeğin dört kadınla evlenmesine izin veriliyor. Ailenin Korunması Kanunu adında bir kanun çıkarıldı ancak bu kanunda köklü değişiklikler yapılmadı. Sadece bir erkek başka bir kadınla evlenmek istiyorsa bunun ilk eşinin izniyle olması gerektiği yazılıyor. Ülkede ataerkil kanunlar hayata hükmediyor.

İran İslam Cumhuriyeti'nin iktidara gelmesinden sonraki ilk 8 Mart nasıl geçti?

Birçok kadın tutuklandı ve hatta bazıları aileleri tarafından kınandı. Mitingde gelecek nesillerin iyi bir hayat yaşamasını isteyen çok sayıda başörtülü kadın vardı. Kadınlar zorunlu başörtüsü istemiyordu. Kadınlara yönelik baskılar artırıldı ve aradan geçen yıllara bakıldığında kadınların hala ezildiğine tanık oluyoruz. Jina Mahsa Amini’nin katledilmesi ardından ‘Jin, jiyan, azadî’ ayaklanması başlatıldı. İran'daki durumun bu isyanlar öncesi haline döneceğini düşünmüyorum; çünkü halk artık bu rejimi istemiyor. Başta Kürt halkı olmak üzere tüm halklar rejime karşı ayaklandı ve mücadelelerini devam ettiriyor.

‘Kadınlar ayaklanmanın öncülüğünü yapıyor’

Son olarak hala özgürlük mücadelesi veren ve mücadele eden kadınlara mesajınız nedir?  

Hayatımın 50 yılı mücadele ile geçti ve hiç pişman değilim. Kadınlara bir mesaj verecek durumda değilim ama bir tecrübe olarak söyleyebilirim ki; savaşarak özgürlük kazanabiliriz, özgüven kazanabiliriz ve başkalarına yardım edebiliriz. Bizler bu yüzden ‘Jin, jiyan, azadî’ diyoruz. Bu slogan benim için çok önemli. İran’da kadınlar başta olmak üzere toplum üzerinde ciddi bir baskı durumu mevcuttu. Jina’nın katledilmesiyle patlak verdi. Kadınlar bu ayaklanmanın öncülüğünü yapıyor.