Avukat Ruken Kalın: Mülteci kadınların hayali kalmadı

Mülteci kadınların ikinci eş olarak ve çocuk yaşta zorla evlendirilmek gibi pek çok sorunla karşı karşıya olduğunu söyleyen ÖHD üyesi Avukat Ruken Kalın, “Bu istismarın yolunu, entegrasyonu ve çocukların takibini sağlamayan devlet açıyor” dedi.

PELİN ÖZKAPTAN

İstanbul- Türkiye’de mültecilere yönelik nefret söylemleri, siyasetçilerin politikalarının da etkisiyle giderek artış gösteriyor. 14 Mayıs seçimlerinde siyasi partilerin ‘seçim vaadi’ haline getirilen mülteciler ise kamuoyunun yansıttığı ‘onlara birçok yardım yapılıyor’ ifadelerinin aksine zor bir hayat mücadelesi veriyor. Bir yandan çoğunlukla kaçak olarak çalışmak zorunda bırakıldıkları işlerde, piyasanın çok altında aldıkları maaşlarla geçinmeye çalışırken diğer yandan da kendilerine yönelen ırkçılıkla mücadele ediyorlar.

Kadın mültecilerin koşulları ise çok daha zor ve çeşitli şiddet biçimlerine maruz bırakılıyorlar. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Göç ve Mülteci Komisyonu üyesi Avukat Ruken Kalın, kadın mültecilerin yaşadıkları sorunları ve giderek bir yumak halini alan mülteci meselesinin çözümü için izlenecek yolu anlattı.

‘Burada büyüyen kız çocuklarının çoğu okula gidemiyor’

Ruken Kalın, 2011’den bu yana Türkiye’de yoğun olarak Suriyeli mültecilerin konuşulduğunu bunu 2020 yılıyla beraber Ukrayna ve İranlı mültecilerin takip ettiğini söyledi. Suriyeli kadınların yaşadıkları baskılarda hiçbir azalma olmadığını kaydeden Ruken Kalın, “Hatta daha uç bir noktaya gidiyor. Gelen çocuklar da büyüdü ve onların durumu ilk gelen kadınlardan daha vahim. Çünkü ilk gelenler kendi ülkelerinde aldıkları eğitim dolayısıyla anadillerinde okuyup yazabiliyorlardı. Burada büyüyen çocuklar ise ne kendi dillerinde eğitim alabiliyorlar ne de aileleri okula gitmelerine izin veriyor. Bu nedenle özellikle 20 yaşlarındaki Suriyeli kadınların çoğu şuanda okuma yazma bilmiyor” dedi.

‘Çocukların eğitim hakkı kısıtlanıyor’

Ruken Kalın bunun sebebini ise şöyle anlattı: “Mülteciler, Türkiye’ye geldiklerinde kendilerini, kültürlerini, değerlerini korumak için dine biraz daha bağlandılar. Karma eğitimi ve yaşam biçimini kabul etmediler. Kendi ülkelerinde yapmadıkları halde tesettüre girenlerde artış yaşandı. Bu nedenle çocuklarını okula göndermeyenler çoğaldı. Aynı zamanda çocuklar okusa da burada mesleklerini yapamayacaklar diye düşünerek, çalışmaya yönlendiriyorlar. Çocukların eğitim hakkı kısıtlanıyor.”

‘En vahim sorun evlilik’

Suriyeli kadınların karşılaştıkları sorunların en vahiminin “evlilik” olduğuna dikkat çeken Ruken Kalın, “Evlilik halini 3 farklı durumda değerlendirebiliriz. Suriye’den ilk göçenlerin evrakları yoktu, sözlü beyan üzerine çoğunun evlilik kaydı var. Suriye’de imam nikahını mahkemede onaylatıp kayda geçiyorlar. Boşanma da sözlü bir şekilde gerçekleşiyor yani herhangi bir evrak yok. Ne Suriye ne de Türkiye makamında resmi bir boşanma olmadığı için kadınlar Türkiye kayıtlarında evli görünüyorlar. Bu nedenle tekrar evlenemiyorlar, başka bir yere ikamet alamıyorlar, çocuklarının velayetini de alamıyorlar” diye belirtti.

Ayrıca Suriyeli birinin Türkiyeli biriyle evlenmesi halinde evlilik yoluyla vatandaşlık da kazanamadığına işaret eden Ruken Kalın, “Çünkü bunun için Türkiye’ye yasal bir şekilde girmiş olmak, yasal ikamete sahip olmak ve 3 yıl boyunca evli olmak gerekiyor” dedi.

Suriyeli kadınlar için aşağılayıcı ‘kampanya’

Ruken Kalın en kötü durumlardan birinin de kadınların erkeklerle ‘ikinci eş’ olarak evlendirilmesi olduğunu söyledi. Ve bu durumu çarpıcı bir örnekle şöyle açıkladı: “Isparta’nın Serinkent ilçesine Suriyeliler mevsimlik tarım işçisi olarak gittiklerinde, köylüler aralarında bir kampanya başlatıyorlar: ‘İlk eş 3 bin TL, ikinci eş 5 bin TL’ diye. Pek çok kadın tarlada bedava işgücü olarak çalıştırılmak üzere ikinci eş olarak alındı.”

‘Çocuk yaşta evlilikler doğumhane kapısında tespit ediliyor’

Çocuk yaşta zorla evliliklerin de ciddi bir problem olduğuna dikkat çeken Ruken Kalın, “Suriye’de 15 yaş evlilik için yeterli bir yaş. Ancak bu Türkiye’de resmi olarak yasak. Çocuk yaştaki evlilikler doğumhane kapısında tespit ediliyor. Bu istismarın yolunu, entegrasyonu ve çocukların takibini sağlamayan devlet tarafından açılıyor birazda. İstismarda gerekli ceza verilmeli ama önce buna yol açan etmenler engellenmeli” dedi.

‘Kayıt dışı bir çok çocuk var’

Normalde Türkiye’de evlilik dışı çocukları anne ile babanın birlikte kayıt altına aldırabildiğini ancak bir Suriyeli ile Türkiyelinin çocuğu olursa bunun yapılmadığını ifade eden Ruken Kalın, “Annenin kaydı Göç Müdürlüğü’nde, babanın kaydı Nüfus Müdürlüğü’nde. Kayıt dışı birçok çocuk var bu yüzden, dünyanın hiçbir yerinde yok bu çocuklar. Ayrıca ikametleri farklı kentlerde olan iki kişi de evlenemiyor. Seyahat etmek için yol izin belgesi verilmesi gerekiyor ve bu verilmiyor. Aslında seyahat özgürlüğü anayasada herkes için vardır. Ancak çıkarılan bir yönetmelikle bu engelleniyor” şeklinde konuştu.

‘Yargı şiddete sessiz’

Ruken Kalın ayrıca müvekkili olan mülteci kadınların yaşadıkları şiddet ve buna karşın yargının duyarsızlığını da anlattı. Ruken Kalın, “Hatay’da yaşayan bir kadın eşi tarafından şiddete uğradığı için çocuklarını alıp, İstanbul’a geldi. Boşandılar ancak kadın çalışma iznine sahip olmadığı ya da İstanbul’da olan birisiyle evlenmediği için kimlik nakli yapılmıyor ve Hatay’a dönmek zorunda. Ancak 6284 No’lu Kanun ikamet değiştirmenseçeneği sunuyor. Hakim, şiddet tehlikesi hala sürdüğü için bu yönde karar verebilir ama vermiyor. Ve ‘seni öldürmekle tehdit eden erkeğin olduğu kente git’ diyor resmen” diye kaydetti.

‘Mültecilerin bir diğer sorunu emek sömürüsü’

Mültecilerin bir diğer sorununun ise emek sömürüsü olduğunu belirten Ruken Altun, “Çalışma izni verilmediği için kaçak çalışmak zorunda kalıyorlar. Özellikle tekstil alanında çok fazla kaçak çalışan mülteci var. Normal maaşın altında çalıştırılıyorlar, sigortaları yok, herhangi bir iş kazası durumunda sağlık sigortaları da bulunmuyor” şeklinde konuştu.

‘Sınır dışı uygulaması kanuna aykırı uygulanıyor’

“Ülkedeki kanun uygulayıcıları, kanunlardan bihaber” diyen Ruken Altun, mevcut yasaların da uygulanmadığını vurgulayarak, “Türk Ceza Kanunu’na göre yabancı biri, süreli bir hapis cezası alırsa, cezasını infaz ettikten sonra sınır dışı edilir. Ancak bir olaydan mağdur olduğu için karakola ifade vermeye gelen mülteci bile buradaki ifadesinin ardından Geri Gönderme Merkezi’ne götürülüyor. Ve herkes için sınır dışı kararı veriliyor. Üstelik kanuna aykırı olmasına rağmen” dedi.

Kadınların hayalleri: Köle olarak satılmamak

Ruken Altun, ‘mülteci kadınların hayalleri ne?’ sorumuza ise şu yanıtı verdi: “Ülkesinde akademik eğitim alan, Avrupa’ya iltica edemeyip Türkiye’de kalan eğitim ve sosyal hayattan tamamen kopan birçok kadın var. Pek çoğu ikinci eş olarak evlendirildi. Şehirlerarası bir yolculuğumda yanımda oturan Suriyeli bir kadın vardı. Kadın hiçbir molada inmedi nedeni ise Türkçe okuma yazma bilmediği için otobüsü bulamama korkusu. Kadının yol izin belgesi de yokmuş, kız kardeşini görmek için başka bir kente gitmiş bu yüzden yakalanıp sınır dışı edilmekten de korkuyor.

Kadın ikinci eş olarak bir erkekle evlenmiş. Kadın ‘çok şükür evliyim’ dedi. Neden dedim? ‘Suriye’de IŞİD tarafından birisine köle olarak satılabilirdim ya da Türkiye’de evlenmeseydim hayatımı idame ettirmek için seks işçiliği yapmak zorunda kalabilirdim’ dedi. Kadının mutluluk gerekçesi bu iki ihtimalden kurtulmuş olmak ve kız kardeşlerini görüyor olmak. Bu kişilere artık ‘hayalin var mı?’ diye soramıyorum ben.”

‘Entegrasyonla kişi hayata kazandırılmalı’

Ruken Altun, mültecilere ilişkin bu sorunların çözümüne ilişkin şunları dile getirdi: “Sınırlar açıldı ve evet yapılması gereken buydu ama mülteci sorunu yani insani bir problem böyle çözülmez. Eğitimler verilmesi, entegrasyon sağlanması, kişinin hayata kazandırılması gerekir. İltica şartları olan bütün ülkelerde bu böyle. Sosyal devlet de uluslar arası sözleşmeler de bunu gerektiriyor. Ancak hiçbiri uygulanmıyor. Entegrasyonun sadece gelenlere değil buradaki yurttaşlara da uygulanması lazım. Refakatsiz çocuklar (anne babası burada olmayan çocuklar) için bir çözüm bulunmalı. Aynı zamanda kayıt üzerinde olmayan ama anne babası burada olmayan çocuklar da var. Anne babasının kaydı olmadığı için çocuklar eğitim ve sağlık hakkından faydalanamıyor. Bunlar 10 yıldır biriken sorunlar, katlanarak devam ediyor.”

‘Suriyelilere yardım ediliyor’ algısı ve gerçekler

Kamuoyundaki ‘İktidar Suriyelilere yardım ediyor’ algısının arka planına da değinen Ruken Altun, “Türkiye, ülkedeki her Suriyeli için Avrupa’dan hibe alıyor. Bu hibenin ne kadarı Suriyelilere harcanıyor o da sıkıntılı. Yani anlatıldığı gibi Suriyelilere yardım yapılıyor gibi bir durum yok. Hibe sadece konteyner kentte yaşayanlara veriliyor. Konteyner kentler zaten sınırlı. Kişi istediği yerde yaşıyor belki ama çalışma izni verilmiyor, hayatını idame ettirebilmek için çalıştığında önce idari para cezası veriliyor sonra da ikametin iptali gerçekleştiriliyor. Yaşayamamaları için ellerinden geleni yapıyorlar yani” ifadelerini kullandı.

‘Her Göç İdaresi’nin ayrı bir kanunu var gibi’

Göç İdaresi’nin bile oturmuş bir uygulaması olmadığını belirten Ruken Altun, “Oradaki memurların bile çoğu tam olarak bilmiyor. Çoğu durumda her Göç İdaresi’nin ayrı bir kanunu var gibi hissediyoruz. ‘Kanun bu ve uygulayın’ diye gitmiyoruz artık, ‘siz nasıl yapıyorsunuz?’ diye soruyoruz. Uygulanabilirliği olan bir şey yok. Çünkü bir şeyin uygulanabilmesi için muhatabın da bilmesi gerekir. Ancak keyfiyet hakim. Ben bir avukat olarak Göç Merkezi’ne gidip, kararları veren Göç Uzmanları ile görüşmek istediğimde karşıma Koruma Amiri geliyor. Ulaşılamaz bir durum yaratılıyor” diye konuştu.

‘İkinci sınıf vatandaş muamelesi’

Özellikle Suriyeli mültecilere yönelik ikinci sınıf vatandaş algısının toplumda yaygın olduğunu kaydeden Ruken Altun, “İnsanlar o kadar tiksinerek bakıyor ki konuşmayı yeni öğrenmiş çocuk bile fark ediyor bunu. Fazlasıyla farkındalar kendilerine yönelik nefretin. Suriye’de avukatken IŞİD’in dayatmalarına karşı gelmiş, hakkında çıkarılan ‘katli vaciptir’ fetvasından sonra buraya göç etmek zorunda kalmış bir kadın şunu söyledi: ‘Market sırasında artık eğer arkamda bir Türk varsa sıradan çıkıyorum çünkü gerek söylemle gerek bakışla onun sıra hakkını gasp etmişim gibi davranıyor’. Ki kendi ülkesinde aktivist, uluslar arası hukuk alanında savunmalar yapmış bir kadın bunu söyleyen” dedi.

Ukrayna’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan kadınların ise cinsel tacizin hedefinde olduğuna değinen Ruken Altun, “90’larda Sovyetler Birliği dağıldığında buraya gelen kadınlar için kullanılan ‘Natasha’ ifadesi vardı. Cinsiyetçiliğin de ötesinde tacizvari bir söylem. Ukrayna savaşı patlak verdiğinde bu söylem yeniden ortaya çıktı. Sosyal medyada Ukraynalı kadınların fotoğrafları paylaşıldı ‘siz gelin’ diye. Türkiye’ye geldiklerinde de bu söylem devam etti, taciz bitmedi” dedi.