Libya’da yaşayan Sudanlı göçmen kadınlar: Kimliksiz ve güvencesiz
Kimi çocuğunu çölde doğurdu, kimi yolculukta ailesini kaybetti. Libya’daki Sudanlı kadınlar, kimliksiz, statüsüz ve çoğu zaman yalnız. Kadınlar “Biz burada sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz ve vatanımıza döneceğimiz günü bekliyoruz” diyorlar.

MONA TOUKA
Libya - Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle, zorla yerinden edilen milyonlarca insanın yaşadığı hak ihlalleri ve kötü koşullara bugün daha fazla dikkat çekiliyor. Libya'da, savaşın ve göçün iç içe geçtiği zorlu bir coğrafyada, Sudanlı zorla yerlerinden ettirilen kadınlar hayatta kalma mücadelesi verirken, sadece temel haklarını ve seslerinin duyulmasını talep ediyor.
Savaş gerçekliği kadın erkek ayırmazken, kadınlar üzerinden etkisi ise her zaman daha fazla oluyor. Kadının değeri yalnızca ev sınırlarında görüldüğü için ataerkil toplumlarda, mültecilik kimlik ve onur için acı bir sınava dönüşüyor.
Libya’da yerlerinden edilmiş Sudanlı kadınlar unutulmuşluğun kıyısında, şehirlerin ve kampların kenarlarında yaşıyor; yürekleri ise yurt hasreti ile dolu.
‘Mültecilik beni değiştirdi’
Sebha kentinde yaşayan Sudanlı mülteci Takva İshak’ın hikayesi mülteciliğin yalnızca sınır geçmek değil, içsel bir dönüşüm olduğunu ortaya koyuyor.
"Mültecilik beni değiştirdi ama inancımı da artırdı" diyor Takva İshak ve bilinmeze doğru olan zorlu yolculuğunu şöyle özetliyor: "Mültecilikten sadece haberlerde bahsedildiğini duyardım ama bir gün bunu yaşayacağımı hiç düşünmemiştim. Güvenliğini terk etmeye zorlanmak, tanımadığın bir dünyaya atılmak... kolay değil. Ama bu deneyim bana gizli bir güç verdi; uyum sağlamayı, daha dayanıklı olmayı ve inancımı kaybetmemeyi öğrendim."
Sudan’da bağımsız öğretmen olarak çalışan, sabit bir geliri ve istikrarlı bir hayatı olan Takva İshak, her şeye yeniden başlamak zorunda kalmış. Takva İshak yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Her şey alt üst oldu. Kendime yetebiliyordum, çalışıyor ve geçimimi sağlıyordum. Şimdi ise yeni bir başlangıç, bir iş, bir istikrar arıyorum. Günler geçsin istiyorum, yavaş da olsa."
‘Bir gün vatanımıza geri döneceğiz’
Takva İshak tüm zorluklara rağmen dayanışmada bir umut ışığı bulduğunu belirterek, "Libyalı kardeşlerimiz bizi yalnız bırakmadı, ilk adımlarımızda yanımızda oldular ve bir nebze olsun istikrar sağladık. Libya’da mülteci kadınların sesi çok cılız çünkü kendimizi ifade edecek bir alanımız yok. Sebha’da hâlâ bir topluluk ofisimiz yok. Eğer resmi bir çerçevemiz olsaydı, ihtiyaçlarımızı açıkça dile getirebilirdik" diyor.
En basit taleplerinin hâlâ çok uzak olduğunu kaydeden Takva İshak şöyle konuşuyor:
"Tek istediğimiz asgari haklar. Kimliğimizi ispatlayacak belgelerimiz olsun ki iş gücü piyasasına dâhil olabilelim. Ben öğretmenim, benim gibi birçok kadın da öyle. Sadaka değil, hakkımız olan fırsatı istiyoruz, onurumuzla verip almak istiyoruz."
Takva İshak şöyle devam ediyor: "Eğer elimde olsaydı, her mülteci kadın için ihtiyaçtan uzak, onurlu bir yaşam sağlardım. Tüm mülteci kadınlara sesleniyorum: Sabredin ve uyum sağlayın. Bir gün vatanımıza geri döneceğiz. Burada da kardeşlerimiz var."
‘Çölü geçerken kızlarımın düşmesinden korktum’
Sudanlı başka bir kadın olan Aişe Zekeriyya da Libya’da mülteci olarak yaşıyor. Aişe Zekeriyya mülteciliğin kolay olmadığını belirterek, “Çocuklarımı Sudan’da bırakmak zorunda kaldım. Onların iyi olup olmadığını bile bilmiyorum. Çölde kalabalık araçlarla geçtik. Ramazan’ı yolda geçirdik, bayramdan iki gün önce Libya’ya vardık."
Aişe Zekeriyya yolcuğunun detaylarını şöyle anlatıyor:
"Tüm yol boyunca özellikle kızlarım için çok korktum. Hep onları izledim, korkudan titriyordum. Ya bir anlık dalgınlıkta düşerlerse diye. Ama sabrettik, dayandık. Yirmi gün çok zor şartlarda yaşadık, her gün yeni bir sorunla karşılaştık. Sonunda bir ev kiralayabildim ama kalbim hâlâ orada, vatanda. Tek dileğim Sudan’ın tekrar huzura kavuşması. O zaman ben de dönerim."
‘Sınırda doğum yaptım… Ne battaniye ne barınak, sadece korku ve bir bebek’
Rukeyye Muhammed, 20’li yaşlarının ortalarında genç bir anne. Sudan’daki çatışmalar esnasında eşini kaybetmiş. Hamile bir şekilde yola çıktığını anlatan Rukeyye Muhamed bebeğini bir kamyonetin arkasında doğurduğunu dile getiriyor.
Rukeyye Muhammed sözlerine şöyle devam ediyor: "Çocuğumu gecenin karanlığında, yabancılarla dolu bir kamyonette dünyaya getirdim. Soğuk bedenimi kemiriyordu.
Ertesi gün kumların üzerinde, hiçbir battaniye, barınak, hatta onu sarmalayacak bir bez olmadan emzirdim."
Libya’ya bebeğini göğsüne basarak ve hasta annesine yaslanarak giriş yaptığını vurgulayan Rukeyye Muhammed, "Belgelerimizi kaybettiğimizde çok ağladım. Kimliğin yoksa, her şeyden korkarsın, yoldan, kapının çalmasından, yarından" diyor.
Rukeyye, bugün Sebha’da mütevazı bir mahallede küçük bir odada yaşıyor, sessiz bir mücadele veriyor ve şunları aktarıyor:
"Bebek maması ve ilaç temin etmek için uğraşıyorum. Tek istediğim, insan olduğumu kanıtlayan bir belge. Onurlu bir şekilde yaşayabileceğim bir fırsat. Hepsi bu."