Newroz Ehmed: DAİŞ nasıl Kobanê’de yenilgiye uğradıysa Erdoğan da yenilecektir

Egemen güçlerin savaş politikalarına ve özelde Türkiye’nin saldırılarını değerlendiren Newroz Ahmed, “Nasıl ki; Kobanê DAİŞ çetelerinin yenilgisinin başlangıcı olduysa biz aynısını AKP hükümetinin ve Erdoğan'a yaşatacağız” dedi.

RONAHÎ NÛDA

Qamişlo  – Dünyada yaşanan mevcut krizler ve gerilimler tüm insanları olumsuz anlamda etkiliyor. Dünya genelinde yaşanan kriz ve karmaşalara rağmen Üçüncü Dünya Savaşı, Ukrayna-Rusya savaşıyla yeni bir aşamaya girdi. Her ne kadar Üçüncü Dünya Savaşı Rusya ve Ukrayna Savaşı ile yönünü Avrupa’ya vermişse de bu savaşın merkezi Ortadoğu’dur. Üçüncü Dünya Savaşı konsepti, demografik yapının değiştirilmesi politikalarıyla yürütülüyor. Öte yandan Kürdistan’ın tamamında saldırılar yürütülüyor ve bu saldırılara karşı da benzersiz bir direniş gösteriliyor. Bu direnişin örneği de Demokratik Ulus Projesi’nin hayata geçildiği Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanıyor. Bir yandan direniş sürerken öte yandan da saldırı ve tehditler devam ediyor. Son zamanlarda Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’yi tehdit ediyor. Bu yüzden Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Askeri Meclisi, Kuzey ve Doğu Suriye’deki son gelişmeleri tartışmak ve yeni bir işgal tehdidine karşı olağanüstü bir toplantı gerçekleştirdi. Öte yandan QSD, olağan üstü durum için Demokratik Suriye Meclisi ve Özerk Yönetim ile de bir toplantı yaptı. QSD Genel Komutanlığı üyesi Newroz Ehmed, konuya ilişkin ajansımızın sorularını yanıtladı.

“Savaş tüm dünyayı etkiledi”

Tüm dünyanın yaşadığı kriz ve karmaşıklığı nasıl yorumlamak gerekir?

Arap Baharı ile birlikte ağır savaşlar başladı ve bu tüm dünyaya yayıldı. Tüm dünyada çok derin bir kriz yaşanıyor. Mevcut sistem ise bu krize cevap olamıyor. Dünyadaki başlıca güçler arasında karmaşa her geçen gün daha da derinleşiyor. Güç ve bölünme savaşı şiddetleniyor. Sorunun temeli ele alınmıyor ve çözülmüyor. Bu güçler, her ne kadar bu savaşı dar bir alanla sınırlamaya çalışsalar da, krizin çok derin olması nedeniyle bu oldukça zordur. Çünkü birbirinden bağımsız da değildir. Doğal olarak bu savaş tüm dünyayı etkiliyor. Yaşanan göç, tüm dünyanın durumunu değiştiriyor. Ekonomik sorun tüm dünyada büyük bir sorundur ve ekonomik kriz savaşı daha da derinleştiriyor. Rusya her şeyini ortaya koydu ve kendisi için varlık ve yokluk savaşı olarak adlandırdı. Ayrıca Avrupa birinci ve ikinci savaşlardan sonra bir kez daha ağır ve derin bir savaş gördü. Bu savaşı sadece Avrupa ile sınırlayamayız. Bu savaş tüm dünyayı etkiledi. Bunlardan biri de Ortadoğu'yu etkiledi. Ortadoğu içinde de Suriye'yi etkiledi. NATO, Rusya ve Suriye bölgesindeki müttefikleri gibi büyük güçler, bölgede bir güçtür.

“Çatışmalar derinleşiyor”

Suriye topraklarında uzun bir süredir savaş yaşanırken, ekonomik ve siyasi olarak bölgeyi etkiliyor.  Bölgede savaş devam ederken, Irak savaşıyla bir müdahalede bulunmak istediler. Ancak çaresizlik nedeniyle bu durum uzadı ve genişledi. Nasıl ki birinci ve ikinci dünya savaşlarını gördük, şimdide bu topraklarda üçüncü dünya savaşını da görüyoruz. Sorun temelden çözülmezse askeri olarak çözmeye çalışmak oldukça zordur. Çatışma o kadar derinleşti ki, savaşsızda olmuyor. Bu güçler kendi çıkarlarına göre yaklaştıkları için sorun temelden ele alınmıyor ve bu yüzden çatışmalar daha da derinleşiyor. Bu yüzden de sorun derin bir düğüm olarak çözülemez bir şekilde ortada kalıyor.

“Savaştan en çok halklar zarar görüyor”

Şuan mevcut durumda bölgenin daha da derin savaşlara doğru gittiğini gösteriyor. Ne yazık ki bu savaştan en çok zarar görenler bölge halkının kendisidir. Çünkü bu topraklarda yaşayan ve her yönüyle etki altında kalanlar halktır. Geçmişte Türk işgali Efrîn, Serêkanîyê ve Girê Spî gibi topraklarımızı işgal ettiğinde halkın durumunu açıkça gördük. Ancak birçok kişi bunu da görmedi ve hiçbir tutum göstermedi. Çünkü bu savaşı kendilerine uzak görüyorlar. Sanki kendilerine etkisi yokmuş gibi yaklaşıyorlar. Mevcut tüm güçler burada örgütleniyor ve tüm dünyaya yayılıyor. Bu yüzden bu tehlike tüm dünyaya yayılıyor.

“Bölge halkı göç ettirilmek isteniyor”

Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine yönelik saldırı ve tehditler devam ediyor. Bu saldırı ve tehditler nasıl okuyorsunuz?

Türk devleti, mevcut durumdan yararlanmak istiyor. Yine çıkarları doğrultusunda uzun vadeli hayalleri yeniden canlandırma çabası içinde. Mevcut durumda ortaya çıkan boşluktan tam anlamıyla yararlanmak istiyor. Ayrıca bundan faydalanmak ve bölgedeki varlığını genişletmek ve derinleştirmek istediği için NATO'da da yerini alıyor. Taraflarla açık bir şekilde kendi çıkarları doğrultusunda Kuzey ve Doğu Suriye halkı üzerine pazarlık yapıyor. Eskiden Kuzey ve Doğu Suriye’de yaptığını son zamanlarda da yapmak ve bundan faydalanmak istiyor. Rakka, Halep, Musul ve Güney Kürdistan'a kadar içinde bulunduğumuz bölgeleri işgal etmek istiyor. Türk devleti kartlarını iyi kullanıyor ve güçlerin zaafını kullanıyor. Kullandığı şeyler de ahlaki standartlara uygun değildir. Bölgelerimiz sanki güvenli değilmiş gibi ‘güvenli bölge’ adı altında bu planı geliştiriyor. Ayrıca göç adı altında insanları buraya yerleşmek ve bölge halkını topraklarından göç ettirmek istiyor.

“İşgal altındaki topraklara yerleşenler kimlerdir?”

Efrîn, Serêkanî, Bab ve İdlib gibi Türk işgali altındaki bölgelerin durumunu kendi gözlerimizle gördük. Bu bölgenin insanları nerede? İşgal altındaki topraklara yerleşenler kimlerdir? Bunlar çetelerdir ve işgal altındaki bölgelerin çete gruplarının merkezi haline geldiğini biliyoruz. Bunu bizim gibi herkes de biliyor. Çeteler Türk devletini kendi vatanı olarak görüyor ve ona yönünü veriyor. Çetelerin bu bölgelere yayıldığını biliyoruz. Bu yüzden onlar için insanların göç etmesi önemli değil. Suriye'nin her yerinden insanların Kuzey ve Doğu Suriye'ye geldiklerini görüyoruz. Eğer Kuzey ve Doğu Suriye'de bir savaş yaşanırsa tehlikeli bir durum ortaya çıkacaktır.

“Tehditler daha derin bir krize yol açıyor”

Bu savaş çok çetin ve zorlu olacaktır. Bu savaş Suriye ile sınırlı kalmayacaktır. Tüm Suriye, Türkiye, dünya güçleri ve Irak da bundan etkilenecektir. Bölge yeni bir saldırıyı daha kaldıramaz. Kontrolden çıkar ve tüm komşu ülkelerden bundan etkilenecektir. Şimdi ekonomik ve siyasi kriz yaşanıyor ve daha kötü bir durum yaşanacaktır. Demokratik Ulus Projesi mevcut sorunları ortadan kaldırıyor ve halkları birbirine yakınlaştırıyor. Bölgemiz mevcut projeyi savunuyor ve bölge halkı bir arada yaşıyor. En doğru ve güçlü çözüm model Demokratik Ulus Projesi’dir. Ancak mevcut durum ve Türk devletinin tehditleri daha kötü ve daha derin bir krize yol açmaktadır.

“Erdoğan ömrünü uzatmak istiyor”

Türkiye’nin saldırılarına karşı Şam Hükümeti’nin tutumu nedir?

Türk devletinin tehdit ve saldırıları yeni değil. Hiçbir zaman saldırıları durmadı. İç kriz olduğundan kaynaklı son zamanlarda daha fazla saldırı tehditlerini dile getiriyor. Bir başarı hikayesine ihtiyaçları var. Erdoğan ömrünü uzatmak için yeni bir adım atmak, taraflardan yararlanmak ve onların onayı ile yeni bir saldırı başlatmak istiyor. Tehdit arttıkça bizde diyalog ve müzakereye girdik. Bütün çabamız böyle bir savaşın gelişmemesidir. Bunun için üzerimize düşen görevi yapmaya hazırız. Taraflara endişelerimizi ve savaşta çıkacak sonucu anlatıyoruz. Biz de Suriye topraklarının bir parçasıyız. Çözümün Suriye birliği için gerçekleşmesi adına iletişim içindeyiz. 2019 sürecinin ardından Suriye ordusunun sınır savunma güçleri sınırda. Yine de diyalog halindeyiz ve bu saldırıların Suriye topraklarındaki halk için ciddi bir tehdit oluşturacağını ifade ediyoruz. Saldırının bu adımı bir süre için değildir. Bugün Türk devleti işgal altındaki topraklarda Türkleştirme ve imha politikası izlemektedir. Birlikte ortak bir çözüm bulmaya çabası içindeyiz. Suriye hükümetinin mevcut tehlikeleri gördüğüne ve incelediğine inanıyoruz. Birlikte ortak bir çözüm bulmaya ve bu saldırılara karşı durmaya açığız. Diyalog devam ediyor ve bu anlamda çabalarımız mevcut.

“Hazırlığımız en üst düzeyde”

Türkiye’nin tehditlerine karşı QSD olarak MSD ve Özerk Yönetim ile olağanüstü bir toplantı yaptınız. Toplantıda ele alınan ana noktalar nelerdir?

Yapılan toplantılar olağanüstüydü. Önce QSD Askeri Meclis toplantısını yaptık. Ardından MSD ve Özerk Yönetim ile ortak toplantı yaptık. Bu toplantıların ana gündemi, Türk devletinin bölgeye yönelik tehditleri ve yeni bir saldırı olasılığıydı. Biz bunu ciddi bir ihtimal olarak ele alıyoruz. Türk devletinin böyle bir saldırıya ihtiyacı var. Bu yüzden birçok şeyi göze alıyor. Bu tehdidi doğru okumak ve buna göre kendimizi hazırlamak için toplantılar yaptık. Son durumu değerlendirdik ve mevcut durumda siyasi ve diplomatik bir çaba olarak üzerimize düşeni ana gündem maddesi olarak ele aldık. Ayrıca olası bir saldırıya kendimizi hazırlama konusunu da tartıştık. Askeri alan olarak hazırlığımız en üst düzeydedir. Yeni bir savaş gelişirse, eskisi gibi olmayacaktır. Bütün bölgelerdeki güçlerimiz hazırlık içindeler. Halkın ve toplumun bu saldırıların değerlendirilmesine hazırlanması da ciddi bir şekilde tartışıldı. Kendilerini savunabilecek olanlar bölge halkının kendisidir. Dış güçler var ama sonuçta önemli olan bölge halkının birliği ve bölge halkının kendisinin hazırlanmasıdır. QSD güçleri ve tüm güvenlik güçlerimiz en üst düzeyde hazırlıklarını yaptılar. Halk olarak imkanlarımız ortada ve şimdiye kadar kimse bize yardım etmedi. Toplantıda bu hazırlıkları nasıl daha da güçlendirebileceğimize odaklandık. Halkımızın bu saldırılara karşı tutumu çok yüksektir. Bu toplantıda gerekli tartışmalar ve planlar ortaya çıktı.

“Kadınların rolü mevcut süreçte kilit öneme sahip”

Bu karmaşık süreçte kadınların, gençlerin ve bölge halkının üzerine düşen rol ve görev nedir?

Türk devletinin bugün yürüttüğü savaş yokluk üzerine kuruludur. Tek çare hazırlanmamız ve kendimizi güçlendirmemizdir. Halk birçok eylem ve etiklikle tepkilerini dile getirdiler. Bununla üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye hazır olduklarını gösterdiler. Halkın kendisini hazırladığına inanıyoruz. Bu savaşlardan nasibini en çok alanlar kadın ve gençlerdir. Bu savaşı engellemek için en önemli sorumluluk kadınların omuzuna düşüyor. Çünkü kadınlar toplumu etrafında topluyor ve irade gösteriyor. Kadınların rolü mevcut süreçte kilit öneme sahiptir.

“Görevimiz halkımızı ve bölgemizi korumaktır”

Gençler de geçtiğimiz günlerde böyle bir savaşa hazır olduklarını ve üzerlerine düşen görevi sonuna kadar yerine getirileceğini ifade ettiler. Türk devleti bu savaş ile halkı kimliksiz bırakmayı amaçlıyor. Yaşam koşulu ancak direnerek elde edilebilir. Türk devletinin tehlikeli planı bölgedeki çatışmayı derinleştirmekte ve Kürtler ile Araplar arasındaki çatışmayı tırmandırıyor. Şu anda yürüttüğümüz projenin ilk çözümü, projemizin etrafında toplanıp onu korumamız gerektiğidir. Askeri güçler olarak asıl görev bizim halkımızın ve bölgemizin varlığını korumaktır. Halkımız tüm bölgelerde kendini hazırlamalıdır. Çünkü tehdit sadece bir bölgeye yönelik değil. Erdoğan Til Rifet ve Minbic'i ele alıyor. Bu bölgeler bizim için önemli. Til Rifat, Efrînli göçmenleri içinde barındırıyor ve bunlar ağır koşullarda yaşıyor. Minbic’de de tüm bileşenler yaşıyor. Burası DAİŞ savaşı sırasında da çok önemli olan bir alandı. Halkların birlikte yaşamasının önünü açan Demokratik Ulus Projesi burada hayata geçildi. Halk burada bu projeye sahip çıktı. Bu iki bölgenin adı verilmiş olabilir ama tüm bölgeler tehdit altında.

“Tasfiye ve katliam planlarına son vereceğiz”

Göç eden halkların tamamı Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşıyor. Efrîn’den göç eden halkımız Kobanê’de yaşıyor. Kobanê devrimimizde önemli bir aşamaydı. İnsanların yaşadığı acılara son vermek için elbette kendimizi güçlendirmemiz gerekiyor ve bu da bizim elimizde. Sınırlarda yaşayan halklarımız her gün hedef alınıyor. Suçsuz yere katlediliyorlar. Halkımızı hazırlamalı ve birbirimize sahip çıkmalıyız. Bölgeyi Türk devletine mezarlık yapmak için mücadele etmeliyiz. Nasıl ki; Kobanê DAİŞ çetelerinin yenilgisinin başlangıcı olduysa biz aynısını AKP hükümetinin ve Erdoğan'a yaşatacağız. Bu kirli tasfiye ve katliam planlarına birlikte son verebiliriz.