Alternatif İttifak adayı Şruk El-Abayci: Gerçek değişim bizim elimizde
Irak’ta 11 Kasım seçimleri öncesi Alternatif İttifak adayı Şruk El-Abayci, yolsuzlukla mücadele, çevre krizi ve kadın hakları için kapsamlı reform çağrısında bulunarak, “Gerçek değişim bizim elimizde; seçimler bunu başarmanın bir yoludur” dedi.
					KARİMA ALİ EL-RUBAİ
Bağdat- 2025 Irak parlamento seçimleri, ülkenin ekonomik ve sosyal zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, parlamentodaki temsiliyeti yenilemek amacıyla 11 Kasım’da gerçekleştirilecek. Alternatif İttifak (Liste 250) adayı Şruk El-Abaycı, eski milletvekili ve su kaynakları mühendisi olarak tanınıyor. Şruk El-Abaycı, Su Kaynakları Bakanlığı’nda danışmanlık yaptı ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev aldı. Parlamentoda, kadın hakları başta olmak üzere su ve çevre gibi pek çok alanda çalışmalar yürüttü.
Yolsuzlukla mücadele
Ajansımıza değerlendirmelerde bulunan Şruk El-Abayci, bir ittifak olarak programlarının ekonomik reform ve yasal yollarla yolsuzlukla mücadeleye dayandığını belirtti. Şruk El-Abayci, iktidar paylaşımına, ganimet paylaşımına ve servetin belirli siyasi elitler tarafından yağmalanmasına dayanan mevcut siyasi sistemi, gençlerin geleceğini güvence altına alan gerçek kalkınma planları ve stratejileri aracılığıyla Irak halkına fayda sağlayacak bir servetle değiştirmeyi hedeflediklerini ifade etti. Irak’taki kötüleşen çevresel bozulmaya dikkati çeken Şruk El-Abayci, “Su, toprak ve havadaki kirlilik seviyeleri tehlikeli boyutlara ulaştı ve insan sağlığı için gerçek bir tehdit oluşturuyor. Kirli su Basra’dan Bağdat’a kadar birçok şehirde yaygın ve bu sorunların çözümü için acil eylem gerekiyor” dedi.
‘Kalıcı değişim için kampanyalar başlattık’
Parlamentoda temsil edilip edilmediğine bakılmaksızın çevreyi korumanın en öncelikli konularından biri olduğunu vurgulayan Şruk El-Abayci, “Çevre ve insan hakları çalışmaları bir gecede yaptığım bir şey değil; yirmi yılı aşkın süredir sürdürdüğüm aktivizmin bir uzantısı. Duruşum net: Yolsuzluğa ve mezhepsel kotalara dayalı güç paylaşımına karşıyım. Irak halkının onurunu ihlal eden, kadın haklarını yok sayan veya kalkınmayı engelleyen her şeye karşı duruyorum. Ayrıca Dicle Nehri’ni kurtarmak, ormansızlaşmayla mücadele etmek ve Bağdat’taki kentsel çöküntüyü gidermek için çalışmalar yürütüyorum. Bu sorunlar demokrasimizin özüne dokunuyor ve gerçek, kalıcı bir değişim yaratmak için büyük kampanyalar başlattık” sözlerini vurguladı.
Irak’ta ifade özgürlüğü, bu temel anayasal hakkı kısıtlayan yasalar nedeniyle önemli zorluklarla karşı karşıya. Şruk El-Abayci, “İfade özgürlüğü, uygulanmasını sınırlayan yasalara ihtiyaç duymayan kutsal bir haktır; demokrasinin temel taşı olarak korunmalı ve saygı gösterilmelidir” diye belirtti.
Irak, toplumu karanlık çağlara sürükleyen yasalara tanıklık etti; bunların en önemlisi, 1959 tarihli 188 sayılı Kişisel Statü Kanunu'nda yapılan değişiklikti. Altmış yılı aşkın bir süredir Irak toplumunun istikrarına katkıda bulunan bu yasa, ilerici özünü korumak için kadın örgütleri tarafından kapsamlı kampanyalara konu oldu. Ancak "Caferi Kanunu" adı altında kabul edilen değişiklik, yeterli araştırma yapılmadan yürürlüğe konuldu ve özellikle Iraklı kadınlar için olumsuz toplumsal sonuçlara yol açtı.
‘Hukuk sistemimiz çok kırılgan’
Kimi yasa değişikliklerinin erkek egemenliğini daha da güçlendirdiğine dikkat çeken Şruk El-Abayci, “Bazı erkeklerin mali sorumluluklarından kaçması, birçok kadının çocuklarından mahrum kalmasına yol açtı. Bu durum, bazı kadınları çocuklarının velayetini kaybetme korkusuyla Federal Kürdistan Bölgesi’ne kaçmak zorunda bıraktı. Yaşananlar, hukuk sistemimizin ne kadar kırılgan olduğunu ve toplumsal adalete duyulan saygının zayıflığını gösteriyor. Bu adaletsiz yasalar, kapsamlı bir ulusal vizyondan yoksun, mezhepçilik ve cehaletin hâkim olduğu, kamu yararını ve Irak toplumunun geleceğini dikkate almayan bir siyasi iradenin ürünüdür” diye kaydetti.
‘Kadınlar ötekileştirilmek isteniliyor’
Şruk El-Abayci, kadınların maruz kaldığı psikolojik, sosyal ve ekonomik baskılara dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Kadınların toplumsal kalkınmanın ayrılmaz ve aktif bir parçası olarak tanınmasını umuyorduk. Ancak yirmi yılı aşkın süredir kadınlar bunun tam tersini yaşıyor. Liderlik yeteneklerine, bilgi birikimlerine ve bilimden kültüre, ekonomiden siyasete kadar her alanda verdikleri katkılara rağmen, hala ötekileştiriliyor ve eğitimlerine gereken önem verilmiyor. Kadınların içinde bulundukları koşullara dikkat edilmeli, karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmaları için ciddi çabalar gösterilmelidir. Kadınlar, toplumun her alanında değerlerini defalarca kanıtladı. Kadınlar savaşlar gibi en zorlu dönemlerde dahi ağır sorumluluklar üstlendiler ve devlet işlerini yürütmede büyük bir yetkinlik sergilediler. Aile içinde ve toplumda üstlendikleri hayati rollerin yanı sıra, sosyal hizmet alanında da aile yapısını güçlendiren önemli katkılar sundular.
Kadınların topluma yaptıkları sürekli katkı, onların kapsamlı bir modernleşme sürecinde aktif rol oynamasını artık zorunlu kılıyor. Kadınlar olarak modernleşmenin ve ilerlemenin bir parçası olmayı hak ediyoruz. Ancak ne yazık ki bazı siyasi bloklar, yasalar aracılığıyla bizi rollerimizin sadece üremeyle sınırlandığı bir ötekileştirme dönemine geri döndürmeye çalışıyor. Bu durum, çağın ruhuna da Irak anayasasında güvence altına alınan kadın haklarına da tamamen aykırı.”
‘Milyarlarca dolar hesap verilmeden harcanıyor’
Halk arasında seçim sürecine dair büyük bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı olduğunu söyleyen Şruk El-Abaycı, “Seçim kampanyalarına yapılan harcamalar astronomik boyutlara ulaştı. Oysa bu paralar, Iraklı çocuklarımıza yakışır okullar inşa etmek, eğitim sistemimizi modern teknolojilerle geliştirmek için kullanılabilirdi. Bunun yerine milyarlarca dolar hiçbir hesap verilmeden harcanıyor. Gerçek tablo ise acı verici: çamurdan yapılmış okullar, yerde oturan çocuklar, kara tahta yok, öğretim araçları yok ve ne yazık ki öğrenci ile öğretmenlerin onuruna saygı duyan bir eğitim ortamı da yok” dedi.
Şruk El-Abayci, mevcut siyasi sınıfın ülkenin durumunu düzeltmekte tamamen yetersiz kaldığını belirterek, “Bağdat’ı çirkinleştiren o beton kuleleri inşa etmek için kamu fonlarını yağmaladılar, tarım arazilerini yok ettiler, ağaçları kestiler ama konut krizini çözemediler. Çevreyi ve toplumu hiçe sayarak beslenen bu ekonomik çıkarlar, aslında hepimizin geleceğini tehdit ediyor. Oysa biz, inanılmaz bir gençlik enerjisine sahibiz ve gerçek değişim bizim elimizde. Seçimler, bunu barışçıl bir şekilde başarmanın en etkili yoludur” şeklinde konuştu.
Şruk El-Abayci, sözlerinin sonunda şu ifadelerde bulundu:
“İşçilerin ve çalışanların karşılaştığı baskıların sadece onların değil; atama ve oylama süreçlerinde sistematik baskıya maruz kalan öğrencilerin, akademisyenlerin ve doktorların da ortak acısı. Karar alma mekanizmalarında hep aynı yüzlerin dönüp durması, halkın iradesini hiçe saymak anlamına geliyor. Bu yaklaşım, demokratik olduğunu iddia ederken aslında oyları fahiş paralarla satın alan, seçim sürecini bir tür borsaya dönüştüren ve demokrasinin özünü bozan gizli bir diktatörlüktür.”