TJA’lı Gülşen Sincar: İktidarın yarattığı enkaza karşı yeni yaşamı öreceğiz- 8 MART’A GİDERKEN

‘Kadın Dayanışması Yaşatır’ sloganıyla bu yıl ki 8 Mart’ı deprem bölgelerinde karşılayan TJA’lılar, iktidarın yarattığı enkaza karşı yeni yaşamı öreceklerini ve çalışmalarının daha güçlü ilerleyeceğini kaydetti.

EKİN ARDA

Amed – Tevgera Jinên Azad (TJA) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü Mereş merkezli yaşanan depremlerin büyük yıkıma neden olduğu 11 kentte karşılıyor. TJA 25 Şubat’ta “Kadın Dayanışması Yaşatır” sloganıyla ve HDP Kadın Meclisi de 26 Şubat’ta “Yalnız değil, birlikteyiz/Jin, jiyan, azadî” sloganıyla 8 Mart’ın startını verirken, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) MYK Üyesi ve Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Gülşen Sincar, konuyla ilgili ajansımıza değerlendirmelerde bulundu. Gülşen Sincar, bu yıl ki 8 Mart’ın kadınlar acısından önemi,  deprem bölgelerindeki buluşmaları, depremzede kadınların yaşadıklarını, taleplerini ve 8 Mart sonrasında yapılacak çalışmaları anlattı.

‘8 Mart eylem hattının geliştirilmesi için önemli bir gün’

Öncelikli olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün tarihsel olarak arka planının iyi irdelenmesi gerektiğini belirten Gülşen Sincar, “8 Mart kadınların hakları için alanlara çıktığı, eylem ve örgütlenmesini geliştirdiği bir gündür. 8 Mart baharın ilk ayları itibariyle kadınların alanlara çıkıp yaşamları üzerinde söz kurduğu, erk akıl iktidara karşı sokaklarda, meydanlarda sesini haykırdığı, örgütlenmesini geliştirdiği günlerden biri. Bizler açısından yılın başlangıcı ve bütün bir senenin eylem hattının, mücadele ve direniş hattının geliştirilmesi için önemli bir tarihtir 8 Mart. Her yıl olduğu gibi bu yılda yine bu yönlü çeşitli planlamalarla yola koyulduk. Ancak geçtiğimiz ay deprem felaketi nedeniyle bu yılki 8 Mart’ın vurgusu daha çok katledilen kadınlar ve deprem felaketinin yaşandığı bölgelerde büyük bir dayanışma ruhunun geliştirilmesi üzerinden oldu” dedi.

‘Katledilen kadınların mücadele çizgisini büyütmek istiyoruz’

21’inci yüzyılın kadınlar açısından mücadelenin yükseltildiği bir yüzyıl olduğunu dile getiren Gülşen Sincar, “Özellikle geçtiğimiz yıla bakacak olursak İran’da katledilen Jina Mahsa Amini şahsında geliştirilen, ‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesinin açığa çıkardığı ve tüm dünya kadınlarının da bundan etkilendiği bir dönem, bir ruh ortaya çıktı. Bizler de bu yıl ki 8 Mart’ı Federe Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde katledilen Nagihan Akarsel ve Fransa’nın Paris kentinde katledilen Evin Goyi’ye adadık.  Bu anlamıyla katledilen kadınların mücadele hattını ve çizgisini dalga dalga daha da büyütmek ve erk iktidara karşı mücadele hattımızı örmek istedik” şeklinde konuştu.

‘İnsanların yaşamı rant ilişkilerine kurban edildi’

Mereş merkezli yaşanan ve 11 kenti etkileyen deprem felaketine değinen Gülşen Sincar, sözlerine şöyle devam etti: “Deprem elbette ki doğal bir döngü, ancak kapitalist sermayenin açığa çıkarmış olduğu rant ve ticari ilişkilerin insan yaşamını nasıl hiçe saydığını gördük. ‘Asrın Felaketi’ deniyor, tüm insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olarak tarihte yerini alacaktır. Tedbirlerin gerçekleştirilemeyişi, insan canının, yaşamının ne kadar kapitalist sermayeye, rant ilişkilerine kurban edildiği gerçeğini bir kez daha gördük. Hem deprem öncesi alınabilecek önlemlerin alınmadığını gördük hem de deprem sonrası yaşanan sorunlar karşısında iktidarın yaklaşımını gördük. İktidarın yaklaşımı, sorunları çözme ve krizi yönetebilme noktasında değildi, tam tersi daha da derinleştirdiği bir noktadaydı.

Helallik istemek insanların duygusunu sömürmektir

Merkezi iktidarın halkın, kadınların, gençlerin ve çocukların yaşam hakkına ne kadar büyük bir engel teşkil ettiğini gördük. İktidar bugün insanların yaşam hakkını savunacağına, bu konuda mahcubiyet ve yetmezlik duygusu yaşayacağına hakarete varan bir yaklaşım sürdürdü ve bir ‘helallik’ kavramını ortaya koydu. Bu çok basite alınabilecek bir yaklaşım değildir. Bu tarz yaklaşımlar insanların duygu dünyasını sömürmeye dönük yaklaşımlardır. Bu söylemler üzerinden kendisini var etmeye çalışan sistemin ne kadar tıkandığını ve daraldığını görüyoruz.”

‘Önümüzde uzun bir yol var’

Depremin ilk gününden itibaren kadınlar, gençler ve bir bütünen gönüllüler ordusu olarak Türkiye’nin ve Kürdistan’ın tüm kentlerinden insanların seferber olduğunu kaydeden Gülşen Sincar, “Depremin yaşandığı kentlerde bir nebzede olsa halkın acısını giderebilmek ve elimizden geleni yapma adına alanlarda olduk. Bundan sonra da alanlarda olmaya devam edeceğiz. Bu dayanışma ile şunu gördük; halkların aslında merkezi sistemin yaklaşımları ve tutumları karşısında istendiği taktirde kendini ne kadar örgütleyebileceği konusunda da bir örnek teşkil etti. Depremin ilk yaşandığı günden bugüne kadar hep sahada olduk. Özellikle Adıyaman, Malatya, Maraş, Hatay ve Antep’te sokak sokak, mahalle mahalle, köy köy çalışmalar yürütüldü. Ancak bundan sonra da süreci yürütebilme ve örebilme adına da önümüzde çok daha uzun bir yolun olduğunu da gösteriyor” diye belirtti.

‘Yanlış politikaların bedelini kadınlar ve halklar ödüyor’

Sisteme dair eleştirilerini her zaman dile getireceklerini kaydeden Gülşen Sincar, “Doğaya, topluma, kadına ve yaşama karşı sistemin yanlış politikalarının bedelini kadınlar ve halklar olarak ödüyoruz. ‘Kadın, yaşam, özgürlük’ şiarıyla erk iktidarın ortaya koyduğu zihniyete karşı mücadelemizi yürütüyoruz. 21’inci yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacağını belirtiyoruz. Tüm eylem ve etkinliklerimizi buna dönük geliştiriyoruz. Kadınların kendilerini daha iyi örgütleyebilmesi için, erk iktidarın enkazına karşı kadınların yeni yaşamı daha iyi örmesi için alanlardayız ve alanlarda olmaya da devam edeceğiz” ifadelerinde bulundu.

‘Amacımız kadınları görmek ve acılarına dokunmaktı’

Deprem bölgelerinde yapılan çalışmaları anlatan Gülşen Sincar, şu bilgileri aktardı: “Depremin ilk anı itibariyle Kürdistan, Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinden yardımlar geldi. Ancak iktidar bu süreçte OHAL ilan ederek süreci tek merkezden tek elden kontrol etmeye çalıştı. Depremin üzerinden bir ay geçti ve en temel ihtiyaçların dahi karşılanmadığını görmek mümkün. İlk günler en temel ihtiyaçların başında ekmek, su, temel gıda malzemeleri ve çadır ihtiyacı geliyordu. Enkazların altında annesini, babasını, evladını, kardeşini bekleyen insanlar vardı. Bu konuda barınma sorununu dile getirdik. Hijyen önemli bir sorun. Şu an ki sürece bakıldığında salgına varan kimi hastalıklar ortaya çıkıyor. Kadınların yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması üzerinden birçok kentten araçlar kaldırdık. Depremzede kadınlara hijyen kitleri dağıtıldı. Bizim asıl amacımız yardımları yaparken aynı zamanda kadınları görmek, acılarına dokunmak, temas etmek istedik. Bu anlamıyla binleri bulan kadın arkadaşlarımızla deprem bölgelerinde çalışmalar yürüttük.”

‘Yerinden yönetim ilkesinin geliştirilmesi gerekiyor’

Deprem bölgelerindeki çalışmaların uzun bir zaman dilimini alacağını söyleyen Gülşen Sincar, bazı kentlerin yeni baştan yapılandırılması gerektiğine dikkat çekti. Mereş, Hatay ve Semsûr ile ilgili ciddi kaygıların olduğunu dile getiren Gülşen Sincar, “Demografik yapının değişmesine yol açabilecek politikaları önlemek adına mücadelemizi sürdüreceğiz. Talepleri bir yerlere iletmekten ziyade, bunu mücadelemizin gerekçesi haline getirip, bu sorunları nasıl giderebiliriz noktasında Türkiye’deki tüm örgütsel mekanizmalarla birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Örneğin; Amed’de 84 kurum bir araya gelerek Kent Koruma Platformu’nu oluşturdu. Kürdistan ve Türkiye kentlerinde üçüncü yol siyasetini eksen alan tüm yapılanmalarla birlikte sistemin geliştirmiş olduğu negatif politikalara karşı demokratik özerk sistemin yerelde, örgütlenmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Buna ilişkin çalışmaların her ne pahasına olursa olsun daha da geliştirilmesi ve daha da güçlendirilmesi gerekiyor. Bu noktadaki çalışmalarımız çok daha güçlenerek çok daha katlanarak sürdürülecektir” dedi.

‘8 Mart sonrasında da çalışmalarımız devam edecek’

8 Mart sonrasında da deprem bölgelerinde çalışmaların sürdürüleceğini kaydeden Gülşen Sincar, son olarak şunları aktardı: “Mor çadırlar, kadın çadırları, kadın konteynerleri sahada oluşturabilmek yine dayanışma adına çamaşır evlerinin örgütlendirilmesi gibi sahaya özgü politikalarımız her zamankinden daha güçlü bir şekilde ilerleyecek. Özellikle deprem felaketinin yaşandığı her ilçede, il merkezinde örgütsel mekanizmalarımızı daha güçlü bir hale getireceğiz. Böylesi bir felaketin ve yıkımın yaralarının sarılması gerçekten uzun bir süreyi bulacaktır. Deprem Suriye’yi de önemli ölçüde etkiledi. Bu yıkımlara karşı yeni bir yaşamı inşa ederken belki de en güçlü başlamamız gereken noktadayız. Bu yıkıntılar arasında sözünü verdiğimiz yeni yaşamı kurabilme iddiasını, kararlılığını ve mücadelesini gün be gün artırarak yolumuza devam edeceğiz.

‘Acılarımızı ve öfkemizi direnişe dönüştürmeliyiz’

Mücadele etmekten vazgeçmemek gerekiyor. Özellikle sistemin doğaya, topluma, yaşama, ekolojiye, ekonomiye yani yaşamın her alanı için geliştirmiş olduğu tahribata karşı 21’inci yüzyılı kadın yüzyılı yapmalıyız. ‘Kadın Dayanışması Yaşatır’ sloganı belki de bu yıl en temel sloganıdır. 2023 yılı felaketle başlayan bir yıl oldu. Bu yıl mücadelemizin kazanımlarını artırmalıyız, öfkemizi ve acılarımızı direnişe dönüştürmeliyiz. Daha güçlü yarınları kurmalıyız. Bu noktada bizlerde ‘Kadın Dayanışması Yaşatır’ sloganıyla örgütlülüğümüzü güçlendirip irademizi ortaya koyacağız. Yaşamın tüm alanlarında eylemlerimizle yaşam iddiamızı ortaya koyacağımız bir yıl olacaktır.”