Hêja Zeryan: Evrensel mücadelenin sloganı ‘Jin jiyan azadi’- 8 MART’A GİDERKEN

Dünya Kadınlar Günü’nü direnişle karşıladıklarını belirten Jineoloji Akademisi Üyesi Hêja Zeryan, 21’inci yüzyılın mücadele karakterini “Jin jiyan azadi” sloganının belirlediğini ifade etti.

BÊRÎTAN ZINAR

Haber Merkezi- Kadın kırım politikalarının, özel savaş yöntemleri ile uygulandığı bir dönemde kadınlar, dünyanın her yerinde ataerkil ulus devletlere karşı direnişte. Yaratılmak istenen tecavüz kültürüne karşı evrensel mücadele ile yanıt veren kadınlar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sihirli formül olarak ortaya koyduğu, “Jin jiyan azadi” felsefesini kendi özgürlük şiarı olarak belirledi. 

Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Jineoloji Akademisi Üyesi Hêja Zeryan ile kadınların 8 Mart’ı nasıl karşıladığını, ortak mücadelelerini ve ataerkil sisteme karşı nasıl yanıt olacaklarını konuştuk.

Kadınlar olarak 2023 yılı 8 Martına hazırlanırken aslında mücadele dolu bir yılı ardımızda bırakıyoruz. Tüm dünya kadınları açısından nasıl bir ortamda 8 Mart karşılanıyor?

Dünya genelinde kadınların uzun süreli mücadeleleri ile elde ettikleri kazanımlar var. Belli bir süredir ulus devletlerin hem de küresel düzeyde bu kazanımlara saldırılarının da yoğunlaştığı bir dönem. Son yıllarda özellikle tek tek bu kazanımların yasalardan çıkarılması, geriye dönüş biçiminde yönelimlerin olduğu bir dönem. Yani en çok kadın mücadelelerinin modernite merkezlerinde ulus-devlete karşı geliştiği zeminlerde yasal anlamdaki kazanımlara kalıcı gözüyle bakılırken, Polonya, İtalya’dan ABD’ye kadar kürtaj konusunun tartışıldığını görüyoruz. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edildiğini gördük. Tunus’ta 2011 yılında kadınlar öncülüğünde Arap Baharı diye adlandırılan toplumsal bir ayağa kalkış ve demokratik açılımları isteyen mücadeleler vardı. Toplumsal alanda kadın öncülüğü ve örgütlülüğü ile kadınların demokratik taleplerini, siyasette yer alma, ekonomik yaşama katılma, eğitim hakkı ve benzeri kısıtlanan haklarına dönük yaşama eşit düzeyde katılım konusundaki arayışlarının ön planda olduğunu gördük. Bu bütün Ortadoğu’ya yayıldı. Afganistan’a bakıyoruz kadınların mücadelesi sisteme karşı önemli bir boyuttaydı. Afganistan, ABD eliyle Taliban’a teslim edildi. Ortadoğu’da diktatörlüklerle dizayn edilen bir sistemin, ulus-devletlerin askeri anlamda faşist düzeyde Türkiye’den Mısır’a kadar ve farklı ülkelerde var çetelere teslim edilen bir sistem, yönetim var. Bu boyutuyla ele aldığımızda bir bütün faşizan bir dalganın geliştiğini ve başta kadınları vurmaya dönük önemli bir gündeminin olduğunu görmek mümkün.

Bu faşist dalganın yanı sıra bir de 1970’lerden başlayan feminizmi devlet zeminlerine çekme ve bu şekilde etkisizleştirme şeklinde bir örgütlenme var. Bu da BM eliyle, sivil toplum kuruluşları ve kimi kadın kurumları üzerinden yapılıyor. Okuma-yazmadan, meslek öğrenmeden, bu mikrokredilerle meslek sahibi yapma konularında bir yandan desteklerken, bir yandan da İstanbul Sözleşmesi’nden çeliyorlar, yine Taliban kadına dair okumasından çalışmasına her şeye yasak getiriyor. DAIŞ’in Ortadoğu’daki saldırılarıyla, kadını kapatmak istediği, cariyeleştirmek istediği, pazarlarda sattığı zihniyetin, bir bütün küresel düzeyde hakim kılınmaya çalışıldığını görüyoruz.

Türkiye’de 6 yaşındaki bir çocuk, tarikatçı olan babası tarafından yine cemaat üyesi bir erkekle evlendirildi. İktidar ise bu durumu yasallaştırmaya çalıştı. Böyle bir devlet zihniyeti var. DAIŞ zihniyeti, cemaat zihniyeti ve ulus devlet zihniyeti, çeteleşen bir zihniyet biçiminde, kadın karşıtı politikalarda alabildiğine yoğunlaşmış durumda. Bu zihniyetlerin birbirinden farkı yok.

Kürdistan başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde gelişen kadın özgürlükçü mücadele ve arayışlarına yine kadınların öncülüğünde kadın devrimleri geliştikçe buna karşı faşizan bir dalgada gelişiyor. Faşizmin ilk hedefi kadın kazanımları olsa da toplumun tüm kazanımları hedefleniyor.

Büyük Ortadoğu Projesi eksenli, Ortadoğu’ya dönük genel bir emperyalist işgal ve sömürü planı devrede. Önder Apo’nun uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesinden, 2000’li yılların başında Irak ve sonrasında Afganistan müdahaleleri ve son olarak ABD’nin ülkeyi Taliban’a bırakması bu plan ekseninde yaşanan gelişmeler. Yeniden ülke sistemlerine, topluma dizayn verilmek isteniyor. Liberal özgürlük anlayışını, ölmenin ve öldürmenin her çeşidini kadına dönük geliştirerek, kadın emeğine, bedenine dönük saldırının durmadığı ve derinleştirildiği, kadına dönük metalaştırmanın alabildiğine normalleştirilmek istendiği bir sistem saldırısı var. Bunun coğrafyalardaki boyutları farklı. İşgal, savaş, kırım, soykırım, tecavüzle birlikte savaşla girilen askeri müdahalelerin yapıldığı alanlarda böyle olurken; sistemin kendi şiddetini çok açık ifade etmediği alanlarda ideolojik şiddet ve metalaştırma biçiminde ya da kadın bedenine dönük öz savunma mekanizmasını alabildiğine parçalayan, düşünsel, bedensel, örgütlenme düzeyinde sistem içine çekmeye dönük yönelimler var. Tüm dünya ülkelerindeki yönelimlere bakıldığında tamamlayıcı bir boyut var. Yani liberal politikaların, devletli sistem politikasının, çok yönlü yani hem yumuşak hem de sert yüzünü gösterdiği bir süreç olarak ele almak mümkün.

Bahsettiğiniz yaşanan sistemsel krizler karışında kadınlar cephesinden nasıl bir mücadele geliştirilmeli? Yine buna bağlı olarak kadınlar açısından ortak mücadelenin önemi nedir?

Sistemin bu saldırılarının arkasında uyanan bir kadın gerçekliği var. Dünyanın değişik coğrafyalarında sistem dışı eğilimlerin feminist hareket içerisinde de kendini yeniden örgütleme, bu temelde toplumsal taleplerle de buluşan kadın gündemini oluşturmaya dönük arayışlar var. Tabi sömürgeciliğin derinleştirildiği, yönelimlerin çok daha derin olduğu Kürdistan ve Afganistan, İran gibi alanlarda direnişin ve örgütlülüğün kendisini ifade etme arayışının güçlü olduğu bir dönem.

Kürdistan Özgürlük mücadelesi ve Kadın Özgürlük Mücadelemiz açısından ele aldığımızda 21’inci yüzyılı yeni paradigmayla birlikte hem demokratik hem ekolojik hem kadın özgürlükçü boyutlarıyla gündemleştiği, inşa ettiği, özellikle de Rojava devrimi ardından bunun yaşamsal alanlarının kadınıyla erkeğiyle toplumsal özgürlük alanlarını oluşturma, örgütleme, öz savunmasından ekonomisine kadın öncülüğünün, dilinin, kadın renkliliğinin, iradesinin kendini ifade ettiği; yine dağda kadın mücadelesine dönük yönelime baktığımızda özgürlük alanlarında kendini ifade eden sistem dışı kendini örgütleyen ve buna dönük mücadele eden alanlara çok kapsamlı derin saldırlar var. En son tünel direnişleri, kimyasalla katletme yine yaşanan deprem ve sonucuna baktığımızda bütün toplumun etkilendiği ama bir boyutuyla da hem kültürel hem kadın değerleri hem toplumsal değerler anlamında kendini koruyan, ayakta tutan yine mücadele ile belli yönleri ile buluşan alanlara yönelimin yoğun olduğunu görebiliyoruz. Buna karşı kadın özgürlük arayışı ve mücadelesinin de yoğun olduğu bir dönem bu dönem. Özellikle de kadın devrimi eksenli arayış ve tartışmaları da birçok ülkeden kadının yan yana gelmesiyle bunu ortak talep olarak görmesi, kendisini içinde bulması, mücadeleye katılımı öncelikli görmesi, kendi çelişkisinin derinliğini yakalama ve çözme ihtiyacı üzerinden yan yana gelmek önemli.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu Konferansı Lübnan'da yapıldı. Konferans sonrası öz örgütlenme, birlikte hareket etme ve sorunları birlikte çözme, birbirini tanıma ve mücadelede birbirimizin deneyimlerinden yararlanma kararı ve erkek egemen zihniyetin saldırılarına karşı daha da güçlü bir örgütlenme ortaya çıktı.

Gerek Kürdistan mücadelesi gerekse Rojava Devrimi, gerilla mücadelesi, örgütlü toplum, adım adım kadın mücadelesine yönelik soykırım saldırılarına dönük örgütlenmeler geliştikçe mücadele derinleşiyor. Buna karşı saldırılarda farklı boyutlara ulaşıyor. Kadın mücadelesinin içinde bulunduğu toplumun değerleriyle güçlendiğini, toplumsal geri kalmışlığa, erkeğe tapan yasalara karşı mücadele ettiğini görüyoruz. DAIŞ’in uygulamalarına baktığımızda erkek-kadın sisteminin kara yüzünü görebiliriz. DAIŞ’in kara bayrağında temsil edilen, kadınları ve toplumsal değerleri karanlığa gömmek isteyen devletin gerçek yüzüdür. Bu devlet politikasını aşan Rojava Devrimi'ydi.

“Jin jiyan azadi” sloganının Rojhilat’ta yankılanıp hızla tüm İran kadınları ve halkına, diğer ülkelere ve Ortadoğu'ya yayıldığını görüyoruz. Kadınlar bu sloganı kendi sloganları olarak gördüler. Kadına yönelik saldırıların aynı olduğu, aynı anlayış ve amaçla yürütüldüğü bir kez daha görüldü ve bu ortak saldırılara karşı birlikte mücadele ihtiyacı yıl içinde ortaya çıktı. Bu temelde gerçekleştirilen konferanslar, kadınların ortak mücadelesi için ağlar oluşturmaya yönelikti. Ulusal ve yerel düzeyde ne kadar çok kadın birlikte mücadele edebilirse, ataerkil sisteme yönelik saldırılar o kadar kırılacaktır. Çünkü saldırıların doğasına baktığımızda bahsettiğimiz saldırı zinciri farklı olsa da ortak bir hedef var. Buna karşılık zincir gibi birbirini tamamlayan bir direniş ağı oluşturmanın önemi, ortak ittifak alanlarının gelişimi görülüyor ve tartışılıyor. Savaşların sürmekte olduğunu ve küresel düzeyde etkisini konuştukça, gördükçe ve deneyimledikçe, bir ittifaklar ağı kurma ve aynı düzeyde geliştirme ihtiyacı ortaya çıkıyor.

2022'nin sonunda Berlin'de bir konferans düzenlendi. Konferansa 40'tan fazla ülkeden 800'den fazla kadın katıldı. Bu konferansta kadınların ortak mücadele ağının oluşturulması için önemli mesajlar verildi. Konferans ortak bir mücadele inşa etmek için nasıl bir adım oluşturdu?

Konferans büyük ve kapsamlı bir çalışmaydı. Farklı kültür ve ülkelerden kadınlar bir araya gelerek deneyimlerini ve yaşadıklarını paylaştı. Sorunlarına ortak çözümler ve birlikte mücadele koşulları aradı. Oluşan güçlü zenginliğin geleceğe nasıl taşırılacağı konusunda da tartışma yürütüldü. “Jin jiyan azadi” sloganı 800 delege tarafından gür bir sesle yükseltildi. Nagîhan Akarsel arkadaşımızın Ekim ayında katledilmesinin ardından gerçekleşti konferans bu da önemliydi. Dünya kadınları jineolojiyi yaşam ve varoluş bilimi olarak görüyor, bu katliamı kınayarak İran'da yankı bulan, "Jin, jiyan, azadi" sloganı etrafında toplanarak, kadın mücadelesini büyütüyorlar. 40 ülkeden kadınlar toplandı ve bu 40 ülkede kaç tane faşizm saldırısı olduğunu biliyoruz. Latin Amerika, Ortadoğu, Kürdistan ve farklı bölgelerden kadınların bir araya gelip sorunlarını tartışması önemli. Erkek egemen zihniyetin saldırılarına karşılık vermenin ancak ortak örgütlenme ile mümkün olduğu tespit edildi.

Dünyanın bir yerinde kadına yönelik bir saldırı varsa ve toplumsal saldırı, işgal tartışılıyorsa, tüm kadınların bunu hissetmesi ve kendilerine yönelik bu saldırıyı görmesi önemlidir. Yani işgale ve soykırıma karşı gereği yapılmadığı takdirde bu soykırım, sermaye, kültürel ve toplumsal sömürü, kadına yönelik tecavüz sistemi, ekolojik soykırım politikası devam edecektir. Konfederal bir örgütlenmenin gerekliliği ve tüm kültürel ve toplumsal zenginlikleri, değerleri birleştirmenin gerekliliği de açığa çıktı. Çünkü sistem özellikle direnişi yok etmeyi, umudu kırmayı, toplumsal soykırımı hedeflemektedir. Ama önemli olan bu konuları sadece tartışma düzeyinde bırakmak değil, bu tartışmaları hayata geçirmek ve ileriye taşımaktır.

Egemen sistem bir devletli paradigma olarak kendisini çok ayaklı örgütlemeye çalışırken, bunun karşısında bir kadın devrimi, kadın paradigması, kadın yüzyılı, kadın modernitesini örgütlemenin böylesi bir radikalizmi gerektirdiği gerçeğini görme açısından önemliydi. Bunun en çok hissedildiği, en çok tartışıldığı ve ortak kararlara varıldığı bir zemin oldu konferans. Rojava devrimi ve kazanımları, özgürlük mücadelesi, Kürdistan devrim kazanımları, direnen gerilla ve direnişinin açığa çıkarmış olduğu, kadın iradesinin örgütlenmesinin, özellikle Önder Apo’nun geliştirdiği yeni paradigmayla birlikte nasıl toplumsal öncülük yapılabileceği, toplumsal özgürlük alanlarına kadının katılımının nasıl bir özgürlük ve değişim düzeyini açığa çıkardığını ya da çıkaramadığı noktalarda ne tür sorunların olduğu ve ne tür çözümler gerektirdiğini tartışan ve bu anlamda bunun üzerinden yeni adımlar atmaya dönük bir kararlaşma oldu.

Jin Jiyan Azadî sloganı Rojhilat ayaklanmalarının ruhunu oluşturuyor ve aslında serhildanlarda dile gelen bir slogan olsa da esasında Kürt Halk Önderi Abdullah Ocalan’ın kadın özgürlük felsefesinin formülünü oluşturuyor. Bu sihirli formulü ve felsefeyi açar mısınız? Jin Jiyan Azadi neyi ifade ediyor yaşamsal boyutta? Bu felsefe nasıl halkların özgürlük şiyarı haline geldi?

Ortadoğu cinsiyetçi ideolojinin çıktığı merkez iken Kürdistan da bu saldırıların en yoğunlaştığı alandır. Bu coğrafya en sınıfsız, sömürüsüz, neolotik toplum değerlerinin kadın etrafında örülen bir uygarlığa kaynaklık ediyordu ancak devletli uygarlık sistemi tarafından saldırıya uğramıştır. Bu temelde başta kadın üzerinde kurulan egemenliğin topluma yayıldığını ve bunun küreselleşen devletler şahsında bütün dünyada uygulanan bir devletli sistem haline geldiğini görüyoruz. Bu boyutuyla ele aldığımızda cinsiyetçi idelojinin geliştiği devlet ve iktidarın kendisine karşı kendi toplumsallığını, kültürünü, kadın özgürlük değerlerini binlerce yıl koruma mücadelesi veren bir toplumsal gerçeklik ile karşılaşıyoruz. Bunu, Önderlik demokratik uygarlık damarı olarak tanımladı. Bir tarafta devletçi uygarlık damarı ve sistemi bir tarafta da demokratik uygarlık damarı var. Bu bağlamda direnen kadın ve toplum değerleri değişik dönemlerde farklı biçimlerde varlığını sürdüren bir gerçeklik. “Jin, Jiyan, Azadi” formülü ile Önderliğin en çok çözümlediği konu da kadının özgürleşme sorunudur.  Çünkü toplumsal sorunun çözümü buraya bağlı, yani erkeğin özgürlük sorunu da bu sorunun çözümüne bağlı. Devletli sistemin içerisinde bir iktidar egemenlik payı verilmiş gibi görünen erkek içinde, alabildiğine sömürünün dayatıldığı bir gerçeklik söz konusudur. Bu boyutuyla ele aldığımızda Önderliğin bu çözümlemeleri yeni paradigma ile bir çözüm kazanmış oldu.

Önder Apo yeni bir tarih tezi geliştirdi. Marksizmi eleştirerek tarihin gelişiminin sınıfların mücadeleleri süreci olarak ele almayıp sınıf eksenli proleterya diktatörlüğü üzerinden tanımlanan bir mücadele perspektifinin eksik kaldığını ortaya koydu. Özünde esas çelişkinin yani toplumsal sorunun kaynağının cinsler arası çelişki olduğunu ortaya koydu. Ve bunu birinci büyük cinsel kırılma, ikinci büyük cinsel kırılma ve üçüncü büyük cinsel kırılma olarak tanımladı. İlk cinsel kırılma süreci mitolojik döneme denk gelen ve kadının tanrıçalık, tanrıça kültürü, toplumsal kültür ve değerlerini kaybetme ve devletli sürecin geliştiği, egemen erkek, ataerkil sistem saldırısının geliştiği dönemdir. Daha sonraki ikinci büyük cinsel kırılma dönemi özellikle tek tanrılı dinlerle birlikte şeriat ve dini kuralların tanrı emri biçiminde kadını kapatan, sınırlandıran ya da lanetlediği bir dönemi ifade eder. Aslında değişik biçimlerde bugüne kadar süren DAIŞ zihniyeti, Türk devletinin faşist zihniyeti ve genel anlamda sistemin tecavüzcü, dinci, tekçi zihniyetinin yansıması olarak ele almak mümkündür. Bu boyutuyla ele aldığımızda bu iki büyük cinsel kırılmanın merkezi de Ortadoğu’dur ve en çok etkilediği alan da Kürdistan’dır.

Üçüncü cinsel kırılmayı Önderlik kadın özgürlük mücadelesi eksenli gelişen süreç ve kadın lehine gelişecek, devletli, erkek aklına karşı gelişen özgürlük ahlakı ve toplumsal değerler eksenli paradigma olarak tanımladı. Ve bu üçüncü büyük cinsel kırılmanın sloganı Jin, Jiyan, Azadi’dir. Yani kadın ve yaşam bağının, kadın ve özgürlük bağının, kadın ve toplum bağının kurulduğu bir süreç. Erkek egemen paradigmanın toplumlar, halklar, kadın ve ekoloji üzerinde büyük bir yıkıma dönüştüğü ortadadır buna karşı yeni bir paradigmaya ihtiyaç olduğu açıktır. Kadın ve ekolojik değerleri taşıyor, toplumsa ve demokratik değerleri sentezleyerek formule eden Önder APO oldu. Ve bunun en önemli boyutu tarihe dönük yapmış olduğu tespittir. Yani 21’inci yüzyılın kadın yüzyılı olarak gelişecek olmasıdır. Bu kadın özgürlüğü ekseninde yeni bir cinsel kırılma sürecinin, doğru ve güzel yaşama dair demokratik uygarlık değerlerinin yaşamsallaşabileceği, kendini ifade edebileceği, örgütleyebileceği paradigmasal bir süreçtir.

Jin Jiyan Azadi sloganı kadın paradigmasının ve toplumsal, ekolojik paragdigmanın özüdür. Bunun en önemli örneği Rojava devrim alanlarında yaşanmaktadır. Önderlik Rojava’da 20 yıl kalmış ve özel emek vererek ulaşmış olduğu sonuçları topluma mal etmiştir. Bu da Rojava kadın devriminin özünü oluşturuyor. 

21’inci yüzyılın kadın yüz yılı olma gerçeği aslında toplumsal özgürlüklerin yüzyılı ve buna bağlı olarak da toplumsal değerlerin kendisini örgütleyebileceği, ifade edebileceği, kendisini güvenceye alabileceği Kürdistan devriminde olduğu gibi devrimsel süreçlerini yaratabileceği bir dönemi ifade ediyor. Özellikle bu yüz yılı güçlü toplumsal cevabın verildiği ve bunun devrimci halk savaşıyla, gerilla mücadelesi ile her dört parça Kürdistan ve dünya da gelişen mücadeleler ile ortaklaşarak kadın devriminin toplumsal devrimlere öncülük ettiği sonucuna ulaşmak mümkün. Bu boyutu ile baktığımızda Önderliğin elli yıldır temel tespit ettiği çelişkilerin tahlili ile tarihsel ve toplumsal anlamda teorik ve pratik olarak derinleştirdiği hakikatin ne kadar yerinde olduğunu görebiliyoruz. Kadın devrimi bu hakikatin özünü oluşturuyor çünkü sömürünün toplumsal anlamdaki kırımında önünü alacak ve özgürlüklerin önünü açacak bir devrimsel öz ve nitelik taşıyor. Bu boyutu ile ele aldığımızda jineoloji kadın devriminin bilimi olarak açığa çıkıyor.  Önderliğin yeni sistem tanımını yaptığı ve sistem karşıtı hareketleri tanımladığı özgürlük sosyolojisi içerisinde jineolojiyi tanımlamaktadır.  Jineolojinin kadın devriminin bilimi olma v aynı zamanda toplumsal özgürlüklerin anlaşılmasında  önemli bir yeri vardır. Bu boyutu ile kadın etrafında çizilen sınırların ve oluşturulan kalıpların, karanlığa gömülen tarihin hem toplumsal doğanın hem de kadın doğasının yeniden açığa çıkarılması, bu karanlık ya da var olan bilginin dezenforme edilmiş halinin yeniden hakikat ile buluşmasında jineoloji çalışmaları önemli bir çalışma olarak temel bir yerde duruyor.

Kadınları cinsiyetçi sistemlere, yasalarına, zihniyetine ve toplumsal yapısına karşı verdikleri ulusal, sınıfsal, kültürel mücadeleyi ortaklaştırarak ve “Jin jiyan azadi” sloganını 21’inci yüzyıl kadın devrim sloganı haline getirerek, sahiplenmek, yaşamsallaştırmak radikal bir mücadele ile mümkündür. Demokratik bir konfederal ağ içerisinde bu felsefe etrafında kadınların örgütleneceği bir zemin mevcut.  Açığa çıkan hakikatin kendisini mutlaka bir dile ifadeye, güce kavuşturduğunu görüyoruz ve bu daha da güçlenerek gelişecek. Kadın etrafında gelişen aydınlanma, örgütlenme, iradeleşme ve özgürleşme düzeyi ile bunun dünya demokratik kadın konfederalizminin ve dünya demokratik halklar konfederasyonun özü ve temeli olduğunu belirtebiliriz.

8 Mart için söylemek istediğiniz son bir şey var mı?

Bu yıl 8 Mart diğer yılları da belirleyeceği için çok önemli. Kadınlar olarak hangi alanda olursak olalım sokakta, zindanda, dağda, toplumsal inşa alanlarında Rojava’da, Rojhilat’ta, dünyanın her hangi bir köşesinde fark etmeksizin mücadele etmesi, sürece yanıt olması önemli. Bu temelde ortak örgütlenmeleri hızlandırmak ve sistem karşısında direniş alanlarını birlikte örgütlemek ve çoğaltmak, kalıcılaştırmak önemli. Ortak irade özgürleşmenin de temeli olacak diyebiliriz. Nagihan Akarsel, Evin yoldaş, Jina Amini, 1857 yılında diri diri yakılan kadınlar şahsında tüm özgürlük mücadelesi içerisinde yaşamını yitiren kadınları anıyorum. Dünya kadınlarının direnen kadınların, hepimizin 8 Mart’ı kutlu olsun. Büyük direniş ve özgürleşmeye vesile olmasını diliyorum.