Serra Bucak’tan Sur ve Hevsel Bahçeleri için UNESCO’ya çağrı
UNESCO Dünya Miras Şehirleri Ağı Toplantısına katılan Amed Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak, Dünya Miras Listesinde bulunan Sur ve Hevsel Bahçeleri’ndeki tahribata dikkat çekerek UNESCO’ya ortak çalışma çağrısında bulundu.
Haber Merkezi- Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Orta Doğu ve Batı Asya Bölge Teşkilatı (UCLG-MEWA) Yönetim Kurulu Toplantısı, Konya’da Karatay Belediyesi’nce yapıldı. İki gün sürmesi beklenen toplantıda aynı zamanda kültür ve çevre odaklı tematik oturumların düzenlenmesi planlandı.
Oturumlar ilk olarak ‘UNESCO Dünya Miras Şehirleri Ağı Toplantısı’ ile başladı. Moderatörlüğünü UCLG-MEWA Projeler Koordinatörü Fatih Gökyıldız ve UCLG-MEWA Proje Uzmanı Beyza Çetin’in yaptığı toplantıda, UNESCO miras şehirleri hakkında sunumlar gerçekleştirdi.
Toplantıda sunum yapan Amed Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak, Amed’de 8 yıllık bir kayyım rejiminin ardından kenti adına böylesi bir toplantıya katılmanın önemine değinerek belediyenin adeta bir enkaza çevrildiğine dikkat çekti. Serra Bucak, “Kayyum rejiminin yarattığı bir diğer tahribat ise, uluslararası kuruluşlarla olan bağlarımızın zayıflatılarak yerelin sorunlarına çözüm iradesini ve paydaşlık ilkesini zedelemek olmuştur. Seçilmiş bir irade olarak burada söz almak, tarihsel ve toplumsal bir yıkımın panoramasını sizlere bütün şeffaflığıyla açıklamak bu anlamıyla büyük önem taşımaktadır” dedi.
‘Daha fazla aksiyon alınmalı’
Serra Bucak, UNESCO Kültürel Miras Koruma Alanı olarak tescillenen Sur ve Hevsel'in profillerini çizecek ve yakın tarihini gözler önüne serecek olmanın, MEWA (Orta Doğu ve Batı Asya) bölgesi için özellikle önemini dile getirerek deprem gerçekliğiyle birlikte kültürel mirasın korunması konusunda daha fazla düşünülmesi ve aksiyon alınması gerektirdiğini ifade etti. Serra Bucak, “Türkiye bağlamında bakıldığında, Suriçi özellikle ve Suriçi’nde yaşananlar, bu ülke özelinde tekil bir örnek teşkil etse de, MEWA bölgesinde üye bölgeler olsun ya da olmasın böylesi bir tehdidin varlığı göz ardı edilemez. Devlet kaynaklı veya değil; çatışmalar, ağır silah kullanımı, toplumu bütünüyle etkileyen siyasal iklimin yıllardan beri varlığı, deprem gibi büyük felaketler ve radikal İslamcı İŞİD’in özellikle Halep’in tarihi yapılarını hedef alan saldırıları, bu bölgelerin kültürel kimliğini ve mirasını tehdit eden en önemli gerçekliklerden bazılarıdır” diye konuştu.
Kültürel miras yok olma eşiğine getirildi
Suriçi’nin, 2015 Temmuz ayında UNESCO Kültürel Miras Koruma Alanı olarak tescillendiğini hatırlatan Serra Bucak, bin yıllara yayılan tarihsel, toplumsal ve kültürel mirasın birkaç ayda yok olma eşiğine getirildiğini anlattı. Serra Bucak, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
“Hevsel bahçelerinin M.Ö. 9. yüzyıldan beridir var olduğunu biliyoruz. Doğal peyzaj ve doğal peyzajın imkan verdiği, birlikte geliştiği kültürel yapıyla birlikte, kendine has, kesintisiz bir tarihsel ve toplumsal yapı yaşatabilmiş bir yerleşim alanından söz ediyoruz. Hevsel Bahçeleri ise, bir kenti besleyen kaynak olarak kentin hemen kıyısında belirmesi ve dünyadaki diğer örneklerle karşılaştırınca epey geniş bir alan olması nedeniyle eşsiz bir özellik taşıyor. Bu kenti binlerce yıldır besleyen bir nokta olmasıyla kritik; fakat sadece besleyen değil, kentin somut olmayan kültürüne de kaynaklık etmiş bir alan. İpekböcekçiliği, dokuma, karpuz üretimi ve bostanlarda gelişen eğlenceler, mevsimsel kutlamalar vb. aracılığıyla somut olmayan kültürün doğup gelişmesinin kaynağı olmuş bir alandan söz etmekteyiz. Koruma altındaki bu iki alan, binlerce yıldır elbette savaşlar, göçler, işgaller sonucunda bir takım yaralar alarak fakat üstün evrensel değeri büyük zararlar görmeden 2015 yılına kadar taşınabilmişti.”
Serra Bucak UNESCO tarafından yapılan çalışmalara karşın kimi bölgelerde yıllarca sürecek olan sokağa çıkma yasaklarının başladığını ve kentin bu bölümünün ağır bir çatışma sürecinden geçtiğini dile getirdi ve “Bu dönemde alanda var olan toplam 4 bin 983 adet yapıdan, 3 bin 569 tanesi yıkıldı. Yaklaşık 24 bin insan zorla yerinden göç ettirildi. Suriçi’nde, korumaya tabi alanların yaklaşık yüzde 50’si yok edildi” dedi.
‘Tarihi yapılar yerle bir edildi’
Bu süreçteki tahribatı çatışma esnasındaki ve çatışma sonrası yıkım olarak ikiye ayırmanın daha doğru olacağını ifade eden Serra Bucak “Çünkü, Sur’daki sokağa çıkma yasaklarında ağır silahlar ve patlayıcılar kullanıldı ve buradaki tarihi yapılar yerle bir edildi. Büyükşehir Belediyesi ve Dünya Mirası alan yönetimi o dönem Sur’a girmek istedi. İncelemelerde bulunmak, tarihi yapıların akıbetini öğrenmek istedi. Ancak karşılaştıkları şey, bir itiraz ve ret ile sonuçlandı. Tarihi mirasın korunması ilkeleri çerçevesinde konuşacak olursak; daha da kötüsü oldu ve yıkılan, yerle bir edilen tarihi yapıların kalıntıları maalesef iş makineleri ile temizlendi. Yani kaba/basit bir hafriyat kaldırma işi yürütüldü tarihi miras alanında” şeklinde konuştu.
‘Surların restorasyonu dar bir alanla sınırlandı’
Serra Bucak konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Bir cadde, bir sokak, sokağın genişliği, taşların niteliği, en ufak bir detayın bile korunacak bir miras olarak görülmesi gerekir. Sur’da ve Hevsel’de yaşanan yıkıma bu iki boyut etrafında yaklaşılmalıdır; Somut ve somut olmayan mirasın yok edilmesi. Zira ele aldığımız bu kent kırım örneğinde sadece fiziki doku yok edilmedi; alınan kamulaştırma kararıyla kültürün taşıyıcısı olan insanların evlerine, mülklerine el konuldu, geri dönmelerinin önü kesildi. Dolayısıyla, buradaki sosyal, kültürel yaşam, iktisadi yaşam tahrip edildi, bütün bunların biçimlendirdiği miras bir bütün olarak hedef alındı. Fiziki alan ve sosyal alanın birbirini besleyen ağları yok edilerek binlerce yıllık yaşam belki de ilk defa bu kadar ciddi bir yıkıma tabii tutuldu. Geldiğimiz noktada, Bakanlık ve kayyum yönetiminin kültürel miras koruma vizyonu Surların restorasyonu ve duvarların kendisini korumak, kötü, yapay restorasyonlarla yetinmek gibi oldukça dar bir alanla sınırlandı.”
‘Planlara tüm paydaşlar dahil edilmeli’
Seçimin ardından göreve gelir gelmez Sur ve Hevsel’in alan yönetim planlarına dahil olmak, süreci yürütmek adına çalışmalara başladıklarını açıklayan Serra Bucak son olarak şunları dile getirdi: “UNESCO’ya eleştirimiz var. UNESCO, gecikmeli de olsa reaktif misyon gereği kente gelerek detaylı incelemelerde bulundu ve bu saydıklarımızdan daha detaylı analizler yaparak sorumluları işaret eden uzun raporlar yayınladı. Alanın Orta Çağ’a ait kent dokusu bozulmuş durumda olduğu, bu dokunun geri döndürülmesinin çok zor olduğu, yeni yapıların alanın dokusuyla akraba olmadığı ve çalışmalara dair iyi bir belgeleme ve değerlendirme yapılması gerekliliği UNESCO’nun teknik komitesi ICOMOS tarafından birçok defa vurgulandı. 2015’ten bu yana Bakanlığın alanı korumaması, ranta açması, kontrolsüz yapılaşmaya izin vermesi ve çivi bile çakılmayacak alanlara iş makineleriyle girilmesi elbette bu bölgeleri tehlike altındaki alanlar olarak yeniden tescilleyebilecek bir takım politikalardır. Yapılması gereken, alan yönetiminin Ankara’da bulunan yetkililerinin yerel yönetimlere, kent gönüllülerine, Koruma Platformuna ve diğer sivil yapılara açık alan bırakarak yönetim planının revizyonuna bütün paydaşları dahil etmesidir. Bundan sonra yapılması gereken korumak için ortaklaşmak, yerelleşmek, kültürel mirası korumayı öncelemektir.”