Ortadoğu’da sistematik suç: Soykırım

Türk devletinin, Kuzey ve Doğu Suriye’ye ve İsrail’in Gazze’ye dönük saldırılarının boyutu ‘soykırım’ olarak tanımlanıyor. ‘Soykırım’ kabul edilmiş olmasına rağmen, suçlamalardan henüz yargılanan yok.

SARYA DENİZ

 

Haber Merkezi- Türk devletinin 5 Ekim’de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırması ve 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail’e başlattığı operasyonun ardından yaşananlar, insanlığın bittiği son nokta olarak ifade ediliyor. İsrail’in saldırılarında Gazze yerle bir edilirken, binlerce çocuk ve kadın tüm dünyanın gözleri önünde katledildi. Evler, okullar, camiler, kiliseler ve hastaneler vuruldu. İsrail’in saldırıları karşısında “savaş suçu” tanımlaması yaşananları karşılayamıyor. Gazze bombalanıyor ve insani kriz sürüyor. 

Son günlerde özellikle ‘mayın tarlası’ olarak tarif edilen Ortadoğu’da yaşananlar nasıl ve nereye evrilir merak konusu. Küresel ve bölgesel aktörlerin bu çatışmanın bir parçası haline gelmesi ve bunun sonuçları öngörülemiyor.  Bir yandan Gazze’de yaşananlar ve bir yandan Kuzey ve Doğu Suriye’ye Türk devleti tarafından gerçekleştirilen bombalamalar soykırım ve savaş suçu tanımlarını yeniden gündeme getirdi. Peki yaşananlar bu kadar açık ve ispatlıyken bu suçların tanımlandığı yasaların ne anlamı var? Uluslararası kurumların derin sessizliği ya da kınama dışında pratiğe dökülmeyen açıklamaları neyi nasıl engelleyebilir? Ya da engelleyebilir mi? Haberimizde tüm gerçekliğin üzerine görünmez bir perde çekip neredeyse her yorumcu, uzman ya da kimi yetkililerin dile getirdiği soykırım suçunun ne olduğuna odaklandık.

Soykırım suçu nedir?

Gerçek anlamıyla 2’nci Dünya Savaşı’na kadar “soykırım kavramı” hiçbir zaman kullanılmadı. 2’nci Dünya Savaşı sırasında özellikle eylemler bir dönem ‘isimsiz suç’ olarak nitelendirildi. Bu eylemlerin isimlendirilmesi ancak 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra mümkün olabildi. Soykırımın bir suç olarak kabul edilmesi, soykırımı oluşturan eylemlerin belirlenmesi ve devletlere belirlenen grupları yok etmeye yönelik hareketleri soykırım suçu altında düzenleme yükümlülüğünün getirilmesi 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi ile gerçekleşti. Soykırım suçu 1948 yılında kabul edilen Soykırım Sözleşmesi’nde tanımlanıyor. Sözleşmeye göre soykırım, "ulusal, etnik, ırksal veya dini bir grubu tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle" işlenen suç olarak ifade ediliyor. Soykırımı içeren suç eylemleri arasında bir grubun üyelerini öldürme, onlara bedensel veya zihinsel zarar verme, onları yok etmek için tasarlanmış koşullar yaratma, doğumları önlemek veya çocukları zorla başka gruplara nakletme sayılıyor. Uluslararası mahkemeler üç davada soykırım yapıldığını kabul etti. Bunlar 1970'lerde Kamboçyalı Kızıl Kmerlerin, 1,7 milyon Çam halkını ve Vietnamlıyı öldürmesi; 1994 yılında Tutsilerin Ruanda'da 800 bin kişiyi öldürmesi ve Bosna Hersek'te yaklaşık 8 bin Müslümanın 1995 Srebrenica'da katledilmesi olarak sayılıyor.

Soykırım suçunun nasıl ispatlanması gerekiyor?

Soykırımdan söz edilebilmesi için mağdurların ayrı bir ulusal, etnik, dini ya da ırkın parçası olması gerekiyor. Soykırım genellikle kanıtlanması zor bir suç olarak tanımlanıyor. Ancak bugün Gazze ile Kuzey Doğu Suriye’de yaşananlar tüm medya organları tarafından kayıt altına alınıyor ve elbette bu görüntülerin hepsi ve tanıklıklar bir delil olarak nitelendiriliyor. Bu adımların atılması ne yazık ki bugünden yarına gerçekleşmiyor. Örneğin özellikle Rusya’nın Kırım ve Ukrayna’da yaptıkları hala inceleme altında. Rusya tarafından binlerce savaş suçu tespit edilebilmiş olsa da hala yargılama yapılabilmiş değil. Soykırım ve savaş suçunun yargılaması Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkisinde bulunuyor. Savaşları kovuşturma yetkisine sahip olan yargı organı UCM olarak belirleniyor. Buradaki savcılar savaş suçlarını araştırıyor. Suçlar kanıtlanırsa fail ya da failler için yakalama emri çıkartılabiliyor. Ancak uluslararası mahkemeler yargılama kararı alsa bile kişilerin gözaltına alınması ve tutuklanması devletlerin yetkisinde. 2’nci Dünya Savaşı sırasındaki eylemlere rağmen, kurulan ceza mahkemelerinde soykırım suçundan yargılama yapılmadı ve ceza verilmedi. Soykırım suçundan mahkûmiyetler, 1990’lı yıllarda Eski Yugoslavya ve Ruanda’da gerçekleştirilen eylemlerden dolayı UCMY ve UCMR tarafından verildi. Daha önce hepsi Hutu olan onlarca üst düzey yetkili Tutsilere karşı soykırım yapmaktan mahkum edildi. BM-Kamboçya mahkemesi 2018'de, Kamboçya'daki Kızıl Kmerlerin iki liderini soykırımdan suçlu buldu. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi de Srebrenitsa soykırımındaki rolleri nedeniyle bazı kilit isimleri yargıladı ve soykırım suçundan haklarında mahkumiyet kararı verdi.

Bekleyen yargılamalar

 Uluslararası Ceza Mahkemesi daha önce eski Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir ile ilgili soykırım suçlamasıyla tutuklama emri çıkardı. Dava hala sonuçlanmayı bekliyor. Mahkemenin aynı zamanda Myanmar'ın Rohingya Müslümanlarına karşı yaptıklarına ve Ukrayna'da yaşananlarla ilgili soruşturma yürüttüğü biliniyor. Davaların karara bağlanmasının yıllar alabileceği belirtiliyor.

Soykırımın diğer adı

Tekrar Gazze’ye dönülürse İsrail Gazze’yi bomba yağmuruna tutuyor ve herkesi katlediyor. Okullar, kiliseler, camiler ve hastaneler de hedefler arasında. Bölgede elektrik yok. Temel ihtiyaçlar ve tıbbi malzemelerin eksikliği çoklu felaketlerin de kapılarını açıyor. İsrail Gazze’nin boşaltılmasını isterken bir yandan da sınır kapıları kapalı ve insanlar sıkışmış durumda. İsrail Başbakanı tüm dünyanın gördüklerinin ‘sadece bir başlangıç’ şeklinde açıklarken her konuşmasında ölüm kusmaya devam ediyor. Üstelik olası bir kara harekatının sonuçlarının daha da acı olacağından şüphe yok. Yaşananlar İsrail Devleti'nin kurulmasına yol açan 1948 Savaşı sırasında 750 bin Filistinlinin evlerinden sürüldüğü ‘Nakba’ (Büyük felaket) olayının bir devamı olarak nitelendiriliyor. Bugünün Nakba’sı bugünün dünyasında soykırımın diğer adı. Soykırım tanımına giren 5 fiilin şu anda Gazze’de yaşandığına dikkat çekiliyor: Belli bir grubun üyelerinin (kasten) öldürülmesi, belli bir grubun üyelerine ciddi anlamda bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi, yine belli bir grubun fiziksel olarak tamamen ya da kısmen yok olmasına yol açacak yaşam koşullarının kasıtlı olarak sınırlandırılması.

Soruşturma sonuçlanmadı

2014 yılında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu sözleşmesi olan Roma Statüsü’nü imzalamasıyla başlayan yeni bir süreç başlamış mahkeme Filistin topraklarında yargı yetkisine sahip olduğuna karar vermişti. Böylece Filistin'de işlenen savaş suçlarına dair açılabilecek soruşturmaların yolunu açılmıştı. Filistin bu konuda başvurusunu yaptı soruşturma kararı çıktı ama mahkemeden hala bir sonuç alınamadı. İsrail ve ABD mahkemenin soruşturma kararını tanımadıklarını açıklamışlardı.

Ezidilere soykırım suçu işlendi

Yakın tarihte yaşanan kayıtsızlık Ezidiler için de gerçekleştirildi. Şengal’de IŞİD saldırısı üzerinden 9 yıl geçti. Saldırılarda içinde kadın ve çocukların olduğu binlerce kişi katledildi. IŞİD özellikle kadınları hedef aldı. Kaçırılan yüzlerce kadın bu çağın ‘köle pazarlarında’ satıldı. Yüzbinlerce Ezidi yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda bırakıldı. Avrupa Parlamentosu, tarihi bir karara imza attı ve 2016 yılının Şubat ayında IŞİD saldırılarını soykırım olarak tanıdı. Kararda "Sözde İslam Devleti Hristiyanlara, Ezidilere, diğer dini etnik ve azınlıklara soykırım uygulamıştır" ifadeleri yer aldı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de Haziran 2016'da yayınladığı raporda IŞİD'in Ezidiler ve diğer azınlıklara soykırım suçu işlediğine yer verdi. İlerleyen zamanlarda İsviçre, Lüksemburg, Belçika, Hollanda, Ermenistan ve Almanya soykırımı tanıdı. Son olarak Birleşik Krallık, katliamın 9'uncu yıldönümünde Şengal'de yaşananları resmen soykırım olarak tanıdığını açıkladı. Ezidiler de mahkemeye başvurdu. Türkiye’de bu konuda suçlu bulundu ama yargılanan olmadı.

Rojava’ya dönük insanlık suçları devam ediyor

Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarını sürdüren Türkiye ile ilgili de bir gelişme yaşanmadı. Özellikle 5 Ekim’den bu yana saldırılar yoğunlaşırken, bölgede elektrik santralleri, yiyecek depoları, alt yapı, okullar ve hastanelerin hedef alındığı belirtiliyor. Saldırılarda çok sayıda kişi yaşamını yitirirken yine burada da yaralananlar kadınlar ve çocuklardan oluşuyordu. 2012 yılından bu yana bölgeye yönelik saldırılar defalarca uluslararası kurumlara bildirildi. Birleşmiş Milletler’in bölgeye dair raporunda en son devam eden çatışmalardan kaynaklı yaşanan insan hakları ihlallerine değinildi. Türkiye’nin Rojava’ya dönük hava saldırılarına ve işgali altındaki bölgelerde işlenmeye devam eden savaş ve insanlık suçlarına da yer ayırdı. Raporda; Türkiye’nin saldırıları sonucunda özellikle Halep, Hesekê, Reqa, Eyn Îsa ve Til Temir bölgelerinde sivil ölümlerin gerçekleştiğine vurgu yapıldı. Raporda, Türkiye’nin farklı tarihlerde silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) Rojava’ya dönük gerçekleştirdiği saldırılarda sivillerin de hedef alındığının altı çizildi. Raporda, “Türk devleti sivil ayrımı ve sivil altyapı gözetmeksizin saldırılar gerçekleştirmiştir” denildi. Bölgeye dair bombalamaların yanı sıra yasaklı silahların da kullanıldığı belgelendi. Ancak buna karşın uluslararası kurumların sessizliği aşılamadı.

Gazze ile Kuzey ve Doğu Suriye’de kendi kaderlerini tayin etmek isteten halklar, egemen devletler tarafından hedef haline getiriliyor. Tüm bu gelişmeler karşısında hakların korunması için kurulan mahkemeler, çıkarılan yasalar bir kez daha raflardan indirilip sorgulanıyor.