Barış Anneleri: Tüm halklar barışın sesi olsun, sesleri çoğaltsın

Barış mücadelesinin öznelerinden olan Barış Anneleri, yaşadıkları tüm zulümlere rağmen barış taleplerinde ısrar ederek, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de tüm halklara barışın sesi olmaları, sesleri çoğaltmaları çağrısında bulundu.

PELİN ÖZKAPTAN

Haber Merkezi- Dünya Barış Günü olan 1 Eylül, 1981 yılından bu yana savaşa karşı barış mücadelesinin yükseltildiği gün. Ortadoğu’dan Avrupa’ya, dünyanın birçok noktasında insanlar, savaşta ısrar eden iktidarlara karşı barışın sesini haykırıyor.

Barış mücadelesinin öznelerinden biri de yılmadan savaşa karşı direnen Barış Anneleri. Kadınların omuzladığı barış mücadelesinin simgeleşen değerlerinden Barış Anneleri’nin tarihi, soluksuz bir mücadelenin yansıması. Güler Buğday ve Sultan Bozkurt, ömürleri zulme karşı direnmekle geçen o annelerden ikisi. Güler Buğday ve Sultan Bozkurt, devlet baskının yoğun olarak yaşandığı 1990’lı yıllarda yaşadıklarını ve değişen iktidarlar süresince verdikleri barış mücadelesini anlattı.

‘Yaşadığımız her şey savaşın sonucu’

Amedli olan Güler Buğday, yaşadıkları her şeyin savaşın sonucu olduğunu belirtti. Güler Buğday, “Amed merkezde yaşarken, 1993’te bir çocuğumu mücadelede şehit verdim. Gittim çocuğumun cenazesini alıp defnettim. Ondan sonra hep tehdit altında yaşadık, 2 yıl kabus gibi geçti. Süreç çok kötüydü her gün sokakta, kapımızın önünde faili meçhul cinayetler yaşanıyordu. Aslında faili belli olan ‘faili meçhuller’. Okullarda Hizbulkontra vardı. 1995’te çocuklarımın başına bir şey gelmesin diye İstanbul’a göç ettik. Bir yıl kalacaktık ancak köyler boşaltıldı, şehirler ablukadaydı derken 27 yıldır buradayız” ifadelerini kullandı. Göç etmenin kendisi için işkence anlamına geldiğini söyleyen Güler Buğday, mücadele ile ayakta durmaya çalıştığını dile getirdi.

‘Biz böyle bir iktidar görmedik’

90’lardan bugünlere ülkedeki çeşitli iktidar dönemlerinde mücadelelerini sürdüren Güler Buğday, “12 Eylül’ü, idamları bile gördük, birçok insan tutuklandı, Hizbulkontra faaliyetlerini, yasaklı Newrozları, katliamları yaşadık. Görmediğimiz acı kalmadı yine de direndik” diye konuştu. Güler Buğday, AKP iktidarında yaşananları ise şöyle özetledi:

“Sistemlerin hepsi derin ve kirli ama AKP’nin gelişi ile kötünün kötüsü olan geçmişi bile arar oluyoruz. Kötünün tam kötüsü bu. Bir reisi cumhur, pahalılıktan şikayet edenlere ‘Bir merminin ne kadar olduğunu biliyor musunuz?’ dedi. Bu noktada insanın yaşamı daha da kabuslaşıyor daha ne yapabiliriz arayışına giriyoruz. Savaşın da dönemin koşullarına göre değişip, dönüşmesi gerekiyor. Kurtuluş Savaşı’nda tüm halklar beraber savaştı ve öldü ama Kürtlerin hakları verilmedi. Ve bugün de kafalar hala aynı, değişmiyor. CHP zihniyeti de anadilde eğitim hakkı bile tanımadı. Ama biz böyle bir sistem, iktidar görmedik şimdiye kadar. Her sıkıntı had safhada artık buna karşı dimdik, cesur durulmalı, toplum ses çıkarmalı.”

“Barış; açlık, sefalet çeken, cezaevinde yatan herkes için gereklidir” diyen Güler Buğday, cezaevlerinde tutuklu bulunanların ailelerine sahiplenme çağrısı yaparak, “Biraz duyarsızlık var sanki. Acı aynıdır ama harekete geçmek lazım” dedi.

Barış istemeyenlerin kulakları açılsın’

Güler Buğday, “Gelecek Eylül artık savaş görmeyelim” dedi ve şunları ekledi: “1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bu ülkenin ve dünyanın savaş olan her yerinde barışa ihtiyaç var. Sudan, ekmekten çok barış gerek. Çünkü savaş yıkımdır. Önce ülkemizde yaşayan tüm halklara, kendine insanım diyenlere, aydınlara, yazarlara, çizerlere, sosyalistlere, kadınlara, annelere, sivil toplum örgütlerine sesleniyorum birleşsinler. 1 Eylül’de birbirlerinin sesi olsunlar, sesler çoğalsın, barışı istemeyenlerin kulakları açılsın. Kürt, Laz, Çerkes, Türk bu savaşta çocuğunu kaybeden acı çeken anneler, zindanlardaki anneler acılarını paylaşsın.”

‘Aklımızı kaybetmediysek mücadele sayesindedir’

Sultan Bozkurt da kızı henüz çocukken devlet şiddetiyle yüz yüze kaldığını söyledi. Mêrdîn’in Qoser ilçesinden olan Sultan Bozkurt, “Kızım 14 yaşındayken gözaltına alındı ve 28 gün kayıptı. Sonra 20 ay tutuklu kaldı. Ki kızım bir hafta önce Kızıltepe Lisesi’nden karne almıştı, okuyordu. 1999’da yeniden tutuklandı, müebbet hapis cezası verildi ve yattığı süreyi cezasından düşmüyorlar” dedi.

Sultan Bozkurt’un zorunlu göç hikayesi de 90’lara dayanıyor. Sultan Bozkurt yaşadıklarını şu ifadelerle anlattı:

“O zamanlar köyler yakılıyordu, yıkılıyordu, boşaltılıyordu tam bir dehşet vardı. Bize köylerimizi terk etmemiz için 24 saat verildi. Köy yollarında asfalt yoktu, eşyaları yüklenen kamyonların ardından çıkan toz dumandan kimse kimseyi görmüyordu. Hala gözümün önünden harita gibi geçiyor o toz duman. 1994’ten önce İzmir’e sonra da İstanbul’a göç etmek zorunda kaldık. Travma oldu yaşadıklarımız. Şu an hala aklımızı kaybetmediysek mücadele sayesindedir. Bunlar herhangi bir halkın başına gelseydi ve bu mücadele olmasaydı herkes aklını kaybederdi. Diyor ya ‘direnmek yaşamaktır’ neyse ki direndik ve yaşadık.”

‘Zulüm bitmedi ama mücadelemiz büyüdü’

Yıllar boyu acıların içinde yaşadıklarını kaydeden Sultan Bozkurt, “Örneğin Çiller zamanı gerçek bir vahşet vardı. Kayıplar, faili meçhuller, gözaltında tecavüzler… Sonra 2002 yılında AKP, halkı susturdu ve din ile ikna etti. Din üzerinden bunu yapmak bilinçli bir seçimdi çünkü daha önce de yapılmıştı. Yıllarca çok zulmettiler ama Kürt mücadelesi de sosyalist mücadele de bitmedi aksine büyüdü. İlk dönemler idamın kaldırılması için biz de çok çalışma yaptık, kaldırılınca çok sevindik. Ama bu kez de ağırlaştırılmış müebbet getirdi. Bu nasıl adalettir? İyiye giden bir şey olmadı aksine her şey daha da kötüye gidiyor. Herkesi susturdular, işlerini sinsilikle yürütüyorlar” diye konuştu.

‘Barış kadınlar için ayrıca önemli’

Sultan Bozkurt, barışın kadınlar için ayrıca önemli olduğunu, toplumda eşitliğin olmadığını vurgulayarak şunları ifade etti: “50 yıldır evin hizmetini yapıyoruz ama sigortalı çalışmadığımız için elimizde hiçbir şeyimiz yok. Kadın devamlı eziliyor, sayılmıyor. AKP iktidarıyla birlikte bu durum daha kötü oldu. Müslümanlıkla kadınları yok sayıyorlar. Kur’an bunu söylemiyor, kadın olmasa sen dünyaya bile gelemezsin. Kadın aileye, ülkeye, halka hizmet ediyor ama hiçbir şeyi yok. Özellikle Ortadoğu’da bu böyle. Kadınlar sokakta sürekli arkalarına bakarak yürümek zorunda kalıyorlar. Artan baskı dindar kadınları da etkiliyor. Müslümanlık demokrasidir, benim bildiğim Müslümanlık böyle değil.”

‘Ölürsek de şerefli ölelim’

“Barış sadece Kürtlere lazım değil” diyen Sultan Bozkurt, dünyayı etkisi altına alan savaş politikalarına dikkat çekerek, “Bütün dünyada savaşların sesi duyuluyor. Emperyalistler kanla besleniyor gibiler. Türkiye olarak biz, okyanusun ortasında bir geminin içindeyiz. Bu gemi batarsa hepimiz düşeceğiz. AKP, halkı açlıkla terbiye ediyor, sesini çıkaranı gözaltına alıyor, tutukluyor, öldürüyor. Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Her şey cesaretle olur. Bir kadın cesaretli olmazsa kendini savunamaz. Bu toplum artık elini taşın altına koysun. Ölürsek de şerefli ölelim” dedi.

‘Zamların, zalimlerin karşısında durun’

Barış çağrısı yapan Sultan Bozkurt, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sosyalisti de dindarı da demokratı da herkesi 1 Eylül’e davet ediyorum. Zamların, zalimlerin karşısında dursunlar, seslerini haykırsınlar. Artık yeter desinler, barış gelsin. Barış tüm annelere lazımdır. Asker annesi de bizim gibi acı çekiyor. Onları da 1 Eylül’e çağırıyoruz. Ben bir anne olarak Ukrayna’daki annelerin de acısını paylaşıyorum. Savaşlar kötüdür, acıları çoğaltıyor. Umarım bu 1 Eylül, her yer için barışa vesile olur.”