Meral Danış Beştaş: Türkiye tarihinin en büyük sağlık krizini yaşıyoruz

Meclis’te birçok konuya dikkat çeken HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, sağlık alanında yaşanan sorunlara da işaret ederek, “Şu anda Türkiye tarihinin en büyük sağlık krizini yaşıyoruz” dedi.

Haber Merkezi - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündeme dair gelişmeleri değerlendirdi. Sağlıkta şiddet ve sağlık alanında yaşanan sorunlarla konuşmasına başlayan Meral Danış Beştaş, dünden bu yana Türkiye kamuoyunda da Meclis gündeminde de Meclis'in açılması talebinin konuşulduğuna vurgu yaptı.

Meral Danış Beştaş konuşmasında şunlara dikkat çekti:

“Dün kısa bir basın toplantısı yapmıştık ama bunun ayrıntılarını paylaşmanın iyi olacağı kanaatindeyiz. Öncelikle sağlık emekçileri başta olmak üzere sağlık alanında yaşanan tüm sorunlara dair, sağlıkta şiddete dair, bunun kalıcı çözümü için HDP olarak bugüne kadar hem Meclis faaliyetlerimizde hem de sahada kurumlarla, meslek örgütleriyle, TTB'yle, bütün çalışanlar ve halkla birlikte bu mücadeleyi yürüttük. Elimdeki verileri paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar 27’nci dönemde sadece sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlara dair 70 adet soru önergesini Sağlık Bakanlığı'na verdik, 16 araştırma önergesi verdik. Genel görüşme istedik bir tane. Yine 3 tane kanun teklifimiz var, sadece sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlarla ilgili. Sağlık, sadece sağlık emekçilerini, doktorları, hemşireleri, laborantları ilgilendiren bir alan değildir. Türkiye'de 84 milyon yurttaşın ilgi alanındadır. Çünkü herkes bir şekilde doktora gider, tedavi olur, gerekli tetkiklerini yapar. Bu yönüyle verdiğimiz önerge sayısı ise bin 228. Yani sağlık alanında yaşanan sorunların tamamına dair önerge sayımız bin 228. Sanırım bu rakamlar ve sahada yaptığımız çalışmalar HDP'nin bu meseleye ne kadar önem verdiğini ortaya koymak için bir fikir verecektir.

“Köklü bir çözüme ihtiyaç var”

CHP 1 Ağustos’ta bir genel görüşme talebiyle Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırdı. Bizim bakış açımıza dair dün açıklama yapmıştık. Sadece bir genel görüşmeyle, 3 dakika konuşmayla sağlıkta şiddete ve sağlık emekçilerinin yaşadıkları sorunlara çözüm bulunmayacağını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bunu geçmişte de sayısız defa deneyimledik. Birçok sorun alanına dair genel görüşme talebinde bulunduk, bunlar yapıldı ama çözüm bulunamadı. Herkes pozisyonunu alıyor. İktidar ret oyunu veriyor, muhalefet oyları ise onu geçirmeye yetmiyor. Bu yönüyle daha köklü ve kalıcı bir çözüme ihtiyaç vardır. Şunu da paylaşmak istiyorum. Bu siyaset dışı ya da siyaset üstü, hangi kavramı kabul ederseniz edin, bir mesele olarak değerlendirilmeli. Herkes siyasi pozisyonunu alıp bir tutum geliştirince sağlık alanında yaşanan sıkıntılara çözüm bulamıyoruz.

Tüm partilere çağrı

Bizim önerimiz çok açıktır. Tüm partilerin içinde olduğu bir komisyonun, sağlık meslek örgütlerinin de temsil edileceği ortak bir sağlık komisyonunun kurulmasını öneriyoruz. Ve bu sağlık komisyonunda ne yapılacak tüm partilerin ve ilgili tarafların görüşlerinin de alınarak aynı komisyonda bir yasa tasarısı ve teklifi üzerinde tartışma ve taslak oluşturulması gerekiyor. Asgari düzeyde partilerin birbirine yaklaşabildiği bir müştereği yakalamamız lazım. Bu sorunun çözümü bir yasanın TBMM’de kabul edilmesidir, bir genel görüşme değildir. Bunu zaten sağlıkçılar ve kamuoyu tartışıyor, hepimiz tartışıyoruz. Yani ben vekil olarak bir hastaneden tetkik yapmam gerekiyordu bir ay sonrasına randevu alabildim. Milletvekillerinin bile randevu alabileceği, ki bu kadar öncelik verildiği halde, randevu verilmediği bir sistemdeyiz. Aylarca insanlar bir tetkik yapmak için süre bekliyor. Yani sağlık alanında yaşanan sorunları bir bütün olarak değerlendirmeliyiz ve amacımız kesinlikle köklü ve kalıcı bir çözümün yaşama geçirilmesidir. Çağrımız tüm partileredir aslında. Bu komisyonu kuralım çağrısı yapıyoruz. Meclis'te bulunmayan partilerin de hatta birer üye ile temsil edilmesi sağlanabilir. Biz bu öneriye de açığız. Neden eşit temsil? Çünkü orada oy çoğunluğuyla, çoğunlukçu bir yaklaşımla çözüm önerilerinin ötelenmesini, reddedilmesini istemiyoruz. Tıpkı geçmişte Anayasa Uzlaşma Komisyonunda olduğu gibi eşit temsil aynı zamanda bu konuda partileri köklü ve kalıcı çözüme de daha çok yaklaştıracaktır. Bu çağrımızı aynı zamanda sağlık meslek örgütlerine, TTB ve ilgili tüm taraflarıdır. Kendilerinin de bu komisyonda bulunmaları gerekir.

“En büyük sağlık krizini yaşıyoruz”

Sağlıkta şiddet çok yakıcı bir sorun. Doktorların katledildiği bir atmosferde bunları konuşmak büyük mesele. Ama sağlıkta şiddet kadar, sağlık krizi de var. Her gün haber bültenlerinde objektif yayın yapan kuruluşların, hastaların doktorlara ulaşamadığı, doktorların yurt dışına gittiklerini, randevuların verilmediğini, uzmanlık dallarının kapatıldığını, tomografi cihazları ve benzeri aletlerinin bulunamadığı anlatılıyor. Bu sorunlarla ilgili çözüm 15-20 dakikalık ya da yarım saatlik bir genel görüşme ile çözülemez. Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir. Popülist yaklaşımlarla, günübirlik siyasetle kesinlikle meselelere yaklaşmıyoruz. Biz 3’üncü yolu temsil ediyoruz ve tüm sorunlarda olduğu gibi bu konuda da çözüm odaklı meseleye yaklaşıyoruz. HDP Türkiye’deki tüm sorunlara olduğu gibi sağlık alanında yaşanan bütün sorunlara, sağlıkta şiddete, sağlık emekçilerinin yaşadığı meselelere asla duyarsız değildir; tam tersine bu meseleyi Türkiye’nin temel meselesi olarak görmektedir. Şu anda Türkiye tarihinin en büyük sağlık krizini yaşıyoruz. Teklifimiz bu nedenle tüm ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşılıyor.

“Günde en az 3 kadın katlediliyor”

İnsanlarda artık yaşam gücü kalmadı. Ülke tam bir ekonomik yangın yeri. Dövizin yükselişi durdurulamıyor, ormanlar yanıyor, günde en az 3 kadın erkekler tarafından katlediliyor ya da şiddete maruz bırakılıyor. İnsanlar adalet sarayları önünde adalet diye feryat ediyor. Gazeteciler, siyasetçiler, seçilmişler cezaevlerinde. Kimyasal atıklar doğayı ve insan yaşamını tehdit ediyor. Yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama Türkiye’nin artık her gün tartışılan bir gerçeği haline geldi. Ülke her alanda çöküyor ve çürüyor. Sorunlar her gün daha da ağırlaşıyor. İktidar ise halkın sorunlarını çözmek yerine algı yönetmek ile uğraşıyor. ‘Bu sorunları nasıl görünmez kılabiliriz, nasıl örtebiliriz, nasıl hissedilme derecesini azaltabiliriz’ diye uğraşıyorlar.

“Gün boyu darbe mesaisi yaptılar”

İktidarın tek işi algı yönetmek ve HDP ile uğraşmak. İçeride demokratik siyaset mücadelesi verenlerle, geçim derdindeki milyonlarla, hakkını arayan insanlarla mücadele halinde; dışarıda da bölge halklarının huzurunu kaçıran yeni krizler peşinde koşmaya devam ediyorlar. Artan enflasyonu, fiyatları, doları, faizi durdurmak için değil, HDP’yi durdurmak için uğraşıyorlar, mesai yapıyorlar. Dün DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in polise mukavemet ettiği gerekçesiyle Türkiye tarihinde ilk defa dokunulmazlığının kaldırılmasına oy çokluğuyla Karma Komisyonda karar verildi. İlk diyorum, çünkü bunun başka bir örneği yok. Ne yapıldı? Meclis tatilde olduğu halde bileşen bir partimizin eş genel başkanının dokunulmazlığını kaldırma mesaisi yaptılar. Evet, gün boyu darbe mesaisi yaptılar. Bu siyasi darbenin duraklarından sadece bir tanesi idi. Yargı ve kolluk gücünü Meclis üzerinde tutan aslında vesayetçi bir rejimin nasıl işlediğine tanıklık ettik. Kolluk insan öldürür cezasız  bırakılır, katliam iddiasıyla yargılanır cezasız bırakılır, kokain ticareti yapanlar cezasız bırakılır, en ağır fiilleri işleyenler cezasız bırakılır, eğer iktidara yakın ise ve korunuyorlarsa cezasız bırakılırlar ama demokratik ve muhalif siyasette ise ne anayasayı takıyorlar ne adalet kavramını dikkate alıyorlar. Adı ne komisyonun? Anayasa, Adalet ve Karma Komisyonu.

“İktidar HDP’yi zayıflatmak peşinde”

Dün bu komisyonun bir üyesi olarak tüm gün bulundum. Tam bir darbe komisyonuydu, vekiller içeride oturmaya ihtiyaç duymadılar, savunmaları dinlemeye ihtiyaç duymadılar. Çünkü emir ve talimatla çalışan bir komisyon mesai yaptı. Neden? AKP, iktidarını devam ettirmek için HDP'yi zayıflatmak peşinde, HDP’yi tüm bileşenleriyle ile geriletmek, demokratik siyasetin dışına itmekle meşgul. 15 Temmuz Darbe Komisyonunu hatırlarsanız, geçen hafta çok tartışıldı. Raporunu gizleyen bir iktidar bunu yapıyor. Siyasi ayağını sır gibi saklıyor, hepimiz biliyoruz kafalarını kuma gömmüşleri. Sanki kimse Petek'in daha önce neler yaptığını bilmiyor. Darbe Komisyonu Başkanı. Siyasi ayak kimdir? Kime sorarsanız bilir aslında. Kendi içlerinde ama "darbe darbe" diye tutturup konuşuyorlar.15 Temmuz gibi bir ciddi meselede raporu yayınlamayan akıl, vekil dokunulmazlığını kaldırarak siyasetçileri Meclis dışına atmaya çalışıyor. Tamamı emir ve talimat.

“Hukuk yerle yeksan”

Sadece Meclis'i değil yargıyı çalıştırıyorlar. Yargı adli tatilde çalışıyor ama Kobanê Kumpas Davası için çalıştırılıyor, Meclis tatilde yine dokunulmazlık mesaisi yaptırılıyor. Oysa ülkenin temel problemleri ile ilgili Meclis çalışmıyor. Bizim görüşümüz, Meclis'in bir iki gün açılmayla değil aralıksız çalışmasıdır. Bu dönem tatil yapma dönemi değildir. Sadece önergeleri görüşmek için değil, çözüm üretmek için çalışmak zorundadır. Kobanê Kumpas Davası başka bir şekilde devam ediyor. Tüm hukuku yerle yeksan eden bir yöntemle devam ediyor. Pazartesi günü ben de izledim, gizli tanığın ne söylemesi gerektiğinin adeta mahkeme başkanı söyletiyor. Teşhis yaptırmıyor, isim vererek gösteriyor, savunma hakkını kısıtlıyor. Kolluk çağırdı duruşma salonuna. Gelen belgelere karşı rehin tutulan siyasetçilerin sözünü bile kullanmasına izin vermek istemedi. Nazmi Gür arkadaşımız fenalaştı, sağlık ekipleri geldi. Neymiş, arkadaşlarımız mahkemenin düzenini bozuyorlarmış. Hadi gidin oradan ya! Mahkeme düzenini bozan, adaleti yerle bir eden, yargıyı bitiren AKP’nin kendisidir. Yargıyı silah olarak kullanıyorlar, Meclis'i siyasi darbenin bir enstrümanı olarak kullanıyorlar, komisyonları buna hizmet etsin diye çalıştırıyorlar. Başkaca da bir hukuk, yargı ya da adalet gibi bir dertleri olmadığını hepimiz iyi biliyoruz.

“Vatandaşın sofrasına konuyorlar”

Yarattıkları ekonomik, sosyal ve siyasal krizin üstünü örtmek için her yolu denemekten de geri durmuyorlar: AKP Genel Başkanı geçenlerde ekranlardaydı. 2-3 saat boyunca konuştu, birçok meseleden söz etti. İş ekonomiye gelince, ‘Sabredin, Mart’ta düzelecek’ dedi. İlginç, bilin bakalım ne oldu? Tam 2 saat sonra Resmi Gazetede bir karar yayınlandı. ÖTV’yi 3 kat arttırma yetkisi cumhurbaşkanına verilmiş. İşte sabrın sonunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir gece ansızın cümlesini çok seviyorlar ya, hani bir yerlere gider yakarız gibi. Bir gece ansızın Resmi Gazetede vatandaşın işine, ekmeğine, sofrasına konuyorlar. El koyuyorlar, vatandaşın daha uykudayken sofrasına çöküyorlar, cebindeki paranın miktarını, değerini azaltıyorlar. Bunu da herkes biliyor.

“Zaxo'daki katliamın üzerini kapatmaya çalışıyor”

Güçlü görünmek için de savaş siyasetine sarılıyorlar. Var olan iç krizi dış krizlerle kapatmayı da temel bir ilke edinmişler. Geçtiğimiz hafta Federal Kürdistan Bölgesinin Zaxo’nun Perex köyüne gerçekleştirilen bombalamada biri bebek ikisi çocuk toplamda 9 Irak vatandaşı yaşamını yitirdi. Bir kez daha hayatını kaybedenlerin ailelerine ve Irak halklarına başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. HDP olarak Irak, Suriye tezkerelerine savaşın siviller üzerinde yol açtığı yıkımlar nedeniyle hep karşı çıktık ve çıkmaya devam edeceğiz. Savaş politikalarıyla sorunlar daha da çıkmaza gireceği için her zaman ret oyu verdik teskerelere. Zaxo'daki katliamla ilgili dün BM Genel Kurulu toplandı, Irak hükümeti Türkiye yönetimini adres gösteriyor. Türkiye’yi BM’ye şikayet etti. Ve Dışişleri Bakanlığı sadece olayın üzerini kapatmaya çalışıyor, unutturmaya çalışıyor. Bu Meclis’te bir Dış İlişkiler Komisyonu var. Madem gerçeklerin ortaya çıkmasından yanasınız Dış İlişkiler Komisyonu neden toplanmadı? Bir an önce toplanıp, bir heyet oluşturup Irak’a gidebilirdi. Her gün komisyonlar dış ülkelerde inceleme gezileri yapıyorlar. Burada bir savaş suçu iddiası var, Irak bas bas bağırıyor, parlamentosunu topladı, dünyanın her yerinden kınama mesajı geldi. Ancak buradan Zaxo’ya kadar gidemediler, bir heyet oluşturmadılar. Bir çağrı yapmadılar. İşte bu ne olduğunu ortaya koyuyor. Unutturmaya çalışıyorlar. AKP-MHP iktidarının tek yaptığı kendi bekalarıdır. Yürütülen güvenlikçi politikalar, sürdürülen askeri operasyonlar, hem bölge halklarına hem de Türkiye halklarına zarar vermeye devam ediyor. Dünden beridir Kuzey Doğu Suriye’den de bolca saldırı haberleri geliyor. Buna dair de hiçbir açıklama duymadık. Bu politikadan vazgeçilmezse her an yeni acı ve yıkıcı olaylar yaşanabilir. Biz askeri ve güvenlikçi politikalardan vazgeçme çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Ve diğer muhalefet partilerinin de bu konuda net bir tutum almaktan imtina ettiklerini görüyoruz ve bu tutumlarını eleştirdiğimizi ve kabul edilemez bulduğumuzu kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

“Cezaevlerine gidelim işkence var mı yok mu dinleyelim”

AKP Genel Başkanı kriz yok diyor, Adalet Bakanı işkence yok diyor, Tarım Bakanı yangın yok diyor. Yaşadığımıza bize yok diyorlar. Bol yalan var ve bununla ilgili her gün yeni vakalar yaşanmaya devam ediyor. Adalet Bakanına açık çağrı yapıyorum: ‘İşkence yok’ demiş. Gelsin beraber cezaevlerini ziyaret edelim, kendisinin seçeceği 3 cezaevine gidelim bütün partilerin temsilcileriyle. İşkence var mı yok mu dinleyelim, kendisi de karar versin. Biz de birlikte kamuoyuna açıklama yapalım. Geçen haftanın en önemli olaylarından biri, DİAYDER’in kapısına kilit vuruldu, Kürtçe hutbe okumuşlar. İşte bu da fecaat kararlardan bir tanesi. Yine Sahaf Kafe sahibi Muhammed Abdullahi için sınır dışı kararı verildi. Giderek ırkçılığın tetiklendiğini söylemeden geçmek istemiyorum.

“Dolar 18 liraya dayandı”

Ekonomi zaten fecaat! Türkiye’nin faiz borcu anaparasını geçti, dolar 18 liraya dayandı. Türkiye’nin 2022 bütçesi daha görüşülürken söyledik. Kur Korumalı Mevduat Sistemine 4 ayda 37 milyar TL ödeme yapıldı. Türkiye’nin battığının ilanı bu verilerdir. Batırdıkları Türkiye’den hala kendi paylarına yalan söylemeye, umut tacirliği yapmaya devam ediyorlar. Türkiye halklarına yıllarca 2023 hayalleri satmaya çalışan iktidar, bugün dönüp 2023 için ne dediğine bakıp utanır mı acaba? Ne dediklerini çoktan unuttular, utanma duygusu var mı, emin değilim. Enflasyon hedefleri yüzde 5 idi. Bugün Enflasyon TÜİK rakamları ile yüzde 80. 25 bin dolar kişi başına düşen milli gelir hedefi vardı, bugünkü rakam 9 bin 374 dolar. İstihdam hedefi 33 milyondu, istihdam rakamı 28-29 milyon seviyesinde. İşsizlik hedefi yüzde 10’un altında olacaktı, TÜİK verileriyle İŞKUR'un birbirini yalanladığı verilerde işsizlik yüzde 10’un çok çok üzerinde. ‘Dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer alacağız’ diyorlardı, 21'inciliğe gerileyen bir Türkiye gerçeği var.

“İktidarda olduğunu her gün halk daha çok kaybediyor”

Halk açlık içindeyken Erdoğan geçen akşam çıktı televizyon programında ‘2023’ün telafisi olmaz, ülke kaybeder. AKP’nin kazanması ülkenin kazanmasıdır’ dedi. Belli ki kaybetme korkusu iyice iktidarı sarsmış. Biz de onlara şöyle söyleyelim; iktidarda olduğunuz her gün halk daha çok kaybediyor ve bu halka siz iktidarda olduğunuz her an zarardır, ziyandır. Sizin iktidar zihniyetiniz kaybettiğinde bu ülke kazanacak. AKP’nin kazanması ülkenin değil yandaşların, Beşli Çetenin, beşer maaşların, çetelerin, mafya düzeninin, suçluların, talancıların, arazi yağmacılarının kazanması demektir. Bu talan siyasetiniz kaybettiğinde halk kazanacaktır. Her sabır çağrınızdan sonra zam geldiğinin de gözümüzden kaçtığını sakın ha düşünmeyin. Ne olduğunu anı anına izliyoruz.”