Yeşil Sol Parti Milletvekilleri: Görevimiz kalıcı barış için mücadeleyi yükseltmektir

Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılara mücadeleyi yükselterek yanıt olacaklarını söyleyen Yeşil Sol Milletvekilleri, bölgeye saldırı ve Filistin’e yönelik açıklamaları ile Türkiye devletinin kendini ifşa ettiğini belirtti.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- Türkiye 1 Ekim’de Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na dönük gerçekleşen eylem sonrasında Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarını arttırdı. 5 Ekim’de başlatılan saldırılarda elektrik santralleri, su, gaz ve petrol istasyonları, hastane ve okulların hedef alındığı belirtiliyor. Sivil kayıpların yaşandığı saldırılarda bilanço gün geçtikçe ağırlaşırken, sivil alanlara SİHA’larla yapılan bombalamalarda haberlere yansıyan bilgilere göre şu ana kadar 2'si çocuk 47 kişi hayatını kaybetti, 59'dan fazla kişi ise yaralandı.

Türkiye’nin saldırıları ile Demokratik Ulus Sistemi ve Kürt halkını hedeflediği belirtilirken, bugün İsrail Filistin çatışmasında da ikili tavır takındığı ifade ediliyor. Türkiye’nin bugün Kuzey ve Doğu Suriye’deki tutumu, ancak bir yandan da Filistin ile ilgili açıklamaları aynı zamanda nasıl bir politika izlediğinin de ifşası olarak değerlendiriliyor. Bölgede alevlenen çatışmaları ve bu çatışmaların ardından aralanan fotoğrafın ne anlatmak istediğini Yeşil Sol Milletvekilleri Perihan Koca ve Kezban Konukçu ajansımıza değerlendirdi.

‘Kürt halkına sert politika uygulanmak istendiği anlaşılıyor’

Türkiye’de Mayıs ayında gerçekleşen seçimlerin ardından bakanlıklara belirlenen isimler, bugün yaşanan sürece işaret ediyordu. Yeşil Sol Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, seçimden günümüze yansıyan görevlendirmeler ve bugüne yansımaları ile ilgili olarak, “Faşizm bir bisiklet misali, pedal çevirmediği anda denge kaybına uğrar. Sürekli pedal çevirmesi gerekir. Seçimlerden şaibeli de olsa galip ayrıldı iktidar. Bu galibiyet sonrası çok önemli üç bakanlıkta değişikliğe gitti. İçişleri, Maliye ve Dışişleri. Her üçünde de saldırganlığı arttıracak, pedalların daha fazla çevrilmesini sağlayacak isimler atandı. Hakan Fidan’a bu yeni dönemde dış politika emanet edilmiş. Kürt halkına karşı çok daha sert bir politikanın uygulanmak istendiği anlaşılıyor. Birçok nedeni var bunun. Ekonomik anlamda içeride yaşanan sıkışma ve milyonların hoşnutsuzluğu bir etkendir örneğin. Şovenizm krizin tahribatını daha az görünür kılacak” diye konuştu.

‘Fiili statüler yaratmak istiyor’

Küresel ölçeğe bakıldığında da dışarıda sermaye dolaşımına ve enerji kaynaklarına sahip olma mücadelesine girmiş bir Türkiye olduğunu dile getiren Perihan Koca, “Dışarıya açılmak, mümkünse yer işgal etmek, işgal ettiği yerlerde kalıcı fiili statüler yaratmak istiyor. Çünkü bir yandan enerji kaynaklarına sahip olmak isteyecek, diğer yandan alt üstü olmuş ya da ortadan kalkmış sınırlardan, kargaşalardan faydalanarak sınırlarını genişletecek. Buraları birikime açacak Türk burjuvazisi. Kürt halkına saldırmanın sözüm ona meşruiyetini de bir şekilde yaratarak ilerlemeye çalışacaktır” dedi. Perihan Koca, savaşın bir seçenek olarak değil, içine girilen sürecin zorunlu bir sonucu olarak görülmesi gerektiğini belirterek “Filistin, Ukrayna, Karabağ savaşları ile Rojava’ya yönelik savaş aslında bakarsanız bir noktada kesişiyor. Çığırından çıkmış olan dünya sistemi bölgesel ve küresel çatışmaları hızlandırıyor, yayılımını arttırıyor. Sanırım bu yeni normalimiz” şeklinde konuştu. Değerlendirmesinde uluslararası güçlerin sessizliğine de dikkati çeken Perihan Koca, “Devlet çıkarları ya da daha da çıplak ifadeyle egemen sınıf çıkarları dış politikalarını belirleyen en önemli etkendir” dedi ve Rojava ya da Filistin fark etmeden hayatını kaybedenlerin de istatistikten ibaret görüldüğünü ifade etti.

‘Hiçbir şey sürpriz değil artık’

“İsrail-Filistin çatışmaları, Türkiye’nin Rojava saldırıları ile Ortadoğu’da amaçlanan ve gidişat nedir?” sorusuna Perihan Koca şu yanıtı verdi:

“Küresel hegemonya krizini küçümsemememiz gerekir. Hegemonyası düşen bir ABD ve güneşin sofrasındaki yerini talep eden yükselişteki Çin. Kabaca Batı-Çin rekabeti her coğrafyaya bir şekilde sirayet ediyor. Yanlış anlaşılmasın Rojava savaşı doğrudan bunun bir parçası değil. Rojova halkının Orta Doğu’da yarattığı halkçı alternatif, bölgede oluşan hegemonya mücadelesinin yarattığı boşluktan kaynaklı, fırsat bu fırsat denilerek boğulmak isteniyor. Yine bölgedeki boşlukları fırsat bilen Filistinli müttefik örgütler böyle bir hamle yapmış olabilirler. Hiçbir şey sürpriz değil artık.

Her şey dönüp dolaşıp uluslararası rekabetin geldiği aşamada realize oluyor. Dikkat ederseniz savaşlar bitmek bir yana artıyor ve yayılıyor. Daha da mühimi yakın gelecekte birçok çatışmanın daha bunlara ekleneceğini tahmin etmek güç değil. Ortadoğu’da özellikle Çin’in de bölgeye giriş yapmasıyla işler iyice karıştı. Zaten çatışmalı olan bölgeler, hemen hemen her Ortadoğu ülkesinde olan tarihsel sınır anlaşmazlıkları da böylece tetikleniyor.”

‘Savaş hukuku iyice karikatürize oldu’

Savaş hukuku ya da savaş suçu özellikle Filistin –İsrail çatışmalarıyla yeniden haber bültenlerinin konusu oldu. Bölgeden gelen görüntüler savaş suçu delillerinin bir parçası. Hem Filistin hem de Rojava’da yaşananlarla yeniden masaya konulan bu kavramlar aynı zamanda Türkiye’de iktidar tarafından da dillendiriliyor. Bu açıklamalar ‘çelişkili’ bulunurken, Perihan Koca ise durumu şu sözlerle anlattı:

“Savaş hukuku egemen sınıfların vahşetlerini örtmek için kullandıkları bir örtü idi. Denge dönemlerinde üzerinde kısmen durulan, ihlal edildiğinde mahkemelere konu edilen, çok yüksek bir basınç var ise de bazı failleri cezalandırılan ama asla ileri gidilmeyen dönemler oldu. Şimdi ise Sovyetlerin çöküşü sonrası ilan edilen ‘Batılı değerler’ masalının sonundayız. Savaş hukuku iyice karikatürize oldu. Savaş hukukundan Erdoğan’ın bahsetmesi ise bu karikatürün bir kara komediye dönüşmesinin ilanı oldu. Erdoğan’ın en azından kendisine en az retorik devşirebileceği bir çatışmadır İsrail-Filistin çatışması. Bir yanda Orta Doğu’daki sevgili müttefiki, diğer yanda Müslüman Filistin halkı. Kendisi nasıl bir politika izliyor? Etliye sütlüye karışmayan, İsrail devleti ile olan iyi ilişkilerini sürdüren ve çatışmalarda ölen Müslüman kardeşlerine Allah’tan rahmet dilemekten başka bir şey yapmayan bir Erdoğan var.”

‘Alternatif yaşam boğulmak isteniyor’

Perihan Koca, Kuzey ve Doğu Suriye’de sivillerin yaşam alanlarının hedef alınmasıyla ilgili olarak ise “Bu bir sınıf mücadelesidir. Bu bir sistem mücadelesidir. Uluslararası güçler neden sessiz kalıyor sorusunun cevabının bir kısmı da burada. Rojava merkezli yaşam alanlarının hedef alınması ve uluslararası güçlerin buna sessiz kalması cehennemi yaşayan Orta Doğu halklarına alternatifler sunan halkçı bir komünler topluluğuna tahammül olmamasıyla ilgilidir. Son tahlilde hayata geçirilen alternatif yaşam boğulmak isteniyor. Çünkü bölge dümdüz bir kapitalist yağma alanına çevrilmek, bölgenin kaynakları kapitalist birikim için kullanılmak istenirken, halkçı demokratik bir modele tahammül etmeleri mümkün değil. Kazanımların hedef alınmasının sınıfsal sebebi budur” dedi.

‘Statüye saldırı ve iç politikaya dizayn’

Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik gerçekleştirdiği saldırıların en güçlü sebebi olarak Demokratik Ulus Sistemi görülüyor. Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu, özellikle buna dikkat çekti ve bununla birlikte iç politikanın da şekillendiğini söyledi. Kezban Konukçu, “Türkiye’nin Rojava’daki saldırısı en başta bölgedeki Kürt halkının statüsüne dönük bir saldırı olarak okunmalı.  Bölgeye dönük böyle bir politika izlerken aynı zamanda Türkiye devleti iç politikaya dönükte kendince bir hamle yapmaktadır. Faşizmi kurumsallaştırabilmek için iç politikadaki dengeleri dizayn etmeye çalışıyor. Bir taraftan Rojava’da askeri saldırılar yaparken bir taraftan da içeri de siyasi operasyonlarla toplumsal muhalefeti ve özellikle Kürt halkıyla batılı emekçilerin bir arada durma iradesine saldırıda bulunuyor. Bu anlamda partimize yapılan saldırılar, siyasi operasyonlar hepimizin bildiği boyutta. Bu saldırıları bu şekilde okumak gerekiyor. Bölgedeki dengelere dönük Kürt halkının statüsünü kazanmasına dönük bir saldırı ve aynı zamanda iç politikayı dizayn olarak okuyabiliriz” şeklinde konuştu. 

‘Sessizliğin nedeni güçler dengesi’

Kuzey ve Doğu Suriye’de uzun zamandır yaşananlarla ilgili olarak uluslararası topluma ve garantör devletlere sessiz kaldıkları yönünde eleştiriler var. Kezban Konukçu, bu sessizliği ‘güçler dengesiyle açıkladı ve “Uluslararası güçlerin özellikle bölgedeki Türkiye devletinin saldırılarına dönük sessiz kalması tamamen güçler dengesiyle ilgili. Bir taraftan ABD, Kürt Özgürlük Hareketi’ni hizalamaya çalışırken Rusya’da kendince planları olan bunu hayata geçirmek için o dengelerden faydalanmaya çalışan emperyalist ve işbirlikçi uluslararası güç. Bizim talebimiz uluslararası güçlerin tabi ki kamuoyuna dönük bir şeyler söylemesi ancak en başta biz bölge halklarının, dünya halklarının, ezilen halkların birlikte mücadelesiyle savaşın bitebileceğini, halkların eşitlik, adalet içinde yaşayabileceği kalıcı bir barışın ancak halkların birlikte mücadelesi ile hayata geçebileceğini düşünüyoruz. Bu anlamda uluslararası güçlerden beklentimiz de çok fazla değil” dedi.

‘Güçlerin eşitlenmesini doğru bulmuyoruz’

Ortadoğu’yu bir ateş topu şeklinde betimleten Kezban Konukçu, İsrail’in saldırılarına ilişkin şöyle konuştu: “Gerek Türkiye devletinin Rojava’ya dönük saldırıları gerekse Filistin- İsrail çatışmaları maalesef yine Ortadoğu halklarının çok ciddi bir ateş topu içinde olduğunu gösteriyor. Filistin- İsrail çatışmalarını değerlendirirken mutlaka tutarlı olabilmemiz ve en başta Filistin’de işgalci bir gücün yılardır orada olduğunu, İsrail’in Filistin halklarına çektirdiklerini, işgalci politikalarını çok net bir şekilde görebilmemiz ve bu anlamda orada ezilen halklardan yana tutum alabilmemiz gerekiyor. Tutarlılık adına var olan güçlerin eşitlenmesini doğru bulmuyoruz. Uluslararası güçlerin de bu anlamda net bir tutum alabilmesini tutarlı bir çizgi ortaya koymasını beklemiyoruz. Önemli olan bizlerin ezilen halkların bilincinin net olabilmesi ve olayları halkların kardeşliğinden, enternasyonalizmden yana net bir şekilde tutumunu ortaya koyabilmesi.”

‘Savaş suçu yokmuş gibi açıklama yapması kabul edilemez’

Son olarak Türkiye devletinin Filistin ile ilgili olarak açıklamalarındaki çelişkiye değinen Kezban Konukçu, bugün açısından bu çelişkilerinde ifşa edildiğini düşünüyor. “Kendilerince ‘One minute’ diyerek bölgedeki halkların gönlünü kazanmaya çalışan bu iktidar kendi ülkesinde mazlum halklara dönük savaş ilan etmiştir. Çok ciddi bir savaşın içerisinde siyasi operasyonlarla, katliamlarla 20 yılı aşkın bir süredir iktidarını yönetmeye çalışmaktadır. Ayrıca Filistin meselesinde de kesinlikle tutarlı değildir. Sanki mazlum Filistin halkının yanındaymış gibi gözükse de İsrail ile yapılan anlaşmalar ortadadır. Bu anlaşmaların feshi kesinlikle söz konusu değildir. Buradaki tutarsızlığın da göze batırılması ve mutlaka söylenmesi ifşa edilmesi gerekiyor” diye konuşan Kezban Konukçu, konuşmasına şu sözlerle son verdi:

“Kendisi Rojava’da sivil halklara, hastanelere, sivil merkezlere dönük saldırı gerçekleştirirken orada sivil insanların ölümüne neden olurken Filistin’deki çatışma ortamına dair sanki çok tarafsızmış, sanki hiçbir savaş suçu yokmuş gibi açıklamalar yapmasını biz kabul edilebilir bulmuyoruz. Karşımızda var olan güçlerin kendi çıkarları için kendi iktidarlarını korumak için ve süreklileştirmek için mazlum halklara dönük saldırılarını kesinlikle görmeliyiz. Bizim asıl yapmamız gereken halklar arasında kalıcı barışı sağlayacak ortam için mücadeleyi yükseltmek olmalıdır.”