Tülay Hatimoğulları: Kan kusan siyasetinize rağmen barışı tesis edeceğiz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, sınır ötesi saldırıların ardından partilerinin hedef gösterilmesine tepki göstererek, “Kan kusan siyasetinize rağmen bizler barışı tesis edeceğiz” diye konuştu.

Haber Merkezi- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Genel Merkez binasında düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmelerine değinen Tülay Hatimoğulları, bütçe görüşmelerinin adaletsiz gelir dağılımını daha da derinleştirecek kararlarla sonuçlandığını belirtti.

‘Sadece zengini koruyan bütçe’

İktidar ve küçük ortağının bütçe görüşmeleri boyunca savaş ve çatışma çığırtkanlığını da sürdürdüğüne işaret eden Tülay Hatimoğulları, “Halkın açlığının, yoksulluğunun konuşulmasının önüne böyle geçecekler zannediyorlar. İnsanlara terörist yaftası yapıştırarak siyasi partileri gayrimeşru ilan ederek savaş tamtamları yaparak bu bütçenin aslında bir savaş bütçesi ve sadece en zengini koruyan bütçe olduğunun üzerini örteceklerini zannediyorlar. Ama yanılıyorlar” dedi.

‘Gündemimiz yerel seçimler’

Bütçe görüşmelerinde partilerinin vekillerinin çok yoğun emek verdiğini dile getiren Tülay Hatimoğulları, adil bir bütçeyi, savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye’nin haritasını defalarca vurguladıklarını belirtti. Şimdi artık gündemlerinin yerel seçimler olduğunu dile getiren Tülay Hatimoğulları, “Bütün vekillerimiz artık kendi sahalarında olacaklar. 7/24 yerel seçim çalışmalarını yürüteceğiz” dedi.

‘Her gencin acısını yüreklerimizin derinliklerinde hissettik’

AKP ve MHP iktidarının adeta kin ve nefreti diri tutarak ülkede yaşanan ekonomik krizin, açlığın, yoksulluğun konuşulmasını engellemek istediğine dikkat çeken Tülay Hatimoğulları şunları ifade etti:

“En son asker cenazelerini bile iktidar, acımasızca bu ülkeyi yönetme biçiminin konuşulmasını engellemek üzere kullanacak kadar vicdansızca davrandı. Kelimelerin bile yetmeyeceği, anlatmaktan zorluk çektiğimiz vicdansız ve kötücül davrandı. Çatışmalarda yaşamını yitiren her gencin acısını yüreklerimizin derinliklerinde hissettik. Bu çatışmalarda yaşamını yitiren bütün gençlerin ailelerine ve Türkiye halklarına başsağlığı dileklerimizi bir kez daha buradan iletiyoruz. Savaştan, çatışmadan, kandan, ölümden, acıdan, gözyaşından, adaletsizlikten beslenen ve bundan siyaset devşirmek isteyen iktidar ve ortağının bu tutumunu ayrıca şiddetle kınadığımızı belirtiyorum.”

‘Birileri iktidarını korumak için savaşı körüklüyor’

Çatışmaların ve savaşın derinleştirildiği bir dönemden geçildiğine işaret eden Tülay Hatimoğulları, “40 yıldır bu ülkenin dört bir tarafına cenazeler gidiyor. Birileri iktidarını korumak için bu savaşı ne yazık ki körüklüyor. Biz ise bütün bu ölümlere rağmen her zaman döndük ve şunu söyledik; lütfen barış olsun bu ülkede. Bizler ‘gelin hep birlikte barış için çalışalım’ dedik. Buradan da sözümüzü yineliyoruz. Biz barış için çalışıyoruz ve herkesi barış için çalışmaya davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

Tehditlere tepki: Karşınızda ürkecek bir parti yok

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli başta olmak üzere iktidarın diğer temsilcilerinin de 12 askerin hayatını kaybetmesinin ardından partilerini, seçmenlerini ve halkları tehdit ederek hedef gösterdiğine vurgu yapan Tülay Hatimoğulları, şunları dile getirdi:

“Karanlık odakların adeta hedefi haline getiren konuşmalar sıraladı. Bahçeli efendi ve MHP’nin yönlendirilmesiyle davranarak konuşan AKP’lİ beyefendilere sesleniyorum; hele kulağınızı bize verin. Sizin karşınızda foncular, dolandırıcılar, halkını, davasını üç kuruşa satacak sizin gibi insanlar yok. Sizin karşınızda bu lafları duyacak, korkacak, ürkecek bilinç yoksunu bir parti yok. Cesaret yoksunu bir parti hiç yok. Yaptığı her konuşmada barış çağrısı yapan Eş Genel Başkanımız Sayın Tuncer Bakırhan ve milletvekillerimiz pespaye bir dille ağza alınmayacak kelimelerle tehdit eden dillerinde kullandıkları bütün lafları kendilerine iade ediyoruz. Şunu iyi bilin ki şeref ve onurdan payesini almamış olanlara pabuç bırakmayız. Cürmünüz kadar yer yakarsınız. Haddinizi bileceksiniz.”

‘Bir adım bile geri durmadık’

Fırtınada büyüyen fidanların rüzgarla sarsılmayacağını vurgulayan Tülay Hatimoğulları, “Bizler onların estirdiği bu sahte rüzgarla hiç sarsılmayız. Bir adım bile geri durmadık. Adalet eşitlik özgürlük için Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bir milim sapmadan mücadelemizde dimdik ayakta durduk ve bugüne geldik. Bunun en büyük kanıtlarından biri şu an hali hazırda devam eden Kobanê Kumpas davasıdır” dedi.

‘Bizi Meclis’e leylekler getirmedi halk getirdi’

Kobanê Kumpas davasında tutuklu yargılanan siyasetçi arkadaşlarının duruşmalardaki konuşmalarına işaret eden Tülay Hatimoğulları, “Sevgili Selahattin Demirtaş her gün bu iktidarı ve bu tekçi ve ırkçı devlet anlayışını sorguluyor. Sebahatler, Figenler, Aylalar, Gültanlar. Hepsi tek tek bu adaletsiz yargı sistemini ve bu ceberrut egemen sistemi tek tek yargılıyor. Sizden korkan sizin gibi olsun. Haddinizi bileceksiniz ve Türkiye’nin milyonlarca yurttaşının oyunu almış bir partiye dil uzatmak aynı zamanda bizim halkımıza oy verenlerimize ve topluma dil uzatmak demektir. Bizi Meclis’e leylekler getirmedi. Bizi Meclis'e halk taşıdı. Sizin aldığınız oyların benzeri bir şekilde bizler de oy alarak seçildik. O kürsülerde bulunuyoruz. Bu zehirli ayrıştırıcı kutuplaştırıcı ve suç işleyen hatta halkı kin ve nefrete teşvik eden Bahçeli’nin dilinin kesinlikle tarihin çöp sepetindeki hem de en kirli çöp sepetinde yer alacağından hiç şüphemiz yoktur” diye konuştu.

‘Sınır ötesine operasyonları derhal durdurun’

Tülay Hatimoğulları konuşmasına şöyle devam etti:

Karın buzun ortasında naylon çadırlarda savaşa gönderilen yoksul halkın çocukları. Savaş kararını verenler, ağzından çıkan her kelimesi kanla karışık olanlar çocuklarını askere göndermiyor. Yakınlarını askere göndermiyor. Onlar sırça köşklerinde sıcacık evlerinde zevki sefa içinde yaşarken o kerpiç evlerde oturan yoksul ailelerin çocukları askere o buzlu ortamlarda o sınırın ötesinde neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri yerlere gönderiliyor. Bizler hep söyledik. DEM Parti olarak hep dedik, sınır ötesi operasyonları derhal durdurun. Libya'da, Irak’ta. Suriye’de ne işiniz var dedik. Bundan iktidar rahatsız oldu. Her seferinde sınırın ötesini koruyacağız diyerek Türkiye’yi daha güvenliksiz hale getirdiler. Biz bir kez daha soruyoruz hakikaten ne işiniz var? Güvenlik dedikçe sınırlarımız dünyanın en güvenliksiz sınırları haline gelmiş durumdadır. IŞİD’i, El Nusra’yı Kürtlerin yerine ikame ederek, Kürtlerin yerine onları koymuş olmaya addederek sınırlarımız dünyanın en güvensiz sınırları haline getirdi. Bun kim yaptı? Şu anki iktidar ve karar vericiler yaptı.

 

Kan kusan siyasetinize rağmen bizler bu ülkede barışı tesis edeceğiz

Gerek iç barışta gerek dış barışta dünyanın en garantili en güvenli olan şeyi barıştır. Ancak ne yazık bu iktidar barış siyasetinden uzaklaşalı çok oldu. Bu ülkenin kanayan yarası Kürt sorununa her daim dedik ki gelin çözüm bulalım. Bu ülkeye en büyük zararı veren bölen, çatıştıran Kürt yoktur, Alevi yoktur, 'bu halk tektir tek ırktır' diyen ve 'tek dille konuşmak zorundasınız' diyen anlayışın kendisidir asıl bu ülkeyi bölen. Bu ülkede milyonlarca Kürt var. Bu ülkede 72 inançtan milletten insan var. Bu ülkeyi birleştirecek bütünleştirecek, farklılıklarımızı eşit bir şekilde hukuk karşısında eşit bir şekilde yaşarsak bu ülke güçlenir. Bu ülke bütünleşir. Bu ülke o zaman bölünmez. Demokrasinin gereği bu değil midir?

Bu ülkede yaklaşık 40 yıldır Kürt sorunu devam ediyor. Çatışmalar devam ediyor. Ne çözüldü bugüne kadar? Her gelen asker cenazesinde Kürt cenazesinde anaların gözyaşı aynı yaşı akıtmadı mı? Ne değişti ne çözüldü bugüne kadar? Siyaseten fosilleşmiş yüreği nasırlaşmış, organize kötülük şeflerinin umurunda değil demokrasi. Umurunda değil körpecik gencecik gençlerimizin yitip gitmesi. Hiçbirinin umurunda değil. Onlar birer rakam değil. Onlar birer hayat. Onların her birinin bir sevdiği, ailesi var. Onlar yitip gidiyor ama AKP ve MHP bundan siyaset devşirmeye çalışıyor. Ant olsun ki kan kusan siyasetinize rağmen bizler bu ülkede en güzel barışı tesis edeceğiz. Bu ülkede akan kanı hep beraber durduracağız. Bayrağımızı hiç kimsenin adaletsizliğini savaş seviciliğini kan seviciliğini örtmesine asla izin vermeyeceğiz. Derin Kürt düşmanlığı barışı değil batışı getirir. Çözüm imkanlıdır elbette. Bunu için tez elden hep birlikte harekete geçmeliyiz.

Kürt sorunu hamasetten daha büyük bir meseledir

Bakın Kürt sorunun çözümü için devlet 93’te Özal üzerinden temaslarda bulundu. 96’da Erbakan temasta bulundu. O dönemin başbakanıydı. 97’de Genelkurmay doğrudan ilişki kurdu. 99’da Genelkurmay devlet adına yüz yüze temaslarda bulundu. 2000 ve 2005 yılları arasında askeri kanat sürekli görüşmeler yaptı. 2005’ten sonra 2010 ağırlıklı olmak üzere MİT bu görüşmelerde aktif rol aldı. MİT’İn yanında çeşitli bakanlıklar ve bürokratlar görev aldı.

Geçmiş dönemde başbakan ve ulaştırma bakanı olarak görev yapan Binali Yıldırım, 2010 yılında Van ziyareti sırasında yaptığı konuşmasında şunları söylemiş; ‘1 trilyon dolar bu savaşın bütçesi’ demiş, ‘40 bin insanımızı kaybettik’ demiş. ‘Sona ersin bu çıkmaz yoldur’ demiş. Şimdiki Meclis Başkanı 14 Eylül 2013 tarihinde Bursa’da yaptığı açıklamada sözlerini olduğu gibi aktarıyorum size: ‘28 yıllık süreçte Türkiye’de yaklaşık 50 bin insan yaşamını yitirdi diyor. Bir insanın dahi canını karşılığının serveti ile ölçülemez. Yaşananların ülke ekonomisine tahmini maliyetinin en azını söylüyorum diyor 1 trilyon 144 milyon TL ve Dolar olarak da baktığımızda 620 milyar dolar. Bu parayla Türkiye’nin bugün var olan tüm ailelerinin hepsine araba ve ev alabilirdik’ demiş.

Peki bütün bu görüşmeler bütün bu konuşmalar yanlış mıydı? Hayır yanlış değildi, bilakis hepsi doğruydu. Ve olması gereken de bu zaten. Kürt sorunu hamasetten daha büyük bir meseledir. Bahçeli zihniyetine kalsa 10 milyonlarca Kürdü bu ülkeden sürecek. Fakat bunun hayal olduğunu devlet biliyor, ama soyadı Bahçeli olan devletten bahsetmiyorum devlet bunları çok iyi biliyor.

Rojava’ya intikam amaçlı saldırılar düzenlendi

Bu iktidar ve ortağı çözüm değil, intikam peşinde. En son DEM Parti Gençlik Meclisimizin kongresinin çıkışında çok sayıda genç gözaltına alındı. Gözaltılar bitmedi, ertesi günler de devam etti ve yine aynı günlerde yine intikam amaçlı Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye hunharca saldırılar düzenlendi. Ve bu saldırılarda Dışişleri Bakanı'nın bütçe konuşmasını hatırlayın demişti ki ‘bir tek sivil katledilmedi’. Bu, eski MİT müsteşarı, kaç sivilin katledildiğini bizden daha iyi biliyor. Rakamlar onda mevcuttur. Sadece son birkaç günde Rojava’da buğday siloları, tekstil atölyeleri ve fabrikaları, matbaalar, sivil alanlar vuruldu. Buradan soruyoruz, eski MİT müsteşarı ve şimdiki Dışişleri Bakanına; burada asker mi yaşıyordu. Burada silahlı unsurları mı matbaa işletiyor, tekstil atölyesini çalıştırıyor? Burada yaşayan Kürt sivil halkın öldüğünün, öldürdüğünü bilmeyecek kim vardır bu ülkede ve bu dünyada? Bunu bir kere daha kendilerine hatırlatıyoruz.

Filistin’deki aynı acıyı Kürt halkı Rojava’da çekiyor

Hep birlikte Filistin’in haklı davasında mazlum Filistin halkı için gözyaşı döktük. Yüreklerimiz en geniş yelpazede ortak olarak bu acı için yüreklerimiz attı, için için ağladık, üzüldük ve aynı zamanda siyaseten de her birimiz ayrı ayrı bu kürsülerden çıkıp Filistin sorunun çözümünü talep ettik, ateşkes talep ettik. Sesimizi en yüksek şekilde yükselterek bunları söyledik. İşte değerli halkımız yine elimizi vicdanımıza koyalım. Aynı acıyı bugün Kürt halkı Rojava’da çekiyor, aynı gözyaşını Kürt halkı için de bizim dökmemiz gerekiyor. Bir ümmet olmanın da ötesinde insanlık adına ve savaş karşıtlığı adına Filistin için döktüğümüz gözyaşını mazlum Kürt halkı için de Rojava’da katledilen Kürt halkı için de dökmeliyiz.

Savaş sevicilerine kulaklarımızı kapatalım

Buradan Türkiye’de bütün siyasi partilere, demokrasi güçleri ve siz değerli halkımıza sesleniyorum. Türkiye halklarının vicdanı eminim bu sese kulak verecektir. Savaş sevicilerine lütfen kulaklarımızı kapatalım, onlar gerçekleri gizliyorlar. Kendilerine safahat, yoksul emekçi halka ölümü ve cefayı reva görüyorlar. Kendileri para pul içinde zenginlikler içinde offshore hesapları ile gemicikleriyle yurtdışında yedi cetlerine kadar sermaye biriktirdiler ama yoksul halk çocuklarının ve Türkiye halklarının çocuklarını ölüme terk etmeyi uygun buluyorlar. Şerefli olmak yoksul halkın gencecik evlatlarının ölümünü seyretmek midir, yoksa bu gençlerin ölümünü engelleyecek siyaseti ortak bir akılla üretmek midir? Şerefli olmak gençlerin yaşamasını istemek midir, onurlu olmak Türk’ün, Kürd’ün, Alevinin, Suninin, özgürce bir barış ortamında yaşamasını eşit yurttaşlık temelinde yaşamasını talep etmekte midir? İşte Bahçeli oturacak kendini şeref temsilinden geçirecek.

Toplum müzakere barış diyalog istiyor

Toplum barış ve huzur istiyor. Toplum, naaşlarıyla evine giden Türk genci olsun istemiyor. Toplum aynı zamanda cenazelerini PTT ve kargo ile ailelerine gönderilen Kürt gençlerinin de olmasını istemiyor. Toplum müzakere istiyor, barış istiyor, diyalog istiyor. Toplum Kürt halkıyla kardeşlik, eşit, kardeşlik, hukuk temelinde yaşamak istiyor. Siz Kürde 'Kürt değilim' dedirtmek için 40 yıldır adeta işkence uyguladınız ve Kürt hala ben Kürdüm diyor tam tersi geçmiş dönemlerde kıyaslanamayacak kadar dört parça Kürdistan’da da örgütlülüğünü geliştirdi.

Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması barışın konuşulmasını sağlayacaktır

Bu ülkede Türk Türk olarak, Kürt Kürt olarak, Arap Arap olarak kendini özgürce yaşayabileceği bir hukuku hep beraber inşa edecek. Hiçbir yurttaşı, insanı, hiç kimseyi kimliğinden, dilinden, gerçekliğinden koparamayız. Buna hiç kimsenin ne hakkı vardır ne de haddi vardır. Bölünme paranoyasına devam etmek sorunu derinleştirmekten öteye geçemez. Herkes Kürt sorununun çözümü için projesini ortaya koymalıdır. Hiç kimse acı yarıştırarak, acı üzerinden siyaset bina edemez. İmralı’da sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması barışın konuşulmasının kapılarının açacaktır. Bunu, hepimiz biliyoruz. Vekillerimiz, bunu parlamentoda dile getirdikleri için linçe uğradılar, hakaretlere uğradılar. Oysa Kürt sorunu ve Sayın Öcalan realitesinin irdelenmesi gereken bir dönemden geçiyoruz.

Barışın kaybedeni olmaz, gerçek yurtseverlik Türkiye halklarının barışına hizmet etmektir. Çözüm odaklı davranmaktı. Barışın kaybedeni olmaz, gerçek yurtseverlik Türkiye halklarının barışına hizmet etmektir. Çözüm odaklı davranmaktır. Bizler Türkiye halklarının ortak demokratik geleceği için bütün halklardan ve inançlardan insanlar olarak bütün ezilen ve sömürülenler olarak hep birlikte umutla, dirençle mücadelemizi sürdüreceğiz. Gelin savaş tamtamlarına karşı barış kervanını hep birlikte güçlendirelim. Gelin bir olalım, demokratik cumhuriyeti hep birlikte inşa edelim.

Meclis bugün sorumluluk almayacaksa ne zaman alacak

Meclis çözüm odaklı çalışmalıdır. Kürt sorunu demokratikleşmenin önündeki ene önemli sorunlardan biri ise ve 40 yılı aşkındır bu çatışmalar devam ediyorsa parlamentoya düşen en büyük görev bu konuda çözüm projesi üretecek çalışma gruplarını acilen kurmasıdır. Biz DEM Parti olarak bu sorunun Meclis zemininde çözülmesi için her türlü sorumluluğu almaya hazırız. Halk savaş naraları değil siyaset bekliyor, çözüm istiyor. Siyaset kurumunu göreve çağırdığımızda zorlarına gidiyor. Meclis bugün sorumluluk almayacaksa ne zaman alacak. Meclis savaşın onay merkezi değil barışın kurucu iradesi olmak zorundadır. Bu Meclis'e ya sorumluluğu yerine getirerek tarihi bir başarıya imza atmak düşecek ya da geçmiş dönemdeki iktidarlar gibi büyük kayıplara neden olan Kürt meselesini vebalini üzerinde sırtlayarak bu parlamento devam edecek.

İsmimiz sürekli değişiyorsa o parlamento kendine bakacak

Sürekli ismi değişen diye DEM Parti’den bahsetmişler. Meşru değil demişler. Bizim ismimiz sürekli değişiyorsa dönüp o parlamento kendine bakacak. O zaman ismimizin değişmesinin nedenini görecek. İsmimiz hukuksuzluklardan dolayı değişti. İsmimizi sürekli değişime mahkum edenler 12 kez partimiz kapatmaya yeltenenlerdir. İsmimizin değişiminde aynı zamanda ben muhalefetim diyen ama partimize dönük açılan kapatma davası dahil olmak üzere bizler üzerindeki baskılara seyirci kalanlardır.

Onlar sırtlarını 90’lı yılların karanlık tarihine dayanmış

Bunlar dışarıya çıkıp biz iyi insanlarız biz demokratız falan demeye kalkmasınlar. Onlar sırtlarını 90’lı yılların karanlık tarihine dayamış, biz ise sırtımızı desteğimizi gücümüzü halkımızdan aldık. Sırtımızı da halkımıza dayıyoruz. Bu böyle biline. Muhalefet, ne yazık ki önemli bir bölümü, söz konusu biz olunca eşitleniyor. Umarız ki bu eşitlik bozulur umarız ki muhalefetin diğer kesimlerinin aklı başına gelir. Umarız ki bu karanlık 90’ların zihniyetini taşıyan bu anlayışların zihniyeti de derhal değişir.”