Süresiz açlık grevinde olan Werîşe Muradî: Kararlılıkla devam ediyorum

Werîşe Muradî, 10 Ekim Dünya Ölüm Cezasıyla Mücadele Günü’nde başlattığı süresiz açlık grevinin amacını, “Dünya çapında yürütülen idama hayır kampanyalarının ses bulması amacıyla süresiz açlık grevime devam edeceğimi ilan ediyorum” sözleri ile anlattı.

Haber Merkezi- Evin Hapishanesi’nde tutsak olan Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu (KJAR) Üyesi Werîşe Muradî, ‘10 Ekim Dünya Ölüm Cezasıyla Mücadele Günü’nde’ süresiz açlık grevine başladığını duyurdu.

Werîşe Muradî, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kaleme aldığı mektubunda eyleminin bireysel bir talep olmadığının altını çizerek, toplumsal sorunlar ve verilen idam cezalarına karşı süresiz açlık grevinde olduğunu ifade etti.

Werîşe Muradî’nin mektubunun tamamı şöyle:

"Ortadoğu’nun tamamını savaşın ateşi sardı; onlarca yıldır bu kadim toprakların farklı kesimlerine yayılan bu yangın, sözde yeni bir düzen kurmak adına toplumun nefesini kesiyor ve her defasında insan hayatının güzel bir parçasını yakıyor. Küresel kapitalizmin neoliberal politikaları, Ortadoğu’da kendi hegemonyasını pekiştirmek amacıyla, bölgedeki geleneksel güçlerin iktidar hırsıyla birleşerek bu savaşı her zamankinden daha çıplak bir şekilde dünyaya gösteriyor. Batı, Ortadoğu’nun çehresini değiştirmeye çalışıyor ve bunu barış yoluyla değil, savaşla yapmaya geliyor. Tarih ve kültürü yok etmeye dayalı politikaları başarısız olsa da bölgenin bir tür homojenleştirilmesi amacıyla uygulamalarına devam ediyor. Diğer taraftan, bölgedeki muhafazakâr hükümetler de milliyetçilik ve din propagandasını artırarak bu savaşın ateşini körüklüyor. Bu savaşlar çeşitli yansımalar ortaya çıkardı ve saldırıların şiddeti, bölgede faşizmin yükselmesi tehlikesini de beraberinde getiriyor.

‘Kadınlar tehlikelerle karşı karşıya’

Bu savaşın devam edeceği ve bölgenin önemli bir kısmını etkileyeceği açıkça görülüyor. Bu çatışma ve mücadelelerin ortasında, İran İslam Cumhuriyeti, yıllardır Şii Hilali oluşturma çabalarının ardından şimdi Arap NATO'su ve İslam ümmeti birliğinden bahsetmeye başladı. Son diplomatik trafik, bu planın bir göstergesidir. Bu çelişkiler ve rekabetler, Ortadoğu’nun bir başka yıkıcı sahnesini oluşturmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecek. Bölgedeki totaliter hükümetlerden en çok zarar gören halklar ve kadınlar, şimdi bu savaşların getirdiği yeni tehlikelerle de karşı karşıya.

‘Tarihin kendini tekrar etmesine izin vermemeliyiz’

Kısacası, küresel kapitalizm bölgedeki ulus-devletleri küçültmek ve kontrol altına almak istese de bu halkları ve özellikle de kadınları desteklediği anlamına gelmiyor. Bölgedeki güç rekabetinde toplum ve özellikle kadınlar ve çocuklar kurban oluyor; ya sınırları ihlal ediliyor ya da yurtlarını terk etmek zorunda kalıyorlar, ya da bu savaşın efendilerine hizmet etmeye zorlanıyorlar. Bu süreçte ele alınması gereken önemli bir konu da iç meselelerin ve sorunların artması ve aynı zamanda toplumda özgürlük isteyenlerin baskı altına alınmasıdır. Diğer bir deyişle, bu iki mesele birbiriyle derinden bağlantılıdır. Bölgedeki bu uğursuz denklemden İran da muaf değildir. Aksine, İran, seksenlerin başındaki aynı yolu izlemekte ve sınır ötesindeki savaşlarla eş zamanlı olarak hapishanelerde ve özgürlük isteyenler arasında katliamları artırmaktadır. Önemli olan şu an, seksenli yılların aynı koşullarını hatırlatan bu dönemde, tarihin kendini tekrar etmesine izin vermememiz gerektiğidir.

‘Toplum çöküşe sürükleniyor’

İran’ın kaçınılmaz olarak bir fırtınanın içine sürükleneceği açıktır. Son yıllarda İran İslam Cumhuriyeti, komşuları arasında bir "sükûnet adası" olduğunu iddia ederek Ortadoğu’daki girdap ve fırtınalardan etkilenmeyeceğini öne sürdü. Ancak hem dış hem de iç politikasının bu süreçte nasıl başarısız olduğunu gördük. Üstelik ekonomik, siyasi, sosyal ve psikolojik koşullar zorlaşırken, insan hakları durumu da gün geçtikçe kötüleşiyor. Bu yılın başından bu yana 531 kişi idam edildi. Geçen yıl 811 kişi idam edilmişti ve kadınların idam edilme oranı geçen yıla göre yüzde 35 arttı. Bu istatistikler, hükümetin toplumun mevcut durumunu iyileştirme gibi bir planının olmadığını, aksine, kendi yarattığı ‘ötekileri’ yok ederek, toplumu çöküşe sürüklediğini göstermektedir. Bu acı gerçek sürekli olarak dünya kamuoyuna hatırlatılmalıdır. Bu duruma karşı verilen mücadelenin ve iktidarın zulmüne karşı direnişin bir kısmı da biz tutuklulara düşmektedir.

‘Eylemime devam edeceğim’

Toplumun durumunu iyileştirmek ve hayatı daha anlamlı kılmak için bu yola adım atmış biri olarak; kadınların ve tüm acı çekenlerin dertlerine ortak olan bir birey olarak aldığım kararlar ve gerçekleştirdiğim eylemler mevcut durumu gündeme getirmek ve özgürlük isteyenlere uygulanan zulme karşı duruş sergilemek içindir, bireysel taleplerime ulaşmak için değil. Açlık grevime, İdama Karşı Mücadele Günü’nde başlama kararım da bu amaca hizmet etmektedir. Savaşın yol açtığı katliamları görüp ‘savaşa hayır’ diye haykırıyorsanız, siyasi İslam örtüsü altında günlük olarak gerçekleştirilen iç infaz ve idamları da görmelisiniz. Sınır ötesi savaşların toplumun iç baskıları üzerine gölge düşürmesine izin vermeyin. Açlık grevi yolundaki çabam bu amaca yöneliktir. Ne pahasına olursa olsun, içerdeki cesur direnişçilerin seslerinin savaşlar ve sonuçsuz maceraların gürültüsü içinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz. Bu amaçla, dünya çapında yürütülen idama hayır kampanyalarının, grupların, kuruluşların ve uluslararası organizasyonların idamların durdurulması amacıyla yürüttüğü açık ve net tavırlarının ses bulması adına süresiz açlık grevime devam edeceğimi ilan ediyorum.”