Fotoğraflar ve notlarla deprem…

Bazıları “Depremden geriye ne kaldı?” diye soruyor. Sadece enkaz, gri mezarlıklar ve toz duman olmuş kentler mi kaldı yoksa hiçbir şeyin geride kalmadığını düşünen insanlar, hikâyeler ve hiç yaşanmayacak anılar mı?

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed-Mereş merkezli 7.7 ve 7.6’lık depremlerin ardından yüzlerce kent yerle bir oldu. On binlerce insanın yaşamını yitirdiği, binlerce evin yıkılıp milyonlarca insanın etkilendiği depremin etkileri sürüyor. Geride kalanların yaşadığı büyük acı yanı sıra, zorlu koşullar nedeniyle büyük bir yaşam telaşına düştüğü, yaşamını yitirenler ise mezarlarının battaniye ile örtüldüğü kentlerde ilk günlerde ki kaos şimdilerde yerini koca bir sessizliğe bıraktı. Depremin açtığı derin yaraları halk birlik ve dayanışma ile sarmaya çalışıyor. İzleri hafızalardan silinmeyecek o deprem ve sonrasını objektifimize taşıdık.

Dilok, Bazarcix, Mereş, Elbistan, Nurhak, Gölbaşı, Besni ve son olarak Semsûr'dan aklımızdan silinmeyen notlar…

‘Devletin gelmeyeceğini bilip yaramızı kendimiz sardık’

İlk depremin merkezi olan Bazarcix’ta deyim yerindeyse taş üstünde taş kalmadı. İlçede hasarsız tek bir ev bulunmazken, üç gün boyunca geceyi dışarıda geçiren yurttaşlar halktan gelen yardımlar sonrasında barınma ve yiyecek sorunlarını bir nebze çözebildi. Kürt Alevi nüfusunun yoğun olduğu ilçede köylerde de büyük bir yıkım yaşanırken, gittiğimiz köylerde halk, “Kürt Alevi olduğumuz için devletin bize yardım getirmeyeceğini biliyorduk, o yüzden kendi yaralarımızı kendimiz sardık” ifadelerini kullanıyor. İnsanların kefensiz, torbalarda defin edildiği ilçede, yıkılan evlerin arasından batan güneş ışığı bir savaş filmi sahnesini andırıyor. Böylesi büyük bir yıkım ve acıyı yaşayan halk ancak halk dayanışmasıyla ayakta durabiliyor.

‘Biz O’nun sarayından bir oda, servetinden bir parça istemedik ki’

Islahiye ve Nurdağı ilçelerinin yerle bir olduğu Dılok’ta ise kent merkezinde 20 bina yıkıldı. AKP’li veya AKP’ye yakın müttehitlerin yaptığı binalar depremde tuzla buz olurken, rant ve siyaset politikaları binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Yardımın gitmediği kentte insanlar, yüzlerce kişiyle geceyi hasarlı camilerde geçirirken, çocuklarının aç uyuduğunu ve günlerce sıcak yemek yiyemediklerini dile getirdi. Bu fotoğraftan geriye ise bir ateş etrafında ısınan insanların, “Biz onun sarayından bir oda, servetinden bir parça istemiyoruz. Sıcak bir çorba bir çadır istiyoruz” sözleri kaldı. 

Koca bir kent hafızasızlaştırılma ile karşı karşıya

Yurttaşların kent tarihinde ilk defa böyle bir depremle karşılaştığı Amed’te ise durum diğer kentlerden farklı değil. Kentin tek şansı kayyumdan önce HDP’li belediyelerin çalıştığı kentte denetimin eksiksiz yapılıp, kaçak yapılaşmalara izin verilmemesi. 7 binanın yıkılıp 409 insanın yaşamını yitirdiği kentte depremin ardından ise binlerce eve ağır hasarlı raporu verildi. Raporun ardından büyük bir göçün yaşandığı kent, hafızasız bırakılmayla yüz yüze kalırken kentte karanlık çökerken, boşaltılan evlerde ki sessizlik geride kocaman bir boşluk bırakıyor. Köy boşaltmaları, Sur’da yaşanan savaş ardından yerleştikleri mahallelerden de deprem nedeniyle ayrılan insanlar 3’ncü kez göçü yaşadı. Bu fotoğraf depremde yıkılan Serin apartmanı enkazında çekildi. Yok olan koca bir aileden geriye kalan fotoğraf albümünde gülen birkaç yüz ve geri dönmeyecek anılar kaldı. Bu fotoğrafı çekerken arkamda enkaz başında duran polisler ise enkaz altındaki banka kasasının derdine düşüp, “İnsanları uzaklaştırıp önce kasayı çıkaralım” sözlerini kullanmıştı.

Unutulan Elbistan, unutulan cenazeler, unutulmayacak bir kimsesizlik!

Elbistan ‘unutulan’ Elbistan. Koca bir mezarlık gibi bizi karşılayan kentte hava -18 dereceydi. Soğuk hava nedeniyle ne çadırda ne de enkaz başlarında kalamayan yurttaşlar ilçede ki Cemevi'ni sığınak yaptı. Elbistan’da gördüklerim hakkında ne desem ne yazsam az kalır. Elbistan’da halk cenazeleriyle birlikte kaderine terk edilirken, morgların dolu olduğu hastanelerde insanlar kesik olan sular nedeniyle yıkanmadan toprağa verildi. Haftalar geçmesine rağmen halen birçok cenazenin enkaz altında olduğu kentte, ağıtların yükseldiği cem evinde bir çift takılıyor gözüme. Yaşı ilerlemiş olan çiftten erkek olan uyurken, eşi de başında nöbet tutuyor. Depremde ağır hasar alan evinden zor çıkarılan eşinin uyanıp yeniden evine gitmemesi için başında nöbet tutan teyze, depremin yasını ilk andan tutmaya başlayarak, kap kara giyinmiş. Elbistan’ı anlamak için o soğuğu o kaybı ve acıyı iliklerinize kadar hissetmeniz gerek.

‘Nerde devlet nerede bu devlet?’

“Hani nerde bu devlet, nerede bu devlet? Beni çekme bacım enkazı çek” sözleri ise Mereş merkezden. Büyük bir yıkımın yaşandığı ve neredeyse yarısının yok olduğu kentte yüzlerce insan geç gelen ekiplerin yavaş yürütülen çalışmaları nedeniyle haftalarca enkaz başında bekledi. Binaların iç içe girdiği kent merkezinde şimdilerde aldığımız haberlere göre her yer cenaze kokarken insanlar da bir mezar taşına hasret bırakıldı. Enkaz başında bekleyen Süheyla adlı bir kadın kardeşinden bir haber gelir umuduyla enkaz başında beklediğini donuk bir ifadeyle anlatırken, “Koltuğumun altında kefenimizle çocuklarımızı bekliyoruz” sözünü kullanıyor. Kullandığı cümleden sonra donuk ifadesi değişen Süheyla’nın son bakışları ise bize çok gösteriyor.

‘Ne kolay demi meyve sayar gibi ölü sayıyoruz.’

Zamanın 04.17’de durduğu kent olan Semsûr’da ise bizi ilk olarak deprem esnasında duran saat kulesi karşılıyor. Deprem gecesi kendilerine yüzyıllık bir yalnızlığın yaşatıldığını söyleyen yurttaşlar, mezar taşlarına koydukları oyuncak ve elbiselerden yakınlarını tanırken, her enkazın başında ağıtlar yükseliyor. Herkesin yüzlerce, onlarca yakınını kaybettiği kentte, “Ne kolay olmuş dimi bizler için meyve sayar gibi ölülerimizi sayıyoruz” cümlesini kullanan bir mezarlık görevlisi sokakta arkadaşa çevresinden birini görüp yaşadığını öğrenince nasıl mutlu olduğunu da anlatıyor. Enkaz tozlarının ağıtlarla karıştığı, mezarların birbirini hiç tanımayan insanları komşu yan yana gömdüğü mezar taşlarını komşu yaptığı kentte her şey saat 04.17’de durdu. Geride boş sokaklar, çadırlarda donuk yüzler ve enkazın önünde dizlerine vurarak ağıt yakan bir kadın kaldı…