‘Eşitlik ve özgürlük kapısını kadınlar açacaktır’

EŞİK Gönüllüsü Özgül Kapdan, Türkiye’deki cinsiyet eşitsizliğinin kadın düşmanlığı noktasına geldiğine dikkati çekerek, “Eşitlik ve özgürlük kapısını kadınlar açacaktır” dedi.

ROJDA KIZGIN

Haber Merkezi- Dünya Ekonomi Forumu (World Economic Forum-WEF) 2006'dan beri her yıl hazırladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporunun sonuncusunu Haziran ayında yayımladı. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2023 raporunda Türkiye 146 ülke arasında 129’uncu sırada yer aldı. Son sırada ise Afganistan var. Afganistan’ı Çad, Cezayir, İran ve Pakistan izledi.

Cinsiyet eşitliği durma noktasına geldi

Kaydedilen yüzde 0,3 oranındaki ilerlemeyle durma noktasına gelen küresel cinsiyet eşitsizliğinin 131 yılda giderilebileceği tahmin ediliyor. Raporda, "Ekonomik katılım ve fırsat", "Eğitimsel kazanımlar", "Sağlık ve hayatta kalma" ve "Siyasi yetkilendirme" olarak 4 temel alanda cinsiyet eşitsizliğinin değişimi de ölçüldü. Buna göre; Türkiye ekonomiye katılım ve cinsiyetler arası fırsat eşitliği endeksinde 134'üncü sırada, eğitim düzeyindeki cinsiyetler arası eşitlik endeksinde 101'inci sırada, siyasete katılımdaki cinsiyet eşitliğinde 112’nci sırada, sağlık ve yaşam süresinde cinsiyetler arasındaki dengeyi ölçen endekste ise 99'uncu sırada yer aldı.

Bu endekste de görüldüğü gibi Türkiye’de de cinsiyet eşitsizliği hayatın her alanında gerilemeye devam ediyor. 2003 yılından beri kadın hareketinde yer alan Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü Özgül Kapdan, Türkiye’deki cinsiyet eşitsizliğini değerlendirdi. Basın özgürlüğünde, kadın erkek eşitsizliğinde, LGBTİ+ hakları gibi bütün göstergelerde çok ciddi düşüşler olduğunu belirten Özgül Kapdan, “Hangi skalanın neresindeyiz mevzusu hakikaten çok can yakıcı” dedi.

‘Özgürlüğe sahip çıkan çok büyük dinamik var’

Türkiye’de eşitliğe, özgürlüğe sahip çıkan örgütlü örgütsüz çok büyük bir dinamik olduğunu, göstergelerde, ölçümlerde bir de bu tarafından bakılarak konuşulması gerektiğini söyleyen Özgül Kapdan, “Çünkü esas güvence bu, esas umut kaynağı bu. ‘Umutlu olmak lazım’ söyleminin altını bununla doldurmak gerekiyor. Toplumda hak ettiği saygı, eşitlik, özgürlük, yaşam hakkının bilincinde olan çok sayıda kadın var Türkiye'de. Bunu her toplumsal kesim için söylüyorum. Bu çok önemli bir şey. O yüzden de birlikte değerlendirmek gerekiyor” şeklinde konuştu.

‘Eşitlik ve özgürlük kapısını kadınlar açacaktır’

İpin ucu bir şekilde yakalandığında eşitlik ve özgürlük kapısını kadınların açacağına inandığını belirten Özgül Kapdan, “Kadınlar anahtarı eline aldığında her şey değişebilir ve o skalaları ters yüz edebiliriz. Ben buna inanıyorum. Eşitsizlik bir taraftan eşitsizliğin nasıl bir şey olduğunu da öğretiyor. Şu anda toplumun çok büyük kesimi ‘kimdir bu LGBTİ+’ ‘nasıl insanlar’ noktasında olabilir ama bir yandan da LGBTİ+’ların da senin benim gibi insanlar olduklarını da düşündürten bir süreç yaşanıyor. Gündelik yaşamımızdaki baskı ve şiddet bizleri öğrenmeye zorluyor, örgütlenmeye zorluyor, bir arada durmaya zorluyor. İşin sırrı da burada zaten” diye kaydetti.

‘Seçim sürecinde topyekûn bir şiddet yaşadık’

Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılan genel seçimler ile cumhurbaşkanı seçim sürecine değinen Özgül Kapdan, şunları ifade etti:

“Topyekûn bir şiddet yaşadık. Fiziki şiddette söz konusu oldu sandık başlarında fiili baskılarla. Dünyaya farklı bakan daha insani bir noktada haklar boyutunda düşünebilen herkes özellikle kadınlara büyük bir psikolojik şiddet yaşatıldı. Devamı farklı bir şekilde geliyor. Muhtarına kadar ‘Bizim istediğimiz gibi yaşayacaksınız’ pervasızlığı bulan insanlar çıkıyor ortaya. 60lı yaşlarına yaklaşan birisi olarak söylüyorum. Benim çocukluğumun önemli bir bölümünde 1965 yılından sonra 15-20 yıllık süreçte kadın erkeklerin el ele oynadığı küçük bir Karadeniz kasabasında doğdum büyüdüm. Şimdi bundan eser yok. Mevlit eklendi düğünlere. Cenazelerde bildiğimiz bir şeydi. Bir şekilde birtakım ritüeller kabullenişler yerleşti. Kadınlar ve erkeklerin ayrı ayrı oturduğu düğünler yapılıyor. ‘Kısa kollu giyinme tahrik oluyorum’ diyen Sakarya’daki yaşlı adamı unutmuyorum. O kadar normalleşiyor ki. Tehlikeli olan bu. Kadın hareketinde çok uzun bir süredir otokontrol var. Bazı kavramlara girmeme, liberalleşme de diyebileceğimiz bir süreç yaşanıyor. Tehlikeli olan boyut bu. Baskının ve geldiğimiz noktanın olumsuz tarafı bu.”

‘Kadın örgütlenmesinin esnemesi ve büyümesi gerekiyor’

Kadın örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının bu tür baskı ve ayrımcılıklarla nasıl başa çıkması gerektiğinin geniş bir konu olduğunu söyleyen Özgül Kapdan, özetle şunları belirtti:

“Kadın örgütlenmesinin esnemesi ve büyümesi gerekiyor. Bir miktar biz EŞİK'te bunu yaşıyoruz. Her toplumsal kesimden, her yaş grubundan, her eğitim grubundan çok çeşitli kadınlar bir arada üretebiliyor. Bazen bazılarımız için sıkıcı olabilir, ‘bu da gereksiz niye konuşuyoruz’ diyebiliriz gibi bir sürü sıkıntısı da olan bir süreç. Bir arada olmak o kadar kolay bir şey değil böylesi bir ülke koşullarında. Ama bir yandan da çok bilince çıkmış, ayırdına varılmış içselleştirilmiş birlikte mücadele enerjisi var EŞİK'te. EŞİK bunun esnek bir örgütlenme biçimi, çatı örgütü mü platform mu buralara takılmadan sadece ortak amaç için yola çıktı. Biçimsiz değil ama esnek çalışma modelleri geliştirebiliyor. Türkiye’nin dört bir tarafından bir araya gelmek, yüz yüze buluşmak ekonomik olarak imkânsız. Zoom'da buluşmak Whatsap’ta haberleşmenin birtakım zorlukları kısıtları var elbette. Bütün bunlara rağmen birlikte mücadele enerjisi barındırıyor. Bütün sivil alanlarda çeşitliliğin çoğalması, çeşitliliğin aktarılması benimsenmeli.”

‘Neyin geriye gittiğinin farkındayız’

2010 yılından itibaren “kadın erkek eşit değildir” söylemiyle başlayan sürecin devam ettiğine vurgu yapan Özgül Kapdan, “Kadınların canı yanıyor. Kaç yıllardır ciddi şekilde canımız yanıyor. Her bir dönemeçte biraz daha geriye gidiyoruz. Ama bir farkımız var neyin geriye gittiğini, neyin elimizden alınmaya çalışıldığının farkında kadın hareketi. Neyi kaybetmekte olduğumuzu biliyoruz. Bu önemli bir şey. Şimdi kaybedebiliriz çok daha iyisini konuşarak uzlaşarak inşa etme gücümüz var. Bu skalaları tersine çevirecek güç enerji tam da bu” şeklinde konuştu.

‘Eşitsizlik kadın düşmanlığı noktasına geldi’

Eşitsizliğin çok çeşitli biçimlerde kendini gösterdiğine vurgu yapan Özgül Kapdan, şu örnekleri hatırlattı:

“Çok çeşitli biçimlerde oldu bu. ‘9 yaşındaki çocuk evlenebilir’ dendi, ‘kadınlar iş aramasın o yüzden erkekler işsiz kalıyor’ dendi. Sivil toplumun topladığı veriler de yüzde 80'inin üzerinde boşanan kadınlar öldürülüyor. Halbuki hiçbir kadın durup dururken boşanmaz. Şiddet sonucu bu evlilikler boşanma aşamasına geliyor. Nafakayla zorlaştırmaya çalışıyorlar. Kürtaj yasağı çok kritik bir dönemeçti. Kürtaj yasağını dillendirmenin kendisi yeterliydi birtakım mekanizmaların geriye dönmesi için. Dünyada da Türkiye'de de zor. Sonrası yaşadığımız süreç kürtajda fiili yasak. Bunun bir de toplumsal yansıması var. Kürtaj olmak isteyen kadının öldürülüp öldürülmeyeceğinin garantisi yok! Bu ihtimal nedeniyle kadınlar kürtaja yeltenmiyor ya da gizli yapıyor. 2014-2020 arasındaki süreçte kürtaj için destek isteyen kadın sayısında artış olmuştu. Normalde hastanede gerekli hizmeti alabiliyordu. Ciddi sayıda başvuru alıyorduk. Şimdi muhtemelen o başvurular da alınmıyordur. Değişen en kritik şey eşitsizlik fikrinin pekişmesi, şeytanlaşması ve kadın düşmanı noktasına gelmesi. Kadın düşmanını abartarak söylemiyoruz ciddi ciddi ‘itaat etmeyen her kadın cadıdır katli vaciptir’ noktasına hızla gidiyoruz.”

Günde en az 3 kadının katledildiğini 2009’dan beri bu verilerin fiilen saklandığına işaret eden Özgül Kapdan, “Günde 3 kadın sadece kadın olduğu için öldürülüyorsa ülkenin en önemli sorunlarından biri olarak konuşulmamasını gerçekten anlamak zor. Günde bir kadının öldürülmesi yılda 360 kadının öldürülmesi demek. Bu kadınlar aynı anda öldürülse yıllarca konuşulur yas ilan edilirdi!” dedi.

‘Dünyadan kopma programı devam ediyor’

Türkiye tarafından 1985 yılında imzalanan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin (CEDAW) tam da eşitsizlik fikriyatıyla mücadelenin mekanizmalarını içerdiğini söyleyen Özgül Kapdan, kadın hareketinin ittirmesiyle kamu tarafından eşitlik mekanizmalarının bir kısmının oluşturulduğunu ancak sürecin kesilerek CEDAW’ın unutulduğunu anlattı. Bu süreçte CEDAW’ın da tehlikede olduğunu belirten Özgül Kapdan, şöyle konuştu:

“Dünyadan kopma dünyadaki insan hakları hukukundan kopma süreci öyle bilinçsiz bir kaç tarikatın memnun edilmesi için yapılan bir şey değil. Bu yanılgı. Bu bir program ve 2002’den beri geçerli. Türkiye’nin uluslararası hukuktan uzaklaşması, çoklu hukuka götürülmesi bir siyasi program. Ama 2008’de eğitimde 4+4+4 sistemine geçilirken bunun sinyali verilmişti. Diyanetin güçlendirilerek bütün sosyal alana sokulması programın önemli bir parçasıydı. Ama ne yazık ki bir takım kemikleşmiş sorunlar nedeniyle bunlar tam anlamıyla da konuşulamadı muhalif kesimlerde. Laiklik sözcüğünü kullananların nerdeyse ayıplandığı bir dönem yaşadık yanlış uygulamalar yorumlar nedeniyle. Laiklik de eşitlik de evrensel bir ilke.”

‘Amasız fakatsız bütün eşitlik ve özgürlüklere sahip çıkılmalı’

“Başörtüsüne özgürlük” diye topluma sunulan bir anayasa dayatmasıyla karşı karşıya olduklarını belirten Özgül Kapdan, “Çok tehlikeli bir noktadayız. EŞİK çok söyledi anayasa değişikliğiyle ilgili yapılmak istenen asıl niyeti. Umuyorum Meclis desteklemez, başörtülü başörtüsüz bütün kadınların hayatını zehredeceğini umursar. Yüzde 80'i erkek olan ve önemli bir kesimi de erkek kadın eşitliğine inanmayan bir mecliste işimiz zor ama başarmak zorundayız” dedi.

Şu an yaşanan süreçte amasız fakatsız bütün eşitlik ve özgürlüklere sahip çıkılması gerektiği mesajını veren Özgül Kapdan, “Kadınların eşitliği ve özgürlüğü herkesi ilgilendiriyor. Buradan kopuş çok mutsuz bir toplum demek, İran, Afganistan demek. O yüzden bütüncüllükten ayrılmadan her türlü sömürünün karşısında durulmalı” diye konuştu.