Şirin Elemhûli ve arkadaşları ‘Jin, jiyan, azadî’ ayaklanmasında yaşıyor

İran’da 13 yıl önce idam edilen Kürt siyasi tutsaklar Şirin Elemhûli, Ferzad Kemanger, Eli Heyderiyan ve Ferhat Vekili direniş mirası bugün ‘Jin, jiyan, azadî’ felsefesiyle devam ediyor.

LARA GEWHERİ

Mahabad- Tahran'daki Evin Cezaevi’nde Kürt siyasi tutsaklar Şirin Elemhûli, Ferzad Kemanger, Eli Heyderiyan ve Ferhat Vekili’nin idam edilişlerinin 13’üncü yıldönümü.

İran hükümeti tarafından 9 Mayıs 2010’da verilen idam kararının ardından Kürdistan ve dünyanın birçok yerinden tepkiler yükselirken, cenazelerin ailelere teslim edilmemesi de sert bir şekilde kınanmıştı. İdamların yaşandığı dönem ailelerden bazıları tutuklanırken, ilgili yetkililer idam edilenleri Müslüman mezarlığından uzak bir yere defnetti. İdamların üzerinden 13 yıl geçse de cenazeler henüz ailelere teslim edilmedi ve aileler yakınlarının nereye defnedildiğini de bilmiyor. Molla rejimine karşı özgürlük ve direnişin sembolü olan Şirin Elemhuli, Kürt özgürlük mücadelesi tarihinde Leyla Qasım’dan sonra idam edilen ikinci Kürt kadın oldu.

‘Daha iyi anladım’

Mahabadlı sivil aktivist Baran A. 13 yıl önce yaşanan idamların ardından kentteki atmosferi şu sözlerle özetledi: "İdam edildikleri zaman neredeyse çocuktum. Tüm şehrin militarize edildiğini, insanların çeşitli yerlerde toplanıp protestolar düzenlediğini ve tüm dükkanların kapatıldığını hatırlıyorum. Neredeyse infaz günüyle aynı olan protestolardan bir iki gün önce, Kürdistan'ın sivil ve siyasi aktivistleri ile siyasi ailelerin mensupları bilgi için çağrıldı. Ailelerden aleyhte ifadeler istendi ve tehdit edildi. Şirin Elemhûli, Ferzad Kemanger’in adı zihnime o kadar kazınmıştı ki bu beş kişinin kim olduklarını ve neden idam edildiklerini sorgulamama neden oldu. Bu kişilerin mektuplarını ve hikayelerini okuyarak kendimi, Kürtlüğümü daha iyi anladım.”

‘Direniş sembolü oldular’

Güvenlik nedeniyle gerçek ismini paylaşmayan Serdeştli yazar, “Ölüm her zaman bir son değildir ve bazen mücadelelerin devamı için bir başlangıç olabilir. Diktatörlük rejimlerinin ve ataerkil sistemlerin katliamları bize bunu göstermiştir. İdam edilen her bir siyasi tutsak, tüm özgürlük savaşçıları için bir direniş sembolü haline gelir ve bu beş kişi bunun açık bir örneğidir. Mücadeleleri bugünümüze bir direniş mirası bıraktı. Bugün mezarları gizli tutulsa da direniş gelenekleri dünden bugüne devam ediyor” şeklinde konuştu.

İdam edilen ikinci Kürt direnişçi kadın oldu

Şirin Elemhuli’nin ardından bıraktığı mektubu ise şu şekilde:

“Tutukluluk sürecim üç yıla doğru gidiyor. Yani üç yıl zorlu bir yaşam içerisinde geçti. Evin Cezaevi'nin demir parmaklıkları ortasında, iki yıl boyunca avukatsız ve hükümsüz yeri belli olmayan muğlak bir yerde yaşadım. Bu muğlaklık esnasında pastar güçlerinin işkencesinin altında oldukça acılı günler geçirdim. Bu süreçte her gün yargılamam hakkında verilen kararın belli edilmesini istememe rağmen, bu talebim cevapsız bırakılmıştır. Yargılamam sonucunda adaletsiz bir şekilde idamıma karar verilmiştir.

Sebebi Kürt olmam mı?

Acaba sebebi Kürt olmamdan mıdır? Eğer öyleyse ben de diyorum ki anamdan Kürt olarak doğdum. Kürt oluşum nedeniyle çok zahmetli bir yaşam içerisinde, her şeyden mahrum bırakıldım. Dilim Kürtçedir bu dille ailem, arkadaşlarım ve tanıdıklarımla ilişki geliştirdim ve bu şekilde büyüdüm. Bu yol ilişkilerimin köprüsü oldu. Şimdi de kendi dilim ile konuşmam yasaklanmıştır. Kendi dilimle okuyamıyor ve yazamıyorum. Bana 'Kürtlüğünü inkar et' diyorlar, ben de 'Öyle bir şey yaparsam kendi varlığımı inkar etmiş olurum' diyorum.

Savcı ve yargıçlara

Soruşturmamı yürüttüğünüzde kendi dilimle konuşma hakkına bile sahip değildim. İki yıl tutukluluğum sürecinde, Evin Cezaevi'nin, kadın bölümünde arkadaşların yoluyla Farsça dilini öğrendim. Ancak siz kendi dilinizle beni soruşturup mahkememi yürüttünüz ve yine kendi dilinizle hükmü belirlediniz. Bu öyle bir şekilde geçti ki etrafımda nelerin olup bittiğini bile bilemiyordum ve savunmamı yapamıyordum. Bana karşı yürüttüğünüz işkence gece uykularımın kabusu olmuştur. Bu soruşturma esnasında her gün yaşadığım acılı günler şimdi de benimle birlikte devam ediyor. İşkence esnasında kafamda aldığım darbeler nedeniyle kafamda hastalıkların oluşmasına yol açmıştır. Bazen bu ağrılar şiddetlenince etkisini gösteriyordu. Kendimden-geçip etrafımda neler olup bittiğini bilmiyor ve saatlerce öyle kalıyordum. Bu başımdaki darbeler ağır hastalıklara neden olurken, burun kanaması geçiriyordum. Bu kanama sonucunda kendime geliyor ve normal halime dönüyordum. Bu işkenceler esnasında bende oluşan hastalıkların diğer bir etkisi de, gözlerimin görme oranının düşmüş olmasıdır. Bu oran gittikçe düşüyor, gözlük istememe rağmen bu talebime cevap verilmedi.

Tüm Kürt çocuklarına karşı

Zindana ilk girdiğimde saçlarım simsiyahtı, ancak her geçen gün saçlarıma aklar girdiğini gördüm. Biliyorum bunu sadece bana ve aileme karşı yürütmüyorsunuz. Bu işkenceleri bütün Kürt çocuklarına karşı (Zeynep Celaliyan, Ronak Seferzade vs…) yürütüyorsunuz. Kürt anaları her gün çocuklarının akıbetini merak ediyorlar. Her telefon çalışında çocuklarının idam edildiğinin haberini duyma korkusuyla yaşıyorlar. Onlarla iş birliği yapmamı istediler. Bunun karşısında idamımın kaldırılabileceğini söylediler. Bu talepleri hangi anlama geliyor bilmiyorum. Daha önce onlara söylediklerim dışında farklı bir şey söylemiyorum. En sonunda onların dile getirdiklerini tekrar etmemi istediler. Ancak bunu yapmadım. Ben onların elinde bulunan bir tutuklu olarak, amaçlarını gerçekleşmeyene kadar, beni bırakmayacaklarını ya da idam edeceklerini söyleyerek 'asla özgürlük' sözlerini dile getirmişlerdir."