6 kadın gazetecinin yargılanması başladı: Biz değil kolluk suçlu

Kürt gazetecilerin gözaltına alınmasını protesto ettikleri için haklarında dava açılan 6 kadın gazetecinin yargılanmasına başlandı. Gazeteciler, Kürt gazetecilerle dayanışmalarının kriminalize edildiğini belirterek, “Biz suçlu değil kolluk suçlu” dedi.

Haber Merkezi- ETHA editörü Pınar Gayıp, Evrensel muhabiri Eylem Nazlıer, Direnişteyiz.org muhabiri Esra Soybir, Mücadele Birliği muhabiri Serpil Ünal, Gazete Patika muhabiri Yadigar Aygün ile gazeteci Zeynep Kuray’a meslektaşlarının gözaltına alınmasını ve tutuklanmasını protesto ettikleri için açılan davanın ilk duruşması bugün görüldü.

İstanbul 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tutuksuz yargılanan gazeteciler ve avukatları hazır bulundu. Duruşmaya, İnsan Hakları Derneği’nden (İHD) Meral Nergiz Şahin ve Gülendam Özdemir ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul il yöneticileri ile DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu üyesi İzel Sezer de gözlemci olarak katıldı. Evrensel Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Özdal, EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, İHD yöneticisi ve eski HDP milletvekili Oya Ersoy, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği'nden İbrahim Irmak ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği'nden Elfazi Toral da davayı takip etti.

Pınar Gayıp: Yasak nedeni Kürt gazetecilerle dayanışma çağrımızdır

Duruşmada ilk olarak Pınar Gayıp savunmasını yaptı. Kürt gazeteciler için eylemi organize ettiğini ve polislerle müzakerelerde bulunduğunu söyledi. Pınar Gayıp, bir  saat önce eylem alanına gittiğini ve polis amiri ile görüştüğünü ve herhangi bir “yasaklama” kararı olmadığını kendilerine söylediklerini belirtti.

Alana gittiklerinde eylemin yasak olduğunu öğrendiklerini ifade eden Pınar Gayıp,“yol kesme” iddiasının olduğunu, aslında yolu kesmediklerinin altını çizdi. Pınar Gayıp, polisler tarafından “işkenceye ve cinsiyetçi küfürlere” maruz kaldıklarını vurgulayarak, polislerin “dağılın” anonsunun ablukaya alındıkları sırada söylendiğini aktardı. Pınar Gayıp, “Yasak nedeni Kürt gazetecilerle dayanışma çağırımızdır. Çünkü gün içinde ana akım medya o dönem arkadaşlarımızı terörist olarak ilan etti” dedi.

‘Polis bize işkence etti’

Bir alanda ablukaya alındıklarını dile getiren Pınar Gayıp, “Haber takibi için oraya gelen arkadaşlarımız darp edilerek caddenin ortasına atıldı. Bize de polis işkence etti. Cinsiyetçi küfür ettiler, ters kelepçe taktılar. Bize ihtar yapıldığını iddia ediyorlar iddianamede ancak böyle bir şey olmadı” diye ifade etti.

Zeynep Kuray: Tabiki meslektaşlarımıza destek olacağız

Daha sonra savunmasını yapan Zeynep Kuray, “Bu davayı 10 Ocak’a koymanızın manidar olduğunu düşünüyorum” diyerek, şunları ifade etti: “Ben meslektaşıma destek veremeyeceksem bunu kim yapacak? Tabii ki meslektaşlarımıza destek vereceğiz. Duvardan inmiş yasakları kabul etmiyorum. Açtım pankartı durdum. Beş dakika önce yasak değildi, nasıl şimdi yasak oldu dedim. Buna tepki gösterdim.”

Hakim, Zeynep Kuray’ın sözünü keserek “Orada ne anlatmak istediğinizi anladım, savunmada ne yapılmak istendiğini bilmiyorsunuz. Oradaki toplanma ve durum burayı ilgilendirmiyor. Basın açıklaması gibi bir savunmayı zapta geçirmemin bir anlamı yok” dedi. Zeynep Kuray da “Bizim orada neden bulunduğumuzu anlatmamız gerekiyor. Bunu nasıl anlatmayalım?” şeklinde yanıt verdi. Zeynep Kuray savunmasına şöyle devam etti:

“Biz yasal hakkımız olan açıklamayı yapmak istedik. Çember içinde darp edildik. Basın açıklaması da yapmamıştık sadece pankart açmıştık. Herkes benzer eylem yaparken bize yasaklanmasını anlamıyorum. Kürt gazetecilerle dayanışmamızın kriminalize edildiğini düşünüyorum. Biz suçlu değil. Burada kolluk suçludur.”

Yadigar Aygün: Kürt basınını savunacağım

Yadigar Aygün de, işkence gördüklerini belirterek, şunları ifade etti: “Arkadaşlarım zaten olanı anlattı. Biz orada işkence gördük. Bana ters kelepçe yapıldı. Kalp hastası olduğumu söylediğim halde kelepçelerim açılmadı. Beni taciz ettiler. Görüntü var diyorlar, bu görüntülerin verilmesini istiyorum. Bugün orada eylemler yapılıyor. Neden o gün biz eylem yapamadık? Neden yasaklandı? Bir anda kendimizi ablukada bulduk. Suçlamayı kabul etmiyorum. Züleyha Gülüm milletvekili de sordu 'Bir dakika içinde mi aldınız bu yasak kararını' dedi. Ona da bir açıklama yapamadılar. Bize işkence ettiler. Polis bize orantısız güç kullandı. Beni taciz ettiler.”

Bir yurttaş olarak neden sokakta eylem yapamadıklarını soran Yadigar Aygün, “Ben her zaman Kürt basınını savunacağım. Ben de 4 yıl Kürt medyasında çalıştım. Ben suç işlemedim. Asıl suç işleyenler bize işkence eden polislerdir. Beraatımı istiyorum.”

Serpil Ünal: Asıl suçlu açıklamayı engelleyenlerdir

Serpil Ünal da, arkadaşlarının detayları anlattığını belirterek, şunları ifade etti: “Arkadaşlarımızın elleri morardı. Altı saat boyunca işkence gördük. Bizim açıklama yapmamızın nedeni de önemlidir. Biz daha önce büyük operasyonla gözaltına alınan Kürt gazeteci arkadaşlarımız için ordaydık. Bizim de haber yapmamız engelleniyor. Elbetteki gazeteci arkadaşlarımızın haklarını savunmak için hakkımız var. Biz eylemi dahi gerçekleştiremedik. Açıklamayı izleyen arkadaşlarımız da yola atıldı. Önlerinde polis barikatı var. Biz suç işlemedik, asıl suçlu yasal bir basın açıklamasını engelleyenlerdir."

Eylem Nazlıer: Darp edilerek küfürlere maruz kaldık

Eylem Nazlıer de gözaltına alınırken ters kelepçe takıldığını belirterek, “’Ters kelepçe yapamazsın’ dediğimde ‘Susmayı öğreneceksin’ dedi ve beni araca fırlattılar. O olaydan sonra da merdiven çıkamıyorum, doktora gittiğimde olaydan sonra olabileceğini söyledi. İlk beni gözaltına aldılar, ben diğer arkadaşların darp edilerek araca getirildiğini gördüm. Serpil arkadaşı darp ettiklerinde sağlık sorunları olduğunu söylediğimde uzun saçlı, çekik gözlü ‘amirim’ dedikleri rütbesini bilmediğim kişi, gözaltı aracının kapısını kapatarak araç içinde de darp etti. Gözaltına alınan 6 kadın gazeteci darp edilip, sinkaflı küfürlere maruz kaldık” diye konuştu.

‘Susmayacağız’

8 yıldır gazetecilik yaptığını anlatan Eylem Nazlıer, “Bizi gözaltına alan polislerin hepsi bizi tanıyordu. Bu yüzden de polisin büyük bir öfkesi vardı. Ve o hınçla bizi aldılar, araç içinde darp ettiler. Bütün eylemlerde elimizden geldiğince hak ihlallerini, polisin işkencesini görünür kılıyorduk çünkü. 5 dakika sürecek bir açıklamaydı. Savaş alanına çevirdiler orayı. Sadece gözaltına alınan arkadaşlarımızın, gözaltına alınma gerekçelerinin mesleki faaliyetler olduğunu ve gazeteciliğin yargılanamayacağını söyleyecektik. Maalesef bunları dile getiremeden gözaltına alındık” dedi.

Gazeteci Metin Göktepe’nin 8 Ocak 1996 tarihinde gözaltında işkenceyle katledildiğini hatırlatan Eylem Nazlıer, şunları ifade etti:

“90’ların karanlığında katlediliyorduk, şimdi de gözaltı tutuklamalarla sindirilmeye çalışılıyoruz. Göktepe’nin çalıştığı gazetede çalışıyorum. Bedel ödeyen bir gazetede. Bunun ağırlığını çok iyi biliyorum. Bunu bildiğim için o gün o eyleme katıldım. Biz Gazeteci Metin Göktepe’nin geleneğinden geliyoruz. Savunmamın başında polisin bana söylediği ‘susmayı öğreneceksin’ cümlesini kabul etmiyorum. Meslektaşlarımı, mesleğimi savunmaya devam edeceğim. İddianameye gelecek olursam iddiaların hiçbirini kabul etmiyorum. Bizi gözaltına alan, işkence uygulayan polislerin yargılanması gerekiyor. Türkiye’de cezaevleri gazetecilerle dolu. Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün geldiği durum ortada. Sokakta bizler gazetecilik faaliyeti yürütürken polisin şiddetiyle karşılaşıyoruz. Ama  herkes bilsin ki bu baskılara karşı susmuyoruz, korkmuyoruz, yazmaya devam ediyoruz.”

Gazetecilerin savunmalarının ardından avukatları savunma yaptı. Avukatlar, müvekkillerinin beyanına katıldıklarını belirterek, “Hukuksuz bir şekilde gözaltına alındılar. Biz tüm görüntülerin dosyaya girmesi gerektiğini düşünüyoruz. İddianamede yasaklama kararından söz ediliyorsa bunun dosyaya eklenmesini istiyoruz. Müvekkillerin beraatını istiyoruz” dedi.

Mahkeme, Kadıköy Kaymakamlığı  ve Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazıları yazılmasına karar vererek, davayı 16 Nisan'a erteledi.