Benim de bir hikayem var: Ben Êzidî Nehla!

Nehla, Arapça’da her şeyin ilk halini sevmek demekmiş… Şengal’de hayata tutunan bir kadın Nehla. Belki geriye dönebilse her şeyin ilk haliyle en masum ve tıpkı çocukluğundaki gibi kalmasını ister. Onun hikayesi gözlerine ağır gelmiş, dalgın ve yakına yükünü bırakmak ister gibi.

DERYA DENİZ

Şengal - Fermanlarla soykırım kıskacına alınan her ulus, her toplum, her toprak parçası, her ruh-beden, her kadın yaşadıklarını asla unutamaz.   Bu topraklar da yaşanan acılar dağların doruklarından vadilerine doğru uzanarak ovalara, çöllere, sahipsiz mekanlara kadar gider.  Osmanlıların hışmına Saddam’da katıldı sonra Barzaniler ve sonra elde sopa olabilecek her şey denenerek bir toplum, inancıyla, kültürüyle soykırım kıskacına alındı. 

Bu topraklar yaşadıklarının toplamında binbir trajik hikayeye dönüştüler. Şengal’de en çok ne var diye sorulsa herhalde verilecek cevap “buranın yaşanmışlıklar kokan hikayelerinden bir dünya oluşturması” denir.  Adımını attığın her yer bir hikaye.  Her yer sana kendinden bıraktıklarını, kendisiyle taşıdıklarını anlatır. Her bir hikayeye dokunmak cesaret ve tabi kabul edilmeyi ister.

Her şeyin ilk halini sevmek…

Şengal’in asi dağlarının yamacında Serdeş’te bir kadınla karşılaşıyoruz. Nehla Arapça her şeyin ilk halini sevmek anlamındaymış. Genç ve güzel bir kadın. İfadelerine yüklediği hikayesi gözlerine ağır gelmiş, dalgın ve yakına yükünü bırakmak ister gibi. Oysa göz bebeklerine akan sürmesi gözlerine bir başka güzellik katmış. Utangaç, kaçamak bakışlarıyla öyle durup bizi izliyor. Her utangaçlık  nöbeti başladığında oğlu Zerdeşt’i çağırıyor. Yavrusundan cesaret alıyor.  O, Zerdeşt’le oynarken biz onun bakışlarından bir süreliğine ayrılıp başka bir sohbete dalıyoruz.

Barzani ailesinin himayesinde bulunan bölgelerdeki kamplarda yaşanan kadın intiharlarını konuşuyoruz. Bir süredir üste üste yaşanan intihalar tüm Şengal’in gündeminde  herkes aynı soru soruyor. O kamplarda neler oluyor? O kadar genç kadın neden intihar ediyor? Sohbetimizde sorular ve yorumlar yoğunluk kazanıyor. Tam o esnada Nehla araya giriyor. “Ben iki ay önce o kamplardan geldim. Oradaki yaşamı ve tabi kendi yaşadıklarımı size anlatabilirim.” 

Nehla anlatıyor…

Bizi evine, Serdeşt’de de bulunan çadırına davet ediyor.  Ertesi gün kameralarımızı alıp gidiyoruz.  Nehla ocakta demlediği çayıyla bizi Zerdeş’le birlikte kapıda karşılıyor. Çadırı mütevazı ki zaten çadırlar mütevazı olur. Nehla ile Serdeşt’in serin havasında çayımızı içerken sohbetimiz başlıyor. Kadının duygudaşlığında çok zaman geçmeden arkadaş gibi oluyoruz. O, anlatıyor biz dinliyoruz; biz anlatıyoruz o dinliyor. Bir yerden sonra onunla aramıza çekim mesafesi koyuyoruz ve Nehla hikayesini anlatmaya başlıyor.

“Ben Nehla, Xanesorluyum eski Xanesor. Çocukluğumun anlamını ilk hissetmem farklı bir duyguydu. Hala çocukluğumu düşündüğümde farklı bir duyguya kapılıyorum ve bu beni mutlu ediyor. Altı yaşında okula başladım.  Okula babam beni götürüp getirirdi.  Okula ilk gittiğimde korkmuştum. Evden ilk dışarıya çıkışım, aile ortamı dışında gittiğim ilk ortamdı.  Herşey bana yabancıydı ve bu  beni korkutuyordu. Sonra zamanla alıştım ve okulu çok sevdim. Xanesor’da bir yıl okula gittim. Ferman olduğunda ben Şengal’de değildim. Her yıl mevsimlik tarım işçisi olan dayımın yanında ona yardım ediyordum. Sonra bir gün Şengal’e saldırıların olduğunu duyduk. Yaşadıklarımız çok kötüydü uzaktaydık ve Şengalde olan bitenlerden haberdar değildik. Bize Şengal’de ne kadar ölü, yaralı ve kaçırılanlardan bahsediyorlardı orada ve tüm olanları yaşıyor gibiydim. Başur’a kaçıp gelenlerin yanına gidip Şengal’de olanları soruyordum her duyduğum karşısında dehşete düşüyordum. Şengalde olanları kabullenmek çok zordu. Benim ailem dağlara sığınmıştı. Bende fermandan sonra bir yıl daha dayımın yanında tarım işçiliği yaptım. Sonra ailem Başur Kurdistan’a Zaxo’ya bağlı Bacıde Kampı’nda gelip yerleşti. Bende ailemin yanına kampa gittim.”

‘Kampların sınırları nefes aldığımız yerlerdi’

Nehla, bize kamp hayatını anlatırken sıkılıyor. Orada yaşamış olduğu yılların onda biriktirdiği zindan hayatını andıran yaşamını anlatırken orayı tarif edecek kelimeleri bulmakta zorlanıyor. Sonra inatla bize anlatmak istiyor ve bizde Nehla’yı sonuna kadar dinliyoruz. Nehla bize şöyle anlatıyor kampı;

“İlk dönem yaşananların acısıyla herkes birbirine çok sahip çıktı; birbirimize tutunduk. Herkes birazda birbirinden aldığı destekle ayakta kaldı. İlk dönem kamplarda okul yoktu. Sonra okullar açıldı ve bende okula kampta devam ettim. Kampta 3 yıl okula gittim. Kamplarda okullar çok açık kalmazdı örneğin ben bir yıl içerisinde toplam 2 ay bile okula gitmedim. Ek olarak kampta İngilizce dil kursları ve terapi yerleri vardı. Ferman sonrası ve kamplarda yaşanan intiharlardan kaynaklı çoğumuz o terapilerden geçirildik. Bende gittim. Her gün okul çıkışı yönümü terapi yerlerine veriyordum. Kamplarda tek yaşam alanımız tellerle çevrili olan alandı. Bizde arkadaşlarımızla kampı saran tüm demir telleri arşınlardık. Kamp hayatının üzerimizde uyguladığı baskı,  zindan hayatını andıran üst üste yığılmış yaşam alanlarından uzaklaşmak için kampın sınırlarına giderdik.  Kampların sınırları nefes aldığımız alanlar olurdu. Ya da kampların girişlerinde olan dükkanlara giderdik.”

“Yaşadıklarım beni intiharın eşiğine götürdü”

Nehla, kamp hayatını,  kampta olağan olmayan olayların peş peşe gelişmesini ve fermanla kendi insanlarına yapılanları bir türlü hazmedemiyor. Kafasında oluşan çelişkileri çözmede zorlanan Nehla bir süre sonra yaşamış olduklarının ağırlığında bir travma yaşıyor. 

“İntiharın eşiğine geldim. Benim için hayat anlamını yitirmişti. Kamp hayatını kaldıramıyordum. Yaşananları unutamıyordum. Psikoloji terapilerine gittim. Üst üste gittiğim terapiler bana iyi gelmeye başladı.  Sonra intiharın çözüm olmadığını anladım. Kalıp yeni bir hayat kuracaktım.” 

İntihardan vazgeçen Nehla, tanıştığı bir gençle küçük yaşta evleniyor.  Evlendiğinde Şengal’e kısa bir süreliğine geliyor ve sonrasında eşiyle tekrar kamplara dönüyor.

Kamplarda kadınlar satılıyor

İkinci kez kamplara dönmek Nehla için çok ağır geliyor. Küçük yaşta evlilik ve kamp yaşamını birlikte yaşamak Nehla’yı yaşamın başka zorluklarına da sürükler.  Özellikle küçük yaşta evliliğin genç kızları nasıl bir travmanın içine çektiğini anlatıyor bize.

“Yaşamda kadın ve erkek eşitliği yok. Genç kadınlar yaşamlarında tercihlerini yaparken bunu düşünmeliler. Genç kadınlar arkadaşlık yaptıkları erkekleri iyi tanımalılar, evlilik ilk elden alınacak karar olmamalı.  Aile kurmak ciddi bir sorumluluk istiyor. Kısa vadeli değil bir hayatı paylaşmak söz konusu olduğunda doğru ve iyi düşünülmüş bir kararın alınması gerek. Doğru kararların alınmaması tabi ki bu anlamda küçük yaşta evliliklerin sonuçları çok trajik oluyor. Toplumda bu kadar kendini öldüren, yakan kadınların yaşamış oldukları sorunların kaynağı küçük yaşta evliliklerde. Erkeğin sahte aşk sözlerine ve vaatlerine kanma oluyor. Küçük yaşta evlilikler kadın ve erkek için bir oyun gibi başlıyor. Ve sonrası hayatın ağırlığına çarpıyor sonucu intihar ve öldürme oluyor. Bende küçük yaşta evlendim ve yaşadıklarımdan çıkarttığım sonuçları genç kadınlarla paylaşmak istiyorum.  Özellikle kamplarda kadın cinayetleri çok oluyordu.  Yakılan, boğulan, şiddete maruz kalan, kaçanlar, ortadan kaybolanlar ve daha birçok şey. Kamplar da her gün buna benzer cinayetler oluyordu. Kamplarda çok kötü şeyler oluyordu. Kadınlar  5-50 bin dinara satılıyordu. Kamplarda kadınlar için çalışma olanakları yok. İnsanlar orada yaşamak istemiyor. Yaşam standartları çok ağır ve tabi hapis hayatı insanları bir süre sonra ciddi travmaların içine çekiyor. Bu anlamda kamplarda genel intiharlarda çok fazla.”

Şengal kadınlarla yeni doğuşunu gerçekleştirdi

Nehla, sonra bize Şengal’e dönüşünü anlatıyor. Kamplarda yaşananları anlatırken her bir cümlenin sonuna “Burası öyle değil, burada yaşamın anlamı var o kamplardaki hayat asla burası gibi olamaz” diyor. Uzun bir konuşmadan sonra Nehla ara veriyor. Zerdeşt’e yeni bir yaşamın kollarına kendini bırakırcasına sımsıkı sarılıyor, kokluyor ve öpüyor. Sonra evlerinin yani çadırlarının önüne Zerdeşt ile birlikte  zeytin ağacı dikiyorlar. Nehla ektiği zehtin ağacını kadınlar için ekiyor. Ve diyor ki; “Ben bu ağacı kadınlar için ekiyorum ağaç büyüdükçe kadınlar özgülüğüne kavuşsun ve Şengal’de iyileşsin, güzelleşsin.”

Nehla son olarak ferman öncesi ve sonrası Şengal’i anlatıyor bize; “Kadınlar çok değişmiş. Şengal’de kadınlar eskiden eve hapsedilmişti. Fakat şimdi hem içerde hem dışarda aktifler. Kadınlar kendini savunabiliyor, haklarını talep etmek için her eylemde varlar, kadınlar için başka bir yaşam var. DAİŞ artık Şengalli, kadınları alamaz. Şengal olabilecek her fermanın önünde durabilecek güçte. Kadınlar kendisini savunmasını öğrendi. Ezidi kadınlarına artık  kimse el uzatamaz.”