TJA’nın ‘Sessizlik Zinciri’ konferansı son buldu

TJA’nın “Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak” konferansı son buldu. Ortak kadın mücadelesinin önemine vurgu yapılan konferansta TJA aktvisti Gülbahar Alpsoy, “Var olan zincirleri kıracak olan kadınlardır” dedi.

Amed- Tevgera Jinên Azad’ın (TJA), farklı ülkelerden kadınların katılımıyla “Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak” şiarıyla Demir Otel’deki gerçekleştirdiği konferans yapılan atölyelerin ve oturumların ardından son buldu.

“Kapanış formu: Birlikte nasıl ilerleyebiliriz?” başlığı altında 3’üncü oturum gerçekleştirildi.  3’üncü oturumda akademisyen ve aktivist Prof. Dr. Shahrzad Mojab “Diyalogdan eyleme:  Kadın siyasi mahpuslar için işbirliği stratejileri geliştirmek, somut ve ölçülebilir planlar oluşturmak” başlığında altında ZOOM ile konferansa katılarak sunum gerçekleştirdi.

‘Dayanışma içerisinde birlik olmamız gerekiyor’

İran’da herkesin içinde olduğu bir ayrımcılığın söz konusu olduğunu belirten Shahrzad Mojab, İran cezaevlerinde cinsel şiddetin işkence olarak kullanıldığını ifade etti. Shahrzad Mojab, “İran’da olanlar olarak bununla karşı karşıya kalıyoruz. Hepimiz bunlardan sorumluyuz ve bu çağrılara kulak vermemiz gerekiyor. Sesiz kalınmaması gerekiyor. Sessizlik zincirini kırmalıyız. Kadınların deneyimlerini anlatmak çok önemli. Benim amacımda bu hikayeleri anlatırken işkence ile karşı karşı kalan kadınlara dikkat çekmek. Cezaevlerinde başkaldırılar söz konusu. İran’da bu şekilde bir devrim gerçekleşti. Bu devrim kendi yenilgisini tohumlarını taşıyarak doğdu. Dayanışma içerisinde birlik olmamız gerekiyor. Ataerkillik ırkçılığa yansıyarak baskı unsuru haline gelmekte. Hapishane dışında kalanlarda devletin şiddetinden azade değil. Cezaevinin dışında olduğunuzda sorumluluğunuz oluyor. Temelden bir değişim istiyorsak tüm cezalandırmanın önüne geçmemiz gerekiyor. Orta Doğu’da kadınların devlete karşı çıktığı için tutuklandığını unutmamak gerekiyor. Dünyanın daha iyi hale getirmek isteyen hepimizin var olan sosyal normlara karşı çıkması gerekiyor” dedi.

‘Tutsakların özgürlüğünü istemeliyiz’

Emperyalizm tarafından tüm yaşam mekanlarının artık kullanılmaz haline geldiğine işaret eden Shahrzad Mojab,  “Sadece Gazze’den bahsetmiyorum Kürtlerin Türkiye’deki yaşamından ve Suriye’den de bahsediyorum. Kadınlar Körfez ülkelerinde seks işçisi olarak satılıyor ve tecavüz ediliyorlar. Orta Doğu’daki insanların çoğunluğu yaşamlarından ediliyor. Bu politikalar tahakküme hizmet ediyor ve insanların üzerinde de etkisini gösteriyor. Avrupa emperyalizmine karşı durmak gerekiyor. Orta Doğu’daki halklarının gasp edilmesi üzerine oynanan oyunlar bunlar. Buna karşı uluslararası dayanışmanın eksikliğini de görüyoruz.  Suriye’de iç savaşın sonucu olarak 1118 bin birey tutuklandı, zorla kaybedildi ve korkunç yaşama mahkum edildi. Mısır’da yaklaşık 60 bin siyasi tutsak var. İran’da 168 bin tutuklu var ve ‘jin jiyan azadi’ protestolarında inanılmaz baskı uygulandı. Siyasi tutsakların içerisinde Kürtlerin oranı çok yüksek. İdam cezası en çok 2022 yılında verildi. Zeynep Celladiyen İran’da en uzun tutuklu kalmış siyasi tutuklu kendisi suçu da PJAK’a üye olmak. Uluslararası dayanışmayı kurmak istiyorsak tüm tutsakların özgürlüğünü istemeliyiz. Bu talep sadece hapishanenin ortadan kaldırılmasıyla ilgili değil aynı zamanda otoriter rejimlerinde ortadan kaldırılması ile ilgili. ‘Jin jiyan azadi’ sloganında içeriği bence tam olarak bu” şeklinde konuştu.  

'Kadınların politikası birleştiricidir'

Shahrzad Mojab’ın konuşmasının ardından oturum soru-cevap şeklinde devam etti. Soru-cevabın ardından TJA aktivisti Gülbahar Alpsoy kapanış konuşmasını yaptı.

Gülbahar Alpsoy, bu konferansın yeni çalışmaların bir başlangıcı olduğunu dile getirerek konferanstan güçlü kararların çıkmasının önemini belirtti. Gülbahar Alpsoy şöyle konuştu: “İlk gün çok deneyimlilerin aktarımı oldu. Bu deneyimlerin belli bir örgütlülüğe kavuşması ile anlam bulacak. Hem Türkiye hem Kürdistan hem de dünyadan kadınlarla ile tartıştık. Bu tartışmalar birlikte ele ele mücadele yürüteceğimiz anlamına geliyor. Sınırları biz koymadık egemenler koydu sınırları koyanlar dillere, renklere, inançlara göre insanları ayırdı ve insanları birbirine yabancılaştırdı. Bu politika hiçbir zaman kadın politikası olmadı kadın politikası bunların tam tersidir. Kadınların politikası birleştiricidir. Yeniden inşa politikasını da biz kadınlar yürüteceğiz. Savaşı egemenler, devletler başlatır ama acı çekeni kadınlar ve çocuklar olur. Şuan Rojava’ya yönelik saldırılar var bu Kürt kazanımlarına müdahaledir. Savaşa, işgallere dur diyecek olan kadınların kendisidir”

‘Ateşten gömleği bile bile giydik’

Gülbahar Alpsoy, konuşmasında son olarak konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Konferansımız zindanlarda uygulanan işkence, hak ihlalleri ve tecrit politikalarına dönük gerçekleşti. Zindanlarda, toplumda var olan saldırıları kıracaksak ve yöntemlerini arıyorsak İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi iyi anlamak ve bu tecridi kırmaya dönük örgütlülüğü açığa çıkartmak gerekiyor. Tecrit her geçen gün derinleşiyor orada uygulanan tecrit yaşamın tüm alanlarını etkiliyor. Toplumun şuan nefes almaya ihtiyacı var bu nefes almada İmralı’daki tecridin kırılmasıyla gerçekleşecek. Biz Kürt Kadın hareketi olarak hakikatten kaçmadık hakikat için mücadele ettik. Ortaçağdaki cadılar bugünün teröristi oldular. Ateşten gömleği bile bile giydik çünkü toplumun aydınlık içinde yaşamaya ihtiyacı var. Var olan zincirleri kıracak olan kadınlardır. Kadınlar el ele verirse bunu başarabilir.”