TJA konferansında kadınlar ‘Sessizlik Zinciri’ni kırıyor

TJA'nın "Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpuslar Etrafındaki Duvarları Yıkmak" başlığıyla düzenlediği konferans başladı. Kadınlar mücadele deneyimlerini paylaştığı konferansta uluslararası katılımcılar da dayanışma duygularını iletti.

Haber Merkezi- Tevgera Jinên Azad (TJA), farklı ülkelerden kadınların da katılımıyla “Sessizlik Zinciri: Kadın Siyasi Mahpusların Etrafındaki Duvarları Yıkmak” başlığıyla iki gün sürecek konferans gerçekleştiriyor.

Konferansa siyasi parti temsilcileri ve milletvekilleri, sivil toplum örgütleri, gazeteci ve yazarlar, hak savunucuları, farklı ülkelerden gelen aktivistler ve çok sayıda kadın katıldı. Farklı dillerde “Jin jiyan azadî”, “Our journey to freedom”, “Bi Jin jiyan azadiyê ber bi azadiyê ve” pankartlarının asıldığı salonda aynı zamanda katledilen Kürt kadın siyasetçilerin fotoğrafları da yer aldı.

“Kürt kadınlar zindanlarda yıllardır direniyor’

Konferansın açılış konuşmasına kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenleri anarak ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride karşı açlık grevine başlayan tutsakları selamlayarak başlayan TJA aktivisti Hacer Özdemir, konferansın amacını anlattı. Hacer Özdemir, “Yıllardır mücadele veriyoruz. Kürtlerin coğrafyası, kültürü, dili, hatta varlıkları bile kabul edilmedi. Büyük bir mücadele yürütüyoruz. Zor ve zahmetli zamanlardan geçiyoruz. Kürt kadınlar zindanlarda yıllardır direniyor. Zindanlardaki direniş 70’lerde ve 12 Eylül darbesiyle başladı. Ayrıca o dönemde yaşanan işkenceleri herkes biliyor. Burada büyük bir direniş sergilendi. Mazlum Doğan, Sakine Cansız direnişi açısından dünyada büyük bir sembol haline geldi. Direniş büyüdükçe kadınların mücadelesi de büyüdü. Cezaevleri daima direniş alanı oldu. Bakıyoruz ki Kürt kadın hareketinde bulunan kadınlardan cezaevine girmeyen yok ya da hala cezaevinde olan kadınlar var” şeklinde konuştu.

Konferans Şirin Elemhuli, Leyla Qasim ve Sakine Cansız’a adandı

Hacer Özdemir, eskiden toplumda kadınların gözaltına alınmasının ya da tutuklanmalarının toplum tarafından hoş karşılanmadığını ifade ederek şöyle konuştu: “Fakat gün geçtikçe bu onurlu bir hale geldi. Leyla Qasim tarihimizde çok iyi biliniyor. Yine İran’da Şirin Elemhuli, idam edildiğinde ‘Ben Kürt kadını olarak direniyorum, umudum var ki Kürt kadınları başaracak’ dedi. Amed zindanında Sakine Cansız’a yapılan işkence büyüktü. Bir ‘ah’ bile demedi. Mücadelemizde ne kadar tutuklanma, gözaltı varsa Kürt kadının mücadelesi de o kadar büyüdü. Dört parçada direniş devam etti ve ediyor. Neden bu konferansı yapıyoruz; biliyoruz ki sadece zindanlarda Kürt kadınları yok. Başka yerlerde de siyasi tutsaklar ve büyük bir direniş var. Umudumuz, bu konferansın bir zemin oluşturmasıdır. Önümüzdeki günlerde büyük çalışmalar yapılacaktır. Bir amaca ulaşacaktır ve ilerleyecektir. Özellikle Şirin Elemhuli, Leyla Qasim ve Sakine Cansız’a bu konferansı adamak istiyoruz. Yine cezaevlerinde soğuk hücrelerde olan Sabahat, Ayla,  Figen ve Leyla şahsında tüm kadın tutsaklara selam yolluyoruz. Fiziki olarak burada olmayabilirler ama aramızdalar. Başarı kadınlarındır, cezaevlerinde direnenlerindir.”

‘Günlerin karanlığında yalnız yürümüyorsunuz’

Hacer Özdemir’in ardından söz alan İrlanda önceki dönem milletvekili Martina Anderson, “Kürt özgür kadın hareketi, enternasyonal mücadelenin parçasıdır” derken ülkesinde tutuklanma sürecinden söz etti ve şunları söyledi:

“Hayatımı sadece eski mahkum olarak tanımlamadığımı söylemekten gurur duyuyorum. Seçimlere girdim, daha sonra 2011 yılında da bakan olarak atandım. İnsan hakları ve sosyal adalet benim için yol göstericiydi. Filistin’e 6 kez seyahat ettim, Avrupa’nın 4 bir yanından milletvekillerine öncülük ettim ziyaretlerde. Gazze’ye girişimize izin vermediler. Soykırıma tanık olmak kalbimi derinden yaralıyor. AP üyesi iken insan hakları ihlaline ve adaletsizliğe dikkat çektim. Cezaevlerindeki milletvekillerinin açlık grevinde olduğu süreçte Türkiye’de cezaevine gittik ama saldırgan polisler tarafından cezaevlerinden uzaklaştırıldık. Bunu filme alarak görselleri her yerde paylaştık. Kürt lider Abdullah Öcalan’a uygulanan  tecride dikkat çekmek için açlık grevine devam eden Leyla ile kendi evinde buluştum. Dayanışma duygularımı Leyla’ya gönderiyorum. Ataerkilliği sırtımızdan atmamız gereken çok şey var. Günlerin karanlığında yalnız yürümüyorsunuz. Bizim günümüz gelecek. Desteğiniz ve yoldaşlık kararlığınız için teşekkür ederim.”

‘Direniş saldırıları bertaraf edecek’

TJA aktivisti Figen Ekti de konferanstaki konuşmasında çocukluk yıllarında cezaevi ile tanıştığını anlatarak “80’li yıllarda Sara’nın, dörtlerin, Kemallerin, 90’lı yıllarda Sema yoldaşımızın ve diğer yoldaşlarımızın bedenini ateşe vererek, kendini feda eden arkadaşlarımıza borcumuz var. Sürgünde olan pek çok arkadaşımızın ortak mücadelesiyle ve dünyadaki tüm kadınların mücadele geleneğini birleştirerek küresel çapta ortak kadın mücadelesi bugün burada konferans düzenleniyor. Rojhilat’ta yükselen ‘Jin jiyan azadî’ sloganıyla binlerce kadının öncülük ettiği halk direnişi var. Rojava kadın devrimi nasıl tüm dünyada yankı bulduysa, kadının başaramadığı bir şeyin olmadığının ve başarmanın kanıtı oldu. Bu anlamda çeşitli simgesel dönemler var” şeklinde konuştu. Figen Ekti, Abdullah Öcalan'ın paradigmasının temeli olan “Jin jiyan azadî” sloganının her yere yayılmasına da değinerek "Bu slogan yükseliyorsa 21'inci yüzyılda mücadelenin kazananı ve başaranı kadın özgürlük mücadelesidir, Tecrit kavramsal olarak çok masumane bir tabir değildir. Bu kavramın amacı ve yönelmek istediği asıl şey, yani tecridin anlamı kişiyi kendinden vazgeçirmektir. Bu da tecridin amacıdır. Birey olmanın, insan olmanın gerekleri neyse bundan sizi bezdirip, vazgeçirip iradesiz kırmak, yenilgiye uğratıp o temelde itiraz etmeyen bir birey, toplum yaratma amacı ve gayesidir. Tecrit ile idam arasında fark yoktur” dedi. Kadınların ortak mücadelesine dikkat çeken Figen Ekti, “Bunun en önemli ayağı da cezaevindeki direnen arkadaşlarımızın direnişleri ve duruşudur. İmralı başta olmak üzere tüm yoldaşlarımızın gösterdiği direniş, bu saldırıları bertaraf edecektir. Kaç kuşak olursa olsun biz başı dik, alnı ak yürüyeceğiz. Bu mücadele geleneğinin taşıyıcısı olan her arkadaş için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İyi ki kadın mücadelesinin bir neferiyim” diye ifade etti.

Tahliye olan kadınlar selamlandı

Bu konuşmalardan sonra konferansa verilen aranın ardından 30 yıl tutsaklığın sonunda tahliye olan kadınlar Şadiye Manap, Emine Yıldırım, Emine İpek, Mevlüde Acar sahneye çıkarak katılımcıları selamladı. Kadınlar alkışlar ve zılgıtlarla karşılandı.  Şadiye Manap, burada katılımcılara seslenerek “Bugün burada sizinle olmak tarihi ve çok güzel bir duygu. Yaşamımızda gördük, insanın yönü aydınlığa doğruysa kendi hedefine ulaşır. Binlerce arkadaş içeride, gözleri bizde. Hep var olun” dedi. Sonrasında söz alan 30 yıllık tutsaklar da aynı şekilde kadınları bir arada görmenin kendilerine güç verdiğini dile getirdi.

‘Toplum cezaevleri üzerinden inşa ediliyor’

Konferans, “Günümüz Türkiye mahpushanelerine bir bakış”, “Siyasi kadın mahpus deneyim ve mücadeleleri” ve “Siyasi yargılamalar ve tutuklamalarda ulusal-uluslararası hukuk” başlıklı oturumlarla devam etti.

“Günümüz Türkiye mahpushanelerine bir bakış” oturumunun moderatörlüğünü Gülseren Yoleri yaptı ve cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti. İlk oturumda 1971 yılında tutuklanan ve 68 kuşağından olan İlkay Demir, konuşmasında 1970 ve 1980’li yıllarda cezaevlerindeki işkencelere değindi.

TJA aktivisti ve Avukat Ruşen Seydaoğlu da “Mahpushanelerden Topluma Yayılan Tecrit Sistemi” başlıklı sunumunda mevcut süreçte toplumsal mücadelenin büyüdüğünü ancak cezaevleri ile toplum arasındaki mesafenin de açılmaya çalışıldığını ifade etti. Ruşen Seydaoğlu “Geldiğimiz noktada kapatılma rejimi ile devlet sisteminde işkence, yok sayma ile karşılaştığımızı görüyoruz. Cezaevleri üzerinden toplumu nasıl inşa edeceklerine dair politikalar üretiyorlar. Sürekli denetlendiğiniz, gözetlendiğiniz ve iktidar için istenen kadınlara dönüştürülüyorsunuz. Cezaevlerinin direnişi de bunlara karşı” şeklinde konuştu.

‘Politikleşme zindanlardan geçiyor’

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da “Kadın Siyasi Mahpuslara Yönelik Sağlık Hakkı İhlalleri ve Mücadeleleri” başlığı altında bir sunum gerçekleştirdi. Şebnem Korur Fincancı insan haklarının kavramsallaşmasının, işkencenin kabulünün annelerin mücadeleleri ile olduğuna işaret ederek günümüzde bu mücadelenin geriye düştüğüne dikkat çekti.

TJA aktivsti Çağlar Demirel, “Türkiye’deki Kürt Kadın Siyasi Mahpusların Deneyim ve Mücadeleleri” başlıklı sunumuna şöyle konuştu:

“İktidarlar geçmişten bugüne kadar inkar ve imha uyguladı. Bu mücadeleyi geçmişten bugüne kısaca ifade edersek 12 Eylül darbesi ile birlikte Sakine Cansız kadın direnişine öncü oldu ve biz de ardıllarıyız. Sakine Cansız 12 Eylül’de ‘Göğüslerimi kestiler ama ben kadın olarak ah demeye utandım’ dedi. Gültan Kışanak, Esat Oktay’a karşı direndi. Gültan Kışanak’ı Kobanê Kumpas Davası ile yargılamaya çalışıyorlar. Zindanları ele alırken geçmişten bugüne gelen süreci birbirinden ayıramıyoruz. 80’den 90’lı yıllara geldiğimizde hem Kürt hem kadın hareketi nasıl toplumsallaştı? 90’lı yıllarda zindanda olan arkadaşlarımızın aileleri ziyarete gittiğinde oradan aldığı güç ile dışarıda birbirini tanımayan insanlarla köprü kurdu. Kürt kadınlarının politikleşmesi zindandaki güçlü politikleşmenin sağlanmasından geçiyor. Kürt kadınlarının zindandaki direnişi baskı zincirini kırıyor. Ulusal bilincinin yanı sıra kadının bilinci açığa çıkması 90’lı yıllardaki mücadelenin sonucu oldu”

Konferans konuşmalarla devam ediyor.