Taybet Ana 8 yıldır aynı yerde adalet bekliyor
Silopi’de sokağa çıkma yasakları döneminde katledilen ve 7 gün cenazesi sokakta bekletilen Taybet İnan için adalet arayışı devam ederken, savcılık ve idare mahkemesinin kararlarının taşındığı Anayasa Mahkemesi’nden de bir yanıt gelmedi.
SARYA DENİZ
Haber Merkezi – “Kurşun Kuşlar
Sevgi doluydu pamuk tenin, ak düşmüş saçların duygu doluydu
Kardeşti, anneydi, her şeydi
En önemlisi anneannemdin
Olmalıydı, boyunca uzanan saçlarının bir hatırı
Olmalıydı, nur yüzüne düşen çizgilerin bir hatırı
Olmalıydı, fedakârlığın bir hatırı
Olmalıydı, üstüne sinen kutsallığın hatırı
Çekmemeliydi bedenin bu kadar acıyı
Tüm doğa feryat etmeliydi yerde yatan anneye
Kurşunlar kuş olup uçmalıydı göklere
Ama o kurşunlar, canımızdan can alıp götürdüler
Uyan annem uyan bak bugün bayram
Özledik senin teninin kokusunu, özledik sesini
Bir melek olup uçtun gökyüzüne
Bir kuş olup uçtun özgürlüğe”
Bu dizeler Şırnak’ın Silopi ilçesinde sokağa çıkma yasakları döneminde polis kurşunuyla katledilen ve cenazesi çocuklarının gözü önünde tam 7 gün 7 gece sokak ortasında yerde kalan Taybet İnan’ın torunu Zilan İnan tarafından yazıldı. Acılarla çok erken tanışan bu küçük yüreğin ellerinden döküldü dizeler. Yaşadıklarını nasıl anlamlandırdığını hiçbir zaman anlayamayacağımız bir yürek. Bugün Gazze’de kadın ve çocukların yaşadıklarını televizyon ekranlarından izlerken, çok değil 8 yıl önce Taybet İnan’ın cenazesinin 7 gün sokakta kalmasına tanıklık edildi yanı başımızda.
İnsanlar katledildi
Takvimler 14 Aralık 2015’i gösterdiğinde Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Günlerce süren yasakta yaşamlarımız boyunca hafızalarımızdan silinmeyecek insan hakları ihlalleri yaşandı. Bebek, kadın, çocuk, yaşlı katledildi. İnsanlık değerlerinin hiçe sayıldığı yasaklı günlerde insanlar ölülerine sahip çıkmak, kurttan kuştan korumak isterken kurşunlandı. Bu süreçte, Kürt kadın siyasetçiler Pakize Nayır, Fatma Uyar ve Sêvê Demir'in aralarında olduğu yaşları 11 ile 75 arasında değişen 68 kişi yaşamını yitirdi. Yüzlerce ev kullanılamaz hale geldi.
Kendinden olmayana silah doğrultuldu
Türk devleti barış ve kardeşlik kavramlarını her zaman kendi çizdiği sınırlarda ve belirlediği kurallarla kullandı. ‘Tek bayrak, tek millet, tek devlet’ ideolojisiyle Kürt halkına tarihinin her döneminde zulmeden Türk devleti, bugün AKP eliyle güçlendirdiği ‘muhafazakarlığı’ ya da dini öğretileri de yeniden şekillendirdi. Her fırsatta kutsal annelik vurgusu yapan ve kadınlardan ‘anne’ olmalarını isteyen AKP, kendi tanımı dışında kalan ya da kendi düzeninin dışında olanlara silahını doğrultmaktan çekinmedi. Barış isteyenler ne anne ne de kadın sayıldı. Sokağa çıkma yasaklarının yürütücüsü İçişleri Bakanlığı katliamları ‘kaçınılmaz son’ olarak ifade etti. Tam da bu noktada İslam dininin inançları da hiçe sayıldı. İnsanlar inançlarına göre yıkanma, kefenlenme ve cenaze namazının kılınarak toprağa verilmesi hakkından mahrum bırakıldı.
Çocukları nöbet tuttu
Neredeyse her fırsatta hadislerle konuşanlar, bu ülkede bir annenin cenazesinin 7 gün boyunca sokak ortasında kalmasına izin verdi. Taybet İnan’ın katledilmesinin açtığı yara hiçbir zaman kapanmadı. Dünya Taybet Ana’yı ölümüyle tanıdı. Taybet Ana sokağa çıkma yasağının 5’inci gününde komşusundan evine döndüğü sırada keskin nişancılar tarafından hedef alınarak öldürüldü. Vücuduna tam 10 kuşun isabet etti. Çocukları hayvanlar annelerinin cenazesine zarar vermesin diye nöbet tuttu.
‘Devlet bize 7 gün bunu yaptı’
Taybet İnan’ın cenazesini almaya çalışan kaynı Yusuf İnan da vurularak öldürüldü. Beyaz bayraklarla cenazeye ulaşmaya çalışan herkese ateş açıldı. Eşi de kolundan yaralandı. Taybet İnan’ın ölümü adeta çocuklarına seyrettirildi. Onun son sözleri “çok üşüyorum ve susadım” oldu. O günleri daha önce ajansımıza anlatan yakınları 7 günü şu sözlerle özetliyordu: “Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük… Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı.”
Her kesimden yapılan çağrılara rağmen aile ancak 7 günün sonunda seslerini duyurabildi. Taybet İnan’ın cenazesi alındı ama eziyet devam etti. Taybet İnan’ın cenazesi 23 gün sonra 8 kişi tarafından sessiz bir şekilde Yenişehir Mahallesi Mezarlığı'na defnedildi. Çocuklarına, annelerini gömme hakkı dahi çok görüldü.
Yaşamı acılarla geçmişti
Taybet Ana’nın yaşamı acılarla geçti. Koçer bir aile olan İnan ailesi baskılar nedeniyle 1988 yılında Silopi’nin Xezayê Köyü’nden Silopi merkeze göç etti. İlçede daha bir yılını tamamlamadan Taybet Ana’nın oğlu Ömer ve eşinin kardeşi Avdi İnan polisler tarafından evlerine yapılan baskınla gözaltına alındı. Ömer İnan Elazığ’a, amcası Avdi ise Mardin’deki cezaevine gönderildi. 1992 yılına gelindiğinde Silopi’de bulundukları mahallede mayın patlaması sonucu çocukları 10 yaşındaki Esmer ve 4 yaşındaki Botan ile 9, 5 ve 10 yaşlarındaki yeğenleri hayatını kaybetti. Henüz çocukların yası tutulurken, İnan ailesinin evi özel hareket polisleri tarafından basılarak, Taybet İnan’ın eşi Halit İnan gözaltına alındı. Tutuklanan Halit İnan Mardin Cezaevi’nde tutulan kardeşi Avdi İnan’ın yanına götürüldü. Halit İnan, 11 ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Birkaç ay sonra tekrar tutuklandı ve toplamda 3 yıl 9 ay cezaevinde kaldı.
Kimse ceza almadı
Taybet İnan’ın katledilmesinin ardından soruşturma dosyasında hiçbir işlem yapılmadı. Savcılık 2020 yılında faillerin tespiti için ‘daimi arama kararı’ verdi ama bu da sonuçsuzluğun ve cezasızlığın bir yansıması olarak değerlendirildi. Taybet İnan ve Yusuf İnan'ın öldürülmesine ilişkin Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma dosyasında bugüne kadar herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Silopi İlçe Emniyet Müdürlüğü savcılığa gönderdiği yazısında olaydan 6 gün sonra haberdar olduğunu iddia ederken, Türk Adalet Bakanlığı'na yanıt veren savcılık, İnanların güvenlik güçleri tarafından vurulamayacağını ileri sürdü. İçişleri Bakanlığı’na karşı açılan davada bakanlık savunmasında, yaşananların “Taybet İnan ve yakınlarının hayatlarını korumaya yönelik kaçınılmaz tedbirlerin sonucu olduğu” iddiasına yer verdi. Mardin İdare Mahkemesi’nde açılan dava da reddedildi.
‘Ciddiyetsizlikle ele alındı’
Dosya avukatlarından Ramazan Demir, Taybet İnan’ın öldürülmesi ve cenazesinin günlerce sokakta bekletilmesiyle ilgili soruşturma dosyasının onlarca savcı değiştirdikten ve dosyada faillerin bulunmasına ilişkin herhangi bir işlem yapılmadan 2020 yılında kapatıldığını belirtti. Ramazan Demir, “Savcılığa sunduğumuz sayısız talebe rağmen savcılık polisin verdiği bilgilerle ilerlemiş, yeni ve somut hiçbir delil araştırması yapmadan, olay yerini görmeden ve olay yerine dair ailenin ifadesini ve tanıklığını dinlemeden karar verdi. Savcılığın verdiği ‘daimi arama kararı’ Türkiye’de doksanların kayıp dosyalarından aşina olunan ve esasında cezasızlığa savcılık eliyle döşenen ilk taşdır. Savcılık Taybet İnan’ın kolluk ateşi ile öldürüldüğü açık olmasına rağmen ‘faili bulamadığından’ daimi arama kararı vermiş. O günleri hatırlayan bilen herkesin gözü önünde cereyan eden bu ölümün savcılık tarafından bu ciddiyetsizlikle ele alınması devlet kurumlarının bir bütünen olaya yaklaşımını göstermektedir” şeklinde konuştu.
‘Devletin beyanı esas alındı’
Ramazan Demir, konuşmasına şöyle devam etti:
“Savcılığın etkili bir şekilde yürütmediği soruşturmanın yanında idare mahkemesi de bu konuda ‘devletin beyanını’ esas almış ve davanın reddine karar vermiştir. Bütün dünyanın hafızasına kazınan bu olay idare tarafından şu şekilde savunulmuştur:
‘…davalı idarenin savunmasının ekinde gönderilen 22/01/2017 tarihli Araştırma Tutanağı'nda davacılar yakını Taybet İnan isimli şahsın otopsisi esnasında üzerinden PKK/KCK silahlı terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a ait fotoğrafın bulunduğu bilekliğin çıktığının belirtildiği görüldüğünden; PKK silahlı terör örgütü sempatizanı olduğuna ilişkin bulgulara rastlanılan davacılar yakınının sokağa çıkma yasağının bulunduğu süreçte ve yoğun çatışmaların yaşandığı, barikatların ve hendeklerin bulunduğu, barikatlar ve hendekler başında silahlı terör örgütü mensuplarının bulunduğu bir caddede akşam saat yedi sıralarında dışarıda bulunması sırasında vurularak öldürülmesi dolayısıyla uğranıldığı ileri sürülen zararlardan, kusurlu veya kusursuz sorumluluk kapsamında davalı idarenin sorumlu tutulabilmesi mümkün olmadığından…’
‘Henüz karar verilmedi’
“Şu kararı yazan hakimlerin elleri nasıl varmıştır bilmiyoruz ancak bunun hukuk olmadığından eminiz” diyen Ramazan Demir, “Bütün dünyanın gözü önünde meydana gelmiş bir olay karşısında böylesi bir vicdansızlıkla karar yazmak hem yargı makamlarının hem de bütünen devlet organlarının olaya bakışını göstermektedir. İdarenin savunmasına uygun bir şekilde karar veren mahkemenin mağduru koruyan değil devleti aklayan bir pozisyona geçtiği bu olayla bir kez daha teyit edilmiştir. Savcılığın ve idare mahkemesinin bu yaklaşımlarını Anayasa Mahkemesi önüne taşıdık. Henüz bir karar verilmiş değil” bilgisini paylaştı.