‘Tarikatlara yönelim artıyor, pasif direnişi bırakmalıyız’

Yoksulluğun, aileleri tarikatlara ittiğini söyleyen Müslüman Feminist Zeynep Duygu Ağbayır “Mesele yapıların karşısında durabilecek mücadele dinamiğini örgütlemek. İktidarın politikalarına ve tarikatlara karşı pasif direnme biçiminden kurtulmalıyız” dedi.

PELİN ÖZKAPTAN

İstanbul- Tarikat ve cemaatler, son dönemde sık sık çocuklara yönelik uygulamaları ve cinsel saldırı haberleriyle gündeme geliyor. Cinsel saldırı vakalarının pek çoğunda cezasızlık politikası uygulanırken, tarikatlar çalışmalarını kurdukları dernekler aracılığıyla sürdürüyor. Müslüman feminist Zeynep Duygu Ağbayır, ailelerin çocuklarını neden bu kurumlara gönderdiklerini ve buna karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlattı.

‘Çocukların gönderilmesinde birçok etmen var’

Zeynep Duygu Ağbayır, ailelerin, tarikatlara veya cemaatlere çocuklarını sadece yoksulluktan kaynaklı göndermediklerini ancak bunun da çok önemli bir etken olduğunu söyledi. Zeynep Duygu Ağbayır, “Okuduğum bir araştırmaya göre, kırsalın kente göre yüzde 47’si gönderiyor. Evet ‘bir boğazın eksilmesi’ düşüncesi var ama bir yandan da statü kazanabilme ihtimali olması gibi bir düşünce de hakim” diye ifade etti. Zeynep Duygu Ağbayır, “Çocuğunun hoca olabilmesi, toplum tarafından ve Allah katında saygın bir hale gelebileceği düşüncesi, ticari ilişkileri de geliştirebileceği fikri gibi birçok etmen var. Allah’a hediye ettiğini düşünüyor mesela bazıları, ‘benim çocuğum sana feda olsun’ diyen çok. Geçtiğimiz yıl Antalya’da cemaat yurdunda bir çocuk başı kesilerek öldürülmüştü onun babası ile intihar eden Enes Kara’nın babasının reflekslerine bakınca bunu görmüştük. ‘Allah ne dilerse odur’ gibi bir yerden yaklaşıyorlar” dedi.

‘Tarikatlar ve cemaatler yoksullukla birlikte güçlenen bir yere dönüşüyor’’

Yoksulluğun aileleri nasıl bu yapılara yönlendirdiğini Zeynep Duygu Ağbayır, şöyle açıkladı: “O kadar yerleşmiş bir yoksulluk var ki o da aileleri buna itiyor. Bir Kuran kursuna kız çocuğunu göndermek onun ihtiyaçlarının karşılanması yani bir boğazın eksilmesi demek. Hatta ‘Sübyan mektepleri’ olarak kullandıkları okul öncesi eğitim meselesine baktığımızda da aynı şeyi görüyoruz. Biz yerel yönetimler ve devlete, ücretsiz veya düşük ücretli kreşler olmalı çağrısında bulunurken, bir politika üretmeye çalışıyoruz. Ama muhalif belediyeler de dahil bu işi çok küçümsüyorlar. ‘Tarikatlar ve cemaatler kapatılsın’ dediğinde bu meselenin çözüleceğini düşünüyorlar. Buralar resmi olarak zaten kapalı. Ama yoksullukla birlikte buralar daha da güçlenen bir yere dönüşüyor.”

‘10 yıl bunların içindeydim’

Alternatif politika üreten bir muhalefetin olmadığını dile getiren Zeynep Duygu Ağbayır, “Zaten o yapıları çürütecek bir sosyal devlet anlayışını göremiyoruz. Dolayısıyla buralara kaymayı çok doğal buluyorum. İnsanlar ilk defa duyuyormuş gibi davranıyor. Ben 37 yaşındayım 10 yıl bunların içindeydim, 20-30 yıl öncesinde ailelerimizin birçoğu belli tarikat, cemaat ve örgütlü yapılara mensuplardı” diye konuştu. Esas meselenin bu yapıların karşısında durabilecek bir mücadele dinamiğini örgütlemek olduğuna işaret eden Zeynep Duygu Ağbayır, şunları söyledi:

“Burada mevzu çocuğun, gencin, kadının mevcut yaşadığı düzende maruz bırakıldığı psikolojik şiddete karşı, sosyal devlet görevini yerine getiriyor mu sorusu. Veya kullanmadığı için diğer iktidarlar bunun hesabını soruyor mu? Elbette iktidarın muhafazakar olması ki bunu sadece dindarlık kapsamında söylemiyorum. Mevcut düzenin muhafaza edilmesi için de gösterdiği çabayı görüyoruz. Ana muhalefetin ne sistemle ne de mevcut olan düzenle bir derdinin olmadığını görüyoruz. Toplanan stratejik irade de hiç bunları karşılayan bir yerde değil. E hal böyleyken tabi ki cemaatler hala güçlenmeye devam edecek. İnsanlar sadece bir gıda kolisi yardımıyla güçlendiğini düşünüyorlar. Ben böyle olduğunu düşünmüyorum. Örneğin AKP’nin en zayıf olduğu dönemde bile partinin seçmeni ona çalışmaktan vazgeçemedi. Çünkü bu bir toplulukta değerli görülme meselesi. Sadece yoksulluk değil yani.”

‘Bunun hesabını soracak daha aktif mücadeleye ihtiyaç var’

“Artık kimse ‘tarikatlar kapatılsın’ sloganıyla gelmesin. Bu sloganın dışında bir politika üretmek zorundayız” diyen Zeynep Duygu Ağbayır, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu çocuklar için gerekirse yerel yönetimleri, devleti zorlayacağız. Elimizden ne gelirse yapmalıyız. Alternatifi yaratması gereken sosyal devlet olgusu bunu yapmadığı için bunun hesabını soracak daha aktif bir mücadeleye ihtiyaç var. Twitter’da atılan sloganların sokakta bir karşılığı yok. Devlet içinde veya dışında güçlü bir örgütlenmeye sahip hepsi. Aile için tarikatlar çocuğun güvencesine dönüşüyor. Çünkü çocuğumu buraya verirsem sonrasında işe de yerleştirilir diye düşünüyorlar. Çocukların sevilme yaş dönemi, ailede sahipsiz olarak geçiyor. Değerli olma halini yaşamadan değer vermenin ısrarla öğretildiği ve bunun din üzerinden tanımlandığı bir süreç var. Çocuk bu kez zorla gönderilenler haricindekileri kastediyorum orada değerli hissedip, görünür olma çabasına girebiliyor.”

‘Barınma krizi öğrencileri yurtlara yönlendiriyor’

Zeynep Duygu Ağbayır, üniversite öğrencileri arasında giderek artan barınma sorunun da cemaat yurtlarına talebi arttıracağına işaret ederek, “Özellikle üniversite öğrencileri arasında barınma sorunu nedeniyle daha da artacak bu yurtlara gitme durumu. Tarikatlara ait bu yerler; sizi istediği kişiye dönüştürmek istiyorlar. Burada da bir kendini var etme krizi yaşanıyor. Aile, kuran kursları, din de kişinin var olmasına izin vermedi. Peki devlet nerede? Bir çocuğun eğitimde, sağlıkta eşit erişime sahip olduğu bir dünya düşlemek basit gibi görünse de nasıl yalnız bırakıldığımızı görüyoruz. Bu yalnızlığın içinde o topluluklar bulunmaz bir nimete dönüşüyor” diye konuştu.

‘Tehlikeli bir süreçteyiz ama bir yolunu bulacağız’

Zeynep Duygu Ağbayır, 14 Mayıs seçimlerinde HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi’nin meclise girmesinin bu alandaki politikaları nasıl etkilediğine ilişkin ise şunları kaydetti:

“Bu çevredeki kadınlar ve çocuklar dijital ortamda hikayelerini anlatabilecekleri kişilerle konuşuyorlar. O camiada boşanma, evi terk gibi durumlar arttı. Bunların önünü almayı AKP tam olarak başaramadı, Yeniden Refah ile bunu halledebiliriz gibi bir algıları var. Bunu yapacak olan yine Müslüman erkekler olacak. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının sebeplerinden biri de kendi ailelerinde kontrolü elden kaybetmeleri. Tehlikeli bir süreçteyiz ama bir yolunu bulacağız.

‘Deprem bölgesinde oluşan boşluğu bu yapılar doldurdu’

Deprem bölgesindeki insanların da yalnız bırakıldığını ve burada oluşan boşluğu bu yapıların doldurduğunu söyleyen Zeynep Duygu Ağbayır, “Deprem bölgesinde şu an birkaç örgüt ve İnsani Yardım Vakfı (İHH) ki onlarla yan yana olmam mümkün bile değil ama bu bir gerçek dışında kimse kalmadı. Bu bize neyin ne olduğunu anlatıyor, sonra bunlar niye güçlü diye dövünmenin anlamı yok. Biz orada o boşluğu doldurabilecek alternatif bir yapı oluşturamıyoruz, devlet zaten kendi sorumluluğu denetlemeden bile o cemaatlere, STK’lere atıyor” dedi.

‘Pasif direnme biçiminden kurtulmalıyız’

İktidarın politikalarına ve tarikat/cemaatlerin çalışmalarına karşı pasif direnme biçiminden kurtulunması gerektiğini söyleyen Zeynep Duygu Ağbayır, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Peki biz alternatif bir politika üretebilir miyiz? Evet, mesela ben bir kadın olarak artık bu pasif direnme biçiminden kurtulmak istiyorum. Müslüman feministler, kendini Müslüman tanımlamayan ama Müslümanlık deneyimi olan kadınlarla da konuştuğumuzda bizi en hırçınlaştıran şeyin pasif agresif tavır olduğunu belirliyoruz. Çünkü biz hala kendi mahallelerimizde, ailelerimizle aktif mücadele ederken pasif direnişi biçimi bize yetmiyor. Örneğin ailesi İHH’da çalışan ama kendisi bize gelen ve başka bir mücadele alanı arayan insanlar, iki kimlik çatışmasının arasında kalıyorlar. İHH güzellemesi yapmam asla ama bu kuruluşun orayı dolduruyor olmasının sebebi sadece devlet değil. Bizim o boşluğu dolduramama hikayemiz aynı zamanda. Elbette bir sürü zorbalığa maruz kalıyoruz, birçok kişi tutuklanıyor ama biz de toplanıp politika üretmiyoruz. O kadar alıştık ki iktidarla kavga ederek mücadele etmeye… Politika üretmeyi, ne yapabilirizi, sokakta nasıl şekil alabileceğimiz, yeni metotlar yaratmamız gerektiğini konuşmamız gerekiyor. Öğretici pozisyondan çıkıp, bu insanlar neden oralara gitti, ne hissettin bunu sormalıyız.”