Sine’de artan kadın katliamları protesto edildi

Sine’de bir erkek tarafından katledilen Xezale Hedudî için açıklama yapan kadınlar, hükümetin kadın politikalarını eleştirerek, “Bu politikalar kadınlara yönelik şiddetin yeniden üretilmesinde temel bir rol oynamaktadır” dedi.

Sine - Sine’de 1 Ocak’ta Qurwe ilçesinin Zaxani köyünde Xezale Hedudî (27) adlı kadın, bir erkek tarafından katledildi. Sine’deki kadınlar, artan kadın katliamlarına karşı sokağa çıktı. Kadın hakları savunucuları, Naysar köyü Halilullah Cami’nde bir araya gelerek, kadın katliamlarına ilişkin basın açıklaması yaptı.

Kadınların özellikle hükümeti eleştirdikleri basın metninde “Bugün burada, katledilen Xezale’nin ismini ve hatırasını yaşatmak için toplandık. Bu şiddeti yalnızca bireysel bir tepki olarak göremeyiz; aksine, toplumumuzun çeşitli katmanlarında hâlâ varlığını sürdüren ataerkil düşünce ve inançlardan kaynaklanmaktadır” ifadeleri yer aldı.

Kadına yönelik şiddetin sadece Kürdistan’da değil Ortadoğu’nun tamamında olduğuna vurgu yapılan açıklamada, “Eşitlik, özgürlük ve insan onuru için her zaman mücadele etmiş bir toplumda, kadınlar erkeklerle omuz omuza özgürlük mücadelesi vermişken, bugün böylesine acı ve rahatsız edici bir çelişkiyle karşı karşıya kalmaktayız” denildi.

‘Kültürel ve sosyal değerlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor’

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Nasıl olur da siyasi ve sosyal farkındalığın öncüsü olarak kendini gören bir toplumda, Xezale gibi kadınlar hâlâ şiddet ve baskıya kurban edilebilir? Adaleti savunduğunu söyleyen bir toplum, bu kavramı vatandaşlarının zihinlerine yerleştirmeyi ve ona gerçek bir anlam kazandırmayı nasıl başaramaz? Sosyal ve siyasi açıdan bölgenin en bilinçli topluluklarından biri olan Kürdistan, böyle bir paradoksu nasıl içinde barındırabilir? Bu sorulara yanıt bulmak, kültürel ve sosyal değerlerimizi yeniden gözden geçirmemizi gerektiriyor.

Şiddetin artmasında hükümetin rolü

Her şeyden önce biliyoruz ki, yönetim şekli ve hükümet politikaları, kadınların marjinalleştirilmesinde ve onlara yönelik şiddetin yeniden üretilmesinde temel bir rol oynamaktadır. Sivil toplum aktivistleri, özellikle de kadın hakları savunucuları, her zaman şu görüşte birleşmişlerdir: Kadınlar, ulusal medya, eğitim sistemi ve hükümetin kontrolündeki diğer tüm araçlar aracılığıyla sürekli olarak şiddet ve eşitsizlikle karşı karşıya kalmaktadır.

Kadınlar ‘ikinci sınıf vatandaş’a indirgenmiş

Adaletsiz yasalar, kadınları ikinci sınıf vatandaşlara indirgemiştir. Bu yasalar, kadınların iradesini bastırmakla kalmamış, aynı zamanda şiddeti meşrulaştırmış ve ulusal medya ile eğitim sistemi aracılığıyla bunu normalleştirmiştir. Bu yasalar, kadınları desteklemek yerine eşitsizlik ve baskının devamı için bir araç hâline gelmiştir.

Kürdistan’a sistematik olarak saldıran merkezci politikalar

Fakat bu sorun yalnızca bununla sınırlı değil. Kürt kadınları, bu hukuki eşitsizliklere ek olarak, Kürdistan’a sistematik olarak saldıran merkezci politikalara da maruz kalmaktadır. Bu politikalar, kadınlara birden fazla baskı uygulamış; eşit iş fırsatlarına erişimin engellenmesi ve ekonomik imkânlardan yararlanma konusundaki kısıtlamalar bunlardan sadece birkaçıdır. Devletin ve bölgesel yönetimlerin marjinalleştirici politikaları, Kürdistan’da yapısal yoksulluk ve mahrumiyeti artırmış ve kadınları iki kat daha savunmasız bırakmıştır.

Kürt kadınları ataerkil yasalardan etkilenmekte

Kadınlara yönelik şiddet ve baskı, özellikle merkezden uzak bölgelerde ve köylerde daha sık görülmektedir. Bu bölgeler, sistematik mahrumiyetin en büyük yükünü taşımaktadır. Bu meseleler defalarca dile getirilmiştir, ancak bugün Kürt aktivistlerin dikkate alması gereken şey şudur: Kürt kadınları, yalnızca hükümetin eşitsiz politikalarının kurbanı olmakla kalmamakta, aynı zamanda ataerkil yasalar, Kürdistan’ın özgün durumu, kültürel ve sosyal yapılar, hatta bazı iç siyasi ve sosyal hareketler tarafından yeniden üretilen bu eşitsizliklerden de etkilenmektedir.

Toplumumuzda bir kadın, hayatıyla ilgili en basit kararlar için bile sosyal baskılar ve hükümet kaynaklı engellerle karşı karşıya kalmaktadır ve bazen sadece ‘hayır’ dediği için şiddete maruz kalmaktadır. Bu gerçeklik, kültürel ve sosyal normların da kadınları eşitsiz bir konuma yerleştirdiğini ve onların irade ve seçme hakkından mahrum bıraktığını göstermektedir. Bu normların kökleri derindir ve bunlara dikkat edilmesi gerekmektedir.

Kadınlar hâlâ şeref ve namus kavramlarıyla tanımlanmakta

Xezale’nin yakılarak katledilmesine, toplum ikiye bölündü; bazıları bu olayı kınarken, bazıları bu fiili mazur göstermeye çalıştı. Bu tepkiler, ataerkilliğin hâlâ toplumumuzun farklı katmanlarına kök salmış olduğunu ve kadınları şeref, namus veya gelenek adı altında susturduğunu göstermektedir. Bu toplumda kadınlar hâlâ şeref ve namus kavramlarıyla tanımlanmakta ve bağımsız, irade sahibi bireyler olarak görülmemektedir.

Toplumumuzda kadınlar, hayatlarının en basit kararlarını almak için bile büyük zorluklarla karşı karşıya kalmakta ve sonunda, Xezale gibi, sıradan bir yaşam sürme çabaları nedeniyle şiddete uğramaktadır. Bu durum, toplumun bu şiddete sessiz kaldığını veya hatta onu mazur gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Eşitsizliğe dayanan toplum asla demokratik geleceğe ulaşamayacak

Kültür veya aile şerefi adı altında sunulan birçok gelenek, aslında kadınları kontrol etmek ve onların iradesini bastırmak için bir araçtır. Bu gelenekler ve beklentiler, kadınları marjinalleştirerek daha fazla şiddetin önünü açmaktadır. Bu yıkıcı inançların sorgulanması ve bunların yerini adalet temelli, eşitlik yanlısı bir kültüre bırakması gerekmektedir. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğe dayanan bir toplum, asla demokratik ve adil bir geleceğe ulaşamayacaktır. Son olarak, Xezale’nin ve erkek şiddeti sonucu katledilen tüm kadınların ruhuna ve anısına selam olsun. Bu büyük acıyı Xezale’nin ailesine başsağlığı dileklerimizle paylaşıyoruz.”

Açıklama “Jin, Jiyan, Azadî” sloganlarıyla sona erdi.