Sebahat Tuncel: Doğru öncülük ile toplumsal siyaset yeniden örülmeli

Türkiye’deki toplumsal ve siyasi gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunan siyasetçi Sebahat Tuncel, “Toplumda korku iklimi olmasına rağmen güçlü bir itiraz da var. Örgütlü yapılar misyonlarını yerine getirerek, toplumsal siyaseti örmeli” dedi.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed- IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin aralarında bulunduğu 18'i tutuklu 108 kişinin yargılandığı davanın 16 Mayıs’ta görülen karar duruşmasında; Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata, Ayşe Yağcı, Meryem Adıbeli ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’inde tahliye oldu. Tahliye olan siyasetçiler birçok kentte kadınlarla ve halkla buluştu, birçok etkinliğe katıldı.

Sebahat Tuncel ile katıldığı halk buluşmalarında edindiği izlenim ve Kürdistan ile Türkiye’deki siyasi sürece dair konuştuk. Halkın her alanda yaşanan saldırı politikalarına itirazının olduğunu ifade eden Sebahat Tuncel, bu itiraza karşılık doğru bir öncülük geliştirilmesi halinde önemli bir çıkış yakalanabileceği değerlendirmesinde bulundu.

‘Zor ve şiddet politikası toplumda korku iklimi oluşturmuş’

Tutuklu bulunduğu 8 yılda çok şeyin değiştiğini anlatarak konuşmasına başlayan Sebahat Tuncel, 2015 yılından bu yana devam eden devletin zor ve şiddet politikasının toplumda korku iklimi yarattığına değindi. Gözaltı, tutuklama ve operasyonlarla örgütlü kurumlarda ve deneyim paylaşımı noktasında bir zayıflamanın olduğuna dikkat çeken Sebahat Tuncel, bu zayıflamanın örgütsel sorunları açığa çıkardığına yer verdi.  Sebahat Tuncel, konuşmasının devamında şunları söyledi: “1990’lı yıllardan bu yana bizler demokratik siyasette önemli deneyimler, ilkeler elde ettik. Kadın özgürlük çizgisi, yine gençlerin siyasete katılması ve demokratik siyaset alanında katılımcı demokratik sistemi kurma noktasında bir daralma hali var. Bu durum sadece bizde değil, sosyalist hareketin, feminist hareketin ve demokratik alanın zayıflamasına da neden olmuş. Yaptığımız görüşmelerde onlarda bunu ifade etti.”

‘Pandemi ve ekonomik kriz yeni bir ilişki biçimi ortaya çıkarmış’

Operasyonların yanı sıra ekonomik kriz ve pandeminin de toplum üzerinde ciddi değişimler yarattığına değinen Sebahat Tuncel, “Devletin zor ve şiddet politikası bütün toplumu etkiliyor. İkincisi yaşanan ekonomik krizin ortaya çıkardığı ciddi bir toplumsal sorun var. İnsanların yaşam kaygısı temel bir problem, hayatı nasıl idame ettireceği meselesi ciddi bir sorun. 2020 sürecinde pandeminin ortaya çıkardığı süreç yeni bir ilişki biçimi, ekonomi biçimi oluşturmuş, insanları toplumdan koparma haline getiren yeni bir ilişki biçimi var. Bir diğer gözlemim toplumda bir umutsuzluk hali var. İnsanların seçimlerden beklediği sonucu alamaması bir karamsarlığa neden olmuş. Ama 31 Mart seçimleri yine toplumda ciddi bir moral ortaya çıkarmış” sözleri ile toplumsal dinamiği etkileyen durumlara yer verdi.

Moral ve direniş örneği ile sözlerine devam eden Sebahat Tuncel, Wan belediye eşbaşkanlarına duyulan ilginin aslında direnişe ve mücadele ruhuna gösterildiğini vurguladı. Var olan direnişin toplumda çok ciddi karşılık bularak, büyük bir moral açığa çıkardığını kaydeden Sebahat Tuncel,  toplumun mevcut durumu kabul etmediğini ancak zor ve baskı ile ne yapacağını bilememe halinin yaşam sıkıntısı ile beraber ciddi bir umutsuzluğa dönüştüğüne yer verdi. Bu itiraz hali karşısında siyasetçilere büyük bir rol düştüğüne değinen Sebahat Tuncel, doğru öncülük ile güçlü bir çıkışın olacağı değerlendirmesinde bulundu.

‘Partiler toplumsal siyaseti yeniden örmeli’

Sebahat Tuncel konuşmasının devamında şunlara yer verdi: “Bu itiraz önemli, itirazın olduğu yerde mevcuttu kabul etmeme hali var. Kendi siyasetimize dönük de eleştiriler var. Yeterince toplumsallaşamama, yaratılan bu faşizm koşullarında bir mücadele var bu önemli, ancak bunu ileri taşıma talebi var. Yerel yönetimlerin alternatif bir yerel yönetim anlayışı geliştirmesi, DEM parti, DBP, DTK ve HDK gibi kurumlarımızın kendi rol ve misyonları gereği toplumsal siyaseti yeniden örmesi, radikal demokrasi çizgisini yeniden toplumsallaştırmamız bence ortaya çıkan beklentiye karşılık olacak. Bu iki buçuk aylık süreçteki izlenimde şunu gördüm; evet insanlar itiraz ediyor hatta bu eleştirilerine muhatap bulamama gibi sorunlar olsa da insanların geleceğin değişeceğine dair bir umudu da var. Bütün bunları doğru değerlendirebilirsek önümüzdeki süreçte güçlü bir çıkış yapabileceğimize inanıyorum.”

‘AKP ve ittifakları en zayıf dönemini yaşıyor’

AKP-MHP rejiminin Kürt sorununa dönük politikalarına dair de konuşan Sebahat Tuncel, ikinci cumhuriyeti kurmak isteyen AKP’nin Kürtleri, kadınları ve Alevileri tamamen devre dışı bırakmak istediğini söyledi. AKP’nin kendi etrafındakilerle tekçi, militarist ve milliyetçi değerler üzerinden ‘Kürtsüz bir anayasa’ kurmayı hedeflediğini aktaran Sebahat Tuncel, “Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü, yani eşit yurttaşlık temelinde bir çözüm talebi hep var. Bu talep canlılığını ve varlığını da koruyor. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de demokratikleşmenin olmayacağı, ekonomik siyasi krizin çözülemeyeceğini iyi biliyoruz. AKP iktidarı sorunu çözmek istemiyor. Sorunu baskı ve zorla bitirmek istiyor. Bunu da çok açık ifade ediyor. AKP ikinci cumhuriyeti kurarken, Erdoğan kendini bunun kurucusu görmek istiyor. Bütün stratejilerini bu hedefle yapıyorlar. Bu yüzden Cumhur İttifakı 31 Mart yerel seçimlerinde yenildi ve en zayıf dönemini yaşıyor. Bunu başvurduğu şiddet ve zor aracından anlıyoruz. Şiddet olmasa iktidar ayakta kalamaz. Bu yüzden her türlü zor aracını devreye koymuş durumda” açıklamasında bulundu.

‘Çürüme politikası ile Kürt halkını devre dışı tutmak istiyorlar’

Yüzyıl önce hazırlanan şark-ıslahat planı gibi ikinci bir çöktürme planının devrede olduğunun altını çizen Sebahat Tuncel, “AKP içerisinde de çok itiraz var, AKP kendi mirasını yedi bitirdi. Orada bir şey kalmadı, Erdoğan figürü de toplumda eskisi gibi etki etmiyor. Kürtleri bu süreçte her şeyin dışında tutmak istiyor. İç ve dış politikasını da buna göre dizayn ediyor. Rojava’daki seçime itiraz etmesi, Güney Kürdistan’da KDP ile ittifak halinde olması onu desteklediği için değil, esasta ülkedeki Kürt karşıtı politikasını hayata geçirme noktasında bir plan. Bugün İmralı’da uygulanan tecrit politikası, yine kayyım rejimi ve saldırılar esasında bu geçiş sürecinde Kürtleri devre dışında tutma stratejisi. Türkiye tarihine baktığınızda 1925 yılında gizli bir şark ıslahat planı var. Devlet de aslında bu planı hayata geçirmek istiyor. İkinci cumhuriyet döneminde de çöktürme planı devrede. O da gizli hazırlanmış ve benzer bir plan. Kültürel bir soykırım planı ile Kürt halkının bütün değerlerini aşındırma, yozlaştırma, Kürt kimliğini kişiliksizleştirme konusunda yoğun bir çaba var. Çürüme politikasını hayata geçirmek istiyor. Son dönemdeki saldırı, gözaltı ve tutuklamaların hepsi bu stratejinin bir parçasıdır.”

‘Çözüm talebi için daha örgütlü mücadele şart’

Sebahat Tuncel son olarak şu değerlendirmesi ile konuşmasına son verdi: “Krize giren AKP’nin çözümü tekçi, milliyetçi bir çözüm. Bizim demokratik çözüm talebimizi bu nedenle tehdit olarak görüyor ve saldırıyor. Herkesin bunu görmesi gerekiyor, bu anayasa demokratik bir anayasa değil. Bu durum Kürt sorununun çözüm taleplerini anlamsızlaştırmıyor. Çözüm talebi hala var ve bu çok güçlü bir talep. Müzakere ve diyalogunun olması gerekiyor. AKP, İmralı tecridi ile bunu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Halkın bu taleplerinin gerçekleşmesi için de daha örgütlü mücadele etmesi gerekiyor. Barışı mücadele ederek ve örgütlenerek inşa edeceğiz. Hak verilmez alınır meselesini doğru anlamlandırmak gerekir.”