Savaşlarda kadınların cephesi

3. Dünya Savaşı’nın 2 çizgi arasında sürdüğünü söyleyen Jineoloji Akademisi’nden Şervîn Nûdem çözümü, “Demokratik Modernite paradigmasıdır” sözleriyle belirtirken, kadının renginde sistemin oluşma zemininin her zamankinden daha güçlü olduğunu vurguladı.

‘Kadın renginde bir sistemin oluşma zemini her zamankinden daha güçlü’-4

NUCAN ARAS

Haber Merkezi- Hegemon paylaşım savaşları Ortadoğu başta olmak üzere bölgesel savaşlar ile devam ediyor. 20’nci yüzyıla iki büyük savaş sığdıran kapitalist ulus devlet iktidarları, dünyanın zenginliklerini pay etmede hiçbir zaman istedikleri sonucu elde edemediler. 3’üncü Dünya Savaşı’nı yaşadığımız bu süreçte ise işgale karşı halkların ve kadınların direnişi, 20’nci yüzyıl da gerçekleşen emperyalist paylaşım savaşları ile kurulan düzeni bozdu.

20’nci yüzyılda olduğu gibi bugün de milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilikle yürütülen savaşlardan en çok kadınlar, çocuklar ve halklar zarar görmekte. Fakat bugünü dünden ayıran temel bir faktör ise kadınların bu savaşlardaki rolü. Geçmiş dönemlerin aksine kadınlar, 3’üncü Dünya Savaşı’nda kendi rollerini belirliyor. Bunun en iyi örneği ise Kuzey ve Doğu Suriye’de kadın öncülüğünde ‘Jin jiyan azadi’ felsefesi ile yapılan Kadın Devrimi’dir. Bu devrimin varlığı ise Filistin’den Ukrayna’ya, Suriye’den Afganistan’a kadınlara mücadele cesareti verirken, kadınların öncülüğünde çözümünde yolunu gösteriyor. 

20’nci yüzyıldan 21’inci yüzyıla erkek aklıyla yürütülen Emperyalist Paylaşım Savaşları’nda kadınların rolü üzerine hazırladığımız dosyamızın 4’üncü bölümünde Jineoloji Akademisi Üyesi Şervîn Nûdem ile savaşlarda kadınların hedef alınması, rolleri ve ortak yürüttükleri mücadele üzerine söyleşi yaptık.

‘Kadınlar direnerek uluslararası mücadelenin büyümesini sağlamıştır’

Jineoloji Akademisi Üyesi Şervîn Nûdem, dünya çapında kadın direniş ve mücadele hareketlerinin varlığına dikkat çekerek, kadın hareketlerinin siyasi hakları özelde oy hakları olmak üzere yurttaşlık haklarını elde etmek için büyük mücadeleler yürüttüklerini hatırlattı. “Kadın hareketleri bu dönemde emekçi, işçi ve sosyalistlerin etrafında birleşerek, eşitlik, birlik ve beraberlik ruhu ile iktidarcı sistem sömürülerine karşı direnerek, mücadele sergilemiş ve sosyalist bir toplum ruhunu kurmak için ciddi fedakarlıklar ile uluslararası mücadelenin büyümesini sağlamışlardır” diyen Şervîn Nûdem, dünya savaşlarında özellikle hegemonik ve iktidar sermayedarların eliyle dünyayı parçala, böl ve yönet politikaları karşısında milyonlarca insanın göçe, soykırıma, imha ve inkar politikalarına maruz kaldığını anlattı.

‘Kadınlar dayatılan sisteme boyun eğmedi’

Ulus devlet anlayışının hakim kılınması için milliyetçi yaklaşımlarla toplumların birbirine kırdırma politikalarının esas alındığına işaret eden Şervîn Nûdem, “Kadınları da kendi savaş çıkarları ve sömürüsü altına alarak ötekileştiren ve köleleştiren bir politika farz kılınmıştır. Dünya savaşlarının başlamasıyla kadınlar daha hızlı örgütlenerek, kadın dayanışmasında ciddi ve tarihi adımlar atarak kadın sömürüsüne karşı büyük bedeller vererek direnmiş ve iktidar sistemine boyun eğmemiştir” şeklinde konuştu. Şervîn Nûdem, değerlendirmesine şöyle devam etti:

“1915'te 1'inci Dünya Savaşı’ndan hemen bir yıl sonra Lahey (Den Haag) şehrinde binlerce kadının toplanması sonucu, dünya genelinde kadın haklarını savunan, eşitliğin ve barışın sağlanması, kadınların iradesini, kamusal her alanda haklarını güvence altına alarak koruyabileceği, insanlık tarihine ışık tutacakları kongrelerini binlerce kadının katılımı ile gerçekleştirdiler. Kadınlar bu konferans da küresel boyutlara varan devletler arası hegemonik savaşlara karşı, 'Bu savaş kadınların savaşı değil, iktidarın ve erkeklerin savaşıdır' diyerek tepkilerini dile getirmiş ve yürütülen savaşların daha demokratik, eşit ve barışçıl yollarla çözülebileceğini halkların bütünlüğünü ve birliğini savunarak, önemli mesajlar vermişlerdir. Konferans sonrası, kadınlar tarafından ilk kez halkların bütünlüğü, eşit ve birliği fikirleri toplumun her kesimine damgasını vurdu.”

‘Örgütlenen halklar büyük kazanımlar elde etti’

Aynı yıl içinde sosyalist kadınların da konferanslarını gerçekleştirdiklerini hatırlatan Şervîn Nûdem, “Sosyalist kadınlar tarafından yürütülen bu konferansta da, kadınlar, hegemon olma ve iktidar savaşlarına karşı, birlik olup, militarizme karşı, milliyetçi ve üniter düşünceye karşı ciddi mücadele ve tavrın alması gerektiğini belirterek, işçilerin birliği ve beraberliğinden ve halklarının örgütlü birliğinden ittifak oluşturarak, toplumların yürütülen savaşlardan ötürü askerleşerek iktidarların kurbanı olmaması gerektiğini savundu. Bu konferanstan iki yıl sonra da Rusya Sovyet Devrimi gerçekleşti. Sovyet Devrimi’nde kadınlar güçlü bir birlik ruhu ile örgütlenmiş ve devrimin ön saflarında yerini almıştır. Devrimin oluşması halklara büyük umut olmuş, Almanya'da halk ayaklanmaları gelişmiştir. Halklar burada işçi komünlerini hızlı bir şekilde örgütledi. Kominler etrafında örgütlenen halklar, iktidar savaşlarının askerleri olmayı reddederek, toplumu militarizmin parçası, milliyetçi anlayışları ve kadınları bu savaşların bir aracı gören, emeğini sömüren hegemon olmak isteyen iktidarlara karşı örgütlenerek büyük kazanımlar elde ettiler” diye ifade etti.

‘Kadınlar haklarını güvence altına aldılar’

2'nci Dünya Savaşı’nda direnen partizan kadınların direniş ve mücadelelerinin önemine vurgu yapan Şervîn Nûdem, özellikle Almanya’da kadınların faşizme karşı partizan gurubu olarak kendilerini örgütlediklerini söyledi ve kadınların kendi öz güçlerine dayanarak faşizme karşı, halkların savunmasını güçlü kılmak için ortak kadın cephesi oluşturduklarını anlattı. Şervîn Nûdem, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“İşgalci Almanya, İtalya ve Franco iktidar faşizmine karşı mücadele ve birlik ruhu faşizmi yenilgiye uğratmıştır. Direnerek mücadele eden kadınlar, yeni ve özgür bir toplum inşa etmeyi, kadın haklarını güvence altına almayı başardılar. Devrimlerin gelişmesi ve direnişler sonucunda da kadınlar yaşamın sosyal alanlarında aktif rol aldılar. Erkek egemenlikçi ve cinsiyetçi toplumda kadınlar savaşlarda, perde arkasında kullanılan bir ordu olmuştur. İmalat Fabrikalarında, inşaat ve birçok ağır işlerde çalıştırılan kadınların özgürlük istemlerine egemenler hiçbir şekilde yanıt olamamıştır.”

‘Kadın rengini yansıtan bir sistem her zamankinden daha güçlü’

3’üncü Dünya Savaşı’nın konuşulduğu günümüzde kadınların özellikle hedef alındığı bir gerçeklik. Şervîn Nûdem, yeni dünya düzeni adı altında toplumların yeniden ve yeniden parçalanmak istendiğini söyleyerek, hegemonik güçlerin hakim olamadıkları, sömürü geliştiremedikleri bölgeleri işgal ederek elde tutmayı ve iktidarlarını güçlendirmeyi hedeflediklerini belirtti. Şervîn Nûdem, 3'üncü Dünya Savaşı’nın 1990'lı yılların başından bu yana devam ettiğini kaydederek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu yıllarda Suriye’den çıkarak aslında savaşın önünü aldığını belirtti. Şervîn Nûdem, şunları söyledi:

“Önder Apo bu dönemi doğru okuyarak, dikkatli ve duyarlı yaklaşımı sonucunda, halkların soykırımdan geçmesini engelledi. Hegemonik iktidar ile beslenen sistemler savaşlarda her şeyden önce, gençleri, kadınları, toplumları ve doğayı ilk hedef olarak görmekte ve soykırımlara tabi tutmaktadır. Küreselleşerek yayılan savaşlara, toplumsal tüm sorunlara güçlü alternatif zemin Önder Apo'nun Demokratik Modernite paradigmasıdır. Demokratik Modernite paradigmasının ilk tarihi adımları Kuzey ve Doğu Suriye'de Demokratik Özerk Yönetim içinde Demokratik Konfederalizm düşüncesi ile şekillenerek somutluk kazanmaktadır.

Dünya'nın birçok ülkesinde ve bölgesinde toplumlar daha anlamlı, eşit ve özgür, onurlu bir yaşam hakkı istiyor. Kadının kendi rengini yansıtan, kendi kararlarını alan ve arayışlarına yanıt olan bir sistemin oluşma zemini her zamankinden daha güçlü.”

‘Enerji kaynakları üzerinden savaş yürütülüyor’

3'üncü Dünya Savaşı’nın iki çizgi arasında devam ettiğine dikkati çeken Şervîn Nûdem, “Başta Amerika, İsrail, Britanya, Fransa, Almanya, Rusya, Çin arasında dünya sistemini yeniden dizayn etme, parçalama savaşlarında, zihniyetlerine, amaç ve istekleri doğrultusunda şunu rahatlıkla görüyoruz ki, yer altı ve yer üstü zengin enerji kaynaklarının sömürüsü üzerinden hakim olma savaşları yürütülmektedir. Hegemonik güçler zenginliklerine, zenginlik katmaktadır. İşgal ve sömürüye tabi tutulan toplumlar kendini ayakta tutmak isteyen iktidarların çıkarları doğrultusunda sömürülmekte ve köleleştirilmektedir. Demokratik modernite çizgisi etrafında kendini örgütleyen kadınlar ‘Jin, Jiyan, Azadi’ felsefesiyle tüm dünya kadınlarına ilham olmuş ve 3'üncü Dünya Savaşlarına kadınların demokratik istemleri, dünya kadınlarının birlik ve beraberliği damgasını vurmuştur. 3'üncü Dünya Savaşında aktör olan hegemonik güçler kendi iktidarlarına alternatif olabilecek bir sistemi asla kabul etmedikleri gibi uluslararası kanun ve anayasaları hiçe sayarak, soykırımlara varan katliamlar yapmakta, işgal saldırılarına devam etmektedir” diye konuştu. 

‘Kadınlar daha güçlü örgütlenmeli’

Şervîn Nûdem, hegemonik güçlerin kendi çizgileri üzerinden toplumlara ölümü dayattıklarını ifade ederek, soykırım savaşlarının özellikle başta kadınlar olmak üzere Kürt ve Filistin halklarına uygulandığını kaydetti. “Soykırım savaşlarında gelinen noktada, halk ayaklanmalarıyla birlikte kadınların daha güçlü örgütlenerek direniş ve mücadelenin çıtasını yükseltmeleri, alternatif çözüm arayışları içinde var olan boşlukları radikal bir biçimde doldurması gerekir” diyen Şervîn Nûdem, toplumların alternatif sistemi kurma çabasında olması gerektiğine vurgu yaptı.

Savaşları konuşurken kadınların birlik içinde ortak mücadele süreçleri örgütlemesinin önemine değinen Şervîn Nûdem, şöyle devam etti:

“Kadınlar, 3'üncü Dünya Savaşları karşısında, ortak demokratik cephe oluşturulması, milliyetçi, faşist ve dinci yaklaşımlar karşısında ortak birlik ruhunu temsil eden duygu ve düşüncelerinin etrafında kenetlenmelidir. Hegemonik güçlerin, kendi sistem çıkarlarına hizmet eden ne milliyetçi, dinci, sömürgeci, iktidarını esas alarak beslenen anti demokratik akıllarına karşı, halkların öz gücüne inanç ve iradesine dayanan demokratik, ekolojik temelde kadın özgürlüğünü inşa eden bir sisteminin bütünlüğünü sağlamaya, ortak değerlere ve mirasa sahip çıkmaya her koşul altında hazırız.”

Kadınlara dayatılanlar

Suriye’de yaşanan son gelişmelere de değinen Şervîn Nûdem, “Şu an da Suriye Baas rejiminin kısa bir sürede devrilmesi ile başlayan bir dönem söz konusu. Yeni Suriye'nin daha demokratik eksende tüm kimliklerin, kültür ve mezheplerin inançları göz önünde bulundurularak kurulması tartışmaları geçici hükümet olan selefi karakterli dinci kökenden gelen HTŞ guruplarıyla birlikte gündeme getirilerek, siyasi meşrutiyeti sağlanmaktadır. Fakat burada örnek olarak verebileceğimiz, 1979 İran Devrimi var. Başta kadınların içinde olduğu ve hemen hemen toplumun her kesiminden insanların içinde yer aldığı bir halk devrimi var. Bu halk devrimin başarı ve kazanımlarına el atan dinci rejimler, toplumun tüm değerleri başta olmak üzere verilen tüm çaba ve bedelleri görmezden gelmiş kendi zihniyetini, yasa ve kanunlarını esas alarak gölgelemiştir. Hakeza Afganistan da şeriat kanunlarıyla topluma aynı durum dayatılarak yaşatılmaktadır. Kadınlar yıllarca Afganistan da hükümette olan Taliban'ın yasalarına ve şeriat kanunlarına karşı mücadele, direniş yürütmüş, daha onurlu ve daha özgür yaşama arayışlarından, umutlarından asla vazgeçmemiştir. Hegemon güçler, 2021 yılında Afganistan'ı yeniden Taliban hükümetinin eline vererek, şeriat kanunlarıyla kadınları toplumsal ve sosyal pek çok alandan geriye iten, baskı altına alan her şeyi ile dini otoriteyi egemen kılarak dayatan kendi sert ve katı şeriatlarına nasıl tabi tuttuğunu görüyor ve duyuyoruz. Suriye'de 61 yıllık Bass rejiminin devrilmesi Suriye halklarının geleceğine umut ve ışık tutsa da yerine yeni gelen hükümetin daha katı ve despot olmasının önü alınmaz ve bu yönlü tartışmalar gelişmezse, kadının renginin olmadığı bir toplum açığa çıkaracağı gibi sadece Suriye'yi değil tüm Ortadoğu'da sorunların artarak kaosa ve krizlere dönüşebileceği bir ortam olacaktır” şeklinde konuştu. 

‘Tüm kadınlar Rojava’yı örnek alabilir’

Suriye’de yönetimi ele geçirenlerin daha tutucu, katı dinci, milliyetçi ve köklü cinsiyetçi bakış açılarına sahip olduklarını söyleyen Şervîn Nûdem, bu güçlerin başta Türkiye, Britanya ve Amerika tarafından eğitildiklerini belirtti. Şervîn Nûdem, ulus devlet ideolojisi ile beslenmiş olan bu yönetimlerin dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik zihniyetlerini tüm toplumlara dayattıklarını ifade etti. Bu yönetimlerde zihniyetlerin kendilerini türlü biçimlerde maskelediklerini söyleyen Şervîn Nûdem, kadınlar üzerindeki baskıların da bu anlamıyla daha da derinleştiğini kaydetti. Bu süreçte daha yapıcı ve demokratik çözümün gelişmesi için tüm azınlıkların kendini temsil edeceği bir sistemin geliştirilmesinin esas görev olması gerektiğine vurgu yapan Şervîn Nûdem, “Toplumun kendi kararlarını alma ve kadının da yer aldığı siyasetin zeminin oluşması gerekir. Kadınların bu dönemdeki pozisyonları daha belirgin ve somut olmalıdır. Kadınlar bilinçli ve örgütlü hareket ederek daha demokratik bir Suriye'yi yeniden inşa etme pozisyonundadırlar. Demokratik sistemin ilk adımları Kuzey ve Doğu Suriye de farklı halkların, zenginliklerin öncülüğünde kadın renginde anlam kazanarak örgütlenmektedir. Kuzey ve Doğu Suriye de Demokratik Özerk Yönetim Sistemi halkların rengini yansıtan oluşumuyla yine kurum ve kuruluşlarında özellikle kadınların örgütlenerek içinde yer alması cinsiyetçi tabulara meydan okuma anlamına geliyor. Rojava Devrimi ile birlikte oluşan özgün kadın komünlerinden tüm Suriye kadınları başta olmak üzere Ortadoğu halkları ve kadınları bu demokratik sistemin inşa çalışmalarından faydalanabilir ve bu temelde örgütlenebilirler” diye ifade etti.

‘Devrimi korumak herkesin ahlaki görevi’

Şervîn Nûdem, son olarak şöyle konuştu:

“Böylesi tarihi bir süreçte kadınlar daha canlı ve aktif katılım sağlayarak demokratik sistemin birlik ve beraberlik ruhunu temsil eden, ortaklaşan kadın bilinci etrafında örgütlenerek kadın haklarını ve toplumsal tüm hakları garanti altına alabilirler. Bu dönemde enternasyonal kadınların ortak mücadele ve direnişi ile demokratik konfederal sistemi, ekolojik ve kadın özgürlük çizgisinde bütünleşilmeli ve sürekli gündemde canlı tutmalıyız. Rojava Devrim değerlerini korumak tüm insanlığın sorumluluğu ve ahlaki görevidir. Dönem, tüm devrim değerlerini korumak, yeni demokratik ve özgür Suriye'yi inşa etme dönemidir.”

Bitti…