Nazlı Polat: Mülteci kadınlarla dayanışma ağları oluşturulabilir

Şiddetten kaçan mülteci kadınlar, güvenli göç yollarının oluşturulmaması nedeniyle, şiddete maruz bırakılıyor. Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi Nazlı Polat, mülteci kadınlarla ortak platform ve dayanışma ağları oluşturulabileceğini söyledi.

ROJDA KIZGIN

Haber Merkezi- Dünya genelinde savaş, çatışma, şiddet, zulüm ve baskılar nedeniyle milyonlarca insan zorla yerinden ediliyor. Kitlesel yaşanan göçlerde sayısız mülteci alabora olan teknelerde hayatlarını kaybediyor, kiminin cenazesine dahi ulaşılamıyor. Sınırları aşarak gittikleri ülkelerde de devletlerin “güvenli bir yer” sağlamaması, uzun vadeli çözümden uzak politikaları, sığınmacı, göçmen ve mültecileri umutsuzluk, belirsizlik içinde bırakıyor.

Dünyada 108,4 milyon insan zorla yerinden edildi

BM Mülteci Örgütü UNHCR verilerine göre; 2021 yılı sonu itibarıyla dünyada 108,4 milyon zorla yerinden edilmiş insan, 35,3 milyon mülteci, 62,5 milyon kendi ülkeleri içinden yerinden edilmiş kişi, 5,4 milyon sığınmacı bulunuyor. UNHCR, 2023 yılına kıyasla yüzde 20’lik bir artışla 2,4 milyondan fazla mültecinin üçüncü ülkeye yerleştirilme ihtiyacı içinde olacağını belirtiyor.

Krizin 13’üncü yılına girdiği Suriye ise en büyük mülteci göçü veren ülke olmaya devam ediyor. Suriyeli mülteciler 8 yıldır üst üste en yüksek sayıda üçüncü ülkeye yerleştirme ihtiyacı içinde. İkinci sırada Afganistan bunu Güney Sudan, Myanmar ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden gelen mülteciler takip ediyor.

Türkiye’de 5 milyon 506 bini aşkın yabancı bulunuyor

Mülteciler Derneği’nin Göç İdaresi Başkanlığı’ndan alarak derlediği verilere göre; Mayıs 2022’den itibaren geçici koruma altındaki Suriyelilerle birlikte Türkiye’de 5 milyon 506 bin 304 yabancı uyruklu kişi bulunuyor. Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı ise Haziran 2023 itibarıyla 3 milyon 351 bin 582. Ocak ayından bu yana kayıtlı Suriyeli sayısı 162 bin 194 kişi azaldı.

Suriyeli kadınların sayısı 804 bin

Türkiye’de yaşayan Suriyeli kadınların sayısı 804 bin 21. Suriyeli erkeklerin sayısı Suriyeli kadınların sayısından 176 bin 746 kişi fazla. 835 bin 543’ü erkek 783 bin 397’si kız olmak üzere toplam 1 milyon 618 bin 940 çocuk var.

Suriyelilerin yüzde 1,83’ü kamplarda yaşıyor

Şehirlerde yaşayan Suriyelilerin sayısı 15 Haziran itibarıyla 3 milyon 290 bin 282 kişi, kamplarda (Geçici Barınma Merkezi) yaşayanların sayısı ise 61 bin 300 kişi olarak açıklandı. Suriyelilerin yalnızca yüzde 1,83’ü kamplarda yaşarken, yüzde 98,17’si şehirlerde yaşıyor.

7 ilde geçici barınma merkezleri var

Geçici Barınma Merkezleri ise sadece Antep (Dilok), Hatay, Adana (Edene), Maraş (Mereş), Kilis, Osmaniye ve Malatya’da (Meletî) bulunuyor. 19 Aralık 2022 tarihli resmi açıklamaya göre; 223 bin 881 Suriyeliye vatandaşlık verildi. Vatandaşlık verilenlerin 97 bin 95’i çocuk. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri’nin aynı tarihli açıklamasında ise 104 bin 976 Ahıska Türkü, 7 bin 1 Uygur Türkü ve 39 bin 294 Afganistanlıya vatandaşlık verildiği belirtildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 31 Mart 2019’da yaptığı açıklamada, çalışma izni verilen Suriyeli sayısı 31 bin 185 kişi olduğu belirtildi.

Nefret söylemleri düşmanlığı artırıyor

Siyasilerin Suriyeli mülteci ve sığınmacılara yönelik nefret söylemleri toplumda da zaman zaman korkunç olayların yaşanmasına sebep olabiliyor. İstanbul’da Temmuz 2017’de 9 aylık hamile olan Suriyeli kadın 10 yaşındaki çocuğuyla birlikte komşuları tarafından kaçırılarak tecavüz edildikten sonra katledildi. Aralık 2021’de İzmir’de Suriyeli 3 genç yakılarak katledildi. Ağustos 2021’de Ankara’nın Altındağ ilçesinde dükkanları yağmalanan Suriyeliler, ölümle tehdit edildi. Mayıs 2023’te Mersin’de oturdukları bina görevlisi tarafından kaçırılan çocuk boğularak katledildi. Yaşanan sadece bu 4 olay bile Suriyelilere ve yabancılara yönelik ayrımcılığın, ırkçılığın ve nefretin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.

‘Zorla yerinden edilme rekor düzeylere ulaştı’

Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu’ndan Avukat Nazlı Polat, Türkiye’deki mevzuata göre göçmen, sığınmacı, mülteci ve düzensiz göçmen kavramlarının tanımını yaparak, genel olarak kadın sığınmacıların yaşadıkları sorunlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısının küresel çapta rekor düzeylere ulaştığını vurgulayan Nazlı Polat, Türkiye’nin de dünyada en fazla sayıda sığınmacının olduğu ülke olduğunu söyledi.

‘Her statünün hukuki sonuçları birbirinden farklıdır’

Türkiye’nin ulusal hukukundan kaynaklı göçmen, mülteci, sığınmacı kavramlarının birbiriyle karıştırıldığına işaret eden Nazlı Polat, şu bilgileri paylaştı: “Oysaki her bir statünün hukuki sonuçları birbirinden farklıdır. Uluslararası hukuktaki tanımlarda ‘mülteci’ kavramı, vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve ‘ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu’ için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir. ‘Sığınmacı’ kavramı ise mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Statüleri resmi olarak tanınmamış da olsa, sığınmacılar menşei ülkelerine zorla geri gönderilemezler ve haklarının korunması gerekir.”

‘Göçmenler, vatandaşı oldukları ülkelerin korumasından yararlanır’

Nazlı Polat, “Göçmen” kavramının da hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsadığını söyleyerek, “Göçmenler, vatandaşı oldukları ülkelerin korumasından yararlanmaya devam ederlerken, daha iyi bir yaşam standardına kavuşabilmek için, kendi istekleri ile bu yolculuğa çıkarlar. Bu yolculukların bir kısmı pasaport, vize gibi yasal belgelerle düzenli bir halde yapılırken, bazıları ülkelerin yasal sistemlerine aykırı bir şekilde düzensiz olarak yapılabiliyor” dedi.

Nazlı Polat, “düzensiz göçmen” ve “vatansız” kavramlarına ilişkin ise “’Düzensiz göçmen’ terimi göç ettiği ülkeye o ülkenin yasalarını ihlal ederek giriş yapan, ülkede kalmak için yasal hakkı bulunmayan, ülkenin yasalarını ihlal ederek çıkış yapan kişiler olarak tanımlanıyor. ‘Vatansız’ terimi ise kendi yasalarının işleyişi içinde hiçbir devlet tarafından vatandaş olarak sayılmayan bir kişi anlamına geliyor” diye konuştu.

‘Türkiye Avrupa dışından gelenleri mülteci kabul etmiyor’

Ulusal hukukta yer alan “göçmen”, “mülteci”, “şartlı mülteci”, “ikincil koruma” ve “sığınmacı” tanımlarının Türkiye’nin ulusal mevzuatında “sığınmacı” olarak yer almadığına işaret eden Nazlı Polat, Türkiye’nin sığınmacılarla ilgili haklar getiren ancak coğrafi sınırlamayla ilgili çekincesini sürdürdüğü Türkiye Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi (1951 Mülteci Sözleşmesi) ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Protokol hükümlerini sadece Avrupa’dan gelen sığınmacılar için dikkate alacağını ifade ettiğini söyledi.

‘İkincil koruma mülteci olarak nitelendirilmiyor’

Türkiye’nin ulusal mevzuatı gereğince Avrupa’dan gelenleri mülteci, Avrupa dışından gelenleri mülteci olarak kabul etmediğine işaret eden Nazlı Polat, “Avrupa dışından gelenlerin üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de kalmasına izin veriliyor” dedi.

“İkincil Koruma” tanımının “mülteci” veya “şartlı mülteci” olarak nitelendirilemediğini belirten Nazlı Polat, ölüm cezası, işkence, kötü muamele, onur kırıcı muamele veya cezalara maruz kalma, çatışma gibi şiddet tehditleriyle karşılaşacak olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişilerin statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüyü ifade ettiğini anlattı.

‘Suriyeliler ne sığınmacı ne mülteci ne de göçmen’

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ne mülteci ne sığınmacı ne de göçmen statüsünün tanınmadığına işaret eden Nazlı Polat, “Türkiye Suriye’den gelen sığınmacılara Suriye’deki durum normale dönene kadar geçici koruma anlayışı çerçevesinde ‘misafir’ statüsünü tanımıştır” diye kaydetti. Türkiye’nin 22 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe giren Geçici Koruma Yönetmeliği ile Suriye’den gelen mültecilere “geçici koruma” sağladığını dile getiren Nazlı Polat, “Geçici koruma ile ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen ve bireysel ya da kitlesel olarak Türkiye sınırlarına gelen ya da Türkiye sınırlarından geçen ve koruma başvuruları bireysel olarak değerlendirmeye alınmayan yabancılara uygulanmaktadır” dedi.

‘Kadın ve kız çocukları her türlü şiddete maruz kalıyor’

Mülteci kadın ve çocukların göç yolunda ve sonrasında karşı karşıya kaldığı sorunlara değinen Nazlı Polat, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Kadınlar hem göçmen hem de kadın olarak daha dezavantajlı konumdadır. Özellikle düzensiz mülteciler bütün maddi birikimlerini göçmen kaçakçılarına teslim ediyor. Maalesef kadınlar ve kız çocukları göç esnasında göçmen kaçakçıları, güvenlik güçleri veya uğradıkları mekanlardaki kişiler tarafından cinsel şiddet dahil her türlü şiddete maruz kalıyor. Uluslararası anlaşmalarla güvenli ve yasal göç yollarının oluşturulmamış olmasından kaynaklı kadınlar ve kız çocukları da riskli rotaları kullanmak zorunda kalıyor. Bu nedenle kadınlar bu göç yolculuğu sürecinde sürekli kayıplar veriyor. Göç bir yandan kadınların toplumsal cinsiyete dayalı tehditlerden kaçmanın bir yoluyken diğer taraftan göç esnasında veya yeni geldikleri mekanlarda toplumsal yaşama katılırken tehditler, belirsizlikler ve daha birçok problem ile karşılaşıyor.”

‘Sağlık, adalet gibi hizmetlere ulaşmada büyük sıkıntı yaşıyorlar’

Nazlı Polat, mülteci ve sığınmacı kadın ve kız çocuklarının birçok yönden maruz kaldığı ayrımcılıklara dikkat çekerek, “Örneğin; eğitim ve öğretim alanında kadınlar ve kız çocukları lehine fırsat eşitliği yok. Toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde fırsatları kullanma ve hizmetlerden yararlanma bakımından kız çocuklarının aleyhine işleyen bir durum söz konusu. Aileler maddi imkanlarını genellikle oğlan çocuklarının lehine kullanmaktadır” dedi.

Okula gidemeyen kız çocuklarının hem sosyal ilişkilerini geliştiremediğine hem de dil sorunu nedeniyle kamusal alana dahil olamadığına işaret eden Nazlı Polat, “Okula gitmeyen, okuma yazması olmayan ya da okuryazar olup çalışma hayatı olmayan, dolayısıyla para kazanamayan, sürekli özel alanda kalan ev içi hizmet ve bakımla sorumlu tutulan, erkeğe bağımlı yaşayan ve dil bilmeyen kadınlar kamu kurumlarının sağlık, adalet gibi hizmetlerine ulaşmada büyük sıkıntılar yaşıyor” şeklinde konuştu.

‘Mülteci ve sığınmacı kadınlar üçlü sömürü sistemi içinde’

İşsizliğin kadın sığınmacıları daha çok etkilediğine işaret eden Nazlı Polat, “Sermaye sahipleri kadınlardan ziyade erkeleri çalıştırmayı tercih ettikleri için işsizlik en çok kadın mültecileri etkiliyor. Öncesinde geldikleri ülkelerinde ve bugün Türkiye’de eğitime sınırlı erişimde olmaları, ağır bakım sorumlulukları, dil engelleri ve aile baskıları gibi sorunlar, kadınların iş gücüne katılmalarını da engelliyor” diye konuştu. Kadın emeğinin ucuz emek gücü olarak görüldüğünü kadınların hem kadın hem mülteci hem de çalışan olarak üçlü bir sömürü sisteminin içerisinde bulunduğunu söyleyen Nazlı Polat, mülteci ve sığınmacı kadınların dışarıya çıkmasına engel olan bulaşık, garson, aşçı, temizlik gibi ataerkil sistemin kadına dayattığı işlerde çalışmak zorunda kaldıklarına dikkat çekti.

‘Kadın ve kız çocuklarına yönelik ev içi şiddet artıyor’

Mülteci kadın ve kız çocuklarının eve kapatılmasının ev içi şiddette maruz kalma olasılığını da artırdığına dikkati çeken Nazlı Polat, “İş güvencesi olmadan çalıştırılan kadınlar ücretlerini alamadıklarında kayıt dışı çalıştıkları için yasal yollardan haklarını talep edemiyorlar. Bunun yanı sıra kadın mülteciler ve kız çocukları çalıştıkları iş yerlerinde cinsel tacize uğruyor. İşini kaybetme veya sınır dışı edilme korkusuyla maruz kaldıkları taciz hakkında da ilgili makamlara şikâyet edemiyor” dedi.

‘Nefret ve ırkçı söylemler sosyal ilişkileri engelliyor’

Kadın mülteciler ve sığınmacıların yaşadığı bir başka problemin ise göç ettikleri yerde maruz kaldıkları nefret ve ırkçı söylemeler olduğunu dile getiren Nazlı Polat, “Bu nedenle kadınlar şiddetten korunmak için, güvenli gördükleri genellikle kendileri gibi yabancıların yoğun olduğu mahallelerde yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu durum Suriyeli kadınların Türkiye toplumuyla sosyal ilişkiler kurma imkânını azaltıp sosyal uyumu yakalamasına engel oluyor” diye konuştu.

‘Tek bir evde başka ailelerle yaşamak zorunda kalıyorlar’

Mülteci ve sığınmacı kadın ve kız çocuklarının genellikle tek bir evin içinde başka bir aileyle yaşadığını ya da akrabalarıyla kaldığını aktaran Nazlı Polat, “Evin tüm yükü ve bakım sorumluluğu bu kadınlara yükleniyor. Ne yazık ki kalabalık ortamlardaki yaşam toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, cinsel taciz ve çocuk evliliği riskini de beraberinde getiriyor. Mülteci kadınlar geldikleri yeni mekanda yeniden aile kurma, aileyi toparlama, eve bakma ve bunların yanında ücretli bir işte çalışma gibi erkeğe nazaran daha fazla sorumluluk taşıması kadınların göç deneyimlerini daha zorlu kılmaktadır” dedi.

‘Siyasiler nefret söylemlerine son vermeli’

Nazlı Polat, mülteci kadınlar ile Türkiye’deki kadınların birçok konuda benzer zorluklar yaşadığını belirterek, ortak sorunlarla mücadele için ortak platformlar ve dayanışma ağlarının kurulabileceğini söyledi. Türkiye’deki sığınmacı nefreti ve düşmanlığının siyasilerin söylemlerinden kaynaklandığını bu söylemlerin de ciddi sorunlara neden olduğunu belirten Nazlı Polat, “Ülkedeki ekonomik krizden kaynaklı işsizliğe sebep olarak yabancılar gösterilmektedir. Siyasiler gerçeklikten uzak bu söylemlerine son vermelidir. Bu konuda toplumsal duyarlılığa sahip ilgili tüm sendikalara, sol partilere, mülteci derneklerine, meslek örgütlere, insan hakları kuruluşlarına sorumluluk düşüyor. Siyasilerin, nefret ve yabancı düşmanlığını körükleyen söylemlerine son vermeli” diye kaydetti.

‘Toplum bilgilendirilmeli’

Sığınmacı kadın ve kız çocuklarının ve genel anlamda tüm göçmenlerin mevcut hak ve hizmetlere erişimini düzenleyen yasalara ilişkin toplumun bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayan Nazlı Polat, şu önerilerde bulundu:

“Türkiye’de bulunan özellikle Suriyeli kadın ve kız çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması için sağlanan uluslararası fonlama ve destekler devam edilerek artırılmalı. Kadın ve kız çocuklarının desteklenmesi ve güçlendirilmesi için farkındalık çalışmaları daha etkili bir biçimde yapılmalı. Erkek ve oğlan çocuklarının da kadın hakları, toplumsal cinsiyet normları ve kadının güçlendirilmesinin olumlu etkileri hakkında farkındalıklarını artıracak çalışmalar yapılmalı. Cinsiyet eşitliğinin benimsenmesi için ilkokul çağından itibaren kız ve oğlan çocuklarına eğitim verilmeli. Kadın mülteciler kendileri ya da çocuklarının şiddet ya da tehditlere maruz kaldıkları durumlarda neler yapmaları gerektiği hususunda bilgilendirilmeleri konusunda adım atılmalı.”

Bu tür çalışmaların yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşları, insan hakları kuruluşları ve Mülteci Dernekleri ile yapılacak iş birliği ile gerçekleştirilebileceğini söyleyen Nazlı Polat, “Kadın mülteciler için finansal destek veya cinsiyete duyarlı olacak şekilde geliştirilmiş koruma ve sosyal destek sistemleri geliştirilmelidir” dedi.