KJK doğayı korumak için tüm kadın yapılarını birlikte mücadele etmeye çağırdı

KJK Koordinasyonu, artan orman yangınlarına ilişkin açıklama yaparak, “Tüm kadın yapılarını doğayı korumayı yaşam ve geleceği korumanın bir ölçüsü ele alarak bu rantçı, sömürgen zalim odaklara karşı birlikte mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz” dedi.

Haber Merkezi- Kürdistan Kadın Toplulukları (KJK) Koordinasyonu ekolojik kırım ve etkilerine dikkat çeken açıklama yayınlayarak, Kürdistan’daki orman yangınlarının özel bir savaş politikası, Türkiye’nin batısında yaşanan yangınlarda ise ihmal ve rantın etkili olduğunu vurguladı. 

Açıklamada şunlar ifade edildi:

“Ekolojik yıkımın etkilerinin günden güne arttığı bir süreçten geçmekteyiz. Bunun nedeni, iklim değişikliği, çevre kirliliği ve biyoçeşitlilik kaybı gibi küresel çevre sorunlarıdır.

Üzerinde yaşadığımız gezegenimizi insan icadı olan sömürü ve iktidar olgusu iflasın eşiğine getirmiş durum da. Parçası olduğumuz ekosistemi gözetmeyen politikalar sonucu su, hava, toprak gibi temel yaşam kaynaklarımız kirletilerek yok edilmekte. Bencil, çıkarcı, hiyerarşik ve ahlaktan yoksun yaklaşımlar gezegenimize ve dolayısı ile yaşamın ta kendisine karşı bir imha savaşı yürütmektedir.  Sermaye akümülasyonuna dayalı Kapitalist talan sisteminin temel dayanağı olan endüstriyalizm insan iş gücünü sömürmekle kalmayıp, doğayı da nesnelleştirerek sonuna kadar sömürmeyi kendine hak görmektedir. Doğal kaynaklar hunharca kullanılmakta, üretim esnasında oluşan sanayi atıkları su, toprak ve havamızı zehirlemektedir. Devletler şirketlere bunu yapmanın zeminini sağlamakla kalmayıp, (ekokırımı) yürüttükleri savaşlarla, üretip tükettikleri onca silahlarla bunun yolunu aralamaktadırlar.

Her yıl milyonlarca hektar orman yok ediliyor

Bugün ormanların tahrip edilmesi, dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli çevre sorunlarından biridir. Her yıl milyonlarca hektar orman yok ediliyor ve bu, iklim değişikliğinden biyolojik çeşitlilik kaybına kadar bir dizi soruna yol açıyor. Ağaçlar/ormanlar ekosistemin dengesi için çok önemlidir. Boşuna ormanlara gezegenimizin Akciğeridir denilmiyor. Ormanlar hava, su ve toprak dengesini oluşturan temel varlıktır.  Ormanların yok olması iklim değişikliğine yol açmakta, biyolojik çeşitliliğin onunla birlikte yok olmasına neden olmakta bu da suyumuza ve toprağımıza zarar vermektedir.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de HES, JES, GES, YEŞİL YOL, MADENLER gibi adlarla yürürlüğe konulan tüm projeler tek kelime ile doğanın canına kıymıştır. Su kaynaklarının kaybolması, ormanlık alanların yok edilerek imara açılması, hava kirliliğinin yaşamı tehdit edecek raddeye varması, kârlı olmadığı için toprakta bırakılan hasat, artan kuraklık ve toprağın tuzlanması gibi konular ekolojik yıkımın göstergeleri olarak önümüze dikilmiş bulunmaktadır.  Kapitalist sistemin üretim ilişkileri tam da bu ekolojik yıkım ve felaket halinin nedeni ve sonucudur. Bu adaletsiz, vicdansız yıkımı yaratan sistem ekolojik krizin de nedenidir.  Bugün başta Kürdistan olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında inanılmaz büyüklükte bir doğa kırımı sürüp gitmektedir. Bunun adı talan ve katliamdır. Artan küresel ısınmayla ilintilendirilen orman yaygınlarındaki artış ve süreklilik hali yangınların bazı odaklarca yaptırıldığını akla getirmektedir.

Kürdistan’da özel savaş, Türkiye’de ihmal ve rant

Türkiye’nin batısında gelişen orman yaygınlarında ihmal ve rantçı çevrelerin etkili olduğunu görüyoruz. Ancak Kürdistan illerinde gelişen yangın ve orman kıyımının bir özel savaş politikası olarak geliştirildiğini biliyoruz. 1990’da köylerin boşaltılması ile başlatılan süreç bugün Kürdistan topraklarını ormansızlaştırma politikalarıyla sürdürülmektedir. Yaşananlar basit bir orman yangını olmaktan çıkmış, yaşanan tam bir orman kırımı, orman talanıdır. Bugün ülkemizde yapılanlar faşist ayrımcı politikaların, savaş talan politikalarının yenilenmiş bir versiyonudur. Yapılanlar insanlığın vicdanına sığmayan suçlardır. Bugün Kürdistan’da yapılan doğa talanında hem rant var hem de özel savaş politikalarının yürürlükte olduğunu öfkeyle ile gözlemliyoruz. Bu politikalar bir tek kültürümüzü hedeflemiyor, toprağımızı, topraklarımızda yaşayan eko canlı sistemini, havamızı, suyumuzu da hedefliyor. Çünkü yanan her bir ağaç salt bir bitkinin yok edilmesinden ibaret değildir. O aynı zamanda binlerce kuşun, börtü böceğin yuvası, korunmasız olan yaban hayvanlarının da barınağıdır. 

Bunun adı ekokırımdır

Yok olan bir ormanın geri gelmesi onlarca yılı alırken maalesef bazı ekosistemler kalıcı hasara uğramaktadır. Yangınlar yaşam alanlarının kaybına, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan kesimlerin geçim kaynaklarının yok edilmesine yol açmaktadır. Yanan sadece bir köy değil, anılar, gelenekler ve binbir emekle örülen sosyal bağlar da alevler altında bırakılmaktadır.  Bunun adı ekokırımdır. Tüm Kürdistan’ı özel güvenlik bölgesi statüsünde tutan Türkiye devleti bizzat geliştirdiği orman -doğa talanını meşru bir hak görmektedir. Bugün Kürdistan’da yapılan doğa kırımı devletin gözetiminde geliştirilmektedir. Devletin bizzat teşvik ettiği, hatta kendisinin bizzat uyguladığı bu talanın kabul edilecek bir tarafı yoktur.

Örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz

Aralıksız bir şekilde her gün ülkemizin bir yerinde başlatılan yangınların iddia edildiği gibi basit bir dikkatsizlik veya hava sıcaklığıyla izah edilemeyeceğini belirtiyoruz. Kesinlikle ülkemizde çıkartılan yangınlar sistematiktir.  Dolayısıyla bu felaketleri yaratan suç odaklarına karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz. Bu zalim rant politikaları, sömürgeci uygulamaları gür bir sesle deşifre etmeli, sorumlulardan hesap sorulmalıdır. Türkiye ve Kürdistan’ının dört bir yanında ortak mücadeleyi, dayanışmayı yükseltmeliyiz. Ortak değerlerimiz olan ormanlarımızı, su kaynaklarımızı, maden yataklarımızı, topraklarımızı, zeytinliklerimizi birlikte korumalıyız. Bu katliamlara karşı ancak toplumda yediden yetmişe tüm toplumsal kesimlerin ortak mücadele duruşu ile dur diyebiliriz. Zalim iktidarların günden güne tükettiği ortak mirasımız olan ormanlarımıza, topraklarımıza, havamıza, suyumuza, enerjimize sahip çıkmalıyız. Aksi takdirde katledilen doğa ile birlikte yaşamımızda biter. Doğanın bize bir lütuf olarak sunduğu güzelliklerin, bereketin katledilmesine, talan edilmesine daha fazla seyirci kalmadan ekolojik mücadeleyi yükseltmeliyiz. Gönüllü grupların, sivil toplum örgütlerinin, yerel halkın, kadınların birçok yerde çok değerli mücadelelerine tanıklık ettik. Daha geçenlerde Muğla’nın bir köyünden kalkıp TBMM’de görüşülen maden yasasına karşı çıkmak için Ankara’ya giden 80 yaşındaki kadının mücadele duruşu kadar, aynı meclis binası önünde yapılan bir basın açıklamasında elindeki zeytin dalını gösterip ‘bu biterse yaşam biter’ diyen feryatta anlamlıydı.

Son beş yılda 55 bin futbol sahası büyüklüğünde orman yandı

Kesinlikle bugün orman yaygınları ve talanı kalıcı bir toplumsal soruna dönüşmüş durumda. Tüm bu nedenlerle şunu diyoruz; yaşanan yangınlar yalnızca bir doğal afet değil, ihmaller ve kâr politikalarının olağan bir sonucudur. İnsanların, hayvanların, ağaçların hayatını hiçe sayarak sadece kâr odaklı hareket eden sömürgen devletlerin, şirketlerin bu zalim uygulamalarına dur demenin günü gelmiştir. Gün gerçekten öfkemizi içimize gömmenin günü değil. Sadece son beş yılda 55 bin futbol sahası büyüklüğünde orman yandı, yakıldı. Adı felaket olan bu durum karşısında mücadele edilmeyecekse daha ne zaman ve niçin mücadele edilecek. Yaşamımıza, geleceğimize yöneltilen bu insanlık dışı saldırılara karşı hepimizin yollarını, sözlerini, öfkesini, reddini, başkaldırısını, eylemini birleştirmesinin zamanı gelmiştir. 

Ekolojik mücadele yükseltilmeli

Unutmayalım ‘Doğa-Anamızın’ sabrının da bir sınırı var.  Ve o asla yapılanı unutmaz. En başta biz Kadınların doğanın bu şekilde hoyratça sömürülmesine dur dememiz gerekir. Başta tüm kadın yapılarını ve toplumsal kesimleri doğayı korumayı yaşam ve geleceği korumanın bir ölçüsü ele alarak bu rantçı, sömürgen zalim odaklara karşı birlikte mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Yine ülkemiz Kürdistan’ı ormansızlaştırıp, rantçı kesimlere peşkeş çeken sömürgeci uygulamalara karşı halkımızın her yerde meşru olan ekolojik mücadelesini en etkili ve kitlesel şekilde yükseltmeye çağırıyoruz.”