Kazanımlardaki tahribatı gidermek için Kadın ve Eşitlik Bakanlığı

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği kurucularından Gülseren Onanç, kadın kazanımlarına yönelik tahribatı gidermek için kadın hareketiyle iç içe çalışan bir ‘Kadın ve Eşitlik Bakanlığı’ talep ettiklerini anlattı.

ROJDA KIZGIN

Haber Merkezi- Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınlar büyük oranda eğitim, çalışma yaşamı, sağlık ve siyasete katılma gibi haklarından eşit bir şekilde yararlanamıyor.  Ve yine kadın ve kız çocukları dünyanın en yoksulları arasında.

Eşitlik mücadelesinin dayanışma ile etkin olarak yapılabileceğine inanan kadınlar tarafından kurulan SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği, Türkiye’de ve dünyada, eşitliğin, barışın hakim olduğu bir dünya düzeni için örgütlü dayanışmayı desteklemek üzere çalışmalarını sürdürüyor. SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği kurucularından Gülseren Onanç ile eşitlik, derneğin yürüttüğü projeler ve 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri ve seçim sonrası için Birlikte Kadın ve Eşitlik Bakanlığı'nı kuralım sloganıyla başlattıkları kampanyayı konuştuk.

Gülseren Onanç, Türkiye’de de dünyada da eşitlik için kadınların çok örgütlü olarak hep bir mücadele içinde olduğunu anlattı. Seçimlerde olası iktidar ve hükümet değişikliğinde AKP iktidarının yarattığı tahribatın giderilmesi için Eşitlik ve Kadın Bakanlığı kurulması talebinde bulanacaklarını belirten Gülseren Onanç, eşitliği sağlamaya yönelik mekanizmaların kurulmasının gerekli olduğunu söyledi. 'Barış İçin Kadın Sesi' projesinde Kürt sorununa kadınların yeni bir dille nasıl baktığını, özellikle kadınlar eliyle kurulan barışın izini sürdüklerini anlatan Gülseren Onanç, “Ve gördük ki barış siyasilere bırakılmayacak kadar değerli ve aslında sahiplenilmiş durumda” dedi.

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği'ni ne zaman ne amaçla kurmaya karar verdiniz?

SES'i 2019 Ağustos'unda kurduk. Daha öncesinde Eşitlik İçin Kadın Platformu’nu (EŞİK) kurmuştuk birkaç arkadaşla beraber. Orada amacımız Türkiye'deki kadın hareketinin sesi olmaktı. Ayrıca da dünyadan gelişmeleri haberdar edelim, bir dijital platformumuz olsun diye karar vermiştik. Sonra arkasından bir dernek ihtiyacı hissettik. Onun üstüne bu dernekleşmeyi gerçekleştirdik.

Türkiye kadın hareketinin bir arşivini oluşturmak istiyoruz

Eşitlik ve dayanışma değerleri üzerine kurduk derneği. Ve projelerimizi de bu çerçevede geliştirdik. Eşitliği savunan içerik geliştirmek, Türkçe İngilizce bültenler yapmak, sosyal medyayı etkin kullanmak, yani bir düşünsel değişimi sağlamaktı amacımız. Konuları gündemde tutmak ve bir şekilde de Türkiye kadın hareketinin bir arşivini de oluşturmak istiyorduk. Bunu sağlıyoruz birinci aktif görev olarak.

Bir de Türkiye'de kadınların kurabileceği bir barışı nasıl sağlayabiliriz üzerine çeşitli projeler yaptık. Çatışma süreçlerinde kadınların aktif olarak yer almasına yönelik Birleşmiş Milletler'in (BM) 1325 numaralı maddesi bizim yine savunduğumuz bir değer. İsveçli bir ortağımız var onunla bu tür projeler yapıyoruz barışın kadın eliyle kurulmasına yönelik. Mesela ‘Barış İçin Kadın Sesi' geçen sene tamamladığımız bir projeydi. O kapsamda Kürt sorununa kadınlar tarafından yeni bir dille nasıl bakıldığına, nasıl yorumlandığına, nasıl çözüm olabileceğine ilişkin podcastler ve beş tane video yaptık. Ayrıca dayanışma amacıyla mentorluk programlarımız var. 'İş Yaşamında Mentor Kadın Buluşmaları' adı altında buluşmalar gerçekleştiriyoruz.

Kadınlar uzun yıllardır siyasette, çalışma yaşamında, sokakta kısaca hayatın her alanında eşitlik mücadelesi veriyor. Siz de 20 yıla yakındır kadın hareketi içinde son 9 yıldır da siyasette aktif olarak eşitlik mücadelesi veriyorsunuz. Türkiye’de eşitlik açısından nasıl bir tablo var?

Türkiye maalesef gelişimi çok yavaş gördüğümüz bir yer. Türkiye böyle de dünyada herhangi bir yerde daha hızlı bir şey görebiliyor muyuz o da çok mümkün olmuyor, hep bir mücadele gerektiriyor. Kadınların çok örgütlü bir mücadelesi gerekiyor eşitliği sağlamaya yönelik. Çünkü patriyarkal çok güçlü. Patriyarkal kapitalizmle çok ortaklaşa gidiyor. Onlar özellikle son zamanlarda bir de sağ siyaseti ele geçiren popülist liderlerle beraber. O yüzden mücadele alanlarımız çok çeşitlendi. Çok güçlendi karşımızdaki blok. Zor ama dirayetli, inançlı giderek çeşitlenen farklı hareketlerle kesişen, LGBTİ+ hareketiyle kesişen, güçlenen bir kadın hareketi var Türkiye'de. O açıdan zor ama çok güçlü. O zorlandıkça bizim de güçlendiğimiz, bir mücadele gücüne sahip, güçlü bir kadın hareketiyle işleri en azından geriletmeden yerinde tutup azıcık ilerletmeye çaba gösteriyoruz.

14 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri yapılacak. Seçimler öncesi SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak yeni Cumhurbaşkanı ve siyasi muhalefet partilerine yönelik kadın örgütleri ve aktivistlerin taleplerini dile getirdiği bir toplantı düzenlediniz yakın zamanda. Toplantıda özellikle son 10 yıldır AKP iktidarının kadın haklarına yönelik gaspları da dile getirildi. Seçimden sonra, olası iktidar değişiminde AKP iktidarının yarattığı tahribatı ve kurumsal yıkımın onarılması sürecinde kadınlar nasıl bir rol alacak?

Biz sivil toplum olarak, bu tahribatın giderilmesini bu yeni iktidardan talep ediyoruz. Çünkü tahribat iktidar tarafından yapıldı, iktidar eliyle yapıldı. Burada çeşitli kurumlar kullanıldı, kazanılmış haklarımız mücadelemiz elimizden alındı. Örneğin İstanbul Sözleşmesi gibi. Çeşitli kurumlar bunun için kullanıldı. Örneğin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, aile kavramını öne çıkarıp kadının rolünü sadece aile içerisinde görüp onun o bireysel ihtiyaçlarını görmezden gelen, onun bir birey olarak var olmasını, onun taleplerini görmezden gelen dolayısıyla orda ortaya çıkan her tülü aile içi şiddeti de bir yerde görmezden gelen bir siyaset anlayışı vardı. Biz bu nedenle yeni kurulacak siyasette, yeni kurulacak iktidarda bu siyaset anlayışının, bu verilen tahribatını gideren, hatta eşitliği sağlamaya yönelik mekanizmaları kurması gerektiğini söylüyoruz.

Yeni iktidardan eşitliğin sağlanmasına yönelik çalışmaların yapılmasını talep ediyoruz

Burada proaktif bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. Biz de muhalefetten, yeni kurulacak başkanlık sistemi ve onun kuracağı hükümetten eşitliğin sağlanmasına yönelik çabaların gösterilmesi, bu konuda çalışmaların yapılması adına bir Kadın ve Eşitlik Bakanlığı talep ediyoruz. Bu bakanlığı, diğer bakanlıklarla eş güdümlü olarak çalışan, bugüne kadar verilen bütün bu zararları ortadan kaldırma yönünde bir mekanizma olarak görüyoruz. Bunu da talep ediyoruz bu yeni kurulacak olan iktidar ve hükümetten.

Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulması talebinize ilişkin başlattığınız kampanyanız sürüyor mu? Bu kampanyanızı biraz daha açacak olursanız, neden Kadın ve Eşitlik Bakanlığı ve nasıl bir bakanlık istiyorsunuz?

Evet sürüyor kampanyamız. Bugüne kadar zaten Türkiye'nin uluslararası sözleşmelerine uyulması adına, CEDAW gibi, Avrupa Birliği'nin getirdiği normlar gibi, imzalanan bütün uluslararası sözleşmeler gibi Türkiye'de eşitliği sağlamaya yönelik devletin verdiği taahhütler var. Ancak bunların uygulanması için devlet mekanizmalarına ihtiyaç var. Bu mekanizmaların bakanlıklar eliyle, yürütme eliyle yapılması, onların takibi, kadın politikalarının geliştirilmesi, uygulanması yönünde bir icracı bakanlıktan söz ediyoruz. Burada Avrupa Birliği'nin getirdiği normlar, talepler de önemli olacak. Avrupa Birliği iş birliği önceliğimiz. Çünkü orada Kopenhag kriterlerinden başlayarak 35 tane başlığın içerisinde bir dolu toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik başlık var. Bunların gerçekleşmediği durumda Türkiye'nin bu süreci tamamlaması mümkün olmayacaktır. Ortaklaşa çalışmanın önemli olduğuna inanıyoruz.

Bizim düşündüğümüz bakanlık kadın hareketiyle iç içe çalışan aktif bir bakanlık

Bir de bizim düşündüğümüz bakanlık, Ankara'da sadece Ankara bürokrasisi, Ankara politikacılarıyla işlevsel olan bir bakanlık değil aynı zamanda kadın hareketiyle iç içe çalışan, oradaki uzmanlığını, bilgi birikimini içine alan, burada geliştirilen her türlü raporun, her türlü talebin, isteğin bir şekilde mekanizma içerisinde tartışıldığı uygulanma yollarının arandığı böyle bir hareketle, bilgiyle, akademiyle iç içe çalışan aktif bir bakanlıktan söz ediyoruz. Bizim talep ettiğimiz, katılımcı, kucaklayıcı, bu konuda yıllardır mücadele vermiş, bilgi birikimi olan kişi ve kurumlarla ortak hareket edebilecek bir bakanlıktan söz ediyoruz.

Birçok ülkede kadınlar savaşlar, çatışma ortamları nedeniyle güvensiz bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Gerçekleştirdiğiniz projelerden biri de 'Barış İçin Kadın Sesi' idi. Projenizin tamamlandığını söylediniz. Bu projeye ilişkin neler söylemek istersiniz. Türkiye'de barışın inşası gündemleşebiliyor mu? 

Barış sözcüğü ülkemizde uzunca bir süre kriminalize edildi, politize edildi. Hak ettiği o değeri, sahiplenmeyi maalesef siyasiler eliyle kaybetti. Oysa şunu gördük biz o proje zamanında; toplum içerisinde barış sözcüğü çeşitli formlar alarak yaşıyor, gelişiyor, kök salıyor. Bu toplumun içerisinde özellikle kadınlar eliyle kurulan, yaşatılan, kök salan barışın izini sürdük aslında o projede. Ve gördük ki barış siyasilere bırakılmayacak kadar değerli ve aslında sahiplenilmiş durumda.

Özellikle kadınlar barışı içselleştirmiş, mücadelesinin ana ekseni yapmış, kök saldırmış

Burada hep şöyle bir süreç işliyordu; hala da onu gözlemliyorum ben sanki barışı savaşı yapan siyasiler yapacak gibi. Oysa ben tam tersini düşünüyorum. Savaşı yapanlardan barış beklememek lazım. Çünkü savaşı yapanlar ondan bir şekilde besleniyorlar. Bizler yani barışı talep edenler, savaşanlara baskı uygulayarak onları barış yapmaya zorlamalıyız. Bu açıdan da kadınların toplum içinde ördüğü dayanışma modeli, barış dili, ortaya koydukları mücadele, yarattıkları sanat (ki orda çok ortaya çıkmıştı) Türkiye'de bu meselenin Kürt kutuplaşmasından çok öteye geçtiğini, bunun çok çözüldüğünü, toplumun barışa çok hazır olduğunu hatta çoğu yerde barıştığını gördük. Ancak buna rağmen, barışın hala siyasi bir mesele olarak ayrımcılaşmaya vesile olarak kullanıldığını da gördük. Toplum aslında siyasilerin çok daha ilerisinde barışı örmek konusunda. Özellikle kadınlar bunu içselleştirmiş, kendi mücadelesinin ana ekseni yapmış, geliştirmiş, kök saldırmış. O açıdan çok umut vericiydi o proje bizim için.

Tekrar seçim gündemine dönecek olursak. Daha önceki seçimlerde AKP içinde önemli bir dağılma olduğu yönünde yorumlar yapıldı. AKP buradan yenilenme yoluna gitti ve yeniden iktidar oldu... AKP iktidarının bugünkü gidişatına ilişkin neler söylenebilir. Kaybetmeyi kabul eden bir AKP ya da Erdoğan profilinden söz ediliyor. Sizce de öyle mi?

Ben Recep Tayyip Erdoğan partisi diyorum oraya. Recep Tayyip Erdoğan varsa AKP var yoksa AKP yok aslında. Bunu çeşitli defalar da gördük. Şimdi de aynı şekilde görüyoruz. O ne kadar çekiyorsa o parti de o kadar gidiyor. Bu Tayyip Erdoğan'ın kendi yönetim biçiminden de kaynaklanıyor, o partinin temel davranış biçiminden de. Tek adama itaat etme ve o kişilere sağlayacağı boyun eğme, itaat etme süreci var o parti içerisinde. Dolayısıyla o partinin performansı Tayyip Erdoğan performansıyla ilintili. Herkes bunu görüyor.

Kaybedecekler, artık tarihin bir sayfasına yazılacaklar

Özellikle son zamanlarda sağlık sorunları da ortaya çıkınca elleri ayaklarına dolandı. Onun yerine koyup koyabilecekleri tek kişi yine sandıktan naftalin kokulu bir Binali Yıldırım çıkıyor. Başka kimse de çıkmadı. Dolayısıyla yani artık Türkiye toplumuna vereceği pek bir şey kalmayan parti ve onu ayakta tutmaya çalışan bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz. Tayyip Erdoğan çok güçlü bir figür. Hala sadece o olduğu için AK Parti'ye oy vereceğini söyleyen çok insan görüyorum. Ama artık bu çabalar yeterli değil. Türkiye çok dinamik bir ülke, gençler artık başka bir dünyaya doğdular. Bugün 21 yaşında olanlar başka bir iktidar içinde yaşamadılar. Bugün 30 yaşında olanların anne babaları başka kimseye oy vermedi. Ama onlar başka bir dünyanın olduğunu görüyorlar. Onların söylediği kalıba artık sığmak istemiyor özellikle yeni nesil. Dolayısıyla kaybedecekler artık. Ben artık onların tarihin bir sayfasına yazılacağını düşünüyorum.

‘Kadın emeği olmasa dünya bu haliyle dönmez’

Son olarak eşitlik ve dayanışma için kadınlara ne mesaj vermek istersiniz?

Bugün 1 Mayıs. Siz de çalışıyorsunuz emeğinize sağlık. Ben kadın emeğinin bu dünyayı döndürdüğüne inanıyorum. Kadınlar olmasa, kadın emeği olmasa dünya bu haliyle dönmez. O yüzden minnet borçlu olduğumuzu düşünüyorum kadınlara ve kadın emeğine. Yaşasın kadın emeği, yaşasın kadın dayanışması.