‘Kadınların katledilmesinin önüne kolektif iradeyle geçilebilir’

İran’da ayaklanmalarla azalan kadına yönelik şiddetin son aylarda yeniden arttığına dikkat çeken Sosyolog Rezvan Moghadam, “Kadınların katledilmesinin önüne kolektif iradeyle geçilebilir” dedi.

ŞAHLA MOHAMMADİ

Haber Merkezi- İran ve Doğu Kürdistan’da 16 Eylül 2022 tarihinde Jina Mahsa Amini’nin katledilmesinin ardından “jin jiyan azadi” felsefesiyle kadın öncülüğünde başlayan ayaklanmalar, sivil itaatsizlik eylemleri ile yaşamın her alanına taşındı. Ayaklanmaları bastırmak ve toplumun her kesimini sindirmek isteyen İran hükümeti ise baskı, tutuklama, şiddet ve katletme politikalarına devam ediyor.

Haziran’da 11 kadın 3 çocuk katledildi

Hükümetin izlediği bu yol toplumsal bir kaos yaratırken, erkek şiddetinin artması içinde zemin oluyor. Tespit edilen verilere göre İran’da Haziran ayında yaklaşık 11 kadın katledilirken, 6 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Yine 3 çocuk katledildi, 3 çocuk ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti.

Bazı şüpheli ölümler kayıtlara ‘intihar’ olarak geçiyor

Bazı şüpheli ölümler ise kayıtlara “intihar” olarak geçti. Kadınlar “namus” adı altında katledildi. Failler ise genellikle en yakınındakiler oldu. Kadınların katledildiği olayları ve şiddeti artıran en önemli etken ülkede caydırıcı cezaların olmaması. Gerçek tablonun bu verilerin çok ötesinde olduğu tahmin ediliyor.

‘Ayaklanmanın ilk aylarında kadına şiddet azaldı’

İran’da ayaklanmaya öncülük eden kadınlar, çeşitli kampanyalarla mücadelelerini farklı boyutlara taşıyor. “Töre Cinayetlerini Durdur” kampanyasının yürütücülerinden Sosyolog Dr. Rezvan Moghadam kadına yönelik şiddete ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu. Ayaklanmanın yoğun olduğu ilk aylarda kadına şiddet ve kadınların katledilme olaylarında azalma olduğuna dikkat çeken Rezvan Moghadam, şunları kaydetti:

“Ayaklanma ile başlattığımız kampanyamızın ilk aylarında önemli sonuç aldık. Fakat özellikle son 3 aydır ‘töre’ adı altında gerçekleştirilen kadın katliamlarında artışa tanık olduk. Haziran ayının sonundan Temmuz ayına kadar 9 kadının ‘namus’ adı altında öldürüldüğünü belgeledik. Ayaklanmanın yoğun olduğu ilk aylarda halkta değişime dönük bir umut yüksekti. Geri geleneksel bir düşünceye sahip olanlar da bu bakış açısından etkilendiler. Toplumumuzda kadınlar erkeklere oranla daha bilinçli. Kadınlar haklarının daha çok farkında. Bedenlerinin kendilerine ait olduğunu biliyor. Bir kısım erkek, hükümetin ‘İffet ve başörtüsü’ yasasına destek veriyor. Erkekler hukuku ellerine aldıklarında, kadınların evde yaptıkları en ufak bir sivil itaatsizliği, başkaldırıyı ölüme layık görüyor.”

‘Gerçek istatistikler medyada yer almıyor’

Yoksulluk ve kadınlara yönelik anti-feminist ve ayrımcı yasaların kadına yönelik şiddeti artıran etkenlerden olduğunu söyleyen Rezvan Moghadam, gerçek istatistiklerin medyaya yansıyandan fazla olduğunu kaydederek, “Adli tıpta daha doğru istatistikler var ve bunları doğru bir şekilde aktarmak onun görevi. Yeni bir nesil sokaklarda ve taşlaşmaya, geri kalmışlığa karşı direniyor. İnsana yakışır bir özgürlüğe sahip olmak, onurunu korumak istiyor. Fakat toplumun ataerkil ve geleneksel kesimi kadınları kontrol etmeye devam etmek istiyor” dedi.

‘Kadınların katledilmesinin önüne kolektif bir irade ile geçilebilir’

“Namus” adı altında kadınların katledilmesine karşı toplumun duyarlı olması ve fail olan erkeği dışlaması gerektiğini vurgulayan Rezvan Moghadam, “Toplumdaki bazı erkekler, hala İslam Cumhuriyeti'nin ‘kadının başörtüsü olmaması kadının namusu olmamasıdır, karın senin namusundur’ gibi propagandalarından etkileniyorlar. Fakat bu söylemleri toplum kendisine hakaret olarak görmeli. Jina’nın öldürülmesi başörtüsü nedeniydi. İşte bu da ‘devlet namus’ cinayeti. Hükümet, kadının İslam’ın şerefi olduğunu ve tesettürle bu şerefi koruduğu algısı oluşturuyor. Yani kadın tesettür giyerek toplumun ‘namusunu ve şerefini’ koruyor. Erkeklerde bu algılara söylemlere karşı baş kaldırmalı ve hakaret görmelidir.  Kadın katledilmesinin önüne ancak kolektif bir irade ile geçilebilir” diye belirtti.

‘Kadın cinayetleri aile içi değil toplumsal bir mesele’

Rezvan Moghadam, kadınların katledilmesinin aile içi bir sorun olmadığına işaret ederek, bu soruna toplumsal bir çözüm bulunması gerektiğini söyledi. "Aile meselesi diyorlar ama bir babanın kızıyla ne tür bir aile anlaşmazlığı olur?” diye soran Rezvan Moghadam, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genellikle aile anlaşmazlığı ‘namus’ cinayetlerinin kod adıdır. Aile içinde kadının kendi hakları konusunda ısrarı var ve dışarıdan desteklenmeleri gerekiyor. Bir zamanlar idamlar seyredilirdi ama şimdi infazın durdurulması için halk kampanya yürütüyor. Bu dönüşüm bir gecede olmadı, bir süreç yaşandı. Toplum bilinçlendiğinde şiddetin aile içi bir mesele olmadığını anlayacak. Namus adı altında katledilen kadınlar için bir kampanya yaparak bu bilinçlenmeyi sağlayabiliriz.”