Kadın bilgeliğini güncelleyen kadınların buluşmasından notlar- İZLENİM

“Jineolojinin ortaya çıkaracağı gerçekler her halde teolojinin, eskatalojinin, politikolojinin, pedagojinin, velhasıl sosyolojinin birçok bölümlerine ilişkin loji’lerden daha az gerçeklik payı taşımayacaktır”

HEVÎ HESEN

Hesekê- Henüz sabahın ilk saatleri yüzlerce kadın, kadın bilgeliğinin yeniden anlam bulması için buluşmaya sözleşti ve yola çıktı. Her biri kendi kültüründen gelen kıyafetleri kuşandı ve bir festivale gider gibi heyecan ve coşkuyla yürüdü.

İşgale karşı çağının direnişine öncülük yapan Efrinli kadınlar, Şehbalı kadınlarla omuz omuza eyleme gider gibi buluştular.  

Halep’te Şex Maksut’ta Rojava Devrimi’nin fitilini ateşleyen kadınlar yeni, yeni bir direnişi giyinir gibi heyecanlıydılar.

Arinlerin, Rewanların direniş kalesi olmuş Kobane’den, Cudi’nin eteklerinden, Botan’ın bir yanı Derika Hamko’dan, Binxet’in her kentinden Dirbesiye, Tirbespiye, Qamişlo, Amude, Haseke’den kadınlar hep birlikte coşku ile salona geldiler.

Fırat Nehri’nin tanrıçası Atargatis’in mekanı Minbic ve Tabqa’dan çağımız ataerkil karanlığının en koyusuna karşı direnişi kazanan kadınlar başları dik gururla yürüdüler. 

DAİŞ’in ataerkil kadın düşmanı karanlığına maruz kalmış Rakka’dan, bu karanlığın en son söküp atıldığı yer Derazor’dan kadınlar sarıldıkları özgürlüğün umuduyla yollara düştü.

Ezîdi kadınlar, yeni fermanların köle pazarlarında satılanı olmamak, hayatın kurbanı değil öznesi olmak için köklerinden beslendikleri kültürün gücüyle varlıklarına anlam bilimini katmak için buluşmaya geldiler.

Serdem Salonu’nun girişinde Sakine Cansız, Arin Mirxan, Nagihan Akarsel, Malda Kusa, Helin Murad, İsyan Armanç, Rosa Luxsemburg ve Hypatia karşılıyor gelen konukları. Kadınlara yurt olmuş kadın köyü Jinwar’dan gelenlerin ve Kadın Vakfı’ndan kadınların elleriyle hazırladığı ürünlerin sergilendiği standlar ve Jineoloji Akademisi’nde basılan kitaplara bir göz atıyor her konuk. Kadının binlerce yıllık birikimlerinin bir örneği gibi her bir nakış ve her bir kitap...

   

Asık yüzlü erkekler topluluğunun bir araya gelip, pozitivist olguları bilim diye sundukları, soğuk bir buluşma değil burada olan. Kadınların düşünsel değerlerini sergiledikleri, beraber tartışarak yarına yön verecek kadın biliminin yolunu oluşturacakları bir bilim festivali adeta.

Bu salonda tanrıçalar çağının bilge kadınlarının bilgisi de var, tasavvuf içinde kendini hakikat biliminde eriten kadınların sabrı da var, bilginin özünü korumaya çalıştıkları ve iktidarlaşmasını önlemek istedikleri için yakılan cadıların mirası da var. Ataerkil kapitalist çağın isimsiz ve kimliksiz bıraktığı kadınların ismini ve kimliğini ‘buradayız’ diye haykıranlar, devrimci, araştırmacı ve felsefeci kadınlar da var. Zagrosların doruklarında bir şikeftte yürüdüğü patikaların kadim bilgisini arayan kadın gerillaların bilim aşkı da var. Kadının kadim sesini ve anlamını bir araya getirmeye çalışan kadınların bedel vererek, canlarını ortaya koyarak yarattığı değerler bütünü de var.

25-26 Eylül’de Haseke kentinde “Kadın Bilgeliği, Jineoloji ile Güncelleniyor/Zanatiya Jinan, Bi Jineolojiyê Nujen Dibe” şiarıyla gerçekleştirilen Kuzey ve Doğu Suriye Jineoloji Akademisi 2’nci Konferansı, klasik pozitivist sadece üniversitelere sıkıştırılmış bilim anlayışına karşı yaşamın, toplumun, kadının bilimini yapma iddiasının temellerini, tarihle güncelin iç içe geçtiği tartışmalarıyla bir kez daha perçinledi. Bir araya gelen üç yüz kadın, toplumsallığı binlerce yıldır devam ettiren, ahlaki politik toplumun kabul-ret ölçülerini taşıyan kadın bilgeliği mirasının nasıl güncelleneceğini tartıştı. 

Konferansın ilk sözü, binlerce yıl önce İnanna için bestelenen şarkı oldu. Sonra “Ben İştar’ım” şiiriyle, tanrıçaların binlerce yıl öncesinden haykırışı yankılandı Kürtçe, Ermenice, Arapça, Süryanca. “Erkek egemen sistemin ürünü tanrılar, beni binlerce parçaya böldü şimdi siz bu parçalarımı toplayın ve kadın bilgeliğime sahip çıkın” diyordu İştar.

Kadınlar sahip çıkıyordu binlerce yıllık bilginin getirdiği anlam birikimine. Bu birikimin ilk elden toplanacağı ve sisteme kavuşacağı yer olarak jineolojinin akademileşme sistemi ve düzeyi ilk tartışma konusu olarak sunuldu. Tartışmalarda en çok yansıyan kadınların beklentileriydi. Sesi soluğu kesilmiş, ötelenmiş ‘ilk ve son sömürge’nin bilim alanındaki başkaldırısı ataerkil zihniyete karşı bir savaştı ve kadınlar için bu savaşta en güçlü destekçi olmalıydı Jineoloji...

“Ortak tartışacakları mekanların çoğalması”nı istedi ve var olanla yetinmeyeceklerini dile getirdi en çok kadınlar. Demokratik, özgür toplum; kültürel, entelektüel ve bilimsel devrimle tamamlanan ahlaki ve politik, estetik değerlerin sentezine dayanan zihniyet devrimi ile mümkün olabilirdi. Ve özgür zihniyet dünyası ancak, toplumsal yaşamı ilgilendiren bütün boyutlarda örgütlenen akademilerde görülen eğitim, bilinçlenme, bilimlenme ile gelişebilirdi.

Sonra sıra yöntem felsefemize geldi. Elbette her bilimin bir bilgiyi toplama ve bunu yorumlama metodu olmalıydı. Ancak pozitivist bilimin laboratuvarları ve insanı nesneleştiren, iktidarı ve iktidarcı bilimi özneleştiren tarzında olmamalıydı. Toplum ihtiyaçlarını karşılama ve dünyayı anlamlandırma temelinde bilimi ilk üretenin kadın olduğu tespitinden yola çıkarak, tarihin her evresinde ‘kadın nerede?’ sorusuna verilen cevaplarla başlıyordu bu felsefe. Ve Tabi 50 yılı bulan kadın özgürlük mücadelesinin deneyimleri ve Önder Apo’nun demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasının, hakikate ulaşma yöntemleriyle bedenleşiyordu. Yöntem sorununu anlamaya ve çözmeye çalışırken, Ortadoğu felsefi geleneğinde dile gelen “hakikat bir, sürek (ona giden yollar) binbir” ve “İnsanlar usulü yani tarikatı kaybettikleri için vusulden yani hakikatten mahrum kalmaktadırlar” belirlemeleri yol gösterici birer örnek olarak ele alınmalıydı. Jineolojinin yöntemi tartışmaları da bu bağlamda yöntemsiz olmamakla birlikte, hakikati kavramayı sağlayacak yöntem zenginliğini yakalama temelinde ele alınıyordu.

  

Jineolojinin eğitim yaklaşımının da ele alındığı tartışma konusunda, jineolojinin yeni bir bilim olarak kendini eğitim ortamlarında geliştirdiğine, tezlerini eğitim zeminlerinde tartıştırarak oluşturduğuna değinildi. Mevcut eğitim sistemleri eleştirilerek, eğitimin sadece bilgi ve araştırma sonuçlarını aktarmaktan daha fazlası olduğu tespiti yapıldı. Bununla birlikte demokratik modernitenin bilimi olarak Jineoloji 14 yıl gibi kısa bir sürede, önemli bir eğitim deneyimine sahip olduğu dile getirildi. Verilen binlerce eğitimden çıkan sonuçlar analiz edildi.

21’inci yüzyılın kadın devrimlerinin yüzyılı olacağı tespitinden hareketle kadın devrimlerinin inşasında kadın biliminin rolü tartışmasından sonra, konferansta son konuşulan konu ise Jineolojinin evrenselleşme düzeyi, Ortadoğu ve dünya kadınlarıyla buluşmasının yol ve yöntemleri ele alındı.

Soğuk bir salonda soğuk, yaşamdan uzak, kavramsal tartışmalar yerine yaşamın içinden her kuşaktan kadının kendini anlattığı ve özne hissettiği bir buluşmaya ev sahipliği yapan konferansın ilk gününün sonunda üç kuşak kadın dengbejlerin dinletisi oldukça ilgi çekti. Yade Sinem, Yade Suad ve Yade Wahide’nin söylediği klamlara genç kuşaktan Rewşen ses verdi. Onun bıraktığı yerden ise henüz 12 yaşındaki Dengbej Sorxwin’in sesi kadınların dilinden bir tarih anlatısına dönüştü.

  

Andrea Wolf Enstitüsü’nün hazırladığı bir genç kadının özgürlük arayışını anlatan gölge tiyatro oyunu da kadınların özgürlük arayışını başka bir yönden ifade etme biçimi olarak yansıdı.

Ermeni Meclisi kadın folklor grubu Atsağ’ın Ermeni kadın kültüründen dansların yer aldığı gösterisi ise kanatları kırılamayan kadınların uçmasının beden diliyle anlatılmasıydı.

  

İki gün boyunca her köşede farklı yaşam biçimleriyle ve farklı kültürlerden kadınların, kadın bilimini tartıştığı konferansın sonuç bildirgesinde ise önümüzdeki süreçte yapılması gereken görevler sıralandı.

Görevlerden en önemlisi ise Jineoloji önermesi ile ‘kadının karanlıkta kalan doğasının aydınlatılması’ tespitini yapan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması oldu. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve paradigmasının dünyada yayılması için çalışmak birincil hedef olarak belirlendi.

Konferansın kapanışı ise hakikat sırrının en sade anlatısı olarak “Jin jiyan azadi” formülünün hep bir ağızdan haykırılmasıyla gerçekleşti.