‘Jin Jiyan Azadî’ ayaklanması direnen kadınlara umut oldu

İran’da Jina Mahsa Amini’nin katledilişi ardından kadınların öncülüğünde başlayan, “Jin Jiyan Azadî” ayaklanması erkek egemen sistemlere karşı direnen bütün dünya kadınları için umut olmaya devam ediyor.

DELAL SARI

Haber Merkezi- İran’da yüzyıllardır erkek egemen sistemler, kendilerine karşı bir tehdit olarak gördükleri kadınları, özel ve kamusal alanda denetlemeyi, baskı altına almayı hedefledi. İranlı ve Rojhılatlı kadınlar da bu kadın düşmanı erkek egemen rejimlere karşı, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi hakları için hep mücadele içinde oldu. Örgütlenerek mücadelelerini büyüten kadınlar, kendilerini kontrol altına almaya çalışan Rıza Pehlevi döneminden Molla ve İslam rejimine kadar özgürlük mücadelesini sürdürerek hep direniş içinde oldu.  

Yeni bir Medeni Kanun kabul edildi

İran’da Kaçarlar Hanedanlığı’nın yıkılmasının ardından Rıza Han Şah 1925’te yönetime geldi 1927'de de taç giyerek “Pehlevi” hanedanlığını kurdu. Kadınlar, Pehlevi hanedanlığının ‘Modernleşme’ adı altında başlattığı politikalarda aktif yer aldı. Kadınların mücadelesiyle 1931'de Meclis’te yeni bir Medeni Kanun kabul edildi. İlk kez boşanma hakkını kazanan kadınlar ancak ‘belli koşullar’ şartıyla boşanma hakkını kullanabildi. Evlilik yaşı kız çocukları için 15, erkek çocukları için 18’e yükseltildi. Tahran Üniversitesi'nde eğitim almaya başlayan kadınlar, akademik kadrolarda da yer aldı.

Çarşaf yasaklandı

Kadınlar için zorunlu olan “çarşaf” 1936'da yasaklandı. Çarşaf giymeye devam eden kadınlara yönelik hanedanlığın baskıcı uygulamaları çarşafı “siyasal simge” haline getirdi. Sosyal özgürlüklere yönelik iyileştirmeler olsa da tüm siyasi partilerin Hanedanlığın kontrolünde olması nedeniyle siyaset yapma özgürlüğü olmadı. Basın özgürlüğünün de yok sayıldığı bu dönemin sonuna doğru kadınların kazandığı hakları da tek tek ellerinden alınmaya başlandı.

Beyaz Devrim

1941 yılında Rıza Han Şah’ın döneminin sona ermesiyle büyük oğlu Muhammed Rıza Şah Pehlevi geldi. 1953'te Başbakan Muhammed Musaddık İngiltere ve ABD'nin girişimiyle devrildi. 1962'de ABD desteğiyle "Beyaz Devrim" adının verildiği ‘ulusal kalkınma ve modernleşme’ adı altında programlar başlatıldı.

Medeni haklarını elde etti

Çok kadınla evliliğe karşı ve oy hakları için büyük mücadeleler veren kadınlar, 1962 yılında “oy hakkını” elde etti. 1968'de çıkarılan Aile Koruma Yasası’nda da kadınların lehine düzenlemeler yapıldı. 1975'de kabul edilen Aileyi Koruma Yasası’nda kız çocuklarının evlilik yaşı 18'e çıkarıldı, çok kadınla evlilik eşin yazılı onayına bağlandı. Boşanma erkeklerin “boş ol” sözüne bağlı olmaktan çıkarılarak, resmi nikah şartı getirildi. Boşanmak isteyen kadınlar ve erkeklere Aile Mahkemelerine gitme zorunlulukları getirildi. Çocukların velayetine mahkemeler bakarken, kocanın ölümünden sonra kadın çocuk velayetini alabildi. Kürtajın uygulanması hiçbir zaman yasalaştırılmasa da kürtaj yapanlara yönelik cezalar esnetildi. Tecavüz ve kadının hayatının riske gireceği gibi durumlarda kürtaj hakkı tanındı.

Kadınlar bu defa da Molla rejiminin hedefi oldu

1978’de yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar nedeniyle sokaklara çıkan halklar, Pehlevi hanedanlığına karşı protestolara başladı. Her toplumsal kesimden, sınıftan milyonlarca kadın da ekonomik, sosyal ve yasal hakları için Pehlevi hanedanlığına karşı protestolarda yer aldı. Ancak Pehlevi döneminin sona ermesinin ardından “Molla Rejimi” hakimiyetini kurdu.

Yazılı ve yazılı olmayan ‘şeriat’ yasaları getirildi

Şii Mollalar, Aileyi Koruma Yasası’na ve yasal reformlara karşı çıktı. Bu defa da Şii Mollalar kadınlara “çarşaf” giymesi için baskı uygulamaya başladı. 1979’da İslam Cumhuriyeti ilan edildi. Yazılı ve yazılı olmayan “şeriat” yasalarıyla yeni bir baskı rejimi başladı. Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetimi, “ahlaki değerlerin koruyucusu” olarak gördüğü kadınlara, “şeriat” yönetimi ile yasaklar, baskılar ve kısıtlamalar getirdi.

Kadınların hakları geri alındı

Kadınların uzun soluklu mücadelelerle kazandıkları hakları yine bir bir geri alınmaya başlandı. Ayetullah Ruhullah Humeyni kararnameleriyle, 1979’da kadınların mahkemelerde hakim olması yasaklandı, Aileyi Koruma Yasası kaldırıldı. Kamusal alan dahil kadınlara “İslam kurallarına göre” giyinme, başörtü takması, uzun ve bol kıyafetler giymesi zorunlu hale getirildi. Erkeklerin kıyafetlerine herhangi bir kısıtlama getirilmedi. Başörtüsü takmayan kadınlara hapis ve para cezaları getirildi. Evli kadınların okullara gitmesi yasaklandı, evlilik yaşı kız çocukları için 13'e düşürüldü.

8 Mart’ta kadınlardan büyük protesto

7 Mart 1979'da Ayetullah Ruhullah Humeyni, başörtüsü takmayan kadınların "çıplak sayılacağını" duyurduğu kararnameler yayınladı. Ancak kadınlar buna sessiz kalmadı. Örgütlenmelerine hız veren kadınlar, siyasi partilerin kadın kollarını oluşturdu. Kadın örgütleri “koalisyon” adı altında birleşti. 1980 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde 100 bini aşkın kadın, rejimin baskı politikalarına ve zorunlu başörtüsüne karşı Tahran sokaklarında protestolar gerçekleştirdi. Erkeklerin de katıldığı ve 6 gün devam eden protestolar şiddetle bastırıldı. Birçok kadın siyasetçi ve aktivist tutuklandı.

Yasalarla eşitsizlik ve ayrımcılık derinleştirildi

Bir taraftan kadınların mücadelesi sürerken bir taraftan da yasalarla aleyhlerine düzenlemeler devam etti. 1980 yılında “zorunlu örtünme yasası” Meclise sunuldu. Bütün siyasi partiler yasaklanırken, tüm hareketler şiddetle bastırıldı. 1984'te kadınlar için açılan ilk dini okullarda sadece kadın öğretmenler yer alabildi. “Anayasal İslam Hukuku” ile Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Aile Hukuku kadınların aleyhine yeniden düzenlendi. Böylelikle yasalarla eşitsizlik ve ayrımcılık derinleştirildi.

Cezai ehliyet yaşı kız çocuklarında 9 yaşa düşürüldü

Aralarında kan bağı olmayan kadın ve erkeklerin bir araya gelmesi yasaklandı. Eğlence yerleri kapatıldı. Otobüslerde erkeklerden ayrı en arkada oturmak zorunda kalan kadınlara, bütün kamu kuruluşlarına “ayrı kadın kapıları”ndan girme zorunluluğu getirildi. Kadınların, erkeklerin görebilecekleri halka açık yerlerde spor faaliyetlerine katılması yasaklandı. Kız öğrencilere sadece kadın öğretmenler tarafından eğitim verilmeye başlandı kadın öğretmenlerin olmadığı okullar kapatıldı. Cezai ehliyette ise, erişkinlik ve hukuki sorumluluk yaşı erkek çocukları için 15, kız çocukları için 9 yaş olarak yeniden düzenlendi.

Siyasallaştırılan ‘çarşaf’ yeniden zorunlu hale getirildi

1980'de getirilen kıyafet kurallarıyla kadınlara, her yerde elleri ve yüzleri dışında bütün vücutlarını örtecek “çarşaf” giyme zorunluluğu getirildi. Makyaj yapmak yasaklandı. Kıyafet kurallarına uymayanlara para cezası, kırbaç cezası, bir aydan bir yıla kadar değişen hapis cezaları getirildi. Evli kadınların çalışması kocasının yazılı iznine bağlandı. Hakim olmaları yasaklanan kadınların, sorgu hakimi veya savcı yardımcısı olsa da karar yetkisi olmadı.

Erkeklere çok kadınla evlilik hakkı tanındı

Sadece kadın dinleyiciler önünde şarkı söyleyebilen kadınların dans etmesi yasaklandı. Erkeklere 4 kadınla evlilik yapma hakkı tanındı. Kadınların yurt dışına çıkabilmesi için kocalarının onayı şartı getirildi. Erkek kadını istediği zaman hiçbir gerekçe göstermeden boşayabilecekken, kadın ancak yasadaki koşullardan birini kanıtlaması halinde boşanabilecekti. Kadının boşanma talebi ise kocanın onayına bağlandı.

Eş ve anne olmaları dışında hak tanınmadı!

Kadına sadece ‘eş ve anne olma’ görevi veren İslam rejimi, erken emeklilik vaadiyle kadınları eve göndermeye çalıştı. Kamu kurumlarında çalışmaları engellenen milyonlarca kadın, özel sektörde çalışmaya başladı. Kadınlar, ekonomi, eğitim, kültür sanat, edebiyat, spor alanlarında çalışmaya başladı. Üniversitelerde öğrencilerin yarısından fazlasını kadınlar oluşturdu. İslami rejim kadınların örgütlü gücünün açığa çıkması üzerine kuralları esnetmek zorunda kaldı.

En gerici yasalar kabul edildi

Farklı kesimlerden kadınlar, özgürlüklerine karşı giderek baskılarını artıran İslam rejimine karşı ittifaklar oluşturdu. Kadınların mücadelesi karşısında 1997'de Molla Muhammed Hatemi'nin yönetime gelmesiyle kurallarda esneklikler yapılsa da birçok alanda baskılar da arttı. Parlamentoda İran tarihinin en gerici yasaları kabul edildi. Bu yasalarla bütün sağlık ve eğitim kurumları kadın ve erkek olarak ayrıldı, kadın öğretmenlerin 10 yaşından büyük erkek çocuklarına öğretmenlik yapması yasaklandı. Erkek öğretmenlerin kız okullarında çalışması yasaklandı. Dergi kapaklarında ve gazetelerde kadın fotoğraf ve resimlerinin basılması yasaklandı. Bu dönem de kadınlar yasaklara karşı yine de fikirlerini, taleplerini ve eleştirilerini dile getirmekten çekinmedi.

Yönetimi devralan ‘erkekler’ kadınları tehdit olarak görmeye devam etti

Muhammed Hatemi’nin yerine 3 Ağustos 2005 -3 Ağustos 2013 yıllarında yönetimi devralan Mahmud Ahmedinejad döneminde de en ağır bedeli yine kadınlar ödedi. Kadınların elde ettikleri kazanımları yine “İslam” gerekçe gösterilerek çoğu geri alındı. Mahmud Ahmedinejad da kadınların kamusal alandan izole edilerek eve hapsolmasına yönelik politikaları hayata geçirdi. Kadınların haklarına yönelik yayın yapan dergiler, gazeteler kapatıldı. Kadının asli görevinin ‘çok çocuk doğurmak’ ve ‘eşine her daim hizmet etmek’ olarak gören Mahmud Ahmedinejad, çarşaf giydirdiği eşini de İranlı kadınlara ‘örnek’ olarak gösterdi.

2005’in Haziran ayında kadınlar İslam Anayasasını, Cumhurbaşkanlığına aday olamamalarını ve spor müsabakalarına alınmamalarını 3 ayrı tarihlerde yaptıkları eylemlerle protesto etti. Kadınlar, 2006 yılında aleyhlerine olan yasaların değişmesi talebiyle “Bir Milyon İmza” adıyla kampanya başlattı. Kadınların her protestosu şiddetle bastırıldı. Mahmud Ahmedinejad’dan sonra 2013’de Hasan Ruhani, 2021’de İbrahim Reisi dönemi başladı. İslam rejimi yönetimini devralan “erkekler” değişse de kadını tehdit olarak gören zihniyet devam ederek baskılarını sürdürdü.

Kürt kadın aktivistlere yönelik ayrı politikalar uygulandı

İran İslam rejimi, Kürt kadınlarına yönelik işkence ve tutuklamalarla farklı politikalar da yürüttü. Kürt kadını Ferinaz Xosrowanî, 4 Mayıs’ta Mahabad'ta çalıştığı Tara Oteli'nde İran rejimine bağlı istihbarat örgütü ‘İtlaat’ elemanlarının tecavüzünden kurtulmaya çalışırken yaşamını yitirdi. Tecavüz girişiminin faillerinin ortaya çıkarılmaması üzerine halk, Tara Otelini ateşe verdi. Mahabad’da sokağa çıkan halk OHAL kararıyla bastırılmaya çalışıldı.

Kürt kadın aktivist Zeyneb Celaliyan da Kirmanşah’da 2008 yılında tutuklandı. İdam cezası alan Zeyneb Celaliyan’ın idam cezası daha sonra Aralık 2011'de müebbet hapis cezasına çevrildi. En ağır işkencelerden geçirilen Zeynep Celaliyan, defalarca açlık grevine girdi. Zeyneb Celaliyan, uluslararası yürütülen kampanyalara rağmen serbest bırakılmıyor.

2010 yılında Tahran’da Evin Cezaevinde tutuklu olan Kürt kadın aktivist Şirin Elem Huli “Anneler Günü”nde idam edildi. Aynı cezaevinde kalan arkadaşları Şirin Elem Huli’yi “Suçlu olanlar dahil herkes ondan güç alıyordu. Duruşundan dolayı. Çok güçlü bir kızdı. Ağır işkencelere rağmen hiç konuşmadı” sözleriyle anlattı.

Kadınların sokaktaki tek kişilik eylemleri toplumsal eylemlere dönüştü

2010’lu yıllardan itibaren ortaya çıkan hemen hemen bütün gösterilerde kadınlar aktif olarak yer aldı. Kadınlar kimi zaman, sokaklarda başörtüsüz dolaşarak ya da belirlenen kıyafet kurallarının dışına çıkarak “sivil itaatsizlik” eylemleriyle “sessiz direnişlerini” hep sürdürdü. Kadınların tek kişilik sivil itaatsizlik eylemleri de toplumsal eylemselliklere dönüştü.

Başörtüsüz fotoğraflarını paylaştılar

Muhalif gazeteci Masih Alinejad, 2014’te zorunlu başörtüsünü protesto amacıyla başörtüsüz şekilde araba kullandığı bir fotoğrafını dijital medyada paylaştı. Masih Alinejad’ın İranlı kadınlardan da başörtüsüz fotoğraflarını “Benim Gizli Özgürlüğüm” isimli dijital medya hesabında paylaşma çağrısına iki gün içinde 30 bini aşkın İranlı kadın başörtüsüz fotoğrafını sayfaya yükleyerek karşılık verdi. Yine 2016’da başörtüsüz fotoğraflarını dijital medyada paylaşanların tutuklanmasını protesto amacıyla saçlarını kazıtan İranlı kadınlar, kazıtılmış saçlarıyla çekilmiş fotoğraflarını dijital medyada paylaşarak eylemi kitleselleştirdi.

Vida Movahed’le ‘Beyaz Çarşamba’ eylemleri

Vida Movahed, 28 Aralık 2017’da Tahran’ın en kalabalık Enghelab (Devrim) Caddesi’ndeki bir elektrik kutusunun üzerine çıkarak beyaz başörtüsünü bir sopaya bağlayıp sallayarak sivil itaatsizlik eylemi yaptı. Vida Movahed’in başlattığı bu eylem kadınlar tarafından sahiplenilerek ilk olarak her Çarşamba günü beyaz başörtülerle “Beyaz Çarşamba” eylemine dönüştürüldü. Daha sonra kadınlar kalabalık bir şekilde korkusuzca farklı şehirlerde cadde ve sokaklarda, farklı renkteki başörtülerini çıkarıp sallayarak eylemi toplumsal bir eyleme dönüştürdü.

Vida Movahed gözaltına alınıp serbest bırakılsa da eylemi tekrarladığı için yeniden gözaltına alınarak “Başörtüsünü çıkararak sapıklığı ve ahlaksızlığı teşvik etme” suçlamasıyla 8 ay tutuklu kaldı. 29 Ocak’ta da Nergiz Hüseyin aynı yerde eylemi tekrarladığı için tutuklandı.  Kendi tercihleriyle başörtüsü takan kadınlar da bu eylemlere destek vererek kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olma taleplerini destekledi.

Seher Xudeyari mahkeme önünde kendisini yaktı

Futbol maçlarını izlemeleri “yabancı bir erkeğin vücudunu izlememesi” gerekçesiyle yasaklı olan kadınlar, erkek kıyafetleri giyinerek "sivil itaatsizlik" denebilecek eylem tarzıyla stadyuma girdi. 2019 yılında İstiklal Kulübü'nün forma rengi nedeniyle "Mavi Kız" olarak anılan Seher Xudeyari, Mart ayında takımının Asya Şampiyonlar Ligi'nde Birleşik Arap Emirlikleri'nden El Ayn'la oynayacağı maçı seyretmek için Tahran'daki Azadi Stadyumu'na kılık değiştirerek girmeye çalıştığı sırada gözaltına alındı.

Veramin Hapishanesinde 4 gün tutulan Seher Hüdeyari, şartlı serbest bırakıldı. Hakkında 6 ay hapis cezası verilen Seher Hüdeyari, bu durumu protesto etmek için Tahran Devrim Mahkemesi önünde kendini yaktı. İstiklal futbol takımı taraftarı Seher Hüdeyari, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.  Seher Hüdeyari’nin yaşamını yitirmesinin ardından kadınların stadyumlara giriş yasağı milli maçlarla sınırlı tutularak kaldırıldı. Belirlenen kıyafet kurallarıyla da olsa İran’da kadın futbol takımı oluşturuldu. 2023’de ise İran Futbol Federasyonu, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin kadınların futbol stadyumlarına girebileceğini açıkladı.

Jina Mahsa Amini dönüm noktası oldu

2009-2023 yılları arasında da sokaklar hep direniş halinde oldu. Kırbaç, idam, hapis cezalarına rağmen korku duvarlarını yıkan kadınlar, kendilerine dayatılan yaşama karşı özgürlükleri için direnmeye devam etti. 2022 yılından bu yana da Jina Mahsa Amini’nin katledilmesi de kadınlar ve halklar için bir dönüm noktası oldu.

İran’da kadınlar yaklaşık 44 yıldır “zorunlu başörtüsü”ne karşı koyuyor, temel insan hakları için mücadele ediyor. Saqqız’lı 22 yaşındaki bir Kürt kadını olan Jina Mahsa Amini, 16 Eylül 2022’de gezmek için gittiği Tahran’da ‘ahlak polisleri’ tarafından kuralına göre başörtüsünü takmadığı bahanesiyle katledildi. Gözaltında polisler tarafından darp edilmesi sonucu Tahran'daki Kasri Hastanesi’nde kaldırılan Jina Mahsa Amini burada yaşamını yitirdi.

‘Sevgili Jina asla ölmezsin!’

İran yetkilileri, Jina Mahsa Amini’nin cenazesini gece saatlerinde kimse olmadan gömmeye çalıştı. Ancak ailesi buna tepki göstererek, Jina Mahsa Amini’yi ertesi sabah “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla toprağa verdi. Mezar taşına “Sevgili Jîna, asla ölmezsin! Adın sembol olur!..” yazıldı. Öyle de oldu. Jina Mahsa Amini’nin gözaltına alınışı ve katledilişi İranlı gazeteciler Niloofar Hamedi ve Elahe Mohammadi tarafından haberleştirilmesinin ardından protestolar başladı. 1979 İslam rejiminden sonra İran’da ilk kez her kesimin içinde yer aldığı geniş çaplı protestolar devam etti.

Jin Jiyan Azadî ayaklanması tüm ülkeye yayıldı

Kadınların öncülüğünde umut ve öfkeyle başlayan protestolar Kürt, Beluci, Arap halkların da içinde yer aldığı “Jin Jiyan Azadî” ayaklanmasına dönüştü. İran ve Rojhilat Kurdistan’da “Jin Jiyan Azadî” felsefesiyle son yılların devrim niteliğini taşıyan en büyük ayaklanması dalga dalga yayıldı. 31 eyalet ve 100’den fazla şehirde İslam Cumhuriyeti'ne karşı sokaklara çıkan halklar, “Ya özgürlük ya özgürlük”, “Diktatöre ölüm”, “Jin jiyan azadi” sloganlarıyla direndi. Sadece zorunlu başörtüsüne karşı bir başkaldırı değil, tüm halkların siyasal, ekonomik, sosyal tüm haklarının ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasına yönelik başkaldırı oldu.

Öncülüğünü yaptıkları ayaklanmada geri adım atmayan kadınlar, kararlılıkla ve taviz vermeden tutuklanmayı ve katledilmeyi göze alarak sokaklarda çeşitli eylemlerle sivil itaatsizliklerini sürdürerek rejimi temelinden sarsmaya devam ediyor. İslam rejiminin “siyasi simgesi” olan başörtülerini çıkaran, yakan kadınlar, saçlarını keserek, dans ederek itaatsizlik eylemlerine devam etti.

Kız öğrenciler hedef alındı zehirlenmeler yaşandı

Başkent Tahran başta olmak üzere, Meşhed, Zencan, Erak, Kürdistan, Senendec, İsfahan, Mazenderan, Şiraz, Hemedan, Kazvin şehirlerinde bulunan üniversitelerde öğrenciler protesto gösterileri düzenledi. Yurtlara yapılan baskınlarda gözaltına alınan öğrencilerden bazıları, eğitim gördükleri üniversitelerin kampüslerine girişlerinin süresiz olarak yasaklandığını bildiren kısa mesajlar aldıklarını açıkladı. Bazı üniversitelerde ise öğrenciler kantinlerde kadın ve erkek öğrencileri birbirinden ayıran duvarları yıktı. Ayaklanmayı destekleyen kız öğrenciler de bulundukları okullarda başörtülerini çıkararak sivil itaatsizlik eylemleri yaptığı için rejim tarafından hedef alındı. Kasım 2022’den bu yana Rojhilat Kurdistan ve İran’da ‘kız okullarında’ zehirlenme vakaları yaşandı. Okullara düzenlenen kimyasal saldırılarda kız öğrenciler zehirlendi.

Ayaklanma şiddetle bastırılmaya çalışılıyor

İran rejimi, dünyanın dört tarafından desteklenen “Jin Jiyan Azadî” ayaklanmasını, bastırmak için her türlü şiddet yöntemine başvurdu. Bin 500’den fazla kişinin katledildiği ayaklanmada, katledilenlerin 100’ü ise 18 yaşında. En az 60 bin kişi tutuklandı. Tutuklananların en az 110’una idam cezası verildi. Protestolara katıldıkları gerekçesiyle 10’u aşkın kişi idam edilirken, eski tutuklulardan da birçok kişi idam edildi. İran İnsan Hakları Merkezi, 2023 Mart ve Mayıs aylarında 138 kişinin idam edildiğini duyurdu. 200’den fazla kişi güvenlik güçleri tarafından kaçırıldı. Kaçırılanların büyük çoğunluğu çocuklar. Hengaw İnsan Hakları Örgütü, en son yaptığı açıklamada tutuklanan yüzlerce Kürdün sadece 201’inin kimliklerinin tespit edildiğini belirterek, 201 Kürt yurttaşa toplam 715 yıl 6 ay 17 gün ağır hapis cezası verildiğin vurguladı.

Katledilenlerin ailelerine baskılar

Ayaklanmada katledilenlerin aile üyeleri de keyfi olarak gözaltına alınıp tutuklanıyor. Katledilenlerin mezarlıkları tahrip ediliyor, mezarlıklardaki barışçıl toplanmalara sert kısıtlamalar getiriliyor. Jina Mahsa Amini’nin de mezarı tahrip edilen mezarlar arasında.

Kadınların ülkeyi terk etmesi yasaklandı

İran rejimi ayaklanmayı bastırmaya yönelik yasal düzenlemeler ve tutuklamalara devam ediyor. Bazı yeni yasal düzenlemeler ve tutuklamalar şöyle;

*Yine İran Parlamentosu Yargı ve Hukuk Komisyonu, kadınların erkek vasisinin izni olmadan ülkeyi terk etmesini yasaklayan bir yasa tasarısının onaylandığını duyurdu.

*İran parlamentosu, “başörtüsü kurallarını” ihlal eden kadınların daha ağır şekilde cezalandırılmaları için bir adım daha attı! Aylardır tartışmalara konu olan yasa tasarısı onaylandı. Son hali verilen tasarıyla, “İslami kıyafet kurallarına uyulmaması” halinde para ve hapis, meslekten men, mal varlıklarına el konulması gibi cezalar öngörülüyor.  İranlı olmayan kadınlar yasalara uymadıkları takdirde ülkeden sınır dışı edilebilecek.

*Ayaklanmayla beraber 10 ay boyunca durdurulan ‘ahlak polisi’ devriyeleri yeniden göreve başladı.

*Jina Mahsa Amini’nin babasıyla röportaj yapan gazeteci Nazila Maroofian 4 defa tutuklandı. Tahran'ın sembolik yapılarından Azadi (Özgürlük) Kulesi'nin önünde dans ederken çekilen videoları dijital medyada yayınlanan Astiaj Haghighi ve Amir Mohammad Ahmadi, tutuklandıktan aylar sonra toplam 21 ay hapis cezasına çarptırıldı.

*İran Devrim Mahkemesi, Jîna Mahsa Amini’nin gözaltında hayatını kaybetmesiyle başlayan protestoları desteklediği gerekçesiyle belgesel yönetmeni Müjgan İlanlu’ya ayrıca 74 kırbaç cezası verdi ve 2 yıl boyunca dijital medya yasağı getirdi.

*Protestolara destek veren İranlı oyuncu Mitra Heccar tutuklandı.

*İran’da Evin Cezaevi’nde 3 Ekim 2022 tarihinden bu yana tutuklu bulunan aktivist Bahareh Hedayat, açlık grevine başladı.

* Oyuncular Hengameh Ghaziani ve Katayoun Riahi dijital medya paylaşımlarıyla “isyanı teşvik ve tahrik edici” eylemde bulunmak suçlamasıyla gözaltına alındı. Ayaklanmanın şiddetle bastırılma girişimlerini eleştiren 52 yaşındaki Hengameh Ghaziani başörtüsünü çıkardığını söylemişti.

İranlı kadınların mücadelesi sınırları aştı

Tüm bu baskı, tutuklama, işkencelere rağmen İran ve Rojhılatlı kadınların, direnişi sürüyor. Dünyanın dört bir tarafından her kesimden kadınlar “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla sokaklara çıkarak karanlığa karşı direnen İranlı kadınlarla dayanışma içinde oldu. Türkiye ve Kurdistan illerinde de kadınlar sokaklara çıkarak kestikleri saçlarıyla dayanışma içinde oldu. Birçok ülkenin kadın sanatçıları da protestolara destek verdi.

İranlı yönetmenler Bahman Ghobadi ve Asghar Farhadi’nin İran’daki protestolar için Kürtçe ve Türkçe çağrıyı içeren imza kampanyasına aralarında Melisa Sözen, Özge Özpirinççi, Zehra Çelenk, Nur Sürer, Yeşim Büber’in de olduğu 427 sinema emekçisi imza attı. Sinema emekçileri İranlı kadınlara “Yanınızdayız, kardeşiniziz” diye seslendi.

Fransa'dan da 50'den fazla oyuncu ve müzisyen, İspanya’da 70’ten fazla sanatçı, İranlı kadınlara destek için saçlarını kesti. İranlı kadınlar için özgürlük çağrısı yapan ünlü isimler arasında Isabelle Adjani, Juliette Binoche, Marion Cotillard, Julie Gayet, Charlotte Gainsbourg, Isabelle Huppert ve İranlı kadınların hikayesini anlatan Persepolis filmiyle dünyada tanınan İran asıllı Fransız sanatçı Marjane Satrapi de yer aldı.

Şarkıcı ve söz yazarı Shakira da dijital medya hesabından protestolara destek verdiğini duyurdu. Shakira, yaptığı paylaşımda, "Kalbim, Mahsa Amini'nin ailesiyle, İranlı kadın ve kız öğrencilerle ve ifade özgürlüğü için savaşan herkesle birlikte" dedi.

İran rejimini temelden sarsan ayaklanma başta Kurdistan ve Ortadoğu coğrafyasında olmak üzere bütün dünyadaki kadınlara ilham ve umut olmaya devam ediyor. Dünyadaki kadın hareketlerine de direnç veren ayaklanma, küresel kadın dayanışmasının ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.