‘Jin, Jiyan, Azadî’ ayaklanması 3’üncü yılında: Ayaklanma kadın kurtuluşunun özüdür
“Jin, Jiyan, Azadî” ayaklanmasının yıldönümünde Elham Mozaffari ve Samaneh Moridi, “Kadınlar özgürlüğün sesini duydu ve ataerkil duvarları aşıyor. Zaferin anahtarı birliktir. Dolayısıyla birlik ve beraberlik olmadan hiçbir kazanım kalıcı olmaz” dedi.

MARÎA QEDÎMÎ
Sine- İran’ın Tahran kentinde 16 Eylül 2022 tarihinde 22 yaşındaki Kürt kadın Jina Emini “başörtüsü kurallarına uymadığı” gerekçesiyle ‘ahlak’ polisleri tarafından maruz kaldığı şiddet sonucu hayatını kaybetti. Jina Emini’nin katledilmesi sonrasında ülke çapında kadınlar öncülüğünde “Jin, Jiyan, Azadî” devrimci ayaklanması başlatıldı. Başlatılan ayaklanma yıllardır bastırılmış öfkenin ve özellikle kadınlara yönelik sistematik baskının simgesi hâline geldi. Doğu Kürdistan’da yükselen ve kısa sürede İran’ın dört bir yanına yayılan “Jin, Jiyan, Azadî” ayaklanması, sadece Jina Emini için değil, tüm kadınlar için adalet ve özgürlük talebinin sesi oldu.
Bugün, “Jin, Jiyan, Azadî” devrimci ayaklanmasının üçüncü yılında şu sorular yeniden gündeme geliyor: Kadınların mücadelesi hâlâ sürüyor mu, yoksa bastırılarak sessizliğe mi gömüldü? “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesi toplumsal hayatta karşılık bulabildi mi, yoksa unutulmaya mı yüz tuttu? Üç yılın ardından bu başkaldırının meyveleri görülmeye başlandı mı? Elham Mozaffari, bu soruların yanıtını en yakından bilenlerden biri. “Jin, Jiyan, Azadî” ayaklanmasına katıldığı için aylarca cezaevinde kalan Elham Mozaffari, fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz kaldı. O’nun hikâyesi bu mücadelenin bedelini ve kararlılığını gözler önüne seriyor.
‘Ayaklanmayla bambaşka bir dünya açıldı’
Ayaklanmanın üçüncü yılında duygularını ajansımıza anlatan Elham Mozaffari, "Bu üç yılda mücadeleyi bırakmayı bir an bile düşünmedim; aksine mücadeleyle yaşıyoruz. Devrimci ayaklanma genlerimizi, hayatımızı, özgürlüğümüzü uyandırdı ve bize yeniden kadın olduğumuzu hatırlattı. Bu süreçte hem iyi hem kötü pek çok şey yaşadık ama ‘Bir şey başarıldı mı?’ diye sorarsanız, bin kere ‘Evet’ derim. Benim ve birçok yoldaşımın hayatı bu ayaklanmadan önce ve sonra olarak ikiye ayrıldı. Daha önce hayatın sadece küçük bir köşesini görüyordum, şimdi ise gözlerimin önünde bambaşka bir dünya açıldı; gerçekleri gördüm. Benim için mücadele yalnızca bir hükümeti değiştirmek değil, aynı zamanda kadınları köleleştirmek ve hapsetmek isteyen ataerkil sistemi dönüştürmektir. Benim ve kadınların hayatlarını gasp eden ataerkil zihniyetle mücadele ediyorum” dedi.
‘Kadınlar ataerkil düzenin ağır saldırısı altında’
Son üç yılda İran’da ve özellikle Doğu Kürdistan’da kadın mücadelesinde yaşanan değişimleri değerlendiren Elham Mozaffari, sözlerine şöyle devam etti:
"Doğu Kürdistan’daki kadınlar çok yönlü baskı altında. Hem cinsiyetleri hem de milliyetleri nedeniyle sistematik bir şekilde eziliyorlar. Bir Kürt kadını olarak şunu açıkça söylemeliyim: Bir zamanlar kadını güç sahibi olarak gören kültürümüz, bugün ataerkil düzenin ağır saldırısı altında. Kadınlar yalnızca toplumsal rollerini kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda tamamen mülksüzleştirildi. Bu dışlanmayı kadın katliamlarında, zorla evlendirmelerde ve çocuk yaşta evlendirmelerde açıkça görmek mümkün. Kadınlar hâlâ köylerde ve şehirlerin varoşlarında adeta birer köle gibi yaşıyor; bunu görmezden gelmek mümkün değil. Toplum sadece şehir merkezlerinden ve üst sınıflardan ibaret değil. Evet, küreselleşmenin etkisiyle bazı kesimler belli ilerlemeler elde etti, ancak bu, kadın sorunlarının sona erdiği anlamına gelmiyor. Kadınlar hâlâ ayrımcılığa ve çok yönlü baskıya maruz kalıyor. Bu nedenle, kadın mücadelesinin gücünü değerlendirirken bu gerçekler göz önünde bulundurulmalı. O zaman görüyoruz ki mücadele, en ücra köylere ve toplumun en derin katmanlarına kadar nüfuz etmiş durumda. En uzak yerlerde bile kadınlar artık özgürlüğün sesini duydu ve ataerkil düzenin duvarlarını aşmaya başladı. ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesi sadece belli bir kesime değil, tüm kadınlara ait bir yaşam ilkesidir."
‘Mücadeleci kadınların sayısı her geçen gün arttı’
Kadın mücadelesinin son yıllarda zirveye ulaştığını vurgulayan Elham Mozaffari, "Gerçekçi olmalıyız; ayaklanmadan önce kadınlar adeta bir kış uykusundaydı ve mücadeleler dağınık, etkisizdi. Ancak bu süreçle birlikte kadın hareketi daha radikal bir hâl aldı ve mücadeleci kadınların sayısı her geçen gün arttı. Bu mücadele, artık yaş ya da cinsiyet sınırı tanımıyor. Kadınlar, ataerkilliğin toplumun doğal iradesi değil, yıllardır uygulanan sistematik kadın karşıtı politikaların ve yasaların bir sonucu olduğunu açıkça ortaya koydu. Bugün kadın mücadelesine verilen en büyük zarar, parçalanmadır. Kadınlar şunu bilmelidir ki bu çağda zaferin anahtarı, her düşünceye ve farklı yaklaşıma rağmen ortak zeminde birleşmektir. Birlik ve beraberlik olmadan hiçbir kazanım kalıcı olamaz" sözlerine dikkat çekti.
Tarihsel dönüm noktası
“Jin, Jiyan, Azadî” ayaklanmasının yıldönümüne ilişkin ajansımıza konuşan aktivist Samaneh Moridi ise, kadın mücadelesinin tarihsel bir dönüm noktasına ulaştığını belirterek, “Kadın mücadelemiz tarihe geçti ve gelecek nesiller bunu en büyük kazanımlardan biri olarak görecek. Son üç yılda kadınlar ve erkekler her geçen gün hakikate daha fazla yaklaşıyor. Eskiden her kadın evde ya da toplum içinde yalnız başına mücadele ederken, bugün ortak bir bilinç ve bakış açısı etrafında buluştu ve artık yalnız olmadıklarını biliyorlar. ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesi belli bir zamanla ya da mekânla sınırlı değil; kadın kurtuluşunun özüdür. Kadınlar ve erkekler, kadın özgürlüğünün aslında toplumun tümünün özgürlüğü anlamına geldiğini fark etmiş durumda. Bu nedenle kadın mücadelesi daha bütünlüklü, daha kapsayıcı bir yapıya kavuşmalı. Ve bizler, bu mücadelenin enerjisiyle zafere ulaşacağımız kararlılığı ve iradeyi göstermeliyiz” diye belirtti.
‘Kurtuluş tüm kadınların özgürlüğünde’
Güvensizliği ve bireyselleşmeyi bir kenara bırakmanın önemine dikkat çeken Samaneh Moridi, "Birliği sürdürülebilir bir kültüre dönüştürmemiz ve ayrımcı politikalara karşı her zaman uyanık olmamız gerekiyor. ‘Jin, Jiyan, Azadî’ devrimci ayaklanmasından önce kadınlar arasında böyle bir ortak iradenin varlığından haberdar değildim ve açıkçası pek umutlu da değildim. Ama şimdi, kadın mücadelesinin geleceğinin parlak olduğuna gönül rahatlığıyla inanıyorum. Hapishane ve işkence deneyimleri kararlılığımızı daha da güçlendirdi. Bugün hâlâ birçok yoldaşımız hapiste; onlar hayatı mücadelede görüyor, özgürlüğü sadece bireysel kurtuluşta değil, tüm kadınların özgürlüğünde arıyor. Ve bu büyük amaç uğruna canlarını ortaya koyuyorlar” şeklinde konuştu.