Hakikat ve anlam savaşçısı: Deniz Fırat

IŞİD’in Mexmûr’a 8 Ağustos 2014’teki saldırısında şehadete ulaşan Gazeteci Deniz Fırat’ı hakikat olarak tanımlayan Gazeteci Binevş Sarya, “Kadınların sesi olalım. Deniz olalım, Deniz’i yaşatalım” sözleriyle kadın gazetecilere seslendi.

DENİZ AKARSEL

Haber Merkezi- IŞİD çetelerinin Mexmûr'a yönelik 7 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıyı takip ederken 8 Ağustos 2014’te hedef alınan Gazeteci Deniz Fırat’ın (Leyla Yıldıztan) şehadetinin üzerinden 9 yıl geçti. DAİŞ çetelerinin Mexmûr ve Şengal’e yönelik saldırılarını kamuoyuna duyuran özgür basın emekçilerinden olan Deniz Fırat, genç yaşına rağmen zorlu ama anlamlı bir yaşamın sahibi oldu.

Çocukluğundan şehadetine kadar zorluklar içerisinde geçen kendi ülkesinde mülteci yaşamak zorunda bırakılan Deniz Fırat bu zor yaşamı, gazetecilik gibi zor bir meslekle sürdürdü. Hem bir devrimci hem de gazeteci olan Deniz Fırat, Wan’ın Van'ın Çaldıran ilçesine bağlı Hangedik (Xecîxatun) Köyü'nde 1984 yılında dünyaya gelir. Çocuk yaşta savaş ve göçle tanışan Deniz’in ve ailesinin yaşamı adeta soykırım ile karşı karşıya bırakılan Kürt halkının hikayesidir.

Aynı düşünce ve aynı inançla, aynı yolda yürüdüğü 3 kız kardeş Binevş, Sarya ve Deniz, farklı zamanlarda yaşamını yitirdi. Onlardan geriye kalan mücadele kararlılığı ve cesaret ise bugün milyonlarca kadına ışık olmaya devam ediyor.

Hakikat arayışçısı devrimci, gazeteci, kardeş Deniz Fırat’ı yoldaşı ve kardeşi kendisi gibi gazeteci olan Binevş Sarya anlattı. Sorularımızı yanıtlayan Binevş Sarya, Deniz’in hakikati ararken bir hakikate dönüştüğünü söylüyor.

‘Heval Deniz’in içinde bambaşka bir dünya vardı’

*Sizden kardeş Leyla’dan yoldaş Deniz’e Deniz Fırat’ı anlatmanızı istesek neler söylersiniz?

Heval Deniz’i şehadetinin 9’uncu yılında, Heval Sarya’yı da şehadetinin 24’üncü yılında saygı ve özlemle anarak başlamak istiyorum. Onları bir iki cümle ile dile getirmek kolay değil. Heval Sarya ve Heval Deniz 1992 yılında birlikte katılım yaptılar. Heval Sarya 8 Ağustos 1999’da Metina alanında, heval Deniz de 8 Ağustos 2014’te İŞİD’in Mexmûr’a saldırısını görüntülerken şahadete ulaştı. Heval Deniz’i anlatmak gerçekten zor. Bir gül bahçesini tanımlamak ne kadar zorsa Deniz’i anlatmakta o kadar zor. Heval deniz yaşam içerisinde de tıpkı adı gibi birisiydi. Bir denizin içinde nasıl ki tüm canlıların barındığı bambaşka bir dünya varsa, heval Deniz’in de içinde öyle bir dünya vardı. O’nun dünyasında tüm canlılara anlam biçme vardı. Arkadaşlarına da aynı ölçüde anlam biçiyordu. Her ne kadar kardeş olsak da biyolojik olarak bir bağımızda olsa birlikte büyüme şansımız olmadı. Uzun yıllar sonra birbirimizi gördük.  Heval Deniz’i bir palamut ağacına benzetirdim. Palamut ağacı gibi güçlü köklere sahipti. Palamutu ne kadar kessen de yaksan da kendisini yeniler ve büyümeye devam eder. Heval Deniz de tıpkı bir palamut ağacı gibi yüreğimde yer edinmiş güçlü ve çok sağlam bir kök. Bütün damarlarımda Deniz’e ait bir parça var ve bu parça hep yaşadı, yaşamaya da devam edecek. Heval Deniz’i iliklerime kadar hissediyorum diyebilirim. Gittiği her alanda etki yaratan iz bırakan bir kişiydi.

*Deniz 8 Ağustos’ta DAİŞ’in Mexmûr’a yönelik saldırısında hedef alındı. Şengal’in soykırım saldırısının da yıl dönümüydü geçtiğimiz günler. Şenagal gibi Mexmûr’da özel hedef alınan bir yer. Bugün ambargo, saldırı ve kuşatma tehlikesi altında. Kamp neden hedefte, özelde DAİŞ saldırısında neler yaşandı?

 

IŞİD, 2014 yılında NATO devletlerinin desteğiyle Ortadoğu’nun kanını emmeye çalıştı. Önderliğin de dediği gibi 3’üncü dünya savaşı 2003 yılında başladı. Bu savaş Ortadoğu’da ‘İslam’ adı altında IŞİD eliyle Ortadoğu halklarına karşı açıldı. IŞİD’in saldırıları ilk Şengal halkı üzerinde başlatıldı. 74 fermanla karşı karşıya kalan Şengal’deki Êzidî halkı, onca katliamlara rağmen inancından vazgeçmedi, inancına daha sıkı sarıldı. Êzidî halkı varlığını ve inancını korudu.  Aslına bakılırsa Kürtlerin ilk inancı Êzidi dini üzerinde geliştirilmiştir. Bu yüzden Êzidî halkına yönelik gerçekleştirilen saldırı aynı zamanda bütün Kürt halkının kültürüne, diline gerçekleştirilmiş saldırıdır. 3 Ağustos’ta Şengal’e saldırı gerçekleştirilirken 6 Ağustos’ta da Şehid Rüstem Kampı’na (Mexmûr Kampı) saldırılar düzenlendi. Art arda yapılan saldırılar tesadüf değildi, bilerek planlanmış bir saldırıydı.

Bilindiği üzere Maxmur halkının birçoğu, Kuzey Kürdistan’da Türk devleti tarafından 1994 yılında köylerinin yakılıp yıkılması nedeniyle göç etmeye zorlandı. Benim ailem de 90’lı yılların başlarında baskılardan dolayı yönünü Rojhılat Kürdistan’a çevirdi. Oradan da Mexmûr kampına yerleşti.

Esas amaç halkı Kürdistan topraklarından sürgün etmekti

Mexmûr halkı ilk defa bu tür saldırılarla karşı karşıya kalmıyor. 1994’ten 1998’e kadar farklı birçok kampta kaldılar.  Geliyê Gıyametê’den Etruşa, Ninova’dan Neh Dara’ya oradan da Mexmûr’a kadar zorlu bir mücadele verdiler. Gittikleri her kampta KDP ve Türk devletinin saldırısına uğradılar.Türk devleti Mexmûr halkını yok etmek istedi halen de istiyor. Mexmû Kampı, Irak sınırları içinde yer alıyor. Diğer kamplara müdahalenin esas amacı halkı Kürdistan topraklarından sürgün etmekti.

Mexmûr kampındaki yaşamı normal ele almak doğru olmaz. Çünkü halk toz deryasının içerisine hapsedildi bu yüzden yediden yetmişe zorlu yaşam mücadelesiyle karşı karşıya kaldı. Ancak 30 yıldan fazladır bu halk ayakta kalmaya direnmeye devam etti. Büyük bir inanç ve bağlılıkla toz deryasını yaşam alanına çevirdiler. 2014 yılında gerçekleşen saldırı Mexmûr halkını ortadan kaldırmaya dönük bir saldırıydı. T.C. devleti yıllardır yapamadığını İŞİD eliyle gerçekleştirmek istedi. Eğer Şengal ve Mexmûr İŞİD’e teslim olmuş olsaydı savaşın gidişatı çok farklı olurdu. Başûr Kurdistan’ın tümü işgal altına alınacak ve orada Kürtlük adına bir şeyden bahsetmek söz konusu olmayacaktı. Ancak Mexmûr halkı, YJA-STAR ve HPG gerillaların öncülüğüyle büyük bir katliamın önüne geçildi.Tabi bunda halkın örgütlü olmasının büyük bir etkisi var. Halkın yıllardır aldığı eğitimler, savunma bilincini açığa çıkardı. Eğer böyle bir örgütlülük olmasaydı, Mexmûr’da tıpkı Şengal gibi büyük bir katliamla karşı karşıya kalacaktı.

KDP ambargosu IŞİD saldırılarının devamıdır

3 yıldır KDP tarafından Mexmûr üzerine ağır bir ambargo uygulanıyor. Buda IŞİD saldırısının bir devamıdır. Fiziki katliamları başaramadıklarından dolayı farklı yollarla halkı sindirmeye çalışıyorlar. Ajanlaştırma, açlıkla terbiye etme gibi politikalarla yok etmek istiyorlar. Heval Deniz böyle bir süreç içerisinde Mexmûr’daydı, IŞİD’in saldırılarına tanık oldu. Heval Deniz Yoğun bir savaş içerisinde ve tüm imkansızlıklara rağmen kalemiyle, kamerasıyla sadece Mexmûr halkının değil aynı zamanda Şengal halkının da sesi de oldu. Heval Deniz saldırının başından itibaren Mexmûr milisleri ve gerilla güçlerinin yanında savaş sürecini takip eden ilk basıncılardandı ve direnişin sesi oldu. Heval Deniz şahadete ulaştıktan sonra telefonu elime ulaştı. Telefonu kapatmadım çünkü Şengal’den birçok aile heval Deniz’in telefonu aracılığıyla gerillalara ulaşıyordu. Aileler benimle konuştuğunda beni Deniz zannediyorlardı. Çünkü sesimiz benziyordu. Bende onlara Denizin şahadete ulaştığını söylemedim. Çünkü acılarına bir acı daha katmak istemdim. Bu yüzden uzun bir süre heval Deniz gibi konuştum onlarla. O süreç içerisinde anladım ki heval Deniz sadece basın aracılığıyla halka yardım etmemiş, bulduğu en küçük imkanı fırsata çevirip halkın hizmetine sunmuş.

‘Deniz anı anlamlandıran ve yaşayan biriydi’

*Deniz bir hakikat arayışçısıydı, sizde onun yolundan giderek gazeteci oldunuz? Deniz hakikati nasıl aradı? Bugün Kürt Kadın basını nasıl bir noktada?

Heval Deniz’in mücadelesi yedi yaşından şahadetine kadar devam etti. Sakine Cansız’ın yazdığı kitapta diyor ya ‘Hep kavgaydı yaşamım’ işte Heval Deniz’in de yaşamı hep kavga ve mücadeleyle doluydu. Anı anına yaşıyordu bu yüzden an önemliydi onun için. Tuttuğu günlükte de anı değerlendirmiş ve şöyle diyordu: ‘Eğer yaşadığım anın değerini bilmesem daha sonra keşkelerim, isyanlarım, dileklerim de olsa hiçbir şey ifade etmez. Bu yüzden yaşadığım anı değerli kılacağım.’ Heval Deniz böyle yaşıyordu. Anı anlamlandıran ve yaşayan bir kişiydi. ‘Keşke’ dememek için anında yoldaşlarına cevap oluyordu. Böyle katıldı Şengal ve Mexmûr direnişine. Halkın ve özgürlük savaşçılarının sesi olabilmek için feda etti kendisini. Bu yüzden birçok kanal, radyo ve ajanslarda çalışma yürüttü. Hiçbir çalışma alanının arasına fark koymadı çünkü amacının farkındaydı. Ne için, kim için, nasıl çalışma yürüttüğünün bilincindeydi. Heval Deniz sadece gazeteci değildi. Yeri geldiğinde bir savaşçı gibi savaşırdı. Mesela Mexmûr’daki milis güçleri anlatırlar, bazı arkadaşların silahları tutukluk yaptığında Heval Deniz gider, silahlarını kontrol eder ve tekrardan çalışır hale getirirmiş. Buradan da anlaşılacağı gibi Heval Deniz hem basıncı hem de savaşçı olarak savaş ortamında büyük bir rol oynamıştır.

Deniz dağları çok severdi

Heval Deniz günlüğünün bir bölümünde şöyle diyor; ‘Nasıl şehit düştüğüm önemli değil önemli olan bu dağlarda nasıl yaşadığım, nasıl gerilla olacağım ve bu dağları ne kadar sevdim, nasıl katıldım, nasıl anlamlandırdığım bunlar önemlidir’. Bu yüzden heval Deniz’in nasıl şahadete ulaştığını çok uzun anlatmayacağım. Nasıl dolu dolu yaşadığını anlatacağım. Deniz dağları çok severdi akşam patikalarda yürüdüğümüz zaman toprağa seve seve basardı ancak bitkilerin hayvanların incinmesini istemezdi. Yüksek bir dağın tepesine çıktığı zaman içi sevinçle dolardı. Etrafına hayranlık ve sevgiyle bakardı bende ona aşkla bakardım. Şimdi anlıyorum ki aslında Deniz’in yaşamı hakikat idi yorulmayan ve hiç durmayan bir arayıştı onunkisi. Birlikte aynı patikalarda yürüdük, aynı havayı soluduk aynı mücadelenin içerisinde yer aldık, aynı yolun yolcusuyduk ve aynı fikrin yoldaşıydık. Bu yüzden Deniz’in izinden gitmek o kadar da kolay değil. Heval Deniz ilk basın çalışmalarına girdiğinde radyoda Dengê Gerilla programı yaptı. Daha sonra Tanrıça Zilan dergi çalışmalarında kaldı. Bende ilk yıllarda aynı çalışmalarda yer aldım. Onun kaldığı çalışmalarda kalmayı yürekten istiyordum. Deniz gibi olmak istedim ama maalesef onun gibi olamadım ancak onu yaşatma sözünü veriyorum. Bazen bir çalışma yürüttüğüm de acaba Deniz olsaydı nasıl yapardı, nasıl düşünürdü, nasıl değerlendirirdi diye soruyorum kendime. Deniz, Gurbetelli Ersözlerin izinden yürüdü birçok kadın arkadaş da heval Deniz’in izinden gitti. Heval Nujıyan da bu arkadaşlardan bir tanesiydi. Nujıyan bir yazısında diyor: ‘Deniz benim öğretmenim oldu’ Deniz ile Nujiyan bir süre birlikte çalışma yürüttüler. Denizlerin, Nujiyanların, Dilşaların ve birçok mücadele yürüten arkadaşların yaratıkları imkanlarla birçok çalışma bu günlere gelmiştir.

Heval Deniz şehit düştükten sonra birçok çalışma gelişti. Kurulan kadın ajanslarına Ortadoğu Kadın Ajansı NuJINHA eklenti, Jin T.V kuruldu ve Deniz Fırat basın akademisi açıldı. Denizlerin, Gurbetellilerin, Dılşaların, Nujıyanların, Şilanların arkadaşları ne kalemlerini ne de kameralarını yerde bırakmadılar. Onların izinde çalışma yürüttüler. Bizler açısından önemli olan onları nasıl yaşatacağımızdır.

‘Kitap fikri heval Halil Dağ’ın düşüncesiydi’

*Şu an bitime yakın olduğunu bildiğimiz bir kitap çalışman var. Denizi ve aileni anlatıyorsun içerisinde. Biraz kitaptan bahsedebilir misin? Kitap yazma düşüncesi nasıl gelişti.

Şu an yazdığım kitap benim projem değildi, mücadeleye katılmadan önce ve sonrasında da 4 kardeşin hikayesi yazılması gerektiğini düşünüyordum. Ama kitap fikri heval Halil Dağ’ın düşüncesiydi. Halil Dağ, sadece basıncı değildi aynı zamanda dağın gerillanın diliydi. Heval Halil, heval Binevş, Sarya ve Deniz’le kalmıştı. Benim de tanıma fırsatım oldu. 4 kardeşle birlikte kalmıştı. Bazen, ‘Dört kardeşi bir fotoğraf karesine koyamadım’ derdi. Heval Sarya şehit düştüğünde, ‘Bu güzel arkadaş şehit düştü, kim güzelliğini dile getirecek şimdi’ dedi. Heval Binevş şehit düştüğün de onun için ‘Gülüşü Milyonlara bedel’ dedi. Heval Deniz için ise ‘Faraşin’in küçük gerillası” derdi. Avrupa’da şehit düşen heval Wesfî’nin (Hamza Yavuz) de böyle bir projesi vardı. Ben basında çalışmadan önce Deniz’e, Wesfî ve Halil hevallerin projesini hayata geçirmesini söyledim. En son 2014’te gördüğümde kitabı yazacağını söyledi ancak ne yazık ki oda şahadete ulaştı. Bu proje bana kaldı. Gönül isterdi ki Deniz yazsın çünkü o benden çok daha iyi yazacaktı çünkü heval Binevş ve Sarya ile çok kalmıştı ve yaşadıklarını çok daha iyi ifade edebilirdi. Arkadaşların bıraktığı mirası ben devraldım. Kitap çalışması halen sürüyor. Büyük bir uğraş gerektiriyor, daha bitiremedim. Sadece 4 kardeşin hikayesini değil ailenin göç hikayesi, 4 kız kardeşin hikayesi, Zelê de şehit düşen erkek kardeşim Delil’in hikayesi, Ranya’da açlıktan yaşamını yitiren küçük kız kardeşim Kürdistan’ın hikayesini ele alıyorum. Aslında bir Kürt ailenin hikayesi. Bu yüzden geniş kapsamlı bir çalışma gerektiriyor. Üzerinde çalışıyorum.

*Deniz’in ardılı kadın gazetecilere söylemek istediğin bir şey var mı?

Son olarak şunları söyleye bilirim herkes şu an Kürdistan dağlarında düşmanın yoğun saldırıları altında kimyasal silahlara rağmen basın çalışması yürüten arkadaşlara yardımcı olmalı. Arkadaşlarımız yaşlarından çok büyük bir sorumluluk altında, özgürlük gerillasının sesi olmaya çalışıyorlar. Bizim de onları hissedip elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Medya savunma alanlarında mücadele yürüten arkadaşların yoldaşları olalım. Nasıl ki Deniz son nefesine kadar savaştı şimdi aynı şekilde yoldaşları medya savunma alanların da direniyorlar. Kültür, dili, varlığı yasaklanmış bir halkın ve her türlü baskıya, işkenceye maruz kalan kadınların sesi olalım. Deniz olalım, Deniz’i yaşatalım.