Hak savunucusu Elhe Sadr: Barış kadınların iradesi ile gelecek
Ortadoğu’da kadınların değişimin öznesi olduğunu belirten Hak Savunucusu Elhe Sadr, gerçek barışın kadınların iradesi ile sağlanacağını söyledi ve kadınların rollerine dikkat çekti.
ŞEHLA MUHAMMEDİ
Haber Merkezi- Ortadoğu uzun süredir savaş ve çatışmalarla birlikte derin bir kriz içinde. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, tüm bölgeye barışın kapısını açabilecek bir süreç geliştirdi. Süreç Türkiye ve Bakur Kürdistan’da başlamış olsa da, etkisi sınırları aşarak çatışmaların yerine geçebilecek bir alternatif haline geldi. Kadınlar da bu sürece sahip çıkarak halkın içinden doğan gerçek bir barışı talep ettiler.
Hak savunucusu Elhe Sadr ile Ortadoğu’da yaşananları, Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve felsefesi ile gelişen süreci konuştuk.
*Ortadoğu’daki son savaşlar kadınların yaşamını nasıl etkiledi?
Ortadoğu toplumlarında kadınlar gündelik yaşamda fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetle yüz yüze. Çoğu küçük şehirlerde, köylerde ve yoksul kenar mahallelerde yaşıyor; tıbbi, sağlık, hukuki ve yasal desteklerden yoksun. Yoksulluk, kadınları yasal haklarından mahrum bırakıyor ve onları ev içi şiddet ile cinsel saldırılara daha açık hale getiriyor. Erkek egemen kültür nedeniyle eğitimleri sınırlandırılıyor; ‘aile reisi’ olan kadınlar, ailelerini ayakta tutabilmek için ağır işlerde çalışmak zorunda kalıyor
‘Kadınların direnişi hedef alınıyor’
Her ekonomik ya da ekolojik kriz, güçlülerin çıkarları uğruna savaşa ve çatışmaya dönüşüyor. Bu savaşlardan en çok kadınlar, çocuklar ve kırılgan gruplar zarar görüyor. Savaş; ailelerin dağılmasına, açlığa, şiddete, tecavüze, zorla evliliklere ve çocuk yaşta evliliklere yol açıyor. Umutsuzluk toplumsal ahlaki değerleri yok ediyor. Cinsiyetçilik ve milliyetçilik birleşerek kadınların direnişini hedef alıyor; devlet otoritesiyle birlikte onları baskı altına alıyor. Savaş sonrası göç ve zorunlu kaçış başlıyor. Kadınlar, yollarda ve kamplarda ağır şiddetlere maruz kalıyor. Bugün dünyada 100 milyon insan ülkesinden kaçmak zorunda kaldı, sınırda ve çadırlarda insanlık dışı koşullarda yaşıyorlar.
‘Kadınlar değişimin öznesi’
Yine de kadınlar yalnızca maruz kalan değil; aynı zamanda değişimin öznesi. Tarih boyunca, savaşları başlatan taraf olmadan, kendi yaşamlarını ve ailelerini korumak için çalıştılar. Tarımda, gıda üretiminde, atölyelerde yer aldılar; hatta Vietnamlı kadınlar gibi askeri araç-gereç üretimine katıldılar.
*Kadınların Ortadoğu’daki barış söylemindeki rolünü nasıl görüyorsunuz?
Kadınlar devlet şiddetini bizzat deneyimledi ve yasaların, mahkemelerin bu şiddetin parçası olduğunu biliyor. Sosyal, ekonomik ve siyasi kısıtlamalar, ev içi şiddetin yok sayılması ve protestoların bastırılması; erkek egemen ulus-devlet sisteminin kadınları korumadığını kanıtlıyor. Şerife Muhammedi, Pexşan Azizî ve Werişe Muradi gibi sadece sivil faaliyetlerinden ötürü hapsedilen ve idam tehdidiyle karşı karşıya kalan kadınlar bunun göstergesi.
Bu şiddet, kadınları daha savunmasız kılsa da kadınlar her zaman itiraz etti. Devlet-ulus, savaş ve sistematik şiddet arasındaki ilişkiyi anladılar.
‘Gerçek barış kadınların iradesiyle doğar’
1970’lerden sonra dünya çapında kadın hareketleri yükseldi: Pekin Konferansı, ABD’deki MeToo hareketi, Şili’deki kadın protestoları ve İran’da 2022’de Jîna Amini’nin devlet eliyle öldürülmesinden sonra doğan “Jin, Jiyan, Azadî” hareketi bunun örnekleri. Sayın Öcalan, “özsavunma mekanizması” kavramını geliştirdi; doğada ve insanda mevcut olan bir gerçeklik. Bunu gül örneğiyle anlatıyor: gülün güzelliği dikenleriyle korunur. Yalnızca savunmaya dayanan bir toplum onurlu bir yaşam sürdürebilir.
Kadınlar, erkek egemen sistemin ilk hedefledikleri oldukları için bu savunma mekanizmasına özellikle ihtiyaç duyuyorlar. Gerçek barış ne yukarıdan empoze edilir ne de küresel güçlerin vaatleriyle gelir; ancak toplumun içinden, kadınların bilinçli iradesiyle doğar.
Rojava Devrimi, Kobanê Direnişi ve “Jin, Jiyan, Azadî” hareketi; bireysel değil, kolektif bir mücadelenin mümkün olduğunu gösterdi. Kadınlar bilinç, örgütlülük ve dayanışmayla güçlendiklerinde; erkek egemen düzeni yıkabilirler. Ancak bu yolla halkların barış ve onurla yaşadığı bir dünya kurulabilir.
*Kadınlar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a mektuplar gönderdi. Bu mektuplar ne anlatıyor?
İran’dan ve Ortadoğu’nun farklı yerlerinden kadınların yazdığı bu mektuplar, bireysel ya da ulusal sınırların ötesinde; sürgün, kadınlara yönelik baskı ve sistematik cinsiyetçiliğe karşı mücadele mesajı taşıyor. Kapitalizm, din ve diğer ideolojiler tarafından dayatılan bu cinsiyetçiliğe karşı ortak bir ses yükseliyor.
Bugün eğer İranlı bir kadın böyle bir mektup yazacak olursa, öncelikleri; eşitsizlik, zorunlu başörtüsü, devlet şiddeti, yoksulluk ve kadınların temel haklarının yok sayılması olacaktır.
Halklar artık Öcalan’ın sunduğu değişim modelinin nasıl ilham kaynağı olduğunu ve gözleri önünde gerçeğe dönüştüğünü görüyor. Daha önce siyasi örgütler eşitlik şiarı atıyordu ama kendi içlerinde bile cinsiyetçilik hüküm sürüyordu.
Bugün ise Rojava’da yaşananlar, farklı halkların kendi dil, kültür ve gelenekleriyle yan yana, barış içinde yaşayabildiğini gösteriyor. Bu sadece umut değil, aynı zamanda büyük bir sevinç kaynağı. Çünkü başka bir dünyanın kurulabileceğini kanıtlıyor.
‘Kadın merkezli değişim yaşanıyor’
Yazılan mektuplar, Öcalan’ın kadın merkezli özgürlük görüşünü selamlıyor: “Kadın özgür olmadan toplum özgür olamaz.” Bu söz sol örgütlerin literatüründe de vardı; ancak onlar ulus-devlet modelini – işçi devleti adıyla bile olsa – terk etmediler. Tarih ise bunun asla eşitlik getirmediğini kanıtladı.
Bugün kadınlar görüyor ki, dünyanın bir yerinde, kadın merkezli bu değişim fiilen yaşanıyor. Cinsiyet eşitliği sadece bir slogan değil, farklı ulusların barış içinde bir arada yaşamı da mümkün. Bu gerçeklik, Mısır’dan Gazze’ye, Yemen’e kadar pek çok kadına ilham oldu.
Öcalan’ın en önemli vurgularından biri, erkeklerin zihniyetini değiştirmesi gerektiğiydi. Erkek egemen bakış açısıyla eşitlik ve barışın olmayacağını söylüyordu. PKK döneminde köylere gönderilen kadro bir kadın ve bir erkek birlikte, toplumsal cinsiyet ayrımını pratikte kırmak için görevlendiriliyordu. Erkek yoldaşın çayı kadın yoldaşa sunması bile, eşitlik mesajını simgeliyordu. Küçük gibi görünen bu davranışlar, büyük bir kültürel dönüşümün tohumu oldu.
Bugün Kürt kadınlarının mücadelesi, yalnızca Ortadoğu’da değil, tüm dünyada bir ilham kaynağına dönüştü. Kadınlar, bu modelin peşinden her zamankinden daha güçlü gidiyor.