Fas kadın hareketinin tohumları nasıl atıldı?
Fas’ta cinsiyet eşitliğinin sağlanması için verilen mücadelenin tarihsel gelişimini anlatan hak savunucusu Maria Zouini, toplumun gelişiminin kadın haklarının kazanılmasıyla mümkün olabileceğini belirtti.

RAJA KHAYRAT
Fas- Fas’ta oluşan kadın hareketinin karakteri 1970’li yıllarda yaşanan sol hareketlerin gelişimiyle oluştu. Bu dönemde öne çıkan kadınlar, ülkede kadın hakları konusundaki ilerlemenin temellerini attı. Kadınlar, yalnızca toplumsal adalet için değil, aynı zamanda cinsiyet eşitliği için de mücadele ettiler ve sol hareketlerin ideolojik çerçevesi, kadınların siyasi sahneye dahil olmasını sağladı ve onların liderlik rollerini güçlendirdi.
1980’li yılların ortasında özellikle kadın mücadelesi kimi yasaların değişimine de neden oldu. 2000’li yıllarda ise Kişisel Statü Kanunu’nun kabul edilmesi ‘kadınların sessiz devrimi’ olarak yorumlandı. Fas’ta kadınlar adına atılan adımlar, anayasa ve kanunlarda kadınlar lehine yapılan değişimler ve yaşanan tarihsel gelişimi insan hakları aktivisti, eski siyasi tutuklu Maria Zouini ile konuştuk.
*Fas'taki kadın hareketinin büyük bir kısmını eski sol örgütlerden gelen kadınlar oluşturuyor. Bu kadınların farkındalığı nasıl bir etki yarattı?
Bu sorunun cevabı aslında altmışlı ve yetmişli yılların sonlarındaki kuşakla ilgilidir. Bu örgütlere mensup kadınlara gelince, doğrudan veya dolaylı olarak ulusal hareketten etkilendiler; bu hareket, onlarda eşitliğin ve sosyal adaletin gerçekleştiği ileri, demokratik bir Fas için mücadeleye katılmanın gerekliliği konusunda bir farkındalık oluşturdu. Gerçek şu ki, ülkenin bağımsızlığı için oluşturulan ulusal hareket içindeki kadın ve erkeklerin mücadelesi, 60'lı yılların gençliğinde vatanseverlik ruhunu körükledi. O dönemde, Fas'ın önce sömürgecileri kovmak, ardından Fransız sömürgeciliğinden bağımsızlığını kazandıktan sonra bağımsız devleti kurmak için halk direnişinden başka bir şey konuşulmuyordu. Bağımsızlıktan sonraki dönemde Fas, iktidar mücadeleleri ve demokrasi tartışmalarından doğan birçok olaya da tanık oldu. Tüm bunların sonuçlarına 60'lı ve 70'li kuşaklar katlandı. Bu olaylar sonucunda binlerce genç tutuklandı. Bütün bunlar, demokrasi ve sosyal adalet mücadelesinin gerekliliği konusundaki farkındalığı aydınlatan bir meşale gibiydi.
Yetmişli yıllara kadar örgütlerde eşitlik mücadelesi ön planda değildi. Öncelik, birinin veya diğerinin stratejisine göre demokrasi veya halk devrimi mücadelesiydi. Kadınlar her türlü örgütte liderlik rolü oynuyordu ve kadın aktivistler kadın-erkek eşitliği tartışmasını gündeme getirdiğinde, kadın sorununun toplumun gelişmesinin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu hemen her alanda dillendiriyorlardı.
*O dönemde sol hareketlerde olan kadınların çoğu tutuklandı. Şimdi o kadınlar kadın hareketlerinde öncülük yapıyor. Bu geçmiş deneyimden kadınlar nasıl faydalandı. Bu deneyimi şu anda kadın hakları için nasıl kullanıyorlar?
Siyasi partilerdeki bazı kadın aktivistler, özellikle bu konudaki herhangi bir talebin reddedilmesinin ardından kadın haklarını savunmak ve geliştirmek için mücadele etmenin gerekliliğinin farkına vardılar. Bu farkındalık onları, genellikle Kişisel Statü Kanunu ile ilgili taleplerine tutunmaya yöneltti. Aynı zamanda o dönemde yasaklı örgütlerdeki kadın aktivistler de aynı gerekliliğin farkındaydılar ve bir yandan tutukluluk dönemlerinde dayanma becerilerinin yoldaşlarınınkinden daha az olmadığını anladılar. Kişisel deneyimime gelince, örneğin Derb Moulay Cherif'teki (Kazablanka şehrinin meşhur eski gizli hapishanesi) gardiyanların beni zayıflatmak için bana erkek ismiyle hitap etmeleri üzücüydü. Ancak bu, benim demokratik bir ülke için mücadeleyi sürdürme kararlılığımı ve gücümü artırdı. Bizi metanet ve özgüvenle mücadele eden kadın savaşçılar olarak kabul etmemelerinin nedeninin olduğunun farkındaydım. Bize yapılan işkencelere, aşağılamalara direndik. Tutuklandığımız ilkelere bağlı kaldık ve moralimizi yüksek tutmayı başardık.
O zamanlar toplumun, kadının insan haklarını ve erkeklerle eşitliğini tanıması için verilen mücadelenin toplumun ilerlemesi için kaçınılmaz ve gerekli olduğuna ve toplumun kadınları kendilerinin yarısı olarak görmek yerine insan olarak tanıması için kendimizi kabul ettirmeye çalışmamız gerektiğine inanmıştım.
*Sol örgütlerden gelen kadınların, haklar ve eşitlik talepleri konusunda daha bilinçli olduğu söylenebilir mi?
Kadın aktivistler tutuklama, hapis cezası ve eşlik eden işkenceden geçti. Bu durumda kadınlar kimi haklardan yararlanmadığını fark ettiler. Bu yüzden bu tarihsel koşulları savunmak için mücadele ettiler.
*Fas'taki kadın hareketi yasaların değiştirilmesinde ve kadınların kazanımlarının elde edilmesinde nasıl bir rol oynadı?
Kadın hareketlerinin etkisi, geçtiğimiz yüzyılın 40’lı yıllarından itibaren Safa kardeşlerle birlikte ortaya çıktı. 70’li yıllarda ise siyasi partiler ve örgütlerde mücadele veren kadınlar değişimi hızlandırdı. Seksenlerde ağırlıklı olarak kadın hakları alanında çalışan kadın dernekleri kuruldu. Fas'ta kurulan ve herhangi bir siyasi bağlantısı olmayan ilk bağımsız dernek olan Faslı Kadınlar Derneği de bu dönemde ortaya çıktı. Kadınlar oluşumlarıyla toplum içindeki gelişime eşlik ettiler.
Aktivistler, kadın haklarının savunulması ve geliştirilmesine yönelik taleplerin gerçekleşmesi için ittifaklar kurdular. Fas'ta bilinen ilk ‘aile kanunu’ olan 1958 tarihli Kişisel Statü Kanunu'yla yapılan reformlar kadınların önemli kazanımıydı. Evlilik yaşının yükseltilmesi, boşanma konusundaki gelişmeler, velayet hakkıyla ilgili kadınların gözetilmesi, çok eşliliğin yasaklanması gibi birçok kazanım elde edildi. Kadınların mücadelesi devam ediyor. Yasalar da gelişebilir. Kadınların haklarını güvence altına alan yeni bir yasanın talep edilmesinin zamanı geldi.