EŞİK’ten Türk Aile Bakanı’na: Nafaka hakkına dokunmak da bir şiddet!

EŞİK, Türk Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’a kadınların nafaka hakkına dokunmanın da bir şiddet biçimi olduğunu hatırlatarak, eşitsizlikleri daha da artıracak politikalardan vazgeçme çağrısında bulundu.

Haber Merkezi- Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Türk Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın bir basın toplantısında kadına karşı şiddeti önlemek kararlılığından bahsederken, kadınlara karşı ekonomik şiddet anlamına gelen nafaka hakkını sınırlandırmanın adil olacağını söylemesinin sürpriz olmadığını belirtti.

‘Nafaka hakkının sınırlandırılması seçim vaadiydi’

Yapılan yazılı açıklamada, nafaka hakkının sınırlandırılması iktidarın seçim sonrasına ertelenen bir “seçim vaadi” olduğuna işaret edilerek, “Esasen kadın haklarına dair birçok konuyu tartışmaya açan 2016 TBMM Boşanma Komisyonu Raporunda yer alan, o tarihten bu yana raftan bir indirip bir kaldırılan başlıklarından biriydi” denildi.

‘Bakan nafaka karşıtı derneklerin mensuplarını mağdur görüyor’

Bakan Mahinur Özdemir Göktaş’ın konuşmasında “mağduriyet gidermekten” kastının ne yazık ki seslerini duyuramayan binlerce gerçek nafaka mağduru kadın olmadığına vurgu yapılan açıklamada, “Nafaka hakkı karşıtlığını siyaset yapma aracı haline getiren çeşitli ‘mağdur’ derneklerinin mensuplarıydı” diye kaydedildi.

‘Yoksulluk nafakası tartışılamaz’

Medeni Kanun’da düzenlenen nafaka hakkına ilişkin “gerçeklerin” hatırlatıldığı açıklamada şöyle denildi: “Medeni Kanun’da; yoksulluk nafakası ‘boşanma durumunda yoksulluğa düşecek olan tarafa ödenir’ denmektedir. Küresel cinsiyet eşitliği skalasında son sıralarda yer alan ülkemizde evlilik yoluyla zenginleşen kadınlar değil, yüksek oranlarda erkekler olduğu için konu kadınların nafaka hakkı olarak tartışılıyor. Kadın yoksulluğu ortadan kaldırılmadan, hayatın her alanında eşitlik sağlanmadan, 21 yılda çocuk yaşta evlendirilme, 3 çocuk, ‘annelik kariyerdir’ gibi politikalar kadınlara dayatılmışken ve kadın istihdamı 21 yılda yüzde 30’un altına düşmüşken yoksulluk nafakası tartışılamaz. Kadın istihdamının yüzde 80’leri geçtiği İzlanda’da nafaka hakkı uygulanmaya devam ediyor. İngiltere, Almanya ve Belçika’da koşulları varsa, nafaka yükümlüsü öldükten sonra bile nafaka yükümlülüğü devam ediyor.”

‘Mağduruz çığırtkanlığı yapanlar kimdir?’

Tarafların mali durumlarının değişmesi durumunda nafakanın artırılması veya azaltılmasının da mahkeme kararıyla mümkün olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, “Kanun bu kadar açıkken, nafaka ödeyecek durumda değilse mahkemeye başvurmak yerine ‘mağduruz’ çığırtkanlığı yapanlar kimdir ve bunu neden yapıyorlar? diye sormak gerekir” diye belirtildi.

‘Kadın şiddet nedeniyle yoksulluk nafakasını talep bile etmiyor’

Kadınların çoğunlukla ev içi şiddetin hayat memat meselesi haline geldiğinde boşanma kararı verdiği ve bir an önce kurtulmak istedikleri için yoksulluk nafakasını talep etmediğine vurgu yapılan açıklamada, şu veriler paylaşıldı:

“Dava açarken yoksulluk nafakası talep etmiş olsalar bile büyük çoğunluğunun mahkeme sürecinde vazgeçirildikleri bilinmektedir. Diyarbakır Barosu’nun boşanma davaları üzerinden açıkladığı veriye göre talebi geri çekme oranı yüzde 80’lere varmaktadır. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinin dava dosyaları üzerinden belirlediği verilere göre karar verilen yoksulluk nafakasının 2018-19 yıllarına ait ortalaması 300 TL civarındadır. 300 TL’yi açıklanan en yüksek enflasyon oranına göre artırsak bile ‘mağduriyet’ yaratacak bir rakam çıkmayacağı açıktır.”

‘Asıl hedef Medeni Kanun’

Açıklamada, “Sözde nafaka mağduru erkeklerin” sadece yoksulluk nafakasına karşı çıkmadığına müşterek çocukların bakımını çoğunlukla kadınlar üstlendiği için anneye ödenen iştirak nafakasını da kadınlara ödeniyormuş gibi sunmaya ve toplumu yanıltmaya çalıştığı belirtildi. Aile Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının 2016 yılından buyana bu kirliliği ortadan kaldıracak verileri açıklamadığına işaret edilen açıklamada, şöyle denildi:

“Sayın Bakan’a soruyoruz: Gerçekler tartışmaya meydan bırakmayacak şekilde net iken, milyonlarca kadının, ev içi rollerini süresiz ve sınırsızca yerine getirdiği için çalışma hayatına katılamamış ve katılma şansını kaybetmişken, aile geliri ağırlıklı olarak erkek uhdesinde iken, boşanma durumunda geçimlik bir geliri olmadan ortada bırakılmaları mı adil olacaktır? Nafaka hakkının tartışılması sadece nafaka hakkı ile sınırlı değildir. Bu tartışmayı ortaya atan ve sürdürenlerin asıl hedefi, kaynağını laiklikten alan Medeni Kanundur. Bu soyut bir iddia değildir. Zira, kadınların nafaka hakkını tartışmaya açan ve gündemde tutanlar, aynı zamanda İstanbul Sözleşmesini, 6284 sayılı yasayı, Anayasa’nın eşitlik ilkesini, yasal evlilik yaşını, karma eğitimi, kısacası kadın erkek eşitliğine dair her türlü yasal ve toplumsal zemini aşındırmaya ve yok etmeye çalışanlardır.”

‘Bakana asıl önceliği kadınlar ve çocuklar olduğunu hatırlatıyoruz’

Bakana uygulamalara dair sorunların da hatırlatıldığı açıklamada, “Şiddetin artarak devam etmesi ve uygulamadaki sorunlar 6284’ün içeriği ile ilgili değil, yasanın kadınlar aleyhine eksik uygulanması ve kadın-erkek eşitliğinin iktidar eliyle hedef alınması ile ilgilidir” denildi. Evden uzaklaştırmaya ilişkin “erkek mağduriyeti” söyleminin eril zihniyet çığırtkanlığından ibaret olduğunun vurgulandığı açıklamada, “Bakan’ın görevi koruma kararlarına itirazı olan failleri dinlemek değil, onlara şiddetin bir bedeli, cezası olması gerektiği fikrine alıştırmak, varsa her türlü kötüye kullanma bunları önlemektir. Yasaların istisnalara göre tartışılmasına izin vermemektir. Bakan Göktaş’a başında olduğu kurumun asıl önceliğinin; ‘erkek mağdurlar’ değil, kadınlar ve çocuklar olduğunu hatırlatıyoruz” diye kaydedildi.

‘Bakanlığın misyonun uzaklaştırılmasını kabul etmiyoruz’

Bakan Mahinur Özdemir Göktaş’ın başında olduğu Bakanlığın aslında Türkiye kadın hareketinin özverili mücadelesiyle “Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı” olarak kurulduğunun hatırlatıldığı açıklamada, “Ne kadın hareketi olarak ne de kendi hayatlarında eşit yaşam mücadelesi veren kadınlar olarak ‘Bakanlığımızın’ asıl misyonundan uzaklaştırılmasını kabul etmedik, etmiyoruz” diye belirtildi.

‘Nafaka hakkı aşındırılırken şiddetle mücadele edilemez’

Kadına karşı şiddetle mücadelenin aynı anda çok yönlü politikalar uygulanmasını gerektirdiğinin belirtildiği açıklamada, “Bir yandan kadınların nafaka hakkını aşındırırken diğer yandan şiddetle mücadele edilemez. Şiddetsiz aileler parayla değil, eşlerinin karşılıklı saygı ve sevgi ilişkisini ayakta tutacak olan eşitliğin hayata geçmesiyle mümkündür. Bakanın asıl görevi, kadın haklarını garantiye alan tüm yasaların etkin uygulanmasını sağlamaktır” denildi.

‘BAE ile iş birliğinin ayrıntıları toplumla paylaşılsın’

Bakan Mahinur Özdemir Göktaş’ın kadınları ve çocukları şiddete karşı korumasız bırakacak, nafakalarının kesilip yokluk ve yoksulluğa terk edilerek eşitsizlikleri daha da artıracak politikalardan vazgeçmeye çağrıldığı açıklamanın devamında şöyle denildi:

“4 kadınla evliliğin yasal olduğu bir ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri ile ‘aile birliğini korumak’ için yapılacağı açıklanan iş birliğinin ayrıntılarını toplumla paylaşmasını bekliyoruz. ‘Yerli ve milli’ olmadığı gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmışken, bir başka ülke ile özel iş birliğinin hangi temelde ‘yerli ve milli’ olacağını açıklamaya davet ediyoruz. Sanıldığının aksine ülkemizde her toplumsal kesimden kadınların büyük çoğunluğunun Medeni Kanun ve diğer yasalarla garanti altına alınan haklarını gayet iyi bildiklerini, önümüzdeki yerel seçimlerde en temel haklarını aşındıranları unutmayacaklarını hatırlatıyor; hiçbir hakkımızdan ve laik demokratik bir ülkede, eşit, özgür bir yaşam hayalimizden vazgeçmeyeceğimizin altını bir kez daha çiziyoruz.”