Cumartesi Anneleri: Abdullah Canan’ın faillerini cezalandırın
Cumartesi Anneleri/İnsanları, 27 yıl önce gözaltına alınan ve işkenceyle katledilen Abdullah Canan’ın faillerinin bulunup cezalandırılmasını isterken, oğlu Tayyüp Canan ise cezasızlık ve zaman aşımı uygulamalarına son verilmesi çağrısında bulundu.

İstanbul - Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin açığa çıkarılıp yargılanması talebiyle her hafta düzenledikleri eylemlerinin 929’uncusunu online gerçekleştirdi. Bu haftaki eylemde, 27 yıl önce 17 Ocak’ta Gever-Wan karayolu üzerinde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra 21 Şubat’ta ağır işkence görmüş bir şekilde cansız bedeni bulunan Abdullah Canan’ın (43) faillerinin cezalandırılmasını istedi. Eyleme ilişkin hazırlanan basın metnini Cumartesi Anneleri’nden Mukaddes Şamiloğlu okudu.
‘Şikayetinden vazgeçmediği için tehdit edildi’
Mukaddes Şamiloğlu, Abdullah Canan’ın katledilmesi sürecinden ailesinin de askerler tarafından baskı gördüğünü hatırlatarak, Abdullah Canan’ın bu nedenle 7 akrabasıyla birlikte Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulunduğunu aktardı. Bu şikayetin üzerine Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un, Abdullah Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırarak şikayetinden vazgeçmelerini istediğini belirten Mukaddes Şamiloğlu, Abdullah Canan’ın bu şikayetinden vazgeçmemesinden dolayı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul tarafından tehdit edildiğini aktardı.
Gözaltına alındığı inkar edildi
Olaydan birkaç gün sonra Abdullah Canan’ın, 17 Ocak 1996 sabahı Colomêrg’e gitmek üzere yola çıktığını dile getiren Mukaddes Şamiloğlu, Abdullah Canan’ın Gever- Wan karayolu üzerinde askerler tarafından gözaltına alındığını ve askeri araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldüğünü söyledi. Mukaddes Şamiloğlu, Abdullah Canan’ın gözaltına alındıktan sonra ailesinin tüm yerel ve ulusal makamlara başvurduğunu ancak her başvurularında Abdullah Canan’ın gözaltına alındığının inkâr edildiğini hatırlattı.
İşkence ile katledildi
Mukaddes Şamiloğlu, “21 Şubat 1996’da Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova- Esendere Karayolu’ndaki bir noktaya bırakılmıştı. Canan ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu. Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkenceyle sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatıyla Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı” dedi.
Sanıklar hakkında beraat kararı verildi
Albay Kamber Oğur’un Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkar edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü aktaran Mukaddes Şamiloğlu, “Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı. Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
Dosya AİHM’e taşındı
Abdullah Canan ailesinin mahkemenin ve Yargıtay’ın bu kararını 1 Aralık 1997 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdığını sözlerine ekleyen Mukaddes Şamiloğlu, AİHM 3. Dairesi’nin dosyaya ilişkin, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür" tespitinde bulunduğunu hatırlattı. AİHM’in ayrıca Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını “şaşkınlık verici” olarak değerlendirdiği bilgisini paylaşan Mukaddes Şamiloğlu, “Devlet, Abdullah Canan’ın kaybedilmesindeki sorumluluğunu üstlenmeli, fail ve sorumlular üzerindeki koruma kalkanı kaldırılarak yeniden yargılanıp cezalandırılmaları sağlanmalıdır” çağrısında bulundu.
Abdullah Canan’ın oğlu: Cezasızlığa son verin
Açıklamanın ardından Abdullah Canan'ın oğlu Tayyüp Canan söz aldı. Tayyüp Canan, babası şahsında 17 bin kayıp insana dikkat çekerek, devletin bu kayıpları gizleyip dosyalarını zaman aşımına uğrattığını aktardı. Her ne olursa olsun kayıplardan sorumlu olanların yargılanıp cezalandırılmaları için mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerini belirten Tayyüp Canan, “İnsanlığa karşı işlenen suçların cezalandırılması devletin yükümlülüğüdür. Savcılara sesleniyorum insanlık suçlarına zaman aşımının uygulanması uluslararası hukukun ihlali anlamı taşıyor. Cezasızlık ve zaman aşımı uygulamalarına son verilmeli” sözleri ile devlet yetkililerine seslendi.