Antakya’da geçen bir ay: Enkaz, yıkım, kayıp cenaze ve geride kalanlar

Yıkımın yaşandığı Antakya’da kaldırılmayan bina enkazları, kimsesiz-kayıp onlarca cenaze bir tarafta da insanları ayakta tutan dayanışma ve yeniden inşa umudu var. Antakyalılar her şeye rağmen kenti yeniden kurma ve yaşatma da ısrarcı.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Hatay- Milattan Önce büyük İskender’in komutanları tarafından kurulan Antakya, o dönem tarihte Roma İmparatorluğu’nun 3’üncü, dünyanın ise 4’üncü büyük kentiydi. Hristiyanlar için önemli bir mukaddes mekân kabul edilen kentin ismi cumhuriyet yıllarında Hatay olarak değiştirilirken, kent tarih boyunca önemli geçiş yolları ve verimli toprakları ile çok sayıda medeniyete ev sahipliği yaptı.

Eski Antakya sokakları, tarihi kiliseleri ve tarihi evleriyle göz kamaştıran kent, 6 Şubat’ta meydana gelen depremde büyük tahribata uğradı. Depremden sonra normal hayata dair tek bir adımın atılamadığı kentte, bina enkazları ise halen depremin ilk günkü gibi duruyor. Burada doğup büyüyen Antakyalı yurttaşların, “cennet topraklar” olarak tanımladığı kent, bir dakika içinde harabeye dönerken, enkazlar arasında kenti terk etmeyen insanların tek sözleri ise, “7 kere yıkıldı, kuruldu, biz yine kurarız” oluyor.

Enkazlar arasında yeni yaşam umudu

Depremin üzerinden bir ay geçti ama kentte neler olduğu, neler yaşandığı herkesin merak ettiği konulardan biri. İlk günden beri devam eden dayanışmanın arkasında ise enkaz ve kayıp cenazeler gerçeği duruyor. Dayanışmanın umut verdiği insanların enkazlar arasında yaşadığı hakikatin unutulmaması için kentte yaşanan son durumları not alıyoruz.

Dayanışma ve empati kavramı hissedilmeli

6 Şubat 04.17’den önce herkesin imrendiği bir şehirde yaşayan milyonlarca insan bir dakika sonrasında ellerinde olan her şeyi kaybetti. Hem hayatlarını, hem anılarını, hem de yıllar boyu yaptıkları birikimlerini kaybeden insanların ellerinde sadece gelecek kaygısı kaldı. O kaygıyı gelen dayanışma ile biraz olsun unutan yurttaşlara, yardımlar sırasında yapılan bazı muamelelerden de bahsetmemek olmaz.

Mahallede konuştuğum Elif abla gelen yardımlar için, “Yardım geliyor mahalleye ama kutuları başımıza atıyorlar. Biz dilenci değiliz ki” diyor. Yardım gönderirken de dağıtırken de insanların yaşadıkları travmalar ve önceki yaşamlarını unutmadan ‘muhtaç’ değil dayanışma fikriyle hareket etmenin depremzede insanlara da iyi yönde iz bırakacağı durumunu unutmayalım. 

İhale bekleyen yetkililer enkazlara dokunmuyor!

Kurtuluş, Saray, Armutlu mahalleleri ve Defne ilçesinin tamamen yok olduğu kentte, bazı sokaklar halen depremin ilk günündeki gibi duruyor. Sadece ana caddelerde araçların geçmesi için yıkılan binaların enkazları toplanırken, eski Antakya Caddesi ve Armutlu mahallesinde birçok enkaza hiç el değmemiş. Bir ay geçmesine rağmen ne ağır hasarlı evlerin yıkıldığı ne de ara sokak ve bazı mahallelerdeki enkazların kaldırılmadığı kentte, enkazların halen yerinde durması bile insanları büyük ölçüde etkiliyor. “Bundan sonra ne olacak” hissiyle yaşamaya çalışan insanlar enkazları her gördüğünde aynı duygulara kapılırken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ise enkazları yıkmak için ihale başlattığı iddia ediliyor. Sadece büyük binaların yıkıldığı ve merkezi olarak görünen mahallelerde enkaz kaldırma çalışması yürütülürken, bu çalışmalarda da en ufak bir önlem dahi alınmıyor.

Hafriyatlar doğal yaşam alanlarına dökülüyor!

İskenderun, Antakya ve Samandağ’ın bazı kısımlarında kaldırılan enkazlar ise insan ve canlı yaşamının olduğu yerlere dökülüyor. Bütünen kimsesizliğe terk edilen kent, depremin ardından bir de doğasının zarar görmesine tanıklık ediyor. Başlık başlık söylemek gerekirse İskenderun’da asbest içeren hafriyat tarım arazisine, Antakya’da zeytinlik bahçesinin olduğu alana, Samandağ’da ise insan yaşamını ciddi tehdit edecek şekilde depremzedeler için kurulan çadır kentin hemen yan tarafına dökülüyor. “Depremden ölmediniz bir de kanserden ölün” ciddiyetiyle enkaz kaldırma işinin yapıldığı kentte tarım arazisi ve yaşam alanlarına dökülen hafriyatlar canlı yaşamını büyük oranda tehdit ediyor.

Kimsesiz ve kayıp cenaze şehrine döndü!

Enkaz ve yıkımın yanı sıra depremin ardından hala cenazesi bulunamayan yüzlerce insan var. Kent merkezi kayıp yazılı ihbar kâğıtları ile dolarken, enkazdan çıkarılmayan veya hastaneye götürüldükten sonra haber alınamayan yüzlerce insan var. Teşhis işlemi doğru yapılmadan veya DNA örneği alınmadan defin edilen yüzlerce insanın olduğu öğrenilirken verilen DNA örnekleri ile birlikte çok sayıda cenazenin kent merkezine yeni yapılan kimsesizler mezarlığından çıktığı gelen bilgiler arasında.

Hatay-Reyhanlı arasında bulunan boş bir alana 3 ada şeklinde kurulan mezarlıkta, 7 bine yakın cenaze bulunuyor. Çok sayıda boş mezarın da bulunduğu mezarlıkta mezar taşları üzerinde sadece numaralar bulunuyor. DNA’sı netleşen yurttaşlar mezarlıktan cenazelerini çıkarıp götürüyor.  Çok sayıda cenazenin de enkaz altında olduğu söylenen kentte, halen dokunulmayan enkazların olması bu söylentileri güçlendiriyor. Enkazın olduğu alandan kötü kokular yayılırken, kentte gündeme düşen ve yüzlerce insanın cenazesinin çıktığı Rönesans rezidansta da 60’ı aşkın kişinin cenazesinin bulunmadığı öğrenildi. Enkazın kaldırıldığı yere dair yetkililerin kemik testine başladığı öğrenildi.

Geride kalanlar ‘yeniden kuracak’

Bütün bu yıkım, enkaz ve ölümlerin arasında bir de geride kalanların verdikleri bir yaşam mücadelesi var. Depremin ilk üç gününü uykusuz, aç ve soğukta geçiren yurttaşlar şimdilerde çadırlarda yağmur, fırtına ve açlıkla mücadele ediyor. Temel yaşam ihtiyaçlarına ulaşmakta hala zorluk çeken halkı kentte birçok noktada yürütülen dayanışma ayakta tutarken, çadıra ulaşamayan çoğu yurttaş sera çadırlarında veya kendi kurdukları derme çatma barınaklarda kalıyor. Her şeye rağmen “başka yerde yapamayız” diyerek yaşamaya devam eden yurttaşların her sorana ise söylediği tek bir cümle oluyor, “Yapacak bir şey yok yeniden kuracağız”.