Özgür Basın baskılara karşı hakikatten vazgeçmiyor
Gerçeklerin saklı kalmasını isteyen iktidarın, tüm saldırı politikalarına karşı direnişi ve kalemlerini hakikatten yana kullanmayı seçen gazeteciler, onurlu bir yaşam için direniyor.
SARYA DENİZ
Haber Merkezi- İki fotoğraf… İkisinde de ağız dolusu gülen aydınlık yüz. Biri adı gibi gülüşüyle dünyayı ısıtıyor diğeri güven veriyor. Çiçekler ve renk renk bezenmiş iki tabut için de iki can. Türk devleti tarafından katledilen Cihan Bilgin ve Nazım Daştan, bu dünyaya gerçeğe adanmış bir yaşamı meslektaşlarına miras bırakarak veda ediyor.
Gerçeklerin karanlıkta kalmaması için canla başla savaşan bu uğurda tüm hayatlarını ortaya koyan Özgür Basın geleneğinden gelen gazeteciler, her an türlü şekillerde şiddetin hedefi haline geliyor. Bir yandan “Bu vahşet karşısında sesinizi yükseltin” çağrıları yapılırken yaşananlara kör, sağır ve dilsiz kalanlar ‘yokmuş, yaşanmamış” gibi hayatlarına devam ediyor. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren, bu topraklarda hakikatin duyulması ve bilinmesi için çabalayan gazeteciler Kürt kimliklerinden dolayı çoğu zaman yok hükmünde görülüyor.
Kutlanacak bir şey yok
Türkiye'de, basın emekçilerinin sosyal ve ekonomik haklarını güvence altına alan 212 Sayılı Basın Yasası'nın 1961'de yürürlüğe girdiği gün olan 10 Ocak, "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak kutlanıyor. Ancak bugün raporlar ve onlarca verinin gösterdikleri ülkede kutlanacak bir şeyin kalmadığını gösteriyor. Bugünün kazanılması günün koşullarında da kolay olmadı. En etkin dokuz gazete sahibi yasanın, "mesleki sakıncalar" doğuracağı gerekçesiyle ortak bir bildiri imzalayıp, gazetelerini üç gün boyunca kapattılar.
Gazete sahiplerinin bu kararına, o dönem aktif olarak gazetecilik yapanların yanıtı ise "Basın" adlı bir gazete çıkarıp, üç gün boyunca yayınlamak oldu. Basın tarihine "9 patron olayı" olarak geçen bu gelişme, önce "bayram", 1971 muhtırasından sonra da "gün" olarak kutlanan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nün doğuşunun sebebi oldu.
Mücadelenin bir parçası
Gazeteciler 2025 yılında da 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne baskı, şiddet, yargı tehdidi, tutuklama, işkence ve katledilme koşullarında giriyor. Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi her yıl bir önceki yıla göre daha da geriliyor. Bir mücadelenin parçası olarak görülen 10 Ocak tarihi gazeteciler için kazanılmış hakların tırpanlandığı, basın üzerindeki baskı ve sansürün apaçık arttığı bir günü hatırlatıyor. Bağımsız medya kuruluşlarının var olma çabaları imkansızlıklar içinde daha da zorlaşırken gazeteciler için de var olmak, çalışmak bir savaş haline geliyor.
2024 yılı birçok gazetecinin yolunun cezaevlerinden, mahkemelerden ve karakollardan geçtiği, evlerinin basıldığı, darp ve tehdit edildikleri haberlerinin engellendiği bir yıl olarak kayda geçti. Tüm bunlara rağmen gazetecilikte ısrar edilirken bir yandan da halkın haber alma özgürlüğü savunuldu. Gazeteciliği salt yazmak üzerine görmeyenler, gerçeklerle birlikte ‘özgür basın özgür toplum demektir’ sloganından yola çıkarak kalem tutmaktan ve deklanşöre korkusuzca basmaktan vazgeçmediler.
Türkiye’de tablo vahim
Düşünce Kuruluşu Freedom House‘un yayınladığı 2024 Dünyada Özgürlük Raporu’nda, Türkiye özgürlük puanında son 10 yılda en fazla düşüş yaşayan ülkeler arasında yer almayı sürdürüyor. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, 180 ülke içerisinde 158'inci sırada. Tabloda Filistin’in bir basamak altında bulunuyor. Türkiye durumun “çok vahim” olduğu ülkeler kategorisinde yer almaya devam ediyor. Bu çalışmada devletin ve diğer politik aktörlerin siyasi baskıları karşısında medyanın bağımsızlığına yönelik desteğin derecesi de belirleniyor. Buna göre Türkiye’de her yıl fark edilir bir gerileme söz konusu. Örneğin seçim döneminde kamu yayın organlarının “taraf tutması” ve Kürtçe basın için çalışan onlarca gazetecinin tutuklanması, basın özgürlüğünü zayıflatan önemli politik etkenler olarak görülüyor.
43 gazeteci tutuklu
Türkiye’de ifade özgürlüğü özellikle son 20 yılda AKP-MHP iktidarının elinde bir saldırı aracına dönüştü. İktidarın sistematik politikaları sonucu şeffaflık rafa kaldırılırken doğru bilgiye ulaşmak daha da zorlaştı. İfade özgürlüğünün salt bir hak değil aynı zamanda demokratik ülkelerde bir zorunluluk olduğunu dile getiren gazetecilere yargı sopası gösterildi. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin 2024 raporuna göre 2024 yılında 118 gazeteci gözaltına alındı. Bu gazetecilerden 26’sı tutuklandı. 91 gazeteci haber takibi sırasında engellenirken, 62’si kötü muameleye maruz kaldı. 47 gazeteci saldırıya uğradı. 79 gazeteci çeşitli şekillerde tehdit edildi. 74 gazeteciye soruşturma açılırken, 55 kişinin soruşturması davaya dönüştü.
Türkiye’de her gün sayısı artmakla birlikte açıklanan son verilere göre 442 dosyada gazeteciler yargılanıyor. Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısı 43 olarak telaffuz ediliyor.
Kapatma ve engellemeler
Ülkede BİK, RTÜK ve mahkeme kararları ile adeta bir cezalandırma aracına dönüştü. Erişim engeli, toplatma ve program durdurma cezaları birbiri ardına yaşandı. Sadece 2024 yılında, 501 internet sitesi kapatıldı; 5 bin 260 habere erişim engeli getirildi. Yılın son üç ayında ise toplatma kararları devreye konularak 50 gazete ve dergi için toplatma kararı verildi. Dijital medyada aynı şekilde bu baskılardan nasibini aldı. Yolsuzluk haberi yapan, kişisel hesaplarından gündemi değerlendiren gazetecilerin evleri bir bir basıldı.
Fuhuş haberine baskın
TV programına bağlanarak haberiyle ilgili bilgi veren ve Colomerg’de “fuhuş”un bir "özel savaş" yöntemi olarak kullanıldığına ilişkin gözlemlerini açıklayan gazeteci Rabia Önver'in evine yapılan baskın yaşananlarda gelinen son noktayı gösterdi. Rabia Önver'in haberine konu olan Ayşegül Akdoğan isimli bir kişinin kentte 25 kişilik bir çete kurarak kadınları tehdit, şantaj ve zorla uyuşturucuya alıştırma iddiaları hakkında TBMM’ye üç farklı soru önergesi sunuldu. Haberde adı geçenler yerine gazeteci hakkında soruşturma açıldı.
Gazetecilerin haber kaynaklarıyla görüşmeleri, kaynaklarının yetkililere yazdıkları mektuplar, telefon görüşmeleri, başka bir şehre gitmeleri, okudukları kitaplar, hatta iş yerlerinden yapılan ödemeler yargılamalarda delil olarak sunuldu.
5 gazeteci katledildi
AKP-MHP iktidarının saldırıları sadece Türk devleti sınırları içinde kalmadı. Kürt gazeteciler hedef alındı ve katledildi. 8 Temmuz’da SİHA saldırısında Şengal’de ÇIRA TV Muhabiri Medya Hasan, ÇIRA FM Muhabiri Mirad Mîrza ve araç sürücüsü Xelef Xidir hedeflendi. Mirad Mîrza yaşamını yitirdi.11Temmuz’da KDP, Zoom Medya muhabiri Hejîn Fetah, bir kameraman ve kendilerine eşlik eden şoförü alıkoydu. Federe Kürdistan’da fotoğraf çekmek amacıyla giden Fotoğrafçı Murat Yazar, 14 Temmuz’da Zaxo’da KDP asayişi tarafından gözaltına alındı. 23 Temmuz’da Süleymaniye asayişi, Rojnews muhabiri Dêrin Rehîm’i gözaltına alarak ekipmanlarına el koydu. 23 Ağustos’ta Türkiye, Süleymaniye'nin Seyyid Sadık bölgesinde sivil bir aracı bombaladı. Bombalanan araçta bulunan gazeteciler Hêro Bahadîn ve Gülistan Tara hayatını kaybetti. Ve son olarak 19 Aralık’ta Türkiye’ye ait SİHA’lar, Kuzey ve Doğu Suriye’nin Tişrîn bölgesinde üzerinde ‘basın’ yazan bir araca saldırıda bulundu. Bu saldırıda gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan yaşamanı yitirdi.
Gazeteciler gülüşlerine sahip çıkıyor
Gazetecilerin tüm saldırı ve engellemelere karşın direnişleri devam ediyor. Gazetecilerin katledilmesiyle sesleri kısılmak istense de aslında bu tam aksine Özgür Basına bağlanan ipe bir düğüm daha atıyor. Dayanışma gelişirken bu saldırılara karşı birleşik bir mücadelenin verilmesinin gerekliliği de her zamankinden daha fazla bir görev olarak gazetecilerin önünde duruyor. Hakikatin yanında duran gazeteciler bugün Nazım ve Cihan’ın gülüşlerine sahip çıkarak ‘özgür basın özgür toplum’ demeye devam ediyor ve gerçeklere daha sıkı bağlanıyor. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü bu yıl da bir direniş günü olarak selamlanıyor.