14 Ağustos 2007 Katliamı’nın tanıkları: Soykırım olarak tanınsın

Ağustos 2007'de gerçekleşen ve yüzlerce kişinin katledilmesiyle sonuçlanan 73’üncü Ferman’ın tanıkları, Tilazer ve Sîba'daki saldırıların soykırım olarak kabul edilmesini ve bu soykırımın sorumlularının adalet önüne çıkarılmasını talep etti.

CÎHAN ZEMO

Şengal - Êzidî toplumu, tarih boyunca birçok kez katliam yaşadı. Bu katliamlardan ikisinin Ağustos ayında yaşanması Êzidîlerin hafızasında bu ayın en acı ay olarak kazınmasına neden oldu. 14 Ağustos 2007'de, Tilazer ve Sîba Şêx Hızır kasabalarında 5 bomba yüklü araç patlatıldı. Bu patlamalar sonucunda 700 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. Patlamanın üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen, birçok kişinin akıbeti hâlâ bilinmiyor.

Êzidî toplumunun 73’üncü Ferman olarak adlandırdığı katliamın tanıkları yıldönümünde bir yandan kaybettiklerini anarken, diğer yandan katliamın sorumlularının açığa çıkarılmasını ve hesap vermesini istiyor.

Çocukları evin enkazı altında kaldı

73’üncü Ferman döneminde ailesiyle birlikte Tilazêr'de yaşayan Baran Berkat da katliamın tanıklarından biri.

3 Ağustos 2014’te Şengal’de yaşanan katliamı hatırlatan ve o günü “kara gün” olarak tanımlayan Baran Berkat, benzer bir katliamı 2007’de yaşadıklarını ifade etti. Baran Berkat, katliam gününü şöyle anlattı: “O gün, diğer tüm günler gibi, evimizde oturuyorduk. Akşam saatlerinde, evimiz üzerimize çöktü. Enkaz altında kaldık. Enkazdan kurtulanlar, enkaz altında kalanları kurtarmaya çalışıyordu. Enkaz altındayken, insanlar üzerimden koşuyordu ve öleceğimi düşündüm. Eşim beni enkazdan çıkardı. Eşimin kardeşi, oğlu şehit olmasına rağmen, bize yardım etmeye gelmişti. İki çocuğum evin enkazı altında kalmış ve hayatını kaybetmişti. Kurtarıldıktan sonra çocuklarımı aradım. Önce kızımın cansız bedenini gördüm, iki oğlum da toprağın altında kalmıştı. Birini çıkardım ama diğerini kurtaramadım.”

Hastanelerde yer kalmamıştı

Baran Berkat, katliamın ardından hastanelerde cenazeleri koyacak yer olmadığını belirterek, "Her yerde cenazeler vardı. İnsanlar cenazeleri vinçlerle kazılan mezarlara taşıyıp gömüyorlardı. Şengal ve Tilafer hastanelerinde yer kalmamıştı. Tilafer'e gittiğimizde, hastanenin etrafı abluka altındaydı” dedi.

Baran Berkat, katliamda 14 yaşındaki kızı ve 6 yaşındaki oğlu olmak üzere toplam 4 kişiyi kaybetti.

Katliamın üzerinden 18 yıl geçti ancak Irak hükümeti hâlâ katliamı soykırım olarak, katliamda yaşamını yitirenleri de şehit olarak kabul etmedi. Baran Berkat, “Herhangi bir devlete olan inancımızı yitirdik. Hâlâ evlerimizde böyle bir şeyin tekrar olacağından korkuyoruz. Irak hükümetinin bizi Iraklı olarak kabul etmesini ve haklarımızı tanımasını istiyoruz. Burası bizim yerimiz ve toprağımız ama bu devlette kendimizi güvende hissetmiyoruz. Bize ne zaman ihanet edeceklerini bilmiyoruz” ifadelerini kullandı.

Sevê Xwedêda da, katliama tanık olan kadınlardan biri. Saldırıdan önce bir saldırı olacağına dair söylentiler olduğunu, ancak bunu engelleyemediklerini belirten Sevê Xwedêda o günü şöyle anlattı: “O gün, patlamadan önce, bombalı araçları uzaktan gördüm ve şüphelerimi aileme anlattım. Bir süre sonra patlama oldu ve yüzlerce kişi öldü ve yaralandı. Ailemden birçok kişi, çocukları da dahil olmak üzere hayatını kaybetti. Beş çocuğumuzun da içinde bulunduğu bir aile şehit oldu. İnsan parçaları her yere dağılmıştı.”

‘Irak devleti bize ihanet etti’

Irak devletinin Êzidîlerin haklarını tanımadığını söyleyen Sevê Xwedêda, “Hiçbir devletten iyilik görmedik. Devletin kendisi bize ihanet etti ve bugüne kadar haklarımızı tanımadı. O dönemde kimse bizim için bir şey yapmadı. Tek arzumuz barış ve birlikte huzurlu bir yaşam, aksi takdirde hiçbir devletten bir şey istemiyoruz” ifadelerini kullandı.