11 ayda 33 gazeteci tutuklandı: Karanlıktan dayanışmayla çıkılabilir

Gazetecilere baskılar ve tutuklamalar devam ederken son 11 ayda 33 gazeteci tutuklandı. Gazetecilerin haberlerinin suçlama konusu olduğu operasyonlara dair konuşan kadın gazeteciler, bu tutuklamalara karşı meslek örgütlerini ses çıkarmaya çağırdı.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Haber merkezi- Türkiye’de son 11 ay içinde özgür basın çalışanlarına yönelik 4 ayrı operasyon düzenlendi. Amed ve Ankara merkezli yapılan bu operasyonlarda 33 gazeteci tutuklandı. “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanan gazetecilerin dosyalarında, kullandıkları ekipmanlar somut delil olarak gösterildi. En son 25 Nisan ve 29 Nisan’da yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan gazetecilerden aralarında Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu’nun da olduğu 6 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi.

11 ayda 4 operasyon yapıldı 33 gazeteci tutuklandı!

Türkiye’nin kader seçimi olarak görülen 14 Mayıs seçimleri öncesi yaşanan operasyonlar sürerken, gazeteci ve avukatlara dönük tutuklamalarda seçim güvenliği için ise büyük risk olarak değerlendiriliyor. Ülkede 11 ay içinde yapılan operasyonlarda onlarca gazeteci gözaltına alındı.

Operasyonların amacına ulaşamayacağını ve hakikat mücadelesinin devam edeceğini ifade eden kadın gazeteciler, basın çalışanları üzerindeki baskı ve tutuklamaları ajansımıza değerlendirdi. Operasyonların neden yapıldığını AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan rejimi ve savunucularına kadar herkesin iyi bildiğini söyleyen gazeteci Evrim Kepenek, gazetecilerin yaşanan ihlallerin tanığı olduğu için hedef alındığına dikkat çekti.

‘Toplumu susturmayı hedefliyorlar’

Operasyonlarla Kürt gazeteciler üzerinden sadece gazetecileri değil toplumu dizayn etmenin amaçlandığını aktaran Evrim Kepenek şunlara yer verdi: “Bu operasyonları yapanlar biliyor ki Diyarbakır'da gazeteci, avukat tutuklandığında Ankara'da İstanbul'da yaşayan herkese Türkiye'nin tamamına bir mesaj vermiş oluruz. Bu operasyonların bir amacı toplumu susturmak olurken, bir başka amacı da seçimler öncesi bölgeden doğru bilgi akışını engellemek. Kürt ajanslarını ne kadar zayıflatırsak, bölgedeki hak ihlallerinin kayıt altına alınmasını o kadar engelleriz düşüncesindeler. Şu var ki yıllardır bir şekilde bu amaçlar hep boşa düşürüldü. Bu operasyonu yapanlar bunu göremiyor veya görmek istemiyor. Kürt basını her zaman bir yolunu bulup hakikati en yalın hali ile kamuya duyuruyor.”

‘Ape Musa’nın ardılları başları dik çalışmaya devam edecek’

Kürt gazetecilerin öz güçleri ile yaşanan süreci atlatacak deneyime sahip olduğunu belirten Evrim Kepenek, “Sessizlik Kürt gazetecilere zarar verir, fakat kendisini gazeteci veya demokrat olarak tanıtan biri için daha zor bir durum yaratır” ifadesini kullandı. Evrim Kepenek, yapılan haksızlığa karşı herkesin sesini yükseltip itiraz etmesi çağrısında bulunurken, konuşmasının devamında şunlara dikkat çekti; “Sessizliği yırtmak bugün tutuklanan gazeteciler için elbette elzem fakat öncelikle bu toplum ve hakikate olan inancımız içinde elzem. Bizim arkadaşlarımız gazetecilik dışında bir şey yapmadı. Bunu en iyi bilenler de onları gözaltına aldıranlar, tutuklatanlardır. Dün olduğu gibi bugünler de geçecek ve özgür basın Ape Musa'nın ardılları başları dik işlerini yapmaya devam edecek. Sessiz kalanların ne yapacağı ne olacağı hiçbirimizin umurunda olmayacak. Sessizlikten bir kasırga yaratmaya herkesi de ona dâhil etmeye çalışıyorlar, fakat o sessizlik kasırgasının karşısında çok sağlam bir haber kasırgası, habercilik pratiği ve geleneği var.”

‘Yapılan haberler suçlama konusu oluyor’

Gözaltıların hiç durmadan dalgalar halinde büyüyerek devam ettiğini belirten gazeteci Sibel Yükler, gazetecilerin tutuklanmasının ardından yürürlüğe giren Sansür Yasasıyla basına yönelik darbenin hangi boyutlara ulaşacağının öngörüldüğünü söyledi. Kürt gazetecilere dönük operasyonların bundan bağımsız ve tamamen siyasi bir iradeyle gerçekleştirildiğine değinen Sibel Yükler, tutuklamalar dışında açılan soruşturmalara da dikkat çekerek, bu tabloyla ajansların çalışamaz hale getirilmek istendiğine yer verdi. Sibel Yükler gazetecilere dönük suçlama ve tutuklamalara dair ise şunları söyledi: “Suçlamalar, soruşturmalar usule aykırı bir şekilde yürütülüyor, neredeyse her biri yıllar önce verilmiş ve genelleştirilmiş gizli tanık ifadelerine dayandırılıyor, o kadar delilden ve dayanaktan yoksun suçlamaların boyutu, ‘Neden habere gittin?’ noktasına kadar varıyor. Dünyanın hiçbir yerinde, Suriyelilerin linç edilmesini haberleştiren gazetecinin bu haberi suç unsuru haline getirilemez ama Ankara'daki gazetecilerin soruşturmasında suçlama konusu haline getiriliyor ve bu gazeteciler sırf bu ‘deliller’ gerekçe gösterilerek cezaevine gönderiliyor. Dedeoğlu ailesinin öldürülmesini haberleştirdiği için ‘örgüt üyeliği’ sevk maddesiyle tutuklama kararı çıkartmak, bu gazetecileri bir yıl içinde yok etmek, sindirmek, araçsız ve kurumsuz hale getirmek için siyasi saiklerle hareket edildiğini apaçık ortaya koyuyor.”

‘Bu baskınlar bugüne değil aylar sonrasına da bir mesaj’

Operasyonların, yaklaşan seçimlerin güvenliğine dair endişeleri de büyüttüğüne yer veren Sibel Yükler, “10 ayda tutuklamaların vardığı boyut ve son operasyon, Kürt halkının iradesine ve seçimlerin gidişatına yönelik hazırlanıldığının göstergesiydi. Bu gösterge, bir film kurgusu olarak kamuoyuyla paylaşıldı. Operasyona nasıl hazırlandığını, hususi çekimler yapıldığını, bir mizansen halinde evlere, sokaklara nasıl dalındığını, sabahın erken saatinde binlerce polis ve aracın Diyarbakır sokaklarında konvoylar halinde ev baskınlarına gittiğini göstermek, yalnızca bugüne değil seçimden sonraya da bir mesajdı. Halkın gazetecisine, STK'cısına, siyasetçisine, avukatına, oyuncusuna kadar varacak geniş bir örgütlenme ağına; siyaset, basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne seçim sonrası bir mesaj olarak görülebilir” şeklinde konuştu.

‘Bu karanlıktan dayanışmayla çıkılabilir’

Son olarak meslek örgütlerine harekete geçme çağrısında bulunan Sibel Yükler, “Dün de bugün de en eksik kaldığımız nokta bu olmasına rağmen ısrarla örgütlü şekilde ses çıkarılması lazım. Bu soruya, önceki gün tutuklanan, bu ülkenin en pırıl pırıl gazetecilerinden birinin cümleleriyle cevap vermek istiyorum. Ben sormuştum, Abdurrahman Gök şöyle cevap vermişti: ‘Korku bir toplumda hâkim kılınmışsa ve gazeteciler de buna teslim olmuşsa o toplumun tamamı karanlığa gömülür. Bunu karanlıktan kurtaracak olanlar kamu görevi yapan gazeteciler değil mi? Bu karanlıktan dayanışmayla çıkılabilir.”