Doğaya, insana, yaşama düşman: “Cengiz İnşaat”

Rize’nin İkizdere ilçesinde köylüler, yaşam alanlarına yapılmak istenen taş ocağına karşı günlerdir müthiş bir direniş gösteriyor. Özellikle kadınların başını çektiği direnişe Türkiye'nin her tarafından yoğun bir destek yağıyor. İşkencedere Vadisi’nde günlerdir devam eden eylemlerde ağırlıklı olarak, insanların yaşam alanlarına ve bölgedeki ekolojik sisteme çok ciddi zararlar vereceği vurgusu yapılıyor. Dört ayrı taş ocağı projesi için doğaya verilecek zararın detayları tam anlamıyla kan donduran cinsten.

ZEYNEP PEHLİVAN

İzmir- Köylülerin avukatlarının açıklamasına göre, İkizdere Cevizlik Taş Ocağı için bir bombardıman planı söz konusu. Buna göre senede tam 312 gün boyunca 2.3 milyon kilo amonyum nitrat, 72 bin kilo dinamit ve 144.4 bin adet kapsül kullanılacak. Bu ürkütücü doğa talanının arkasında yer alan şirket; bugüne dek gücüne güç katmak adına doğayı, ekolojik dengeyi, hayvanı ve insanı deyim yerindeyse hiçe sayan, AKP’ye yakınlığıyla bilinen Cengiz İnşaat’tan başkası değil!

AKP iktidarında sayısız büyük ihale kazanan(!) ve bunların uygulanması aşamasında hak ihlallerini görmezden gelen Cengiz İnşaat kimindir, gücünü kimden ya da nereden almaktadır, ne zaman ve ne şekilde bu kadar hızlı büyümüştür, bugüne dek nereleri talan etmiştir, öte yandan Cengiz İnşaat’a karşı yapılan büyük halk eylemleri nelerdir, doğa talanına karşı kadınlar, eylemlerin neresinde konumlanmıştır? İşte tüm bu sorulara, özellikle İkizdere üzerinden yanıtlar aramaya çalışacağız.

İkizdere halkından Cengiz İnşaat’a geçit yok!

İkizdere Taş Ocağı projesine karşı çıkan köylüler, 21 Nisan gününden bu yana inatla direnmeye devam ediyor. Sadece kendilerini değil aynı zamanda ormanları, dereleri, çiçekleri, hayvanları yaşatmak adına her gün kilometrelerce yol yürüyorlar. Sahur sonrası başlayan uzun yürüyüşten sonra, en ön saflarda kadınların yer aldığı kalabalık; kayalıkları, zorlu yolları ya da ormanlık alanları umursamadan vadiye kadar ilerliyor. Jandarma karşılarına çıkmaz ve onları engellemezlerse, nöbetlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Eylemlerin 10. gününde Cengiz İnşaat, avukatları aracılığıyla halkla bir ikna toplantısı gerçekleştirmek istedi. Bu toplantıda köylüler; “Bakanlığı Cengiz İnşaat’a mı bağladınız? Her ihalenin her projenin altından Cengiz İnşaat çıkıyor. Bu devlet bu şirketten mi ibaret? Yüzlerce yıllık ağaçlarımızı yok etmeye geldiniz. Buraya her gün dinamit atacaksınız. Artık bu derelerden su bile içemiyoruz. Gidip marketten su alıyoruz!” diyerek tepkilerini dile getirdiler. Cengiz İnşaat adına konuşan avukatların ise, “Burada ağaçlara dokunmayacağız. Sabredin” gibi dayanaksız cümlelerle köylüleri kendilerince geçiştirmeye çalıştıkları görüldü.  Fakat İkizdere halkının bu tip sözlere karnı tam anlamıyla tok! Bölgede daha önce Cengiz İnşaat’ın dahil olduğu projelerde ne büyüklükte doğa katliamları yapıldığı, halkın hala hafızasında canlı bir şekilde duruyor!

Kadınlar mücadelenin hep ön saflarında oldu

İkizdere direnişinin çok önemli bir ayağını yine her zamanki gibi kadınlar oluşturuyor. İş makinelerinin çalıştığı proje alanına istisnasız şekilde her sabah, yaşam alanlarını savunmak adına giden ve burada nöbet tutan kadınlar, direnişin sembolü durumunda. Burada kadınların oldukça bilinçli oldukları ve vadilerini sahiplenirken birbirlerini de her daim kolladıkları görülüyor. Jandarma tarafından defalarca engellenmelerine rağmen kadınlar, en etkileyici fotoğraf karelerinin öznesi olmayı başarıyor. Özellikle tepelik bir alanda, kendilerini engellemek adına bekleyen jandarmalara doğru bakan bir köylü kadının fotoğrafı, İkizdere direnişini anlatmaya fazlasıyla yetiyor.

Eli belinde, başı dik ve kararlı bir şekilde jandarmalara bakan bu kadının fotoğrafı, özetle “Halk her şeyden büyük” diye haykırıyor.  Aslında üzerine sayfalar dolusu yazı yazılabilecek bu kare, bana daha önceki doğa direnişlerinin odak noktasında yer alan diğer kadınları anımsattı. Hatta bunu yalnızca ekoloji direnişleri ile sınırlamak, belki bu noktada bir nebze haksızlık olabilir. Zira Gezi direnişinden bildiğimiz “Kırmızılı Kadın” Fındıklı Hes direnişinde Havva Ana, Artvin Cerrattepe’de “Madene Hayır” diyen 97 yaşındaki Erzade Yalçıntaş, akla ilk gelen isimler.

Bilhassa Karadenizli kadınların yaşam alanlarını korumak adına ortaya koydukları mücadele, 2000’li yılların başına kadar uzanıyor. Kadınların bugün bu tip direnişlerin en ön saflarında olması, elbette kolektif toplumsal bilince ve tarihsel birikimin bir sonucu. Kadının kendi dönüşümünü gerçekleşmesi ve bu bilince sahip olup eril dilin tahakkümünden çıkması, onu her daim güçlü kılan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Kadınlar bu tip direnişlerde esasen kendilerini doğanın bir parçası olarak görüyorlar. Bunu kabul etmeyen ya da anlamayanlara bu kadar cesur ve dik bir şekilde meydan okumaları da tam olarak bundan kaynaklanıyor.

Canları pahasına yaşam alanlarına sahip çıkan kadınlar, rant odaklı erkin gücünü kırma noktasında çok değerli bir yerde duruyor. Haklılıklarından aldıkları öfkeyle bundan sonra da en ön saflarda yer almaya devam edecekler gibi görünüyor.  Alanlarını kaybetmeleri durumunda doğayla, yaşamla olan tüm bağların kopacağını çok iyi bilen kadınlar, sesini çıkarmaktan asla gri adım atmıyor. Daha önceki örneklerde de görüldüğü üzere çevresel yıkımların ya da ekolojik problemlerin yaratacağı tüm olumsuzluklar, toplumsal cinsiyet rollerinden ötürü en çok kadınları etkiliyor. Kadınların; iş makinelerinin, kolluk kuvvetlerinin karşısındaki dik duruşu, nicedir süregelen eril hiyerarşiye karşı isyanının da güçlü bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Cengiz İnşaat’ın sabıkası epey kabarık

İkizdere’deki talan girişiminde gözler, her zaman olduğu gibi yine proje sahibi olan firmaya çevrildi. Projenin başında esasen hiç de sürpriz sayılmayacak bir şirketin adıyla karşı karşıyayız: Cengiz İnşaat.

Bu isim artık çoğumuzun belleğinde; yolsuzluğun, sermayenin, doğa talanının, ağaç katliamlarının ve aç gözlülüğün sembolü haline gelmiş durumda. Cengiz İnşaat bugün AKP’ye yakınlığı ile tanıdığımız Mehmet Cengiz’in önderliğinde; kara yolu, metro, havalimanı,  tünel, baraj ve HES, enerji santrali, hızlı tren ve sulama kaynağı projeleri başta olmak üzere pek çok kamu projesini üstlenmektedir. Şirketin geçmişine baktığımız zaman, AKP iktidarı ile paralel bir biçimde büyüdüğünü görmek, hiç de zor değil!

Bugün belki İkizdere’den dolayı Cengiz İnşaat gündemin ilk sırasına yerleşmiş durumda; ancak şirketin doğa talanı konusundaki sabıkası elbette burasıyla sınırlı değil. Cengiz İnşaat şu anda dünyada en çok kamu ihalesi alan 10 şirket arasında bulunuyor. Bunun ne kadar ürkütücü bir veri olduğu ortadadır! Özetle Türkiye’nin tüm güzellikleri, böylesine vahşi bir sermayeye emanet edilmiş durumda.

Türkiye’nin hemen her bölgesinde, ormanlarından derelerine vadilerinden akarsularına bütün doğal güzelliklerde karşımıza hep aynı şirketin ismi çıkıyor! 1987 senesinde kurulmasına rağmen 2000’li yıllardan sonra aldığı kamu ihaleleri sayesinde gücüne güç katan ve daha çok güçlenmek adına doğa katliamları yapmaktan asla geri adım atmayan Cengiz İnşaat, tam anlamıyla ağaca, insana, hayvana, kısacası güzel olan her şeye düşman! Bildiği ve odaklandığı tek şey ise; daha fazla güç ve daha fazla para! Hiçbir şekilde ÇED raporlarına takılmayan, mahkeme kararlarından etkilenmeyen şirket, Türkiye’de sermaye-iktidar ikileminin en çarpıcı örneği olarak karşımızda duruyor.

Bugüne kadar nereleri talan etti?

Cengiz inşaat’ın özellikle son 10 yıllık zaman içinde oluşturduğu “mega” projeler, her defasında halk direnişiyle karşılaştı. İktidar desteğini arkasına alan Cengiz İnşaat, bunların önemli bir çoğunluğunda ne yazık ki bir biçimde istediğini almayı başardı. Şirketin proje süreçlerinde doğaya ve yaşam alanlarına verdiği zararı gelin kısaca anımsayalım:

  • Cengiz İnşaat denildiği zaman akla gelen ilk yerlerden bir tanesi Çanakkale’deki Karabiga beldesi. Ciddi hukuksuzlukların döndüğü projede Cengiz Holding ve Alarko ortaklığı dikkat çekiyordu. Cenal Entegre Enerji Santrali yapımı karşısında bölge halkı ayaklansa da herhangi bir yargı kararı, süreci engelleyemedi. ÇED kararına karşın proje sonuçlandı ve santral yapımı tamamlandı. Bölgenin zeytinlik arazilere ve arkeolojik alanlara olan yakınlığı, itirazların odak noktasını oluşturuyordu.
  • Cengiz İnşaat’ın doğa severlere tam anlamıyla kabus yaşattığı projelerinden bir tanesi de İstanbul Havalimanı projesiydi. İstanbul Havalimanı yapımı için o dönem tüm tepkilere rağmen tam 13 milyon ağaç kesildi. Aynı ağaç katliamı Marmara Otoyolu projesinde de görülmüştü.
  • Ne yazık ki Türkiye’nin en önemli değerlerinden biri olan Hasankeyf de Cengiz İnşaat’ın projelerine kurban giden yerler arasında. Yıllar boyunca devam eden eylemler, çağrılar hiçbir şekilde sonuç bulmadı ve yüzlerce yıllık tarihi olan, hatta UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde kendine yer bulan Hasankeyf, baraj projesi nedeniyle sular altında kaldı. Hasankeyf’in böylesine vahşi bir biçimde yitip gitmesi, sermayenin gücüne güç katma arzusundayken, sadece doğa değil aynı zamanda tarihi de zerre umursamadığının göstergesidir.
  • Yine Cengiz İnşaat’in ön ayak olduğu Yusufeli projesi de büyük bedeller ödenmesine neden olmuştu. Artvin’de yapılan ve Türkiye’nin en yüksek barajı olan Yusufeli Barajı’ndan dolayı ilçe merkezi, maalesef sular altında kaldı.
  • Rus şirketi olan Rasatom tarafından yapılan ve Cengiz İnşaat’ın da dahil olduğu Mersin Akkuyu Nükleer Santral, pek çok uzman tarafından o dönem” büyük felaket” olarak yorumlanmıştı. Bu proje için toplamda 9 ayrı şirket teklif sunmuştu; ancak kazanan yine AKP’ye yakınlığıyla bildiğimiz Cengiz İnşaat olmuştu. Akkuyu Nükleer Santrali daha henüz inşaat aşamasındayken dahi malzeme temin eden çimento fabrikası çevreye büyük zararlar vermişti.
  • İkizdere’nin komşu ilçesi Pazar’ın Haçapit köyü, aynı şekilde Cengiz İnşaat’ın çok ciddi zararlar verdiği yaşam alanlarından bir tanesiydi. Bundan birkaç sene önce, İkizdere’dekine çok benzer bir mücadeleye tanıklık ettik. Ne yazık ki halk, günler boyunca direnmesine rağmen taşocağı projesine engel olamamıştı. Hatta bugün Haçapit köyünden desteğe gelen pek çok köylü, sıklıkla “İkizdere, Haçapit olmasın” vurgusu yapıyor. Haçapit’teki köylülerin o dönemki eylemleri, medyada bugün İkizdere’de olduğu kadar yer bulamamıştı. Recep Tayyip Erdoğan, taş ocağı yapımına karşı çıkan bölge halkı için küçümseyici ifadeler kullanmıştı.

 

Tüm bu doğa katliamlarına ve mahkemelerin dahi engel olamadığı mega projelere rağmen, iktidar-sermaye ilişkisine dair kafasında hala soru işareti barındıranlar varsa, yakın zaman önce TBMM elektrik enerjisi alım ihalesinin kime verildiğini inceleyebilirler. Ve son bir anekdot; yukarıda bahsettiğimiz bütün bu korkunç projelerden sorumlu olan Cengiz Holding’in başındaki Mehmet Cengiz; çok değil, bundan sadece birkaç sene önce yaptığı bir telefon konuşmasında, “Bu milletin a.koyacağız” diyen kişinin ta kendisidir! Yorum sizlerin…