Badem ağaçları arasındaki hüzünlü ada: Ahtamara

Yüzyıllar boyunca dilden dile anlatılan efsanesi, içinde bulunan Surp Haç Kilisesi ve olağanüstü doğa güzelliğiyle Ahtamara Adası ilgi görmeye devam ediyor.

Van- Ermeni halkının izlerini yansıtan çeşitli tarihi yapılar hoyratça yerle yeksan edilirken, onların içinden minik bir adada gözden ırak, kendi kaderiyle baş başa kalan bu kiliseye seneler senesi susan çan seslerine, Wan Gölü’nü mesken tutan martıların çığlıkları eşlik etti. Wan Gölü’nde bulunan Ahtamar Adası ve içindeki Surp Haç Kilisesi (Kutsal Haç Katedrali) olağanüstü güzelliği ve hüzünlü aşk hikayesiyle yüzyıllardır farklı ülkelerden gelen ziyaretçileri ağırlıyor ama en çok buraya Ermenilerin yolu düşüyor. 
Bölgede bulunan yüzlerce Ermeni anıtı ile birlikte Ahtamara Kilisesinin de 1951 yılında hükümet emriyle yıkımı kararlaştırılmış, 25 Haziran 1951'de başlatılan yıkımına o dönemde Cumhuriyet Gazetesi’nde genç bir gazeteci olan ve tesadüfen olaydan haberdar olan unutulmaz Yazar Yaşar Kemal'in yıkımı duyurmasıyla kilise kurtuldu. Surp Haç Kilisesi, restore edildikten sonra, yılda sadece bir gün de olsa, “çung- çıring, çing-çurung” makamındaki çan sesleriyle yine martıların eşliğinde ibadete açılıyor. Yılın diğer günlerinde ise “Müze” olarak ziyaret edilmesine izin veriliyor.   
Hikayesi hala dillerde
Ahtamar’ın ismini aldığı aşk hikayesi ise hala dilden dile aktarılıyor. Kentteki herkesin nerdeyse bildiği bu hikayenin yazılı bir kaynağı bulunmasa da halk arasında sadace Ahtamara benimseniyor. Bu hikayeye göre;  zamanında adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği ile dikkat çeken ve adı Tamar olan kızına adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç aşık olur. Genç adam, Tamar'ı görmek için her gece adaya yüzer; Tamar’da karanlıkta yerini belli etmek için çobanı elinde bir fenerle bekler. Bir süre sonra Tamar'ın babası bu durumdan haberdar olur ve çok sinirlenir. Onları ayırmak için fırtınalı bir gecede eline feneri alarak adanın kıyısına iner ve fenerle sürekli yer  değiştirerek gencin boşuna yüzmesine, yorulmasına neden olur. Yüzmekten yorgun düşen çoban ise boğulur ve "Ah Tamar!" diyerek son nefesini verir. Sevdiğinin feryadını duyan Tamar da bunun üzerine kendini göle bırakır...
İşte uzun yıllardır anlatılan bu efsaneye göre "Ah Tamar" olarak anılmaya başlayan adanın, zamanla "Ahtamara" ve son olarak da "Akdamar" olarak günümüze geldiği tahmin edilir.  Adını ve unutulmayan aşkını bu tarihi adaya veren Tamar isimli kadını yöre halkı da senelerce “Ahtamara” diyerek yadetti. 
Ziyaretçiler Nisan’da akın ediyor
Tamar’a aşık olan çoban gencin çığlıklarından mıdır bilinmez ama Ahtamara’nın hiç değişmeyen sakinleri arasında uzun bacakları ve uzun kulaklarıyla en ufak seste irkilen tavşanlar bulunur. Nisan ayında binlerce badem ağacı çiçeklerini açarak Ahtamara’yı pembenin ve beyazın tüm tonlarına bürünmüş adeta genç bir geline dönüştürür. Ve Ahtamara adasının güzelliğine en çok Nisan ayında doyum olunmaz… 
Gölün içinde bulunan 4 adanın yüz ölçümü Adır, Ahtamar, Çarpanak ve Kuş adası şeklinde sıralanır. Adır Adası gölün kuzeyinde, Çarpanak doğusunda, Ahtamar ve Kuş da güneyinde yer alır. Yüzölçümü 70.000 metrekare olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi buluyor. En yüksek noktası deniz seviyesinden bin 912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 80 metreye ulaşan dik kayalıklardan oluşur.
Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserlerinden
Ahtamara Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915-921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır. Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiştir. Kilise bu özelliğiyle de Ermeni mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir. Gevaş ilçesi sınırlarındaki Ahtamar Adası ulaşım seçenekleri değişiklik gösterir. Merkezden direkt feribot ya da Gevaş İskelesi’nden motorla adaya ulaşmak mümkün. 
Dink’in son yazısı Ahtamara için 
Ahtamara adasının hakkettiği tarihsel değeri görmesi açısından Türkiye’de mücadele veren isimlerin başında ise Ermeni Gazeteci Hrant Dink geliyordu. Özellikle restorasyon süreci, ayine açılması için yapılan girişimler, kimi kesimler tarafından hedef gösterilmesine neden oldu. Dink’in öldürüldüğü saatlerde onun hazırladığı son Agos’un 564'üncü sayısı henüz yayınlanmamıştı. Haftalık gazetenin manşeti, Ahtamar ile ilgiliydi ve Dink’in elinden çıkan Agos imzalı "Tarihin cilvesi" başlıklı başyazısı yer aldı. Dink’in, Agos diye imzaladığı baş yazısında şu ifadeler yer alıyordu; 
“Restorasyonu tamamlanan Akhtamar Surp Haç Kilisesi’nin açılışı tam bir arapsaçına döndüğü gibi, fazlasıyla da mizah kokmaya başladı. Doğru bir işi bu kadar yanlış bir mecraya kaydırmak ve eline yüzüne bulaştırmak ancak bu kadar becerilebilirdi. Gizlenemez gizli niyet, ancak bu kadar sırıtabilirdi. Tam bir komedi. Tam bir rezalet!
Hükümet ‘Ermeni sorunu’ konusunda hâlâ doğru bir yöntem ve doğru bir yol tutturamadı. Derdi sorun çözmek değil, güreşe soyunmuş pehlivan gibi puan kazanmak. Neyi, nasıl yapıp, arkaya dolanacak da rakibini kündeye oturtacak. Tüm tasası bu. Hiç ama hiç samimi değil. Güya Ermeni tarihçileri tarih konuşmaya çağırıyor ama kendi aydınlarını Ermeni soykırımı konusunda muhalif söylemlere sahip oldukları için de yargılamaktan çekinmiyor.
Doğu Anadolu’yu turizme kazandırmak için Ermeni Kilisesi’ni de restore ediyor ama ‘Bu işten nasıl daha fazla değişik siyasal yararlar sağlarım, dünyaya bunu nasıl pazarlarım’ diye de işin tadını kaçırmakta bir sakınca görmüyor.”