Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: İran
İran’da kadınlara yönelik yapısal şiddet sürerken, son siyasi gelişmeler bu baskıyı daha da ağırlaştırıyor. Buna rağmen kadınlar “Jin Jiyan Azadî” felsefesiyle daha güçlü örgütleniyor ve mücadeleyi büyütmeye devam ediyor.
ŞEHLA MUHAMMEDİ
Haber Merkezi- İran’da kadınlara yönelik şiddet, yalnızca bireysel hikâyelerle sınırlı olmayan; siyasi, toplumsal ve hukuki yapının derinlerine işlemiş çok katmanlı bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne yaklaşırken, İranlı kadınların maruz kaldığı baskı, ayrımcılık ve devlet destekli şiddet yeniden görünür hale geliyor. Sokakta, evde, iş yerinde ya da mahkeme koridorlarında… Kadınların yaşamlarını kontrol altına almayı amaçlayan politikalar hem fiziksel hem de psikolojik şiddeti kurumsallaştırırken, itiraz eden kadınlar ise çoğu zaman cezalandırılıyor.
“Jin, Jiyan, Azadî” sloganıyla yükselen direnişin üzerinden geçen zamana rağmen, kadınların temel hakları hâlâ sistematik biçimde kısıtlanıyor; özgürlük talep eden her adım baskıyla karşılık buluyor. Kadınlar tüm bu olanlara karşı mücadelelerini yükseltmeye devam ediyor.
Kadınların yok sayıldığı bir sistem inşa edildi
Son yüz yılda kadınların mücadelesi sonucunda İran’da olumlu bazı yasal ve toplumsal değişimler yaşanmıştı. Ancak İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla, kadınların uzun mücadeleler sonucunda elde ettiği birçok hak geri alındı. Son 47 yılda, cinsiyetçilik temelli ayrımcılığı, beden kontrolünü ve kadınların özne olarak yok sayılmasını merkezine alan bir sistem inşa edildi; şiddet aileden devletin en üst kademelerine kadar kurumsallaştırıldı. Yasalar, resmi din, yargı, ahlak polisi ve kültürel mekanizmalar birlikte çalışarak baskı sistemini oluşturuyor. Bu yapının sonucu olarak “namus” adı altında işlenen katliamlar, ev içi şiddet, zorunlu başörtüsü, baskı, tutuklama ve idamları, hukuki ayrımcılık ve kadınların idam edilmesi, rejimin itaat üretme ve kontrol mekanizmasının bir parçasına dönüşmüş durumda.
Savaşın yarattığı şiddetin hedefi oldular
Küresel ve bölgesel gelişmeler de hem İran’da hem de bölgede şiddeti artırdı. Küresel güçlerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabalarının ortasında savaş ve çatışmalar büyüdü, kadınlar ve çocuklar bu çatışmaların başlıca hedefi haline geldi. Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Yemen, Libya ve Sudan’da kadınlar çatışma, yoksulluk ve siyasi krizlerin yol açtığı türlü şiddetle mücadele ediyor. Özellikle bu yıl İsrail’in İran’a saldırıları ve iki ülkenin 12 günlük savaşının ardından, İran’da şiddet daha da arttı; kadınlar hem sistematik/mensup oldukları toplumsal cinsiyet düzeninden kaynaklanan şiddetin, hem de savaşın yarattığı şiddetin hedefi oldu.
Bu dönemde İran rejimi çeşitli bahanelerle kadınları gözaltına alma, işkence etme ve ağır hapis ve idam cezaları verme uygulamalarını hızlandırdı. Çok sayıda kadın uzun süreli hapis cezalarından tutsak edildi.
İdam: En çıplak şiddet
İdam, İran’da devlet eliyle işlenen kasıtlı bir öldürme biçimi ve yapısal şiddetin en çıplak hali olarak topluma, özellikle de kadınlara uygulanıyor. İnsan hakları kurumlarının verilerine göre, sadece 2025 yılının ilk 9 ayında İran’da binden fazla idam kaydedildi; bunların 29’dan fazlası kadın.
İdamların arttığı bu dönemde Werişe Moradi, Pexşan Azizî ve Zehra Şehbaz Taberi idama mahkûm edilmiş durumda. Bu kadınlar “bağy / devlete isyan” ile suçlanıyor; oysa faaliyetleri kadınlara yönelik şiddete ve erkek egemenliğine karşı yürütülen mücadele çerçevesinde. İsrail’in İran’a saldırılarından ve savaşın sona ermesinden sonra idam uygulamaları daha da hız kazandı; birçok tutuklu şu an idam riskiyle karşı karşıya.
Erkek egemen ve kadın düşmanı yasalar
İran İslam Cumhuriyeti’nin mevcut yasaları tamamen kadın düşmanı olup kadınlar ne mağdur ne de sanık konumundayken devlet tarafından korunuyor. Yasalar tamamen erkek egemen Şii/İslami bir anlayışa dayanıyor. Örneğin İslâmî Ceza Kanunu’nun 630. maddesi şöyle der:
“Bir erkek, karısını bir yabancı erkekle zina halinde görür ve kadının rızası olduğuna kanaat getirirse, o anda her ikisini de öldürebilir.”
Bu madde, kadınlara yönelik şiddetin ve “namus cinayetlerinin” başlıca yasal dayanaklarından biri. Erkek, hiçbir delil olmadan eşini zina ile suçlayıp öldürebiliyor ve bu durum son yıllarda pek çok cinayete gerekçe oluyor. Ayrıca Ceza Kanunu’nun 220 ve 612. maddelerine göre baba veya baba tarafından büyükbaba çocuğunu öldürdüğünde sadece para cezası ve 3–10 yıl hapis alır. Ancak anne çocuğunu öldürürse idam edilir. Bu, sistemin çocuğu babanın mülkü olarak gördüğünü, annenin hiçbir hakka sahip olmadığı anlamına gelir. Bu yüzden İran’daki “namus” adı altında işlenen katliamların çoğu baba tarafından işlenmekte ve babalar yasaların sağladığı koruma nedeniyle ceza almaktan kaçmaktadır.
Yine aynı şekilde bir kadının katledilmesi halinde, kadının “kan parası” erkeğin yarısı olduğundan, kadının ailesi katilin idamını talep edebilmek için önce “yarım kan parası”ını failin ailesine ödemek zorundadır. Bu, ölüm anında bile sistemin kadına karşı ayrımcı olduğunu gösteriyor. Bazı durumlarda erkek kadına zarar verdiğinde de kadına yarım kan parası ödenir.
Aile içi anlaşmazlık: ‘Namus’ adı altında işlenen katliamların şifreli adı
Bu ayrımcı yasal düzenlemeler nedeniyle İran’da kadınlara yönelik şiddet giderek artıyor ve özellikle “namus” ve çeşitli bahaneler adı altında devam ediyor. Kültürel baskı, ailelerin cinayetleri gizlemesi ve medyanın erişim engelleri nedeniyle yalnızca bir kısmı görünür hale geliyor.
“Namus Cinayetlerini Durdurun Kampanyası”na göre, 2023 yılında 186 “namus” adı altında katliam medyaya yansıdı. Kadınların çoğu kıskançlık, şüphe ya da “aile içi anlaşmazlık” gerekçesiyle evli olduğu, boşandıkları ya da babaları olan erkekler tarafından katledildi.
Kampanyaya göre “aile içi anlaşmazlık” ifadesi çoğu zaman katliamı örtbas etmek için kullanılıyor; çünkü kadınların aile içindeki dayatmalara karşı gösterdiği direniş, erkekler tarafından “namus” bahanesine dönüştürülüyor.
Çocuk yaşta evlilik
Çocuk yaşta evlilik İran’da yasal sayılıyor. Medeni Kanuna göre kız çocuklarının evlilik yaşı 13, erkeklerin ise 15. Çocuk yaşta bile mahkeme ve velinin izniyle evlilik mümkün. Resmî verilere göre, 2021’de 15 yaş altı yaklaşık 27 bin kız çocuğu evlendirildi. Ayrıca 15 yaşın altındaki çocuklarda bin 392 doğum görülmüştür. Bu sayıların gerçekte daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
Ekonomik şiddet
Kadına yönelik şiddetin bir başka boyutu da ekonomik şiddettir. İran’da kadınların istihdam oranı düşük ve istihdama katılanlar da cinsiyet temelli şiddetle karşılaşıyor. Erkek egemen yapılar, kadınların yönetici pozisyonlarına gelmesini engelliyor. Resmî verilere göre, 5 bin yönetici pozisyonunun yalnızca 50’sinden azı kadın.
Kadınlar ev içi görünmeyen işlerde, mevsimlik ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda bırakılıyor; iş kazalarında hayatını kaybeden kadın işçilerin sayısı ise bilinmiyor.
Zorunlu başörtüsü ve ‘ahlak’ yasaları
Yapısal şiddet hayatın tüm alanlarına yayılmış durumda. “Hicap ve İffet Yasası” kadınlara yönelik şiddetin hem aracı hem de gerekçesi niteliğinde.
“Jin Jiyan Azadî “ ayaklanması sonrası kadınlar pratikte zorunlu hicabı büyük ölçüde reddetmiş olsa da son yıllarda kadınların kamu hizmetlerine erişimi, devlet dairelerine girişleri, hatta parklar gibi kamusal alanlara girişi engellenmiştir. Başörtüsü gerekçesiyle gözaltılar ve cezalar devam etmektedir. Yasa, mecliste bekletilse de fiilen uygulanmaktadır.
Kadına yönelik şiddeti önleme yasa taslağı
2016’dan bu yana “kadına yönelik şiddeti önleme yasası” gündemde ancak hâlâ çıkarılmadı. Yasanın bazı maddeleri koruyucu olsa da çoğu kadınlar açısından yeni şiddet ve baskı biçimleri yaratıyor. Yasa çıkmadıkça ev içi şiddet, tecavüz ve kadın katliamları artmaya devam ediyor.
Ev içi tecavüz hâlâ suç sayılmıyor ve çoğu vakada kadınlar suçlanıyor. UN Women’ın 2018 raporuna göre, İran’da 15–49 yaş arası kadınların yüzde 18’i son bir yıl içinde cinsel şiddete uğradığını söyledi. Kadınların yüzde 22.5’i zorla ücretsiz ev işine zorlandı.
Toplumsal yapı da genellikle faillerden yana tavır alıyor. Örneğin oyuncu Pejman Cemşidi hakkında çıkan tecavüz iddiasında, toplumun ve devlet kurumlarının failden yana tavır aldığı görülmüş; dosya kapanmadan yurtdışına çıkışına izin verilmiştir.
Ev içi şiddet istatistikleri
Resmî verilere göre İran’da yılda ortalama 74 bin kadın, evli olduğu erkek tarafından şiddete maruz bırakılıyor. Bu yalnızca kayıtlı olanlardır; gerçek sayının bunun 10 katı olduğu tahmin edilmektedir.
Yine verilere göre İran’da kadınların yaklaşık üçte biri evli olduğu ya da ilişkisi olan erkek tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Bu oran bölgedeki en yüksek oranlardan biridir. Boşanma sonrası şiddet sürerken, birçok kadın evli olduğu erkek tarafından katlediliyor. Boşanma süreci yıllara yayılabiliyor ve çoğu zaman çocukların velayeti anneye verilmiyor. Asit saldırıları, kadın sünneti, psikolojik ve duygusal şiddet, çok eşlilik gibi şiddet biçimlerinin istatistikleri ise ya gizlenmekte ya da hiç açıklanmamaktadır.
Şiddetle mücadele yöntemleri
Kadın hakları savunucuları son yıllarda eğitim çalışmaları ve sivil girişimlerle kadınları bilinçlendirmeye çalışıyor. Ekonomik güçlenme, kadınların şiddet döngüsünden çıkması için hayati görülüyor; çünkü ekonomik bağımlılık şiddetin devam etmesinin başlıca nedenlerinden.
Ancak aktivistlere göre yalnızca kadınların eğitimi yeterli değil; hükümet ve hukuk sistemi erkek egemen olduğu sürece kadınlar her türlü şiddete açık kalıyor. Kadınlar sosyal alanda mücadele ederken aynı zamanda İran’daki protesto hareketlerinin öncü gücü hâline gelmiş durumda ve şiddete, baskıya ve eşitsizliğe karşı direnmeye devam ediyor.