Cinayet değil cins kırım

Son günlerde sanat, edebiyat ve medya dünyasından tanınmış kişilerin sosyal medya paylaşımlarıyla gündeme gelen videolarda cins kırım kavramının geçmesi, kavramın duyulmasına katkı sağladı diyebiliriz. Eşitlik için Kadın Platformu da (EŞİK) cins kırımına karşı bir kampanya başlatarak Meclis’i göreve davet etmişti. Günde en az üç kadının öldürülmesini “cins kırım” olarak değerlendiren EŞİK, herkese kampanyayı destekleme çağrısında bulunmuştu. Peki, ama nedir bu cins kırım, nereden çıktı? Biz de hazırladığımız bu dosyada cins kırımın tanımını, ne zaman ve kim tarafından yapıldığından bahsedeceğiz. İkinci bölümde ise dünyada cins kırımın yani kadın katliamlarının en çok yaşandığı ülkelerden cins kırımına yol açan siyasal, kültürel, toplumsal ve ideolojik etkenleri, iktidarın cins kırımına yol açan politikalarını anlatmaya çalışacağız. Dosyanın üçüncü bölümünde ise kadın örgütlerinin Türkiye’de yaygınlık kazanan cins kırımına karşı tepkilerini, çözüm önerilerini cins kırımını önleyen yasaları, sözleşmeleri ve aynı zamanda bu konuda kadınların taleplerini sunmaya çalışacağız. 
EKİM ZEYNEP YAĞMUR
Ankara- Kadınlar her gün, dünyanın her yerinde sadece kadın oldukları için katlediliyor. Bazı ülkelerde kız bebekler kasıtlı olarak öldürülme riski ile karşı karşıya. İster sokakta, ister işte, ister evde; giyiminden gülüşüne her hareketine müdahale edilecek bir ilişkiler ağı içinde kadınlar yaşamaya değil sağ kalmaya çalışıyor. Davalarda sanıkların takım elbise giymeleri, iyi hal indirimine neden oluyor.  Oysaki öldürülen ya da şiddeta uğrayan kadınların giydiği elbisenin rengi, makyaj yapması, evine bir saat geç gelmesi gibi nedenler tahrik sayılarak faillere büyük ceza indirimleri uygulanıyor.  Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor; suçlular “mağdur” ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor. 
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarların ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu doğrultuda Eşitlik İçin Kadın Platformu da (EŞİK), kadın cinayetlerinin Türkiye'de “cins kırım” boyutuna ulaştığını belirterek bir kampanya başlatarak Meclis'in acil gündemle toplanmasını talep etmişti. Peki, “cins kırım” ne demek? 
Feminicide, cinsiyete dayalı bir nefret suçu terimi olarak tanımlanıyor
“Feminicide” yani cins kırım, genelde “kadınların veya kız çocuklarının kasıtlı olarak öldürülmeleri” olarak tanımlanıyor yani cinsiyete dayalı bir nefret suçu terimi. Feminist yazar Diana E.H. Russell, bu terimi modern zamanlarda 1976'da tanımlayan ve yayan ilk kişi olarak biliniyor ama Carol Orlock da 1975 yılında Femicide Antoloji’yi hazırlamış ancak yayımlanmamıştır. Bu tarihten itibaren de femicide kavramı üzerine akademik çevrelerde tartışmalar yoğunlaşmış ve terim yeniden gözden geçirilerek üzerine düşünülmüş ve içeriği genişletilmiş, femicide/feminicide olarak kullanılır olmuştur.
Feminist yazar Diana E.H. Russell, bu kelimeyi “kadınların erkekler tarafından, kadın olduklarından dolayı öldürülmesi” olarak tanımlıyor. Russell, erkeklerin cinsiyetçi güdülerle kadınları öldürdüğü fikrine vurgu yapıyor. 
1976’da feminicide kavramına hukuksal içerik eklenmiş ve kadına karşı suçlar bağlamında, Brüksel’de yapılan “Uluslararası Kadın Cinayetleri Mahkemesi”nde bu kavram dile getirilerek kadın cinayetlerinin bir cinsiyet politikası olduğu vurgulanmıştır.
Feminicide, kavram olarak uluslararası gündemde Latin Amerika’da, özellikle Guatemala ve Meksika’da 1990’larda başlayıp 2000’li yıllarda artarak günümüze kadar devam eden cins kırımı nedeniyle kullanılmaya başlanmıştır. Kısacası, feminicide; devletlerin teşvik ettiği toplu, hedefli ve kasıtlı kadın katliamları olarak tanımlanmaktadır. 
Katliamların toplumsal ve siyasal nedenleri var
Latin Amerika, Hindistan vb. yerlerde artış gösteren kadın katliamlarını, cinayetler serisi olarak ele almanın yetersiz kaldığını dile getiren bazı feministler ve insan hakları savunucuları femicid kavramını dar bularak, kadınlara karşı cinayetlerin/katliamların toplumsal ve siyasal nedenlerinin olduğunu, dolayısıyla katliamları durdurmak için cinsiyetçi toplum gerçekliğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtiyor. 
Cins kırımının ideolojik zemini
Soykırım anlamına gelen jenosit kelimesine benzetilerek kadın kırımı anlamına gelen feminicide kavramı ilk kez 1801 yılında kullanılmıştır. Kadınlara dönük cinayetlerin birbirinden bağımsız olaylar olarak değil kadınlara dönük bir kırım biçimi olduğu ortaya konularak 1976 Brüksel’de ‘Kadına karşı şiddet konulu Uluslararası Tribünal’de Diana Russell bu kavrama siyasal bir içerik kazandırmıştır. 
Femicide kavramının tanımı kadınlar üzerindeki kırım politikalarının bireysel, istisnai değil bir politika olduğunu ortaya koymuştur. Kadın kırımına dair tartışmanın bu yüzyılda giderek yoğunlaşmasının temel nedeni ataerkil sistem üzerine kurumlaşan kapitalist sistemin kadın üzerindeki sömürü mekanizmalarını derinleştirmesi ve yaygınlaştırmasından kaynaklanıyor. Bu sistem kadın emeğini, bedenini sömürecek araç ve yöntemler geliştirerek kadını en işlevli meta kılmış bu açıdan kadınlar bu sistemin derin sömürgesi görülmektedirler. 
Bu politikanın dayandığı gerçekliğin tarihsel, sosyolojik tanımı kadınları sürekli biçimde şiddete ve kırıma maruz bırakan sistemi anlamamızı sağlayacaktır. Erkeğe bu hakkı tanıyan, şiddeti meşrulaştıran, kadını suçlu erkeği haklı kılan mekanizmalar şiddetin süreklileşmesinin dayanaklarını oluşturur. 
Cinsiyetçilik bu sistemin ideolojik dayanağı olarak her erkeği bu sistemin sürdürücüsü ve kadın kırımının faili olacak bir potansiyelle şekillendirmektedir. Kadınların da kendilerini suçlu, çaresiz, yetersiz, güçsüz, savunmasız oldukları için boyun eğmeye mecbur olduklarını düşünmeleri de cinsiyetçilikle sağlanmış olmaktadır. Birçok kadın yaşadıklarının bu sistemin sonucu olmaktan ziyade kendisinden kaynaklandığını ya da bunları sadece kendisi yaşıyormuş gibi hissedebilmektedir. Bu bakımdan feminicide (kadın kırımı) kavramı bu gerçeğin görülmesinde önemli bir etki yaratmıştır. 
2012 Viyana FemicideDeklarasyonu KadınKıyım/Cins Kıyım/Feminicide’ın neleri içerdiğini şöyle tanımlamıştır:
1) Aile içi/partner cinayeti
2) İşkence ve kadın düşmanlığı cinayeti
3) Namus adına kadınların ve kız çocuklarının öldürülmesi
4) Savaş dönemlerinde kadınların ve kız çocuklarının hedef alınması
5) Çeyiz nedeniyle işlenen cinayetler
6) Toplumsal cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimleri nedeniyle kadın ve genç kızların öldürülmesi
7) Yerli kökenleri nedeniyle kadın ve genç kızların öldürülmesi
8) Kız çocuklarının erkek cinsiyet tercihi nedeniyle öldürülmesi
9) Kadın cinsel organı sakatlamasıyla ilgili cinayetler
10) Büyücülük suçundan dolayı öldürme
11) Uyuşturucu, insan ticareti, organize suçlar gibi cinayetler de feminicide içinde yer almaktadır. 
Yarın: Cins kırım, sistemli ve bilinçli bir devlet politikası